“Üretimi Artık Gençler Tanımlamaya Başlıyor”

Arkitera Genç Mimar ödülü 2015'e layık görülen PAB Mimari Tasarım'ın ortakları Pınar Gökbayrak, Ali Eray ve Burçin Yıldırım ile bir araya geldik.

Özüm İtez: “Genç mimar” kavramı sizin için ne ifade ediyor? Türkiye’de, İstanbul’da, genç mimar olmak nasıl bir şey?

Pınar Gökbayrak: Ödülü aldığımızı öğrenen, diğer sektörlerden tanıdığım arkadaşlarım “genç mimar” ifadesini gördüğünde yüzlerinde müstehzi bir gülümseme oluştu tabii, “ne genci, size genç mimar diye ödül mü veriyorlar?” diyerek. Mimarlık sektörü dışında aslında bu oldukça ileri bir yaş. Pek çok farklı sektördeki insanlar bu yaşlarda çoktan yükselmiş oluyorlar ama mimarlıkta kendini ispat etme yaşı olarak görülüyor 40 yaş.

Ali Eray: Ama bir yandan üretme yaşı da düşüyor günümüzde. Gençler eskisine göre çok daha şanslı.

Pınar Gökbayrak: Belki tarif mi değişmeli?

Ali Eray: Bazı organizasyonlarda genç mimar ödül grubu 30 yaş altına veriliyor, 30-35 yaş aralığı olarak daha anlamlı günümüzde.

Pınar Gökbayrak: Doğru, artık 40 yaş altı genç sayılabilecek bir yaş değil. Ödül töreninde “siz zaten almamış mıydınız bu ödülü?” diyenler bile oldu. Ali’nin dediği gibi üretim ile jenerasyon arasındaki ilişki değişti, artık eskisi gibi değil.

Burçin Yıldırım: Hatta ödül töreninde ödülün adı “emerging architect” şeklinde değişse diyenler de oldu.

Ali Eray: En anlamlısı aslında “40 yaşın altında nitelikli iş yapan mimar” diye tanımlamak. Tek bina bazında değil. Tek binanın karşılığı verilen başka ödüller var. Biz çevremize anlatırken de “nitelikli bir üretim havuzu oluşturmuş veya oluşturma potansiyelini göstermiş olmak” şeklinde tanımlıyoruz bu ödülü.

Pınar Gökbayrak: Evet, 40 yaş altı o zaman doğru bir sınır oluyor. 30 yaş altı böyle bir birikimi yapmak veya talep etmek için çok kısa.


Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi (Fotoğraf: Utku Tonguç Topal)

Peki bu sektörler arası farkın mimarlık mesleğine içkin bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz, yoksa yerele veya geçmişe dair bir problem mi?

Pınar Gökbayrak: Bence geçmişe dair bir problem artık. Ali’nin dediği gibi şu an değişiyor ve üretim yaşı sınırı aşağıya çekiliyor.

Burçin Yıldırım: Yarışmalarda bile görünüyor aslında. Daha çok genç ekipler ödül alıyor. Biz öğrenciyken ödül alanlar çok daha deneyimli, belli olgunluktaki ekiplerdi.

Pınar Gökbayrak: Öyle miydi? Onlar da o zamanlar 40 yaş altındaydı ama öyle düşün.

Ali Eray: Hepsi değildi.

Burçin Yıldırım: Benim hatırladığım yarışmalarda sürekli ödül alan Ankaralı ofisler vardı. Şimdi onların yerine yeni mezunlar ekipler geldi.

Ali Eray: Hem yarışmalarda var bu durum hem de ofis kurarken. Biz başlarken mesela insanlar “daha çok genç değil misiniz, daha ne kadar deneyiminiz var ki?” şeklinde sorguluyorlardı ama şimdi yeni mezun olup hemen ofis kuran bir sürü insan var. Gençler daha girişimci. Böylece doğal olarak kendi isimleri altındaki üretim havuzları daha erken yaşta gelişmiş oluyor.

“Genç mimarların [yarışmalarda] bu kadar etkin olması ve deneyimleri olmadan uygulamaya geçmeleri bir tartışma konusu”

Bu basitçe, eskisine göre piyasada daha fazla iş olmasından mı kaynaklanıyor, yoksa başka nedenleri mi var?

Burçin Yıldırım: Bence daha fazla iş olduğu için değil, üretim biçimleri ile ilgili. Yeni kurulan ofisler devasa binalar ile başlamıyorlar. Farklı alanlarda, ölçeklerde işler deniyorlar. Ölçekle veya en basitinden tüm üretim havuzunun çeşitlenmesi ile ilgili bir konu.

Pınar Gökbayrak: Genç mimarların, yarışma veya gerçekleşmemiş herhangi bir tasarım önerisi ile dikkat çekici bir biçimde ortaya çıkmaları artık daha kolay çünkü sunum araçlarına çok aşinalar.  Okula girdiklerinden beri çok rahat kullandıkları, ellerinin uzantısı gibi çalıştıkları bu araçlar ile ilişkileri, bir önceki neslin ilişkisinden çok farklı. Yarışmalarda öne çıkmalarının sebeplerinden biri de o. Yeni nesil kendini çok rahat ifade edebiliyor ve bu sayede bazı önerileri de gerçekleşebiliyor.

Ali Eray: Şimdi zaten gençlerin sunum dilleri hakim. Eskiden, duayenlerin pafta düzeni bile bir disiplindi. Herkes “ustaya saygı” durumundaydı şimdi artık herkes daha özgürce ilerleyebiliyor ve gençlerin şansı artıyor.

Pınar Gökbayrak: Artık gençler tanımlıyorlar bence üretimi. İyi mi kötü mü bilemiyorum, tartışmalı bir mevzu ama…

Burçin Yıldırım: Evet yarışmalarda onlar tanımlıyor. Ama örneğin Almanya’da yarışmaları kazananların hepsi profesörler, deneyimli mimarlar, bizde şu an tam tersi. “Bu neden böyle?” sorusu ayrı bir tartışma konusu. Genç mimarların bu kadar etkin olması, deneyimleri olmadan uygulamaya geçmeleri de bir tartışma konusu.


Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi (Fotoğraf: Utku Tonguç Topal)

Genç mimarların, artık biraz geçmişte kalmış bu “usta-çırak” ilişkisi dönemini atlayıp hızlıca ofis açabilmeleri de belki bu konuda etkilidir?

Pınar Gökbayrak: Evet öyle bir ilişkiye ihtiyaç duymuyorlar artık. Özellikle tasarlama, onun temsili ve sunumuna dair hakikaten “usta”dan öğrenecekleri bir şey yok. Hatta “usta”lar çıraklarından öğreniyor. Ama uygulamaya geçtiğin noktada gerçekten bir “usta”dan öğrenme ihtiyacı oluyor.

Ali Eray: Bilgiye de her anlamda daha kolay erişilebiliyor. Kütüphaneye gitmeden, üretici firmalarla görüşmeden, malzemeye dokunmadan, doğrudan internetten uygulama projesi çizen insanlar olabilir bugün.

Pınar Gökbayrak: Peki bu doğru bir şey mi?

Ali Eray: Doğru bir şey diye söylemiyorum ama yaygın olduğu söylenebilir.

Pınar Gökbayrak: Ben buna katılmıyorum, internetten bilgiye ulaşıyorsun diye onu özümsüyorsun ve doğru kullanıyorsun anlamına gelmiyor. Sana bir deneyim olarak da eklenmiyor.

Ali Eray: Deneyim eklenmiyor ama bazı fikir veren örneklere de ulaşabiliyorsun. Bu sana üretimde ister istemez yeni bir imkan sağlıyor. Böyle yapılmalı anlamında söylemiyorum ama eskiden gerçekten birine gidip belki o kişinin yönlendirmesiyle çalışmak gerekiyorken şimdi bilgiye daha rahat erişebiliyorsun.

3 kişilik bir ortaklığa sahipsiniz, üçünüz de İTÜ’lüsünüz ve mimarsınız. Bu nasıl bir çalışma dinamiği yaratıyor, tasarım süreci nasıl işliyor?

Ali Eray: Üçümüzün de farklı ilgi alanları olduğunu söyleyebiliriz. Kısa da olsa, birlikte çalışmaya başlamadan önce geçmiş deneyimlerimiz var. Pınar’ın Arkitera ile yayıncılık deneyimi var, benim yurtdışı ve buradaki ofislerde deneyimim var, Burçin’in iç mimarlık tecrübesi var. Bunların farklı bakış açıları getirdiği bir gerçek. O da ister istemez, çalışmalarda belirli bir iş bölümü veya farklılaşma getiriyor.

Bu sizin için olağan bir şey mi, projeden projeye roller değişiyor mu?

Ali Eray: Kesin bir iş bölümü yok ama herkesin önemsediği noktalar farklılaşabiliyor projeden projeye. Tabii ki tasarım, uygulama gibi ayrışma yok. Ofis düzenimizde genel olarak yok bu ayrışma.

Pınar Gökbayrak: Aynı okuldan, aynı dönemden mezun olmak, hepimizin mimar olması ortak bir dil oluşturmamızı sağladı. Ali’nin dediği gibi o farklılıklar da bu ortak dilin içinde bazen eridi, bazen katkı sağladı, bazen birbirini etkiledi. Seçici Kurul’un yorumuna göre, Genç Mimar Ödülü’nü alma nedenlerimiz arasında üç ortaklı bir yapıyı bu kadar uzun zaman sürdürebilmiş olmamız da var. Ofisin kurgusunun bu kadar sağlam temellere oturmasının sebebi belki de bu ortak dili erkenden kurabilmiş olmamız. Bunun nedeni de geçmişimizin paralel olması. Herkesin bir projeye nasıl katkı sağlayacağını, neresini öne çıkarmak isteyebileceğini birbirimiz adına söyleyebiliyoruz, birbirimizin gözünden bakabiliyoruz. Hiçbir proje tek kişinin elinden çıkmıyor.

“Üçümüz de serinkanlı, rasyonel insanlarız, yapıların dili de ister istemez bu karakteri yansıtıyor”


Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi (Fotoğraf: Utku Tonguç Topal)

Hakikaten yaptığınız ilk projelerden itibaren kendinize ait tutarlı bir mimari dil oluşturduğunuzu düşünüyorum. Bu tutarlılığın, aynı zamanda deneysellikten de uzaklaşmanız gibi bir sonuç doğurmasından/doğurduğundan veya sizi erken olgunlaştırdığından korkuyor musunuz?

Ali Eray: Bu biraz ne istediğini bilmekle alakalı. Tasarım yaparken birçok kriter var, özgürce her alanda deneysel olamayabiliyorsun. Mesela Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası’nı tasarlarken bize cephede sadece sıvayla boya kullanabileceklerini, doğal ışığın çok önemli olduğunu, yapının bölümlerinin farklı farklı işletilebiliyor ve makine gibi bir düzende çalışabiliyor olması gerektiğini belirttiler. Bu kriterleri birleştirdikten, işvereni iyi bir şekilde anladıktan ve yeri iyi etüt ettikten sonra zaten belli bir yönelim oluşuyor. Tek bir akıldan yola çıkmayıp, farklı akılları birleştirerek tasarım yapıyoruz.  Tutarlı bir yaklaşım aslında işin süreci içinde oluşmaya başlamalı ki, beklentileri karşılayan, iyi bir yapı ortaya çıksın.


Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası (Fotoğraf: PAB Mimari Tasarım)

Pınar Gökbayrak: Bu ortak dili bilinçli olarak hızlı bir biçimde oturtmadık ancak farkında olmadan oturtmuş olduğumuzu gördük, planlı bir hareket değildi. Bunun sebebinin de karakterlerimizden kaynaklandığını düşünüyorum çünkü üçümüz de ayakları yere basan, serinkanlı, rasyonel ve sakin kalmaya çalışan insanlarız. Dolayısıyla yapıların dili de ister istemez bu karakteri yansıtıyor galiba.

Ali Eray: Yaptığımız ölçeklerdeki projeler tek bir kişinin, ilgisine, beğenisine, bütçesine indirgenemez diye düşünüyorum. Birçok kişi ile paylaşılıp, harmanlanıp, elekten geçirildikten sonra ortaya çıkan projeler bunlar. Tabii ki bizim yönetimimiz ve yönlendirmemiz ile. Belki de o tutarlılık bu sayede korunuyor.

Pınar Gökbayrak: Bence yine de karakterle alakalı. Herkesin eleğinden geçerek ortaya bir cümbüş de çıkabilir. Neticede o yolu biz çiziyoruz.

Burçin Yıldırım: Fazlalıkları eleme, sadeleştirme, bunlar karakterle ilgili olabilir.

Ali Eray: Çalışan detaylar üretme, sürdürülebilir olma, bunlar çok önemli bizim için.

Burçin Yıldırım: Gerçekçi düşünmek bizi uygulamaya ve kullanıma yönelik düşünmeye itiyor.

Ali Eray: Belki kamu yapıları üzerine çalışmamızın da etkisi var. Kısıtlı kaynaklarla iyi bir örnek ortaya koyma çabası birleşince böyle bir durum ortaya çıkıyor.

Burçin Yıldırım: Ama bu bakış açısı kamudan aldığımız projelere özel değil, yarışma projelerinde de aynı. “Bu bina uygulanacak, şu detaylarla üretilecek ve şu şekilde kullanılarak ömrünü sürdürecek” gibi düşüncelerle tasarlıyoruz genelde.

Daha işi almadan sorumluluğunu üzerinizde hissediyorsunuz sanki?

Pınar Gökbayrak: Evet doğru. Bazen ayağımıza bağ olabiliyor bu durum. Çünkü çok önceden çok gerçekçi düşünmüş oluyorsunuz. Ama memnunuz bu durumdan.

Ali Eray: Bu bakış açısını inşa eden ve yapıyı işleterek sürdürebilirliğini deneyimleyen insanlarla paylaştığınız zaman çok iyi anlayabiliyor, benimseyebiliyorlar.

“Önümüzdeki en büyük engel çoğu zaman bizden önceki jenerasyonların yaptığı hatalar”

Kendi jenerasyonunuzu nasıl görüyorsunuz, ortaklaştığınız, paylaştığınız bir “mimarlık sahnesi” olduğunu düşünüyor musunuz?

Ali Eray: Biz aslında bir geçiş dönemindeyiz.

Burçin Yıldırım: Evet arada kalmış bir jenerasyon olduğumuzu hissediyoruz. Bazen bizden önceki bazen sonraki jenerasyonlara daha yakın hissediyoruz.

Pınar Gökbayrak: Ama bizim jenerasyonumuzda bir ortaklık çok yok diye düşünüyorum.

Ali Eray: Bizim öğrencilik zamanımızda gündemdeki ‘genç mimar’ olarak tanımlanan mimarlarda biraz daha fazla vardı sanki. Ürünlerinin ortaklaşabildiği bir yaklaşım vardı. Ama biz onların devamı mıyız? Bence değiliz.

Pınar Gökbayrak: Bizden önceki dönem ölçek, yapı tipolojisi olarak benzer işler yapıyorlardı, benzer yarışmalara giriyorlardı. Bizim jenerasyonda herkes aslında bambaşka işler yapıyor. Çok yakın olduğumuz arkadaşlarımızın biri sadece sergi tasarlıyor, biri sadece yarışma yapıyor… Herkes çok farklı ölçeklerde iş yapıyor o nedenle bir ortaklık yok sanırım.

Burçin Yıldırım: Jenerasyon konusunda şunu eklemek isterim aslında, hep sorarlar “genç mimarların önündeki en büyük engel nedir?” diye. Bence önümüzdeki en büyük engel çoğu zaman bizden önceki jenerasyonların yaptığı hatalar oldu. Çok beğendiğimiz bazı mimarların doğru yapmadığı işlerin, örneğin doğru yönetmediği müşteri ilişkilerinin olduğunu fark ettik. Sanırım onların piyasada alışkanlık haline getirdikleri ve pek de doğru bulmadığımız bazı proje üretim biçimleri ya da iletişim yöntemleri bizden de bekleniyor.

Ali Eray: Veya mimara güven duymuyorlar…

Burçin Yıldırım: Bizden önceki jenerasyonlar piyasa koşullarına sanırım fazlasıyla teslim olmuşlar, piyasadan gelen her talep geri çevrilmeden hiç sorgulanmadan kabul edilmiş. Ne yazık ki bizden de aynı tavır bekleniyor. Piyasanın alışık olduğu düşük mimari hizmet bütçeleri ve proje üretiminde harcanan ekstra mesailer normal karşılanıyor. Örneğin bir müşteri bize şunu diyebiliyor: “Bu bayram tatilinde de çalışıp projeyi bitirirsiniz”. “Biz bunu yapamayız” dediğimizdeyse “sizden önce çalıştığımız star mimar geçen bayram bütün ekibini çalıştırıp projeyi bitirmişti” diyor. Normalde işverenle mimarın bu tür bir diyoloğa girmemesi, işverenin çalışma saatlerine karışamaması gerekir. Bunu diyebilmesinin tek sebebi benden önceki jenerasyonun bu koşulu kabul etmiş olması. Neyse ki bizden sonra gelen jenerasyon bu gibi konularda daha dikkatli, hem daha duyarlı hem de daha talepkar.

Pınar Gökbayrak: Bayram tatilinin ötesinde, bir önceki jenerasyon birbiriyle yarışabilmek veya portfolyosunu genişletebilmek için proje bedellerini o kadar asgariye indirmiş ki… Sonra müşteri “büyük bir ofis bu kadar az isterken sen genç bir ofis olarak nasıl bu kadar yüksek istersin?” diyor. Ki mevzu edilen rakam, Mimarlar Odası’nın ilan ettiği asgari bedeli bile bulmuyor.

Ali Eray: Bu yaklaşımı uygulayan, isimlerini çok duyduğumuz, işleri gündemde olan mimarlar olabiliyor ve bunun sıkıntısını genç mimarlar çok yaşıyor.


2. Ödül, Urla-Karaburun-Çeşme Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması

“Mimarlık camiasında, genel anlamda bir bilgi paylaşımı sıkıntısı var”

Hem araştırma hem de yayını mimarlık pratiğinizin bir parçası haline getirmeye çalışıyorsunuz. Bu zamanla öğrendiğiniz ve geliştirdiğiniz bir refleks mi, yoksa en başından beri “biz böyle bir ofis olacağız” mı dediniz?

Pınar Gökbayrak: Başından beri öyleydi.

Ali Eray: En keyif aldığımız projeler de öyle ilerliyor aslında. Önümüze değişik bir konu gelmesi, bizi en çok heyecanlandıran durumlardan biri oluyor. Urla-Karaburun-Çeşme Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması için yaptığımız proje bunun en iyi örneklerinden biri bence.

Pınar Gökbayrak: Evet o anlamda çok içimize sinen bir projeydi, süreci bizi çok besledi. Orada aslında bir stratejik gelişim planı talep ediliyordu, üst ölçekte bir işti ve ekip liderinin mimar olduğu çok az ekip vardı. Biz bu ölçekte bir mimar da söz söyleyebilir diye yarışmaya girdik ve farklı disiplinlerle bir arada çalışarak o araştırma sürecini çok keyifli ve öğretici geçirdik.

Burçin Yıldırım: Genelde her projeye öyle yaklaşıyoruz, 2 haftada yarışma projesi çıkaran bir ofis olamayız ve bunu asla yapmak istemeyiz. Her seferinde, her projede, her ne kadar senin dediğin gibi tutarlı bir dil çıkıyor olsa da, mutlaka onun ardında çok uzun bir araştırma ve tartışma süreci var ve o süreçten çok zevk alıyoruz.

Pınar Gökbayrak: Proje bazlı araştırmaların yanı sıra, projelerin paralelinde onları besleyecek ya da kendi başına bir iş olabilecek daha uzun soluklu araştırmalar da yapmaya gayret gösteriyoruz. Son yaptığımız ogrenimmekanlari.com bizim için bir araştırma projesi.

Ali Eray: Ve bir birikim paylaşımı.


Pınar Gökbayrak: Hem mimari projelerde edindiğimiz deneyim, karşılaştığımız sorunlara verdiğimiz cevaplar hem birlikte çalıştığımız disiplinlerden aldığımız geri bildirimler ve literatürden takip ettiğimiz bilgiler… Her şeyi damıttığımız ve süzgeçten geçirdiğimiz, sürekli üzerine eklediğimiz, uzun soluklu bir araştırma projesi bu.

Burçin Yıldırım: Sürekli ofise kapanıp uygulama projesi çizmek yerine bunlara kafa yormak hem bizi hem de ekibimizi çok olumlu bir biçimde etkiliyor.

Ali Eray: Mimarlık camiasında, genel anlamda bir bilgi paylaşımı sıkıntısı var. Bilgiyi dışarı açmak, paylaşılabilir hale getirmek Türkiye’de de çok alışılageldik bir durum değil. Onun için de araştırmalarımızı yaygınlaştırma çabamız var. Bu meslekte ciddi bir sıkıntı, ileri gidebilmeyi ciddi şekilde engelliyor. Mimarların deneyimleri ulaşılabilir olmalı ki, onun üstüne bir şey koyabilelim, ileriye taşıyabilelim.

Pınar Gökbayrak: Bu altı çizilmesi gereken çok önemli bir konu, kendi aramızda da çok konuşuyoruz. Mimarlık çok içine kapalı, taş üstüne taş koydurtmayan bir üretim. Günümüzde bilgiye erişim çok kolay diyoruz ama herkes filtrelerden geçirip, son ürünü, parlak imajlar ile sunuyor ama onun arkasındaki gerçek hikayeler, deneyimler ve çıkarımlar çok nadiren paylaşılıyor.

Ali Eray: En basit anlamda, malzemelerde bile böyle. Örneğin, brüt beton üzerine detaylı bir kaynağa, deneyime erişmek çok zor mesela.

Öğrenim mekanlarına olan ilginiz nasıl oluştu?

Pınar Gökbayrak: Rastlantısal başladı. Bize ilk ivmeyi veren İTÜ’den hocamız Yüksel Demir. Onun ekip lideri olduğu, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi için yapılan bir masterplan çalışması esnasında eğitim yapıları üzerine kafa yormaya başladık. Sonra her mimarlık ofisinin başına gelir, bir tipolojide üretim yaparsınız, benzer projeler gelmeye başlar önünüze. Ama çok ilgimizi çektiği için üzerine ayrıca eğildik. Bir de eğitim yapıları anlamında ciddi bir eksiklik de var. Bu sadece mimari bir mesele değil, eğitim tarafına da çok dokunan ve hiç tartışılmamış bir konu, o yüzden özellikle de ilgimizi çekti. İşin mekan tasarlama kısmı ile başladık ancak ciddi bir bilgi havuzuna ihtiyaç olduğunu ancak o havuzun ortada var olmadığını fark ettik.

Ali Eray: Daha doğrusu kopukluk var. İşin pedagojik boyutuyla ilgilenen, bu işe hakim olan eğitimciler var ama bunun mekana dönüşme kısmında mimarlar ile iletişim içinde değiller.

Pınar Gökbayrak: Çünkü bu konuya eğilmiş çok mimar da yok aslında. “Disiplinler arası ortak bir bilgi üretilebilir mi? Kamuoyuna,  mekan kalitesinin eğitime olan katkıları nasıl anlatılabilir?” gibi soruların üstüne kurduk bu araştırma sürecini.

Türkiye’de mimarlık ortamında son zamanlarda sizi en çok heyecanlandıran projeler veya gelişmeler nedir?

Ali Eray: Ben Şişhane Park Kentsel Meydan ve Yeraltı Otoparkı projesini beğeniyor ve zevkle deneyimliyorum. Farklı bir şekilde ele alınmış kamusal bir proje.

Burçin Yıldırım: Herkes İçin Mimarlık hareketi son zamanlarda mimarlık ortamındaki en heyecanlı girişim bence.


1. Ödül, Gökçeada Lise Kampüsü Mimari Proje Yarışması

Bu aralar ne gibi projeler ile uğraşıyorsunuz, 2016’da PAB’dan neler göreceğiz?

Ali Eray: Gökçeada Lise Kampüsü’nün ihalesi yapılacak ve uygulaması başlayacak. Yarışma ile elde edilmesi, bir eğitim yapısı olması bizim için değerli, uzun süredir hayata geçirmek üzere çalıştığımız bir projeydi. Bunun dışında öğrenim mekanları ile ilgili bazı projelerimiz var, etkinlikler var.

Burçin Yıldırım: İTÜ İnşaat Fakültesi Ek Binası projesinin de kaba inşaatı devam ediyor.

Ayhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri FakültesiAyhan Şahenk Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi

Etiketler

Bir yanıt yazın