Milano'da yer alan, bünyesinde 900 ağaç; 2000 çalı ve çiçekli bitki barındıran "Dikey Orman" iki konut kulesinin mimarı Stefano Boeri'yle, 2014 yılında tamamlanan bu proje ve yeşil binalar üzerine konuştuk.
Stefano ve ekibi 2000’lerin başından beri, doğal ve tarımsal alanlarda yatay kentleşmenin sepep olduğu tahribatı azaltmak üzere alternatif dikey kentleşmeye dair çalışmalar yürütüyor. Milano’daki Vertical Forest (Dikey Orman) isimli projelerinin dikkatimizi çekmesinin sebebi, diğer yeşil cepheli binalardan farklı olarak, toplamda 900 ağaç barındırması, mimari yapı içerisinde biyoçeşitlilikten bahsetmesi ve kentin mikro-klimasını değiştirme iddiası. Kentte bina kütlelerinin kat sayısını artırıp kapladıkları taban alanını azaltarak kentsel yayılmayı engellemek, yaygın bir fikir. Stefano’ya, bu fikir çevresinde şekillendiğini bildiğimiz projeyle ilgili merak ettiklerimizi ve diğer projelerini sorduk.
Ekin Bozkurt: “Dikey Orman” fikri nasıl ortaya çıktı? Bu işin teorik arka planı nedir?
Stefano Boeri: Günümüzde, doğayı ve tarımı yok eden bir gelişim modeli söz konusu. Kentsel, kırsal ve doğal alanların birbirleri arasındaki ilişkiyi geliştirmenin nasıl mümkün olabileceğini anlamak üzerine çok vakit harcadım. Ve şimdi temel olarak, doğayı, tarım alanlarını korumalı ve aynı zamanda da doğayı kendi içinde barındırabilen yeni bir mimarlık türünü keşfetmeli; yaratmalıyız diye düşünüyorum. Sadece dekoratif değil, işlevsel de olmalı. Okulda verdiğim derslerde, sürdürülebilirlik, biyoçeşitlilik ve demineralizasyon1 konularını ayrı ayrı ele almaya çalışıyordum. Bu üçü de, doğa, tarım ve kent arasında bir ilişki kurabilmek için verilen aynı çabanın parçaları.
Dünya üzerinde birçok yeşil cepheli kule bina örneği var. Ancak bir kule binada “biyoçeşitlilik” görmek oldukça yeni bir durum. Biyoçeşitliliğin tasarımınızdaki yeri nasıl?
Ormanda olan biyoçeşitliliği şehirde hayal etmeye çalışmak, başından beri benim için çok önemli bir konu. Bu çalışmamızda, 20.000 metrekarelik ormanın sunduğu canlı zenginliğini Milano’nun kirli ve yoğun şehir merkezinin içine soktuk.
Dikey Orman’daki bitkilerin su ihtiyacını nasıl karşılıyorsunuz? Bina bulunduğu mahallenin altyapısına bu anlamda bir yük getirmiyor mu?
Yeraltı suyu kullanıyoruz. Yeraltı suyunu en yukarıya kadar pompalayıp sulama için kullanıyoruz, sonra artan suyu toprağa geri döndürüyoruz. Temelde pahalı bir yöntem değil, hiçbir problem oluşturmuyor.
Sizce ince bitki katmanlı yeşil cepheli binaların yerine, binlerce tür bitkiyi barındıran dikey ormanlar gelecekte yaygınlaşacak mı?
Öyle umuyorum. Bence bu prototip diğer iklim koşullarında da tekrarlanabilir. Elbette farklı koşullara adapte edebilmek için daha çok çalışmak gerekiyor. Bitki türlerinin seçimi Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Türkiye’de, Çin’de ya da Finlandiya’da birbirlerinden çok farklı olacaktır. Ama kesinlikle mümkün. Yerde yetişen şey, 100 metre yükseklikte de yetişir.
Ağaçların köklerinin büyümesi için geniş alanlara ve çokça toprağa ihtiyaçları var. Dikey Orman’da köklerini salmak için yeterince alana sahipler mi? Kaç yıl yaşayabilirler?
İlk 3 yılda elimizden gelenin en iyisini yaptık. Ağaçlar sağlıklı, iyi büyüyorlar, gelişimlerini her gün, ana merkezdeki monitörlerimizden takip edebiliyoruz. Yani, şu an için bir sorun yok. Bir defa dışarıdan, iki defa da içeriden olmak üzere yılda 3 defa bakımları yapılıyor.
“The Flying Gardeners”
Türkiye’deki yeşil cephe uygulamalarını genellikle yüksek gelir grubundaki insanların yaşayabildikleri rezidans gökdelenlerde görüyoruz. Düşük veya orta gelirlilerin yaşayabileceği yerler olmuyorlar ve bu durum da kentte sosyal-mekansal ayrışma öğelerinden biri haline geliyor. Dikey Orman’da durum nedir?
Milano’daki Dikey Orman’da da yüksek gelirli değil ama oldukça yüksek yaşam koşullarına sahip insanlar yaşıyor. Ama eminim ki ağaç-bina kombinasyonu düşük gelirli insanlar için de mümkün olabilir. Biz şimdi Çin’de düşük gelirliler için bir seri dikey orman projesi geliştiriyoruz. Ağaç ve toprak maliyetlerinin konuyla bir ilgisi yok; bakım ise epey maliyetli ama bunun üzerinde iyi çalışırsak azaltabiliriz. Yani, bu konuya olumlu bakıyorum.
Dikey ormanlar, gelecekte yaygınlaştığı takdirde, yatay doğal ve kent içi yeşil alanlarla ilişkileri nasıl olur? Birbirlerinin tamamlayıcıları mı? Yoksa birbirlerinin alternatifleri mi?
Ben dikey ormanı her zaman, bir alternatif olarak değil; park, bahçe gibi yatay yeşil alanların gelişmesiyle tamamlayıcı olarak gördüm. Kesinlikle dikey bahçelerin yeşil koridorlarlarla kombinasyonunu tercih ederim. Şöyle bir teori var: Eğer havayı temizlemek, kentsel ısı etkisini azaltmak gibi konularla yeşil çevrenin devamlılığını garanti edersen, yeşil çevreye daha çok destek vermiş olursun.
“Multiplicity Center” adında bir de araştırma merkeziniz var. Orada genel olarak nasıl çalışmalar yapıyorsunuz?
Coğrafi ve jeopolitik konular üzerine çalışıyoruz. Göçlerin haritayla görselleştirilmesi üzerine çalıştık mesela. “Sınır” konusu üzerine çalıştık; “sınırlar ne şekilde işliyor?”, “sosyal peyzajı nasıl değiştiriyorlar?”. Yüzeyleri, gözle görülmeyenleri gözlemlemek için ipucu ve izler bulabileceğimiz mekanlar olarak görüyoruz. Az ya da çok, mekanların, görünmez süreçlere dair metaforlar gibi davranma kapasitelerine güveniyoruz. Görünmez süreçler; ekonomi ve sosyal değişim gibi yapısal süreçler. Somut mekanları (surfaces) gözlemleyip, onları yapısal fenomenler olarak yorumluyoruz.
Expo Milano 2015 için, “Gezegeni Beslemek ve Yaşam İçin Enerji” temasıyla bir konsept plan hazırladınız. Sanırım projenizde kentsel tarım da program olarak yer alıyordu. İleride, sürdürülebilir gıda politikalarını destekleyen kentsel ölçekteki projelere devam etmek gibi bir planınız var mı?
Bu konsept planı Herzog & de Meuron’dan Jacques Herzog, London School of Economics’ten Ricky Burdett ve biyolog William McDonough ile beraber hazırladık. Expo vesilesiyle bir botanik bahçesi yapmak istedik; ancak bu gerçekleşmedi. “Beslemek” üzerine bir fuar olması için ısrarcıydık ancak beklentileri bizim planladıklarımızdan farklıydı ve sonuç olarak “yemek” üzerine bir fuar gerçekleştirdiler. EXPO yönetimi içeriği değil, tasarımın yerleşim prensiplerini, şekilleri görmeyi bekliyorlardı. Etkinlik, ziyaretçilerin bir sürü restoranda yemek yiyip, memnun kaldığı ve katılımcıların yiyecek sattıkları ticari bir fuara dönüştü. Beslenme hakkında, hiçbir şey hakkında bir bilgi paylaşımı yoktu. Benim için büyük bir aldatmacaydı.
Expo Milano 2015 Konsept Projesi – Stefano Boeri Architects
Dikey Orman kitapçığında bir sözlük bölümü hazırlamışsınız. İncelediğimde, Ebenezer Howard’ın da açıklandığını gördüm. Bu neden? Ebenezer Howard’ın “Bahçe Kent”inin dikey versiyonu olan bir prototip önerdiğinizi mi düşünüyorsunuz? Yoksa siz geleceğin “dikey” Ebenezer Howard’ı mısınız?
(Gülüşmeler). Yani bir nevi. Yatayda var olanın düşey versiyonunu yapma girişimi diyebilirsiniz isterseniz buna. Temelde bu, Çin’de de yaptığımız gibi, yeni şehirler inşa etme fırsatıyla ilgili. Bence, devasa, yatay, yapay ve çarpık kentleşme yerine; yeni, küçük, yeşil ve dikey şehirler hayal etmek daha iyi. Aslında yaptığımız şey 19. ya da 20. yüzyılda yapılanlardan çok da farklı değil. Sadece kaynaklar ve materyaller değişti.
Dikey Orman projeleri yaygınlaşırsa, tarım alanlarına doğru olan kentsel sıçramalar engellenmiş olur mu sizce? Bu sizin temel idealiniz mi?
Benim fikrim, kaygım, toprak geçirimliliği olan doğal çevrelerin, tarım alanlarının beton ve asfaltla işgal edilmesini, tarım alanlarının tüketilmesini engellemek. Ama bunu yapıyorsak, yeşil mimarlığı inşa ederek yapmalıyız.
1 Bu projede mineralsizleştirme, “çelik ve cam giydirme cephelerle kaplı kule binalarının mineral cephelerinin yaydığı ısıyı azaltmak için mineral cephe sayısını azaltmak” anlamında kullanılıyor.
1 Yorum
yeni fikirlerin ortaya cikmasi,modern tarzlarin yaratilmasi ve ustun zekaalarin kesf edilmesi icin daha guzel bir yontem bulunamaz.
uluslararasi fikir paylasimlari ve tarz eslesmeleri harikalar diyarini yaratiyor mimarlik aleminde.
saygilarla,mithat.