Arkitera Kampüste projesi kapsamında Niğde Üniversitesi'nde Mimarlık Fakültesi Dekan Yardımcıları Doç.Dr. Semiha Akçaözoğlu ve Yrd.Doç. M. Vehbi Gökçe ile görüştük.
Arkitera: Mimarlık eğitiminizin Niğde’yle ilişkisini nasıl kurarsınız? Yeni bir mimarlık fakültesi olmasına rağmen ileriye dönük olarak Niğde’nin size nasıl katkıları olmasını planlıyorsunuz? Veya eğitiminizin kente katkıları neler olacak?
Vehbi Gökçe: Niğde, geçmişi eskiye dayanan bir şehir. Dolayısıyla özellikle Selçuklu döneminden kalma tarihi eserlerimiz var. Yani öğrencilerin geçmişle geleceği birleştirebilmelerinin yolunu açması açısından önemli. Bizim özelde Niğde’ye genelde de ülkemize katkımız ise iyi mimarlar yetiştirmek bağlamında olur diye düşünüyorum. Dolayısıyla birikimlerimizi onlara yeterince aktarabilirsek onlar da Niğde’nin ve ülkemizin geleceğine, mimarisine bir şekilde katkıda bulunacaklardır mutlaka.
Semiha Akçaözoğlu: İlimizde, tarihi çevre anlamında çok zengin ve henüz keşfedilmemiş alanlar var. Mimarlık Bölümünün açılmasıyla Kapadokya Bölgesinde yer alan Niğde’nin daha iyi tanıtılmasına katkıda bulunacağımıza inanıyoruz. Bölümümüzde faaliyet gösteren yapı malzemesi laboratuvarına ek olarak bir de koruma laboratuvarı kurmak istiyoruz. Çalışmalarımızı koruma ve restorasyon üzerinde de geliştirmek istiyoruz. Bizim üniversitemizin “üniversite-kent işbirliği”ni esas alan bir ana fikri var; kentle, yerel yönetimle iletişim halindeyiz. Örneğin, Niğde Kalesi çevresinde düzenleme çalışması yapılıyor. Bölüm olarak katkıda bulunmak istiyoruz. Kemerhisar’da yürütülmekte olan arkeolojik kazıya katılmak için başvuruda bulunduk. Tasarım ve restorasyon derslerinde bu alanları konu olarak vermekteyiz.
Belediye, valilik gibi kurumlarla iletişime değindiniz. Aslında kentte bir mimarlık fakültesinin açılması onlar açısından da olumlu değil mi? Bu da önemli bir şey.
Semiha Akçaözoğlu: Tabii ki. Mimarlık Bölümünün kuruluş tarihi 1992. Geçmişimiz bu kadar köklü. 2010’da “Mimarlık Fakültesi” olarak kurulması da kentin desteği ile oldu, denilebilir. Kuruluş aşamasında onlar da vardı. Niğde’ye olan katkıları konusunda o dönemdeki bölüm başkanımızın bir sunumu oldu. Hem üniversitemiz hem de kent istiyordu fakültemizin kurulmasını.
Vehbi Gökçe: Şimdi istiyor ama ileride sorunlar da çıkabilir. Biliyorsunuz, mimardan pek politikacı çıkmaz çünkü mimar doğruyu söyler. Şehircilik konusunda her zaman doğru şeyler yapılmıyor. Biz de doğruyu söylediğimiz zaman aramız açılır mı, garanti edemiyoruz tabii.
Eğitim mekânları ve mimarlık eğitimi ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz? Gördüğümüz kadarıyla mimarlık fakültesi dekanlık ve derslikler olarak iki ayrı bloktan oluşuyor, yeni yapılmış bir yapı. Dersliklerinizi yeterli görüyor musunuz?
Semiha Akçaözoğlu: Binamız Mimarlık Fakültesi olarak tasarlandı. Mimari programın oluşturulmasında bölümümüzden görüş alındı. Fiziksel alanlar kapasite olarak beklentilerimizi karşılıyor. Dört tasarım atölyesi, maket atölyesi, bilgisayar laboratuvarı, malzeme laboratuvarı, amfiler var. Diğer sosyal alanlarımız, kantinimiz, hepsi mimari programa göre oluşturuldu. Dekanlık bloku ayrı olarak tasarlandı. Mevcut bina Mimarlık ve İç Mimarlık bölümleri için tasarlandı. Peyzaj Mimarlığı ve Şehir ve Bölge Planlama Bölümleri için ayrı bir blok tasarımı da hazır ama binaları henüz yapılmadı. Bu binalar da yapıldığı takdirde, merkez yerleşke içinde mini bir Mimarlık Fakültesi yerleşkesi olacağız. Mekânsal olarak hiçbir eksiğimiz yok diyebilirim. Halihazırda hoca sayımız az ama öğrenci ve hoca sayımızın artacağı düşünülerek mimari program oluşturuldu ve ileride ortaya çıkacak ihtiyaçları karşılayabilecek bir bina oldu.
Genelde üniversite yapıları tip proje şeklinde yapılıyor. Burası da öyle mi?
Semiha Akçaözoğlu: Mimari projeler genelde ihale usulü ile yaptırılıyor. Proje ihalesinde de en düşük fiyat veren projeyi alıyor ne yazık ki. Bu konuda karar verici olamıyoruz maalesef. Yarışma yöntemine başvurmak için de büyük bütçeler gerekiyor. Bu da üniversiteler için büyük bir külfet teşkil ediyor. Biz Mimarlık Bölümü olarak bu projede sadece mimari programın oluşturulmasında görev alabildik. Tasarım aşamasında oldukça sınırlı müdahalelerde bulunabildik, daha fazlasına zaten sistem izin vermiyor.
Başka eklemek istediğiniz şeyler varsa dinlemek isteriz.
Semiha Akçaözoğlu: Türkiye’de mimarlık bölümlerinin puanlarının genel olarak düşmesi eğitim seviyesini çok etkiliyor. Genel olarak baktığımız zaman, mimarlık bölümlerine gelen öğrencilerin seviyesi de puanlara paralel olarak beklentilerimizle örtüşmekte yetersiz kalıyor. Mimarlık güncel, tercih edilen ve popülerliğini hiçbir zaman yitirmeyecek bir meslek. Bu sebeple ülkemizde çok sayıda mimarlık bölümü açılıyor, öğrenci sayısı her geçen gün artıyor.
Öncelikle daha iyi bir eğitim verilebilmesi için bu bölümlerin kontenjanlarının azaltılması gerekli. Bizim en büyük sorunumuz da bu; öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısının fazlalığı. Bence yeni açılan mimarlık bölümlerinin kontenjanını 20 ile sınırlamak lazım. İyi bir mimar yetiştirmek için öğrencilerle bire bir ilgilenmek, tasarımları hakkında uzun uzun konuşmak, her bir çizgisini tek tek inceleyebilmek gerekiyor.
Ama üniversitemiz genç bir üniversite ve genç akademisyen sayısı çok fazla, bu bizim avantajımız. Çok aktif, akademik anlamda çok iyi çalışan bir üniversite. Bizim ders programımız Bolonya’ya uygun olarak açıldı ve genelde mimarlık bölümlerinin planları Bolonya’ya çok uymaz, çünkü mimarlık bölümünde ders sayısı çok fazladır. Ders planımızda zorunlu derslerin dışında, birçok alandan seçmeli dersler belirledik. Fakültemizdeki diğer bölümlerden de seçmeli ders ekledik. O dersleri de özellikle o alandaki meslek insanlarının vermesini sağlıyoruz.
Birinci sınıftan itibaren bilgisayar programlarını öğretiyoruz. Mezunlarımız tasarım, çizim, uygulama alanlarında donanımlı olurlarsa ve mesleki anlamda teknolojik gelişmelere de aşina olurlarsa diğer üniversitelerle yarışabilirler. Bir de diğer mimarlık bölümlerinden farklı olarak birinci sınıfta topoğrafya ve rölöve stajı yaptırıyoruz. Topoğrafya, zemin, yön, ölçek, aplikasyon, zemin etütleri konularında bilgi sahibi oldukları takdirde tasarımlarını gerçeğe dönüştürmeleri daha kolay oluyor.
Vehbi Gökçe: Sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum; biz eğitim anlamında kendimize güveniyoruz. Çünkü Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinden gelen akademisyenlerimiz var. Edindiğimiz bilgileri birleştiriyoruz, bir araya getiriyoruz. Katılımcı bir anlayışla, öğrencilerin ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak şekilde kendimizi sürekli yeniliyoruz. Ayrıca öğretim elemanlarımız akademik çalışmalar konusunda da çok tecrübeli. Bu çalışmaları sadece bilimsel yayın olmaktan çıkarıp derslere de yansıtarak, öğrencilere aktararak daha kaliteli bir eğitim vereceğimize inanıyoruz.
9 yorum
Sanki siz de biraz güzellemelerin tuzağına düşmüşsünüz bu yazıda sayın Köksal 🙂 Toparlayıcı olmuş, elinize sağlık.
Sembol / FT / Rixos şu tersane masterplan işini niye Hakan Kıran’a verip kurtulmamış ki, insan anlayamıyor? Ver Teğet’e vs. uğraş dur böyle işte… Şimdiye ruhsat muhsat çıkmış, kazıklar çakılmış, temel bile atılmıştı…
“Diyelim ki bu küratörler hiç teklif vermediler, ben verdim, Uğur Tanyeli’nin üyesi olduğu seçici kurul benim sunumumu beğendiler ve bana verdiler bu işi. Benim de aklıma iki tersaneyi bağlamak gibi süper bir fikir geldi. Sessiz sakin bir görkem yaratmak için işe koyuldum ve enstalasyonun parçalarını toplamak için tersane alanına girebiliyor muyum? Hayır.”
Tüm tartışmayı büyük bir ilgiyle takip ediyorum. Çok kritik bir varsayım, sanıyorum bu sorunun (siz cevaplamış olsanız da) “ÇOK”ça muhatabı var.
Ben o bölgeye yapılacak caminin niteliği ve gerekliliğini tartışmayı anlamsız buluyorum. Cami saçma olacak ve o bölgede gereksiz bu kesin. Benim o camiyle ilgili asıl merak ettiğim ‘ismi ne olacak?’ Süleymaniye, Sultan Ahmet, Rüstem Paşa’ya baka baka gazını alamayan bir ‘üç kelimeli’ camimiz olacak diye çok korkuyorum. Yapar mı yapar…
Yanlış soru. Teğet neden bu işi almış ki diye başlanabilir soruya.
eveeet geldik sorunun kalbine ve o kaygan ‘mimari etik’ konusuna: benzer bir şekilde (çok da benzer değil belki ama tartışmayı açacaksa) ateist bir mimar cami tasarlamayı red mi etmelidir? örneğin?
Daha başka sorunlar var bence. Mesela sizin bir önceki yorumunuzun bu yazışmalar içinde tartışmayı kaydırabileceği yön. Buna dikkat etmemek.
Bence Teğet neden bu işi almış ki sorusu da aynı ölçüde gereksiz. Sürece bağlı oluşacak sorular bunlar. Öyle ki güncel bilgilerin henüz bu soruları nitelikli kılacak bağlamlar yarattığını düşünmüyorum.
doğru sorular nelerdiri belirleyen doğru cevapları da söylesin de bari kimse zaman kaybetmesin tartışma vs. diye. bir monolog şeklinde de gelişebilir bu yorumlar bölümü zaten. yada daha güzeli kendi doğru sorularına doğru cevapları vermesiyle tek kişiyle de hallolur, doğru sorulara yanlış cevaplar neydi karmaşası olmaz bir de üstüne.