Barselona Şehrinin Gelişimi

Şehirciliğin Öncüleri dosyamız kapsamında sırada yüzyıllar boyunca tarihin en büyük şehir plancılarından biri olarak kabul edilen Ildefons Cerdà başta olmak üzere birçok tasarımcının elinde değişime uğrayan Barselona’yı inceliyoruz.

Günümüzde Barselona

İber Yarımadası’nın kuzeydoğu köşesinde konumlanan Barselona şehri, doğuda Akdeniz, batıda Collserola dağları, kuzeyde Besòs nehri güneyde Llobregat nehri ile sınırlanıyor. Özenle tanımlanmış ve böylelikle kolayca savunulabilir toprakları, yarımadanın geri kalanından Avrupa’ya en kolay geçiş yolu olarak hizmet ediyor.

Arkeolojik kalıntılardan elde edilen bilgilere göre bölgede MÖ 5.000’ten beri insan yerleşimi bulunuyor. Şehrin kökenleri ise, MÖ. 15’te Romalılar tarafından kurulan küçük bir Orta Çağ kenti olan ızgara planlı Barcino’ya kadar uzanıyor.

Barselona’nın yıllar içindeki gelişimini tanımlayacak iki özellik, şehrin kuruluşundan itibaren kendini gösteriyor: İlki, surlar ve coğrafyanın doğal sınırları dolayısıyla yoğun ve sıkıştırılmış bir şehir oluşu. İkincisi ise planlamacılar tarafından kasıtlı olarak tasarlanması ve inşa edilmesi. Tarih boyunca Barselona’da çok az plansız büyüme dönemi gerçekleşmiş ve pek çok yeni şehrin aksine, yayılmamış.

MS. 5. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun ardından şehir bir dizi fethe sahne oluyor. Orta Çağ’da, Katalonya olarak bilinen bir bölgenin merkezi olarak gelişiyor ve daha karmaşık hale geliyor. 1260 yılında genişletilmiş surlar inşa ediliyor; 15. yüzyılda ise Raval mahallesini kapsayacak şekilde tekrar genişletiliyor. Ovanın sur dışında kalan kısmı kentin geçimini sağlamak üzere tarım faaliyetlerine ayrılıyor.

15. yüzyılda Barselona, günümüzdeki harita üzerinde gösteriliyor.

1714’te İspanya Veraset Savaşı’nın sona ermesinin ardından mağlup tarafta olan Barselona şehrinin birçok kurumu ve tüzüğü, gelecekte yaşanabilecek herhangi bir zorluğu önlemek adına V. Philip tarafından feshediliyor. Güvenliği artırmak için kale inşa ediliyor ve şehrin Orta Çağ surlarının ötesine geçmesi yasaklanıyor. Surlar artan nüfusu iki yüzyıl daha kuşatıyor ve şehri hemen yanındaki denizden neredeyse tamamen ayırıyor.

1850’lerin ortalarında Barselona’ya baktığımızda ise şehrin çöküşün eşiğinde olduğunu görüyoruz. Orta çağdan kalma surları ile sınırlanmış alanı, işlek limanıyla ve sanayi devrimi sonrası tekstil sektöründeki gelişmelerin öncülüğünde giderek yoğunlaşıyor. Evlerin cepheleri yükseldikçe sokağa doğru neredeyse karşı binaya dokunana kadar genişliyor ve hava sirkülasyonunu engelliyor. Hektar başına düşen 856 nüfus yoğunluğuyla sağlık koşulları giderek kötüleşiyor ve ölüm oranları artıyor. Ortalama yaşam süresi zenginler için 36 yıla, işçi sınıfı için ise 23’e düşüyor. Bu durum, surların yıkılması ve şehrin genişletilmesi ihtiyacını ortaya çıkarıyor.

Alfred Guesdon’a ait gravür, “Aerial View of Barcelona”

1854’te İspanyol hükümeti surların yıkılmasına izin veriyor ve tamamen ortadan kaldırmak 12 yıl sürüyor. Yıkım kararının arından hükümetin şehri yeniden tasarlaması ve artan nüfusun dağılımını yapması gerekiyor. O zamanlar bilinmeyen bir mühendis olan Ildefons Cerdâ, eski duvarların dışında kare ızgarası ve sekizgen geçişleriyle, Türkçe “genişleme” anlamına gelen, Eixample adlı bölgeyi tasarlıyor.

Ildefons Cerdâ, 1815’te İspanya’nın Katalonya eyaletinin Centelles şehrinde doğuyor. Madrid’de Escuela de Ingenieros de Caminos’da inşaat mühendisliği eğitimi alıyor. Mühendisler Birliği’ne katılıyor ve Barselona’ya yerleşmeden önce İspanya’nın çeşitli şehirlerinde bulunuyor. Ailesinden miras kalan servetin üzerine devlet hizmetinden ayrılıyor. Politika ve şehir planlama çalışmalarıyla ilgilenmeye başlıyor.
Bu bilinmeyen devrimci mühendisin planı, o zamanlar için istisnai derecede bütünsel bir kentsel gelişim görüşünü yansıtıyor. Şehri yalnızca birlikte yaşama alanı olarak görmekten öteye gidip refah kaynağı olarak ele alıyor. Her vatandaşın yeterli suya, temiz havaya, güneş ışığına, havalandırmaya ve alana sahip olmasını sağlamak istiyor. Yeterli nefes almak için ihtiyaç duyulacak hava hacmini bile hesaba katıyor. Blokları, günlük güneş ışığını en üst düzeye çıkarmak için kuzeybatıdan güneydoğuya yönlendiriyor.

Bir diğer önemli nokta ise, planın eşitlikçiliği çarpıcı bir biçimde somutlaştırması. Her blok, yükseklik, doluluk-boşluk oranları ve yeşil alan yoğunluğu ile hemen hemen aynı oranlarla şekilleniyor. Ticaret zemin katlarda konumlanıyor. Burjuvazi şehrin kenarlarındaki konaklar yerine işçi sınıfı ile birlikte bu blokların üst katlarına yerleşiyor.

Cerda, işçi sınıflarının nasıl yaşadığına dair kapsamlı çalışmalar yapıyor. Her sokak bloğunun ortasına bahçeler tasarlıyor. Böylelikle tüm vatandaşlar aynı sokakları ve kamusal alanları paylaşıyor ve aynı hijyenik koşullara maruz kalıyor. Her 20 metrekarelik bölge, kendi mağazaları ve belediye tesisleri ile büyük ölçüde kendi kendine yetebiliyor.

Planda halihazırda gelişmiş bölgeler ve ovayı ikiye bölmeyi amaçlayan iki çapraz cadde hariç, düzenli doğrusal bloklar yer alıyor. Sokakların yayalar, mallar ve ticaretin serbest akışına izin verecek genişlikte olmasına özen gösteriliyor. Öte yandan Cerda, 1859’da eleştirilere yanıt olarak 20 ila 30 metreden geniş olmayan daha dar sokaklara ve daha derin binalara sahip değiştirilmiş bir plan yayınlıyor ve plan 1860 yılında kraliyet kararnamesiyle onaylanıyor.

Cerdà’nın 1859 yılında yayımladığı plan.

Kırsal ve kentsel yaşamın avantajlarını birleştirmeyi hedefleyen Cerdà’nın ilk tasarımlarında bloklarının her biri, toplam alanın yüzde 50’sinden daha azını kaplayan, sadece iki tarafta binalara sahip ve iç mekânın büyük kısmı bahçelere ve yeşil alanlara ayrılmış.

1863 tarihli kitapçıktan iki bloğa ait plan.

Ek olarak Cerda, artacak olan trafiği öngörerek köşeleri yivli sekizgen bloklar ve geniş caddeler ile trafiği rahatlatmayı hedeflemiş. Tasarımının yanı sıra, vizyonunun uygulanmasını sağlamak için blokların yapımını düzenleyen bir dizi ilke ve yönetmelik geliştirmiş. Ancak, İspanyol hükümeti tarafından onaylanmamış.

Sonuç olarak hem ideolojik hem de halk sağlığı nedenlerinden ötürü nüfusun eşit olarak dağılacağı, zenginler ya da fakirler için özel alanların olmayacağı, sınıf ayrımları olmayan bir mahalle yaratıyor. İspanyol mimarlar şehir merkezinde zenginliği bir araya getirmek için şehirler tasarlarken, Cerdà mevcut hiyerarşileri yok edecek çeşitli bir metropol konseptini takip ediyor. Bu teori ile Cerdà, “kentleşme (urbanisation)” terimini ortaya atıyor. Büyük kırsal işçi gruplarının şehirlere taşındığı dönemleri ifade ediyor.

Bununla birlikte, 1856 yılında hükümette gerçekleşen değişiklik, planı görmezden gelen ve kendi planını seçmek için yarışma düzenleyen yeni bir belediye meclisinin atanmasına yol açmış. 1859’da kraliyet hükümeti Cerdà’nın planını onaylarken şehir hükümeti ise Antoni Rovira’nın planını uygun görmüş.

Antoni Rovira y Trias’ın Barselona Planı.

Rovira’nın geleneksel tasarımı, şehrin zengin ve güçlülerinin muhafazakâr zevklerini yansıtıyor. Eski şehir merkezinin etrafında yer alıyor, geniş ve küçük sokakların hiyerarşik dizilimi ile büyük bir mimariye ve anıtlara imkân veriyor. Cerdà’nın planından en büyük farkı ise merkezdeki burjuvaziyi çevredeki işçilerden ayırması. Öte yandan, İspanyol hükümeti Rovira’nın planını görmezden gelmiş ve Cerdà’nın planını tercih etmiş.

Öte yandan, kısmen yerel direniş nedeniyle Cerdà’nın planı yavaş uygulanmış ve Cerdà’nın yönergelerinin dışına çıkılmış. Örneğin, okullar ve diğer sivil tesisler için ayrılan blokların bazıları ticaret ve sanayi alanlarına dönüştürülmüş. Binalar, blokların genellikle iki yerine dört tarafına da inşa edilmiş ve 1890’a gelindiğinde binalar, blok alanının ortalama yüzde 70’ini işgal ediyormuş.
Plan Cerda’da (sol üstte) 67.200 metrekare olan bloktaki yerleşik alan, 1972’de (sağ altta) neredeyse 295.000 metrekareye yükseldi.

Biraz kasvetli hale gelen ve kapalı olan blokların iç mekanları süreç içerisinde genellikle otoparka ya da alışveriş alanına çevrilmiş.

Cerdà’nın öngördüğü gibi olmamakla birlikte nihayetinde çoğunlukla uygulanan plan, günümüzde Eixample bölgesinde açıkça görülebiliyor. Ildefons Cerda’nın devrimci tasarımıyla Barselona, orta çağ duvarlarıyla boğulmaktan kurtuluyor ve kentsel bir başarı öyküsü olarak adından söz ettirmeye devam ediyor.

1888 yılında şehir, Katalan kültürünün bir kutlaması olan Universal Exhibition’a ev sahipliği yapmış. Etkinlik, yeni bir kanalizasyon ve su sistemi de dahil olmak üzere şehir genelinde kentsel iyileştirmelere yol açmış ve şehir genelinde inşa edilen yeni büyük yapılarla birlikte modernizm çağını başlatmış.

1888 yılındaki Universal Exhibition of Barselona için inşa edilen yapılar.

Bir zamanlar V. Philip’in kalesine ev sahipliği yapan parkta düzenlenen etkinlik, şehre 2 milyondan fazla ziyaretçi çekmiş ve Barselona’nın önde gelen bir Avrupa şehri olarak itibarını güçlendirmeye yardımcı olmuş. Günümüzde Barselona’nın en çok dikkat çeken yapıları olan ve Antoni Gaudi ve daha birçok mimar tarafından varlıklı aileler için tasarlanan konutlar da bu dönemlere ve 20. yüzyılın başına uzanıyor.
Etrafındaki altı küçük yerleşimi kapsayacak şekilde büyüyen şehir, 1929 yılında International Exhibition’a ev sahipliği yapmış ve etkinlik, umumi tuvaletler ve gaz lambalarının tamamen elektrikle değiştirilmesi gibi daha birçok iyileştirmeye vesile olmuş.

1931 yılında İspanyol monarşi rejimi yıkılmasının ardından modernist dönüşümlerin planlandığı bir süreç başlamış.

1930’ların başında, GCATSPAC (Catalan Group of Technical Architects for the Solution of Problems of Contemporary Architecture) adlı bir grup mimar, şehir için kapsamlı bir dönüşüm anlamına gelecek yeni bir plan tasarlamış. Grup, ünlü Fransız rasyonalist mimar Le Corbusier’in takipçisi olan mimar Josep Lluís Sert tarafından yönetilmiş. Le Corbusier, GCATSPAC’ın Barselona’yı modernist çizgilerle siyasi ve kültürel bir başkent olarak yeniden tasavvur eden Macià Planı’nı geliştirmesine yardımcı olmuş.

Macia Planı’nda Yerleşim Bölgesi.

Macia Planı, çalışanların ihtiyaç duyduğu hijyen ve yeşil alana büyük özen gösteriyor. Ancak, konut, sanayi, kentsel ve dinlenme alanları olmak üzere tüm kullanımların farklı alanlara ayrılmış olduğu katı bir yapay düzen öneriyor: Yeni yollar, gökdelenler ve anıtlarla birlikte her şeyin devasa olduğu “akılcı” bir modern şehir.

Öte yandan, o zamandan beri şehir plancıları, Cerdà’nın 19. yüzyılda bildiklerini yeniden keşfetmeye başlıyor: Bir şehrin gücünün bir kısmı, farklı kullanımları ve insanları bir araya getirmesi. İşlevlerini farklı alanlara ayıran şehirler, Amerikan şehirlerinin tekrar tekrar keşfettiği gibi, zamanla cansız hale geliyor.

1939’da Katalan kültürünü şiddetle bastıracak ve 1975’teki ölümüne kadar Barselona’yı büyük ölçüde ihmal edecek faşist diktatör General Francisco Franco’nun yükselişinin de etkisiyle Macià Planı hiçbir zaman uygulanmamış. Dönem, İspanya’nın diğer bölgelerinden taşınan işçileri hızlı bir şekilde barındırmak için çoğunlukla şehrin çevresindeki banliyölerde ucuz malzemeler kullanılarak yapılan düzensiz inşaatlarla karakterize ediliyor.

Ardından, diktatörlüğün sonu ve demokrasinin gelişi, bir dizi küçük, yerel odaklı, genellikle kendi kendini finanse eden kentsel iyileştirmeleri başlatmış ve şehri 1992 Yaz Olimpiyatları’nı düzenleme hakkını kazanacak kadar güçlendirmiş.

Barselona’nın Olimpiyatlar için geliştirdiği strateji o kadar ilerici ve başarılı bulunmuş ki o zamandan beri üzerinde çalışılmaya devam ediliyor. Birkaç büyük spor salonuna odaklanmak yerine Barselona, ​​etkinlikten sonra da fayda sağlayacak yapısal iyileştirmeleri finanse etmiş ve şehre yeni yatırımlar sağlamış.

En önemlisi, Pobleno’nun kıyı bölgesindeki yıkık sanayi tesisleri kaldırılmış ve yerine konutlarla birlikte bir Olimpiyat Köyü (Olympic Village) inşa edilmiş. Barceloneta’daki plaj, Poblenou boyunca uzatılmış ve şehir sakinleri ile turistlerin faydalanabileceği sahil şeridi oluşturulmuş. Artan turizmi barındırmak için yeni bir liman inşa edilmiş.

Olimpiyat Köyü

Sonuç olarak 1992 Olimpiyatları, Barselona’yı tamamen modern bir küresel şehre ve son derece popüler bir turizm merkezine dönüştürmüş ve Cerdà’dan bu yana en büyük kentsel dönüşüme yol açmış.
1999 yılında Royal Institute of British Architects (RIBA), geçmiş yıllarda olduğu gibi tek bir mimar yerine bir şehre ödül vererek benzeri görülmemiş bir adım atmış ve Barselona’yı, “iddialı ancak pragmatik kentsel stratejisi” nedeniyle Kraliyet Altın Mimarlık Madalyası ile ödüllendirmiş. Şehrin kamusal alanlarının dönüşümü, olanaklarının genişletilmesi, ekonomisinin canlandırılması, sakinlerinin ve ziyaretçilerinin memnuniyeti ödülün verilmesinin nedenlerinden birkaçı.

Yararlanılan Kaynaklar:

Etiketler

Bir yanıt yazın