Taksim üzerine karşı olmaktan başka ne diyebilirim?

Bunlara "çağ atlatacak proje" deniliyor. Hangi çağı nasıl ve neden atladığımızı bilmiyoruz. Projeler sunuluyor, izliyoruz. Ve karşı olmaktan öte yapacak birşey kalmıyor.

Başlığın birinci kısmı bana sorulan sorunun kendime yöneltilmiş hali. Ne diyebilirim? İstediğim uzunlukta olabilecek bir yazı için düşüne düşüne bulup yazabileceğim sorunun ikinci kısmından öte değil. Karşı olmak! Bunu bir bilgiye, gördüğüm incelediğim bir plana, okuduğum kapsamlı bir gazete yazısına dayanarak söylemiyorum. Renkli resimli kısa haberlerden ve karşı metinlerden edindiğim izlenimle söylemekteyim. Halbuki karşı olmak ciddi bir iştir. Gerekçeleri olmalıdır. Nedenlere, nasıllara girebilmelidir. Karşı olmayanı ikna edebilmelidir. Benim yazabileceklerim ise basında yazılanlardan öteye gitmeyecek kısa değinmeler.

Yeraltı tünelleri kentin yerleşik düzenine müdahelenin zor ya da imkansız olduğu durumlarda başvurulan bir yöntemdir. Madrid ve Berlin’de örnekleri vardır. Bu proje ile anlaşılıyorki Taksim Meydanı’nın da altından tünellerle gelip geçilebilecek. Madrid’te tünelin başlangıç noktasından Reina Sofia Müzesi’ne doğru yürürken yolun karşı tarafıyla ilişkiniz kesilir. Bir başka örnek olan Berlin Tiergarten’in altında geçecek tünel en az bir on sene tartışıldı, hala da tartışılıyor. Ankara Kuğulu Park’ın seramik kuğularından söz etmeme gerek yok. Bunlar yolları yer altına alma operasyonlarının ilk aklıma getirdiği estetik ve işlevsel sıkıntılara örnekler.

Kışla’nın kültürel miras adına yendien inşa edilip Gezi Parkı’nın gözden çıkarılmasına benzer örnekler de var. Berlin’de 1950’lerde yıkılan kraliyet sarayı (Stadtschloss) kentin müzeler bölgesinin duvarın yıkımı sonrası yeniden yapılanmasının gündemine alındı ve yapılmayı bekliyor. Berlin eyaleti iflas etmiş bir durumda olduğundan kaynak yokluğu binanın yapılmasını geciktirmekte. Şu aralar sarayın yapılacağı yerde bir gözlem kulesi var. Temellerinin yer alacağı sınırlar da açıklamalı panolarla çerçevelenmiş durumda. Yapılırsa içi müze olarak kullanılacak.

Tıpkı yeniden yapılacak kışla gibi. Vurgu yapmak istediğim nokta sarayın yeniden yapılmasının da tünelin yapımı gibi aşağı yukarı on küsur senedir tartışılıyor olması. Yapılmasına kesin karar verilmiş olmasına rağmen atılan her yeni adımda tartışmaya hala açılabiliyor olması.

İstanbul’da her gün yeni bir yüksek ölçekli proje ile karşılaşabiliyoruz. Kiminin animasyonunu izliyoruz, kiminin maketini. Kimi hakkında ortaya atılan iddialar var. Ne olduğunu bitince göreceğiz diyerek, bekliyoruz. Tarlabaşı’nın Taksim’e yakın, yola bakan cephesini saran kaplamalar açıldığında kentsel yenilemenin estetik ve işlevsel çapını görüp anlayacağız. İstanbullu’lar olarak ya beğeneceğiz ya da haritamızdan silip atacağız. Belki de oradan geçerken başımızı başka yöne çevireceğiz. Bilmiyoruz. Belki de Sendai (Japonya) tren istasyonunda olduğu gibi gerçek ötesi, insanı şaşırtan bir düzenleme karşımıza çıkacak. Yerin epey üstünden, garip bir sarıya boyanmış, birbirine bağlı, yükseltilmiş bir dizi yaya geçidinden meydana çıkacağız. O yandan bu yana geçeceğiz. Zamanı gelince göreceğiz.

Nereye getirmek istiyorum bu yazdıklarımı? Bilmediğimiz, bilmemiz için hiçbir çaba gösterilmeyen, adının başında kamu yazan (en azından tanımının bu olduğunu sandığımız) bir takım kuruluşların neredeyse ayda bir, bir mega projeyle karşısına çıktıkları kamuyu bilgilendirmedikleri bir kentsel dönüşüm dönemi yaşıyoruz. Bunlara “çağ atlatacak proje” deniliyor. Hangi çağı nasıl ve neden atladığımızı bilmiyoruz. Projeler sunuluyor, izliyoruz. Ve karşı olmaktan öte yapacak birşey kalmıyor.

Etiketler

3 yorum

  • melike-selin-durmaz says:

    Öncelikle yazınızdaki bakış açınız için size teşekkür etmek isterim.
    Sene başından itibaren Almanya’nın Berlin ve Potsdam şehirlerinde karşılaştığım bu örnekleri ziyaret etme şansım oldu. İlginç yanı, bu projeleri( arkeolojik kazı alanı bölgesinin kent içinde açık bir müze alanına dönüşmesi, katılımcı bir süreci izlemesi ve yaya-araç ulaşım bağantılarının bu alanlara göre yeniden düzenlenmesi) ön bir bilgi edinmeden, yaya olarak dolaşırken farketmem ve etkilenmemdi. Çünkü kazı alanı ve restorasyon süreçleri kamu ile paylaşılıyor, bilgilendirme panolarının yanısıra kazı alanı çevresinde oluşturulan yaya platformları ile kamusal ve işlevsel bir açık alan sunuluyordu. Yaya ilişkisinin kesilmediği, bazı yollar kapansa bile alternatiflerin ve yönlendirmelerin gayet iyi yapıldığı bu alanlar örnek alınması gereken yerler. Yazıda bahsedilen Berlin sarayının (Berlin Museum Island ile Alexandre Platz’ın arasında kalan ve Humbolt Box yapısının yanıbaşında bulunan) temel kazısı hala devam ediyor. Ve yukarıda belirttiğim tüm ilke ve işlevleri barındırıyor.
    Ancak belirtmek isterim ki fotoğraflardaki yapı, Berlin’e yakın bir şehir olan Potsdam’ın merkezinde bulunan kent sarayıdır(Potsdam Stadtschlosses). Bu alanın tam ortasından geçen karayolu aksının, kazı çalışmaları ve restorasyon sürecinin başlamasıyla yeri değiştirilmiştir. Ve diğer yandan bir çok tartışmaya konu olmaya devam etmektedir. Ancak herşekilde tüm bu alanlar, yaya öncelikli katılımcı ve etkin kamusal bir alan yaratma arayışındadır.

  • derya-gursel says:

    Düzeltme için teşekkür ederiz.

  • melike-selin-durmaz says:

    Ben teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın