Heidegger ve İkamet Etme Meselesi – Bir Mimarlık Felsefesi

Céline Bonicco-Donato'nun kaleme aldığı "Heidegger ve İkamet Etme Meselesi – Bir Mimarlık Felsefesi" kitabı Alp Tümertekin çevirisi ile Janus Yayıncılık tarafından okurların ilgisine sunuldu.

Kitabın tanıtım metni:

Heidegger’i okumadan mimar olunabilir mi? “İnşa Etmek, İkâmet Etmek, Düşünmek” başlıklı denemenin yazarının karmaşık ve derin düşüncesine yaklaşmadan hakiki anlamda bina yapılabilir mi?

“Analiz ettiğimiz projelerin, yani Frank Lloyd Wright’ın Falling Water, Alvar Aalto’nun Villa Mairea ve Peter Zumthor’un Therme Vals projelerinin (…) gösterdiği gibi projenin ölçüsü mimar değil, dünya, yani projeden önce varolan, başka deyişle inşaat alanı, sunduğu malzeme, tarihi, doğal öğeleri, atmosferi vb. olmalıdır.”

“Hakiki mimari üretim (…) zaten orada olanı ‘görünür kılmaktan kaynaklanır.”

“Mimarın görevi yaratmak değil, var olmak isteyenin varlık kazanmasına izin vermektir.

Etiketler

1 Yorum

  • suna turnalar says:

    Heidegger geleneksel felsefenin araştırmaktan kaçınamadığı “dış dünyanın
    varlığı” ve “gerçeklik” konusundaki tartışmaları anlamsız bulur. Ona göre dış dünyanın
    varlığına inanmak veya bu gerçekliği kanıtlamaya çalışmak ya da onu varsaymak,
    kendini bir dünyanın varlığına ikna etmeye çalışan bir özne anlayışından kaynaklanır.
    Hâlbuki daha derinden bakıldığında tüm bu sorgulama ve dış dünyanın varlığına ilişkin
    kanıt bulma arayışı/telaşı ancak ve sadece Dasein dünya-içinde-var-olma olduğu için mümkün olmaktadır. Aslında karşılaştığımız tüm var olanlarla birlikte bir dünyayı varsayar, bu zemin üzerinde hareket ederiz. İnsan, bir dünyayı karşısına alıp onu anlamaya çalışıyor değildir, o zaten dünyaya gark olmuştur.
    Onun için bakışımız insanı ve dünyayı birlikte anlamak zorundadır. Dış dünyanın varlığına
    ilişkin kanıt aramak varlığını hem idealizmin hem de realizmin ortak zeminini oluşturan
    özne-nesne ayrımından alır. Böylece dış dünyanın varlığına ilişkin kanıt soruşturması,
    gerçeğin bilinçten bağımsız olup olmadığı ya da bilincin gerçeğin sferine aşkın olup
    olamayacağı meselesi olarak ortaya çıkar. Heidegger bu tartışmada, bir yandan varlığın
    var olanların toplamına indirgenemeyeceğini iddia ederken; diğer yandan varlığın anlaşılmasının insanın deneyimsel olanaklarının dışında bir imkânı olmadığını savunur.
    Heidegger, dünya-içinde-var-olmak olarak Dasein ile birlikte dünya-içindeki varolanların
    zaten daima ifşa olduklarını söylediğinde realizmin safına yer almaktadır; öte taraftan,
    varlığın varolanlarla açıklanamaması, gerçekliğin yalnızca varlık anlayışı içinde
    mümkün olduğunu gördüğü ölçüde idealizme katılır. Öyleyse Heidegger’in dış dünyanın
    varlığına ilişkin soruşturmadaki konumu, bütünlüğü içinde düşünüldüğünde, realizmin
    ve idealizmin ötesindedir.

Bir yanıt yazın