Instagram'da paylaştığı rengarenk fotoğraflarıyla kısa sürede herkesin merak ettiği bir isim olan Yener Torun'a merak ettiklerimizi sorduk.
Yener Torun, 32 yaşında ve mesleğini icra eden bir mimar. Aslında siz onu Instagram’da “cimkedi” hesabıyla, olmadı son birkaç haftadır basında çıkan haberlerle tanıyorsunuz. Canlı renkler, çizgiler, desenler… Böylesi bir İstanbul’a inanamasak da, “Vay anasını, nerdeymiş ki bu?” dedirten fotoğraflarıyla Yener Torun’u şöyle bir hatırlayalım isterseniz;
Color Drunk – Your protector is coming home
Yener Torun: Evet fotoğraflarımın yapısı bir hayli grafik. Neredeyse gerçeküstü bir durum söz konusu. Bu elbette ki bilinçli bir tercih. Zaten istediğim de şehirlerin bilmediğimiz yönlerini, farklı dünyalarını keşfetmek ve bu keşiflerden elde ettiklerimle, kurallarını kendi koyduğum yeni mekanlar hatta evrenler yaratmak.
Bu aslında İstanbul ile sınırlı bir proje değil. Fotoğraflarımın önemli bir kısmı Türkiye’nin farklı şehirlerinde çekildi. Hatta yaklaşık onbeş tane yurtdışında çekilmiş fotoğraf da bulunuyor. Yaptığım şeyin şehirle ilişkisi aslında fotoğrafla da sınırlı değil. Fotoğraf sadece yaptığım çalışmanın sunum hali. Şehirle olan ilişkim mekanın aranmasıyla / bulunmasıyla başlıyor. Tahmin edersiniz ki bu tip yapıları – özellikle de Türkiye’de – bulmak o kadar da kolay değil ve bu durum işi daha cazip bir hale getiriyor. Çekim yapacağım yerleri tespit etme işini bir çeşit hazine avı gibi görüyorum. Şehrin daha evvel gitmeye gerek duymadığım köşelerine gidip bu mekanları tespit ediyor, daha sonra bu keşifleri nasıl değerlendirebileceğim üzerine kafa yoruyorum. Çoğu zaman bir mekanı birden fazla kez ziyaret ediyor, günün farklı saatlerinde farklı ışık ve gölge etkilerini tespit ediyorum Yani hem fiziksel hem de zihinsel bir egzersiz de söz konusu.
Çalışmalarımda insan öğesi oldukça kritik bir görev üstleniyor. Çoğunlukla renkli veya geometrik (bazen ikisi birden) arkaplanlarla etkileşime giren insan gösterdiği yaşam belirtisi ile oranın yaşanılan bir mekan olduğunu kanıtlıyor. Bir nevi o fotoğrafa hayat katıyor. Ayrıca bunu yaparken resimlediğim mekanın yeni işlevi ile ilgili de ipuçları veriyor. Bu çok önemli, çünkü, benim derdim yaratılmış mekanlardaki yaşamdan bir takım kesitler belgelemek değil. Ben fotoğraflarımda tamamen mekan algısını değiştirerek alıştığımızın dışında kuralları ve manzaraları olan bir bir dünya yaratmaya çalışıyorum.
Fotoğraflardaki insanlar renklerle veya şekillerle bir şekilde etkileşime giriyorlar. Bu ilişkiyi önceleri sadece kişilerin üzerlerindeki kıyafetlerin ve arkaplanın renk uyumu üzerinden kuruyordum ve çoğu zaman oradan geçen yabancıların fotoğrafını çekerek bunu başarabiliyordum , ancak bu yeterli gelmemeye başlayınca modeli ve kıyafetlerini kendim seçerek ve hareketlerini, arka planla ilişkisini kendim kurgulayarak yaptığım çalışmayı biraz daha kişisel bir hale getirdim.
Evet kesinlikle mimari fotoğraf olarak değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Zira amaç mimariyi yüceltmek, başarıyla çözülmüş bir detayı göstermek, değişik açılardan çekilmiş perspektifler yardımıyla mekan algısını artırmak ya da hacimleri olabildiğince etkileyici şekilde göstermek vs. değil. Benim fotoğraflarımda mimari elemanlar sadece anlatmak istediğim hikayenin arkaplanları, destekleyici unsurları. İhtiyaç duyduğum renk, şekil, desen, geometrik öğelerve ışık / gölge etkilerini en kolay yakalayabildiğim / bulabildiğim alan mimari. Zaten fotoğraflarımın bazılarında mimari elemanlar alışılmış işlevlerinden tamamen soyutlanarak bambaşka işlevler kazanıyorlar. Hatta abartacak olursam bu mekanları ararken ben dahi mimar kimliğimden kendimi olabildiğince soyutlayarak yapılara başka bir gözle bakmaya gayret ediyorum.
Çok tekrar oldu ama söylemem gerekiyor: Bu yeni bir dünya ve kuralları tamamen ben belirliyorum ve bu kuralları belirlerken de bilhassa geometriden ve renklerden faydalanıyorum. Aslında bu söylediklerimin daha iyi anlaşılabilmesi için “Alternate Route” isimli fotoğrafıma bakmanız yeterli.
Alternate Route
Burada da görülebileceği üzere bazı fotoğraflarda mizahtan da yararlanıyorum. Bu bağlamda aslında fotoğraflarım bir nevi benim iç dünyamı da yansıtıyor. Çevremde de şakacı ve renkli biri olarak tanındığım için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum sanırım. Bir bakıma resmettiğim dünyalar kendi ütopyamdan kareler ve fotoğraflarımı görenler benim ideal dünyama yine kendi açtığım pencerelerden göz atma şansını yakalıyorlar. Özellikle son dönemde fotoğraflarımın gitgide kişiselleştiğini söyleyebilirim zira artık zaman zaman model olarak dahi kendimi kullanıyorum. Bu kişiselleşme fotoğrafların isimlerine dahi yansıyor. Mümkün olduğunca okuyanı gülümsetecek cinste olmasına gayret ettiğim isimleri, sevdiğim şarkı sözlerinden, favori filmlerimden veya bazı popüler kültür öğelerinden seçiyorum.
Black Mirror
Yani özetlemek gerekirse: Şehirde kendimi anlatabileceğim arka planları (dekoru) arayıp buluyor, bulduğum dekora uygun senaryoyu (renk ve mimari öğelerle ilişki kurarak ve mümkün olduğunca mizahi bir dilde) yazıyor, (geometriyi kullanarak) kadrajı belirliyor ve başrolde de (zaman zaman) kendim oynuyorum diyebilirim. Daha önceden de söylediğim gibi paylaştığım fotoğraflar bu sürecin sadece son ürünü, sunumu.
Diğer taraftan daha eski fotoğraflarımın bir kısmı mimari fotoğraf olarak kabul edilebilir elbette. Sonuçta tarzım zaman içerisinde evrim geçirerek son halini aldı. Ama son dönemde paylaştığım ve içinde insan öğesi olmayan fotoğrafları dahi bahsettiğim paralel dünyalardan fotoğraflanmış manzaralar olarak kabul ediyorum.
Kesinlikle oldu. Hatta en etkili şey Instagram, çünkü aldığım olumlu tepkiler sayesinde yaptığım şeyi devam ettirdim ve geliştirdim, geliştirmeye de devam ettiğimi düşünüyorum. Eğer bu denli olumlu bir tepki olmasaydı kesinlikle bu kadar zaman ayırmazdım diye tahmin ediyorum. Aslında bazı fotoğraflarım farklı oranlarda kesilmeye de müsaitler ancak şimdiye kadar Instagram dışında herhangi bir platformda paylaşma gereği doğmadığı için hepsi kare şeklinde kesilmiş vaziyetteler. Tabi bu, zaman içerisinde, keşfettiğim mekanları nasıl değerlendireceğimi tasarlama sürecindeki ilk reflekslerimi de kareye göre şekillendirmiş oldu.
Ayrıca Instagram’da karşılaştığım birçok minimal fotoğraf ve takip ettiğim fotoğrafçılar da tarzımı geliştirmemde son derece etkili oldu.
Evet şimdiye kadar paylaştığım tüm fotoları mobil cihazım ile çektim ve sanırım bir süre daha bu böyle devam edebilir. Açıkçası fotoğrafçılık konusunda kayda değer bir altyapım yok. Hatta daha yeni fotoğrafçılık üzerine dersler almaya başladım. Yani bu alanda aslında bi hayli yeniyim. Ama sanırım kompozisyon konusunda belli seviyede bir kişisel zevke sahibim. Teknik konulardan post-production aşamasından biraz bahsedebilirim sanırım. Sizin de belirttiğiniz gibi fotoğraflarımda mekan hissinin kaybolduğu parlak renkli yüzeyler göze çarpıyor. Bu renkler gerçekte fotoğraflarda görüldükleri kadar parlak ya da canlı olmayabiliyorlar. Bu noktada benim müdahalelerim devreye giriyor ve vurguyu yapmak istediğim rengi ön plana çıkaracak ışık ve renk düzenlemeleri yapıyorum.
This House is a Circus pt.3
Fotoğraflarımı gerçeklikten koparan bir diğer teknik konu ise geometrik şekillerin ve düz çizgilerin kullanımı: Fotoğraflarımdaki çizgilerin düzlüğünden dolayı çoğu zaman derinlik kayboluyor ve 2 boyutlu bir algı oluşuyor. Bu da bilinçli bir tercih ve elbette ki bu düzlük de sonradan yaptığım düzenlemeler sayesinde sağlanıyor. Çizgisel sapmaları düzeltmek ve renk / ışık ayarlarını düzenlemek için mobil uygulamalardan ziyade daha gelişmiş fotoğraf düzenleme yazılımları kullandığımı da belirtmem gerekiyor.
Fearless
Hello My name Is Yener And I’m A Symmetry Addict
Living in a Rainbow
Vitamin C
41 yorum
Çok güzel bi yazı olmuş . Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Teşekkür Ederiz ”BİR MİMAR”
Tebrik ederim yazı için, kesinlikle katılmakla birlikte eksik bile olduğunu düşünüyorum. Teşekkürler “Bir Mimar”
Duygularıma tercüman, teşekkürler.
http://bit.ly/1XnUUIQ
Temiz olmuş. İmrendim. Katılıyor ve teşekkürediyorum. Vereyim mi bi sigara?
Çok çok güzel bir yazı olmuş. Az bile kalmış…
– Yıldız Teknik mezunu olarak 2000 lira maaş talep ettiğim için iş veren “piyasanın farkında değilsin sanırım” diyerek yüzüme gülmemeli mesela…
– Şantiyede kariyer yapmak istiyorken “kadın”ım diye “gelecekte çocuk yaparsam kariyerime bu alanda devam etmem zor olur” diye düşünüp vazgeçmeyi düşünmemeliyim.
– İTÜ’de yüksek lisans öğrencisi olduğum için “hmmm part time mı, canım biz full time arıyoruz ya…” diye daha kendimi anlatmadan iş görüşmesinden nazikçe kovulmamalıyım.
– Tabi ki sosyal gündemi ele almalısın ama sana üye olan, olmak zorunda olan karşıt siyasal görüşlü insanlar da olduğunu bilerek (ki onlardan biri değilim ama bu konuya yazıda çok güzel değinmiş yazan arkadaş) ona göre davranmalısın.
– 6 ay iş arayıp geçinebileceğim maaşlı, insani çalışma temposuna sahip ve sigorta yapan bir iş yeri bulamamamda senin de suçun var Mimarlar Odası.Bunu kabul etmelisin…
Bir mimar daha
Tüm söylemek istediklerimi bu kadar güzel dile getirdiğiniz için teşekkürler.
En yakın zamanda durumun daha da içler acısı olduğu “Bir plancı” yazısı yazmam gerektiğine kanaat getirdim… Yüreğinize, kaleminize sağlık
“Bir Mimar” değil bu hisleri paylaşan … Bin…. Onbin… Yüzbin…. mimar. Yazı umarım, gerekli mercilerin kayınvalidelerine, bacanklarına, eltilerine…vs ulaşırda, onlar bari ikaz ederler, “sizin meslektaşlar biraz kızgın galiba” diye o muhterem merciilere…
Daha net açıklanamazdı.
Yahu öyle böyle değil. Böyle güzel yazı görmedim. Bunu okumazlar, okusalar bile dikkate almazlar, dikkate alsalar bile cevap yazmazlar, yazsalar bile saçmalarlar. Aetık yeter. Mimarın kayınvalidesi (toprağı bol olsun) vefatına ben de çok kızmıştım. Bir gün düyanın öbür ucunda gece vakti arka arkaya gelen mesajlar (eposta değil) beni şu yürüyüşe çağırıyordu. Örneğin Kadiköy’deki point oteli protesto etmeye. Sonra o binaya ÇED belgesi verip para aldığını öğrendim aynı odanın. Olumsuz ÇED raporu verdik deyip güzel para götürmüşlerdi. Karaköy’deki binaya çok çok para harcadılar. Onun yerine hala metruk dururumda olan İstanbul’un en fazla mimarına evsahipliği yapmış Sen piyer hanı alınırdı. Onlar karaköy ve tadilat projesi ile kaçak(!) olmaktan kurtulmuş son katı olan binayı aldılar. Yıllardır mimarlar odası sadece kredi kartımda bir masraf benim için.
Şahane bir yazı. Cevap bile veremezler buna.
Elinize, emeğinize sağlık. Umarım bir cevap verirler…
Hislerimizin tercümanı olmuşsunuz.Elinize yüreğinize sağlık.
Daha net anlatılamazdı. Elinize sağlık.
Kaleminize sağlık!
“Midas’ın kulakları” …
Yıllardır kuyulara söylenen sözler (bende dahil olmak üzere) nihayet biri tarafından ortaya söylendi.
Bende bir mimar.
Bu paylaşım ekim ayinda yapilmisti fakat saatler sonra tekrar acip okumak istedigimde kaldirilmisti. Bunun bir tepki olarak kaldirildigibi dusunmustum ama Paylasan kisi mi site yoneticilerimi kaldirdi bilemiyorum. Tekrar paylasilmasi mutlu etti. Aci gercekler malesef..
Mail kutuları gazetelerin vefat ilan sayfalarına dönmesin bitsin bu dram 🙁
Yukarıdaki metinde geçen mimar kelimeleri yerine aşağıdaki kelimelerden hangisi getirilirse, yazının anafikri bozulmaz.
A-Cumhurbaşkanı
B-Polis
C-İçmimar
D-Diş Hekimi
E-Barista
Oda’ya yapılmış en geniş kapsamlı ve sağlam eleştiri…
Eğer cevabı standart jargon üzerinden gelirse; şimdiden söyleyelim gülünç olur.
Cevap verilmezse; sessizce kabullenilmiş olur…
Kısaca, durum vahim…
Güzel yazı. Ama bu yazıya bir cevap beklemek ne kadar doğru? Oda dediğimiz nedir? Genel Merkez Yönetim Kurulu’nu mu anlayalım mesela, yoksa Ankara’yı mı? Ya da derin İstanbul’u mu? Hangisini anlarsak cevap değişecek.
Bulaşmayayım diyorum ama duramıyorum; şöyle okuyorum durumu: Mimarlık ortamının sorunu bol. Bu sorunlarla mücadele için örgütlü olmak lazım. Örgüt Oda. Oda çalışmıyor. Açılımlarımız:
1- Oda yönetimindekiler yeterli nitelikte değiller.
2- Örgütlenme yapısı bozuk.
(Odaya iş yaptırmıyorlar ki tarzı kolaycı yaklaşımlar seçenek değil.)
Bir süredir sorunun ikinci seçenek olduğunu düşünüyorum. İkinin çözümü ise yok. Oda, öyle ya da böyle bugün mimarlık ortamının örgütlenme ihtiyacını çözüyor. Tüm sorunlarına rağmen aidiyet sorunu yok. Oda’ya üye olmayan -artık- onbinler Oda’nın umurunda bile değil, belli ki Oda da onların umurunda bile değil.
Derin sorunlar bunlar.
Eline, diline sağlık hocam… İnşallah “hükümet yanlısı” diye yaftalanıp bu kadar güzel bir yazının anlatmak istedikleri heba olmaz.. ben ne zaman bunları dile getirsem öyle oldu da… öyle olursa da sarılır ağlaşırız artık
Gerçekten güzel yazı olmuş içinde katıldığım ve katılmadığım eleştirileri barındırsa bile.Odanın birçok konuda yetersiz kaldığı doğru ancak belediyelerde oda vizesi zorunluluğu kalktığından beri en son ne zaman odaya proje getirdik? Odamıza işimiz düşmeden ne zaman uğradık?
En basitinden temsilcilik ve/veya şube seçimlerinde ne zaman oy kullandık?
Evet odada revize edilmesi gereken uygulamalar var kabul ancak “ben kendi işimi yürüteyim odaya uğramayayım ama oda bana sahip çıksın” benim için geçerli bir mantık değil.Mimarlar Odası’nın uygulamalarından memnun değilsek eğer elimizi taşın altına koyar seçimlerde aday olmak veya yönetimde olup bunu değiştirmeye çalışmak bence daha doğru bir yaklaşım.Çünkü beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz bizim başka bir kurumumuz yok.Bize sahip çıkacak başka bir yapılanma yok odaya sahip çıkalım ki o da bize sahip çıkabilsin.
Aday olanlar dikkat: AKP’li olarak etiketlenebilirsiniz.
Mimarlar Odası yerine PMO, SPO, İMO vb. gibi tüm meslek odaları yazılabilir ve cuk diye de oturur. Genel olarak TMMOB diyebiliriz. 11 yıldır bu camianın içerisindeyim ve görüyorumki yazılanlar 11 yıldır farklı zamanlarda ben gibi çoğu genç meslektaşımın konuştuğu söylediği konular. Bir meslek odasının gündemden kopmasını tabiki isteyemeyiz ama asıl odaktan bu kadar kopuk olmasını eleştirebiliriz. Başta kaldırılmış ama sonradan yine paylaşan arkitera ekibinede teşekkür ederiz.
Peyzaj Mimarları için de aynısı geçerli…
bu örgütsüzlüğe yada bunu becerememeye sebep olan şey mimarların aidiyet duygularında ki eksiklikler mi yoksa asıl ve yazıda da sık sık gerek arka planda gerekte göze soka soka belirtilen mimarlar odasının aidiyet duygusunu hissettirecek organizasyon,destek vb yapamamasından mı kaynaklanıyor? bunun cevabını sanırım çoğumuz biliyoruz. mimarlar odası dışında örgütlenmek? neden olmasın. peki herhangi bir çare üretilebilir mi ses duyurulabilir mi. koca bir soru işareti. bizim big brother ımız (evet evet) olması gereken kurumun, mevzubahis mimar çıkarları ve mimara destek olunca kör sağır dilsizi oynaması asıl bizim canımızı sıkan.
Bu yazı birkaç gündür ilişkili olduğum farklı sosyal medya gruplarından paylaşılıyor, gördünüz mü oda hakkında neler yazılmış, şeklinde. yazıya katılan, katılmayan, yorum bildirenler çok, ama yazının katıldığım tarafları olmasının yanında bir sürü haksız eleştiri içerdiğini düşünüyorum. Neden mi? ben de yıllardır mimarlar odası örgütlenmesi içinde var olmaya çalışan, önceleri öğrenci çalışmalarında, şimdi de olabildiği kadar başka çalışmalarda varlık göstermeye çalışan mimarlar odası üyesi mimarım. odanın örgütlenme konusunda eksikleri olduğu aşikar. Yıllardır birbirini yakından tanıyan, sürekli aynı yüzleri gördüğümüz bir yönetim kurulu (ki iyi örgütlenildiğini gösteriyor) var. yalnız örgütlenme konusunda eleştirdiğim en büyük tarafı odaya yeni yeni gelmeye başlayan, odada çalışma yürütmek, var olmak isteyen mimarları örgütleyememeleri. eğer odayı tanımaya yeni başlayan bir mimarsanız, odada var olmak için biraz çabalamak gerekiyor. yoksa bir süre uzaklaşma ihtimaliniz çok yüksek.
yazıdaki sitemlerin de tamamen ön yargıdan kaynaklandığını düşünüyorum. bir kere özellikle yeni mezun arkadaşlarımda, çevremde gözlemlediğim “oda aidat almaktan başka ne yapıyor?” sorusunun sıkça dillendirilmesi. iyi de, sen oda üyesi mimarsan ve odanın senin mesleki gelişimin, hakların anlamında hiçbir şey yapmadığını söylüyorsun da, sen oda için ne yaptın? önce oda bana haklarımı versin demekle, odaya sadece üye olmaya geldikten sonra, kapısına bir kere bile uğramadan, sadece gezi, vefat, aidat ödemesi maillerinden serzenişte bulunuyorken, sen kendi mesleki haklarını korumak adına odaya gelip herhangi bir çalışmanın içinde bulundun mu? genelde aldığım cevap hayır.
bir kere hak mücadelesinde “hak verilmez, alınır!” meslek odalarının sendikal faaliyet yürütemediğini biliyorsunuz. Yalnız mimarlar odası özellikle serbest çalışan mimarlar için hem çok nitelikli, hem de kallavi bir veri tabanı olan çalışmaları yıllardır üretiyor. yalnız meslek odalarının özelikle piyasa koşullarında minimum fiyat tarifesi belirlemek dışında bir yaptırımı yoktur. piyasa koşullarını eleştirmek için topu mimarlar odasına atmak bana biraz kolaycılık gibi geliyor. serbest piyasa koşullarının bu hale gelmesinin sebeplerini bulmak için bknz: 24 Ocak kararları, bknz: neoliberal ekonomik düzen.
ücretli çalışanların sorunları konusunda emin olun herkes muzdarip. mezun olan mimarların çok azının serbest çalışabildiği aşikar, bir çoğumuz ücretli çalışıyoruz. odanın belirlediği minimum fiyatın çok çok altına işlere başlıyor, mesaiden başımızı kaldıramıyoruz değil mi? piyasa şartları böyle. şimdi bu konuda da odayı eleştirmeden önce odanın bu konuda yaptığı çalışmalardan ne kadar haberdar olunduğunu sormak isterim? odanın ücretli işsiz çalışanlar komisyonu yıllarca bu işi üç beş kişiyle yürütmeye çalışıyordu ki son dönem oda çalışmalarında bu komisyon kurulamadı bile. çünkü ücretli çalışanların böyle bir çalışmaya destek vermeye niyeti nedense olmadı. herkes çalışma koşullarından, maaşlarından yakınırken mesleki haklarımız, çalışma koşullarımız için oda ne gibi bir çalışma yürütüyor diye merak eden kaç kişi ki? bir de yineliyorum ki, meslek odaları sendikal faaliyet yürütemez, mimarlık anlamında sendikalaşmanın yasal koşullarının nasıl olabileceğini araştırmaya ne dersiniz? ha odayı salla , oda bir şey yapmıyor derseniz de; mimarların üye olabileceği sendikalara da e-devlet’ten bakabilirsiniz. sigortalı olduğunuz kurumun ticari ünvanına göre devlet sendika önerisinde bulunuyor zaten. siz de sendikalı olsanıza, çok güzel..
politik duruş eleştirilerine gelince, eylem,basın açıklaması.. duyurularını da görmezden gel arkadaşım, keyfin bilir. vefat duyuruları kısmı (özellikle akrabaların da duyurulması kısmı, evet ben de abartılı buluyorum )
kısaca, mimarlar odasını eleştirmeden önce, buyurun gelin, odanızla tanışın, çalışmalara katılın, yeni çalışma alanları önerilerinde bulunun. her türlü fikrinizi gelip her salı 19.00’daki yönetim kurulu toplantısında bildirin (ki mesela serbest mimarlar derneğinin yönetim kurulu toplantısına dışarıdan girilmiyor, odanın toplantısı herkese açık) örgütlenmelere dahil olun, çevrenizi de örgütleyin ki mimarlık mesleğini odayla birlikte hakkı olan yere hep birlikte getirelim…
Zulüm diplomayı eline aldığın an başlıyor! Heyecanla diploman ve diğer istediği bütün belgelerle odaya koşuyorsun; yeni mezun olup profesyonel anlamda bu meslekten hiç para kazanmamış iken Mimarlar Odası senden kayıt ücreti talep ediyor. Şaka olmalı bu. Diyemiyorsun da iş bulamadım henüz diye. Üstelik bu parayı da öyle yada böyle vermek zorundasın. İstersen 5 yıl kayıt olma ilk büro tescil yada herhangi bir belge de senden bu aidatların hepsini diploma tarihinden itibaren tahsil edecek olan sözde ‘Oda’.
Öncelikle Sn. Aynur Işık ve “Sen önce bir odaya git, bir çalış ve sonra bir şeyler iste” şeklinde düşüncesi olanlara bilgi vermek isterim.
Efendim burası Facebook paylaşım sayfası değil. O yüzden öncelikle burada olanların Oda ile olan geçmişlerini de bilmek lazım. Keza ben. 13 yıl MBÇK üyeliği ve hatta 4 yıl boyunca da başkanı oldum. Oda’da çalıştım ben. Emek sarfedip maaş aldım yani. O yüzden “hak verilmez alınır” kısmına “hak verilmedi ve alınamadı” diyenlerdenim.
Oda’ya çok iyi niyetlerle biraz da acemice dahil oldunuz. İyi şeyler yapıyorsunuz, destekleniyor. Fakat o da ne siz ilk girdiğinizde de aynı kişiler vardı yönetimde 25 yıl geçmiş aynı zevat.
Kendilerine Oda profesyonelleri diyen bu zevat yukarıdaki gibi yönetirler odayı. 25 yıl önce neyse şimdi de o. Sorarım size Oda’nın sosyla medya kullanımı ve tabii dijital haberleşmeye verdiği önem kayınvalde vefatlarıyla anılıyor. Evet istatistikler öyle. Aha yukarıda.
Şİmdi ama öyle deniyor de şöyle de böyle de.
Önce argümanlarınızı sıralayalım
1- Oda’yı eleştirenler odaya ne vermişlerdir ki?
Bir şeyler vermediler yani.
YANLIŞ
O kadar çok şey verdik ki. Geri bir şey alamadık. Yönetim beceremiyor dedik ve yönetime talip olduk. Bizi “DİNCİ” yaptılar. Evet öyleymişiz. İnanılmaz siyasi bir grup ki sadece eski üyeler geldi oy verdi, onunla kazandılar. Sadece seçim zamanı cevallikleri görseniz. Eyüp Muhçu’nun oy vermeye ilk ve tek sefer gelen Kadir Topbaş’ı oda kapısında ceketini ilikleyerek karşılaması ve sonra sandığa kadar eşlik etmesi ve sonra kapıya kadar yanında el pençe divan uğurlamasını bilir misiniz? ben gördüm efendim bunları. Gördüm. Oda’nın yönetimine eleştiri getirseniz AKP’li ya da dinci olursunuz. Onlardan değilseniz odanın olanaklarını kullanamazsınız. ötekileştirirler hemen. Bunu bilin.
Bu yazdıklarımız çok sert değil mi? Cevap verecekler mi sizce. Bu lafları yer otururlar. Aha da onlara söz hakkın doğdu. Youtube gibi kanallarda şimdiki yönetim karşımıza çıksın bakalım.
Bunun RTE’nin sadece bazı kanallara ve sadece bazı gazetecilerle çıkmasından ne farkı var?
2- Odamız bizi koruyor. Başka örgüt mü var?
Odanın tek becerdiği şey bir kale olarak görüyor ve ele geçirilmemesini arzuluyorlar. Bizin öyle siyasi politik durumumuz olmadığı halde olan olmayan herkesi öcü gibi görüyorlar.
3- Yönetimin evet bazı yanlışları vardır ama onlar canımız ciğermiz tek dayanağımız.
Yok yahu. 25 yıldır maaş alan yönetici var. Seçimle geliyor. Yani 25 yıldır hiç mi hata yapmazsın. Hiç mi gençler gelsin demezsin. Nedir seni vazgeçilmez kılan. Aha kimsenin odayı taktığı yok. Artık iktidar senle uğraşılacak bir mecra olarak bile görmüyor. Oda denen şey koca bir HİÇ artık.
Nedir ki 20-30 lira aidat. Yok yahu çarpsanıza adam sayısıyla. Siyasi görüşü üzerine eyleme çağırıp hemen akabinde para istemek. neden?
neden ben yılbaşı partisindeki bu görüntüleri finanse ediyorum. (İçki karşıtı ya da yılbaşı karşıtı değilimdir.)
http://bit.ly/1Q0uPPn
Buyurunuz. seyrediniz.
4- Başka hakkımızı kim koruyacak?
Vallahi zaten korumayan ve kayınvalide vefat haberlerini defalarca eleştirdiğimiz halde hizmet olarak gören (binlerce kez eleştirdim. Beni listeden çıkartın dedim. Yapmadılar. Bir gece sabaha karşı yurtdışında olduğumdan mesaj geldi. Sinirim tepeme çıktı aradım ve öyle bir kızdım ki çıkardılar sonunda bana gelmiyor bu haberler, bir eksikliğini de hissetmiyorum) oda hakkımızı korumuyor ki aman onlar kalsın diye çaba sarfedeyim.
5- Oy vermeye gidiyor musun ki?
Gidiyorum. kayıtlara bakılabilir. Oy vermeye onların adamları gider. gerekirse nereden bulurlarsa ek kaynak bulurlar çevredikleri kendilerine oy verecekleri örgütlerler. Sadece kendilerine yakın üyeleri ama. Argüman da bellidir dinciler geliyor. Öcüler.
Birilerinin öyle bir düşüncesi vardır yoktur. Onu bilmem. Ama kimse demokratik demesin odaya. sadece %10 üyenin oy vererek seçtiği yönetim sizce ne kadar demokratiktir. %90 umudu kesmiş işte. Anlaşılmıyor mu?
Bu iş uzundur. Öyle odaya gittin mi ki dememek lazım. Burası dediğim gibi facebook paylaşımı değil. Burada 25 yıllık 30 yıllık oda tecrübesi olmuş ama bu yönetimden sıtkı sıyrılmış olanlar da var.
Bu yazı iyiydi. Hislerimize biraz da karikatürize ederek tercüman oldu. İstatistikler şahane.
Kaçak saray diye kıyameti kopart sonra çok çok çok para harcayıp aldığın binanın üst katı tadilat projesiyle kaçaklıktan çıkmış olsun. Ama bizimkisi kaçak değil de.
haa bu arada…
Aidatlarımı da tam yıl dönümünde otomatik olarak kredi kartımdan alır sevgili Odam.
Bir konuda belge alırken para ödemek hiç kimseyi hiçbir şey sürüsü yapmaz. Bu şekilde yazarak ancak siz kendinizle ilgili olumsuz yargı oluşturursunuz.
Merhaba Ahmet Bey,
yazdığınız cevapları dönüp dönüp okudum da, haklarla ilgili kısımda iki kere yazmışım ODANIN SENDİKAL FAALİYETİ YOKTUR! diye. hak arama konusunda başvurulacak yöntemlerden örnek de verdim, ücretli çalışanlar için. meslek odasındaki örgütlenme sendikal faaliyet olmadığı için yetersiz doğal olarak, ama eğitim aldığımız mimarlık okullarında dahi iş hukukuna dair herhangi bir eğitim ya da ders yokken, meslekte ücretli çalışan bir mimar haklarını nasıl öğrenecek? Yalnız odanın ücretli çalışanlar için yıllardır yaptığı çalışmaları da küçümsemeyelim lütfen.
Yönetim ve odanın ‘eskileri’ yle ilgili düşüncemi de yorumumun başında, oda örgütlenmesiyle ilgili kısımda, kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak örnekledim diye düşünüyorum.
Gelen mailler, vefat mailleriyle ilgili özellikle, eleştirimi de yazıdakini haklı bularak katıldığımı belirttiğimi düşünüyorum son kısımda.
Ve gerçekten soruyorum, mimarların meslek örgütlenmesi anlamında toplanabileceği, örgütlenebileceği başka bir kurum var mıdır? Oda örgütlenmesinin yanlışları, doğruları gün gibi ortadayken, oda çalışmalarında bulunmadan (lafım size değil, sizin durumunuzda olan bir grup var. 2008 seçimlerinde ben henüz öğrenciydim ve o süreç öğrenci çalışmalarına yansımamıştı ve gazetelerden okumuştum ben de. mimarlık için mimarlar grubu’ydu sanırım seçime giren diğer grup ve okuduğum kadarıyla (yeniden taradım eski gazete haberlerini ve AkP’lilerin de destek verdiği grup olarak lanse edilmiş. ki için de benim de tanıdığım ve o dönemki yaftalamalarla hiç alakası olmadığını bildiğim mimarlar da var) )
Odanın seçim yöntemleriyle ilgili bir ifadem yok yorumumda, yönetimle ilgili eleştirim de yok. örgütlenmedeki hatalarıyla ilgili bir eleştirim var, ki bunu da şimdiki yorumumun başında yine yazdım.
Yukarıdaki yazıya da yine göz atınca, serbest mimarlık pratiğinde yaşanan zorluklar, ücretli çalışanların yaşadığı zorluklar, vefat duyuruları ve aidatlar minvalinde dönen bir yazı. kendi yorumumu da bundan çıkmamaya çalışarak yaptığımı düşünüyorum (aidatlara değinmemişim evet) Sizin yorumunuza bakınca hem benim yorumumla hem de yazıyla ilgisiz konuları görüyorum.
son olarak yine aynı şeyi söylemek istiyorum; (siz dahil) buyurun odanın yönetim kurulu toplantılarına gelin, çalışma gruplarına katılın, eleştirilerinizi birebir yönetime iletin. Haklarınızı sorun, öğrenin.
Oda çalışmalarına katılacaklara ya da Oda yönetimine aday olacaklara AKP’li olarak yaftalanmak kadar önemli bir hatırlatma daha: “Oda” yapısı son derece kinci bir mekanizmadır. Oda sicil mekanizmaları çalışmaya başlar ve eğer yönetimle ters düşerseniz bir daha Oda’dan bir ödül almanız olanaksızdır. Oda’nın etkinliklerinde konuşmacı olamazsınız. Danışma kuruluna falan çağrılmazsınız. Yarışmalarda jüri üyesi olarak ağzınızla kuş tutsanız da gösterilmezsiniz. Delege olarak yazılmazsınız. Kara listeye girdiniz mi Oda ile işiniz bitti demektir.
İşte tam da Oda’nın en zayıf durumu da budur.
Efendim yönetim kurulları herkese açıktır. Gittik bir itiraz için. Önce dediler ki gündem dışı. Eh gündemi kim belirliyor. Önceki toplantı gelecektiniz. Peki. Şİmdi yazın bizi. Birileri dedi ki şimdi konuşsunlar. Konuşalım. Konuşturmadılar.
Sonra dedik ki bilgi alma özgürlüğü var. Bilgi edinme kanunun ile soru soralım. Kanuni olarak cevap verilmesi gereken sürenin son son son gününde gelen cevap: Oda’nın iş meselesi. Yönetim cevaplamaz. Yani hem yazılı hem de sözlü yazılara cevap vermezler. Bunlara da vermeycekler.
Evet.
Öyle.
Ben de fişlenmiş durumdayım. Muhalifiz ya. Bunları sadece iktidar yapar zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bakın şunu anlatayım. Antep’te önceki başkan varken Gaziantep’te mimarlık fakültesi kurdum. Dekan yardımcısıyım. oda’nın Gaziantep şubesi ile aram da iyi. SketchUp dersi verecektim. BEDAVA. Öyle kötü de SU öğreticisi sayılmam ülkenin ilk ve tek SU kitabını yazdım. 3. baskısı yapılıyor. herkese ben gösterdim.
Nasılsa Antep’teyiz bir faydamız dokunsun. Yazılım da bedava. İsteyen üye kendi bilgiseyyarına kursun gelsin. Salon ne kadar yeterse o kadar kişiye ders veririz.
Aaaa ne oldu. Antep mi merkeze sordu ya da merkez mi Antep’e diretti bilmiyorum. İstanbul’dan bir hoca geldi. Zaten ben oradayım odanın cebinden para çıkmayacak. Yok o hocaya da para verildi uçak bileti verildi. Oda zarar etti. neden ATK (fişliyim ya) o vermesin. ha ayrıca 13 sene Mimarlar Odası’nda da ders vermişiz.
Bu oldu vallahi. İSteyen araştırır. Keşke deseler ki yok yapmadık yalan söylüyor. Keşke.Kanıtlasam da biraz utansalar.
Hah ben dersi veririm bedava. Beğenmezsin paralı bir daha yaparsın.
Kızmayınız artık diyebilirim ki bu işi iyi beceririm benden daha iyi SU eğitimini verecek kişi de azdır. Yahu bedava bir de.
Neyse
Ne AKP ile ne CHP ile ne de başka bir parti ile ilişkim yoktur. Apolitik değilim. gerçekten beni temsil eden bir siyasi parti olursa elimi taşın altına koyarım bila bedel çalışırım.
Gezi parkı olayları sırasında Radikal, Zaman ve Milliyet’e yazılar yazdım. Radikal (o zaman basılıyordu) 4 sayfa çıktı yazı. Zaman da defalarca çıktı. Fişlendiğimiz için herkesin okuduğu yazımızı oda görmedi. Yok saydı.
Mimarların sorunları had safhada. Bu soruları ODA YARATMIYOR biliyoruz. Çoğu toplumsal konuda aynı fikirdeyiz ama kardeşim bir konuda basın açıklaması yaparklar. Matbu. Evet ben de yazarım onlar gibi. Siyasi bildiri sanırsın. MİMARCA bir şey yok neredeyse.
Ayrıca Oda mütedeyyin mimar üyelerini yok saymaktadır. Evet onlar yok hükmündedir. Oda’nın SİYASİ GÖRÜŞÜ olamaz. Olmamalıdır. Mimar müslüman olamaz. Olmamalıdır.
Halbukisi Oda müslüman, hristiyan, ateist deist ve budist farketmez kendi meslektaşını korur kollamalı, şehre ve çevreye verilen zararları kamuoyuna sunar.
Bilirkişi eğitimleri var bir de yıllardan beri gelen paket program dersi. Başka da bir eğitim faaliyeti de yok. Eeee biz yaptık dersleri eğitimleri mahkemeye verdiler.
verirler kazanırlar. mesleki zorunlu eğitim işinde mimarlar çaycılarını gönderdi derse soktu. Çalışmadı sistem. zorla güzellik olmaz.
Oda sosyal medyayı kullanamaz, web sitesi dökülür. Arkitera, YEM, mimdap ve Kolokyum’a bakıyoruz haber almak için. her biri işini iyi yapıyor. Mimdap bile o kadar kısıtlı bütçeye rağmen çok daha randımanlı iş yapıyor. Oda’ya bak.
Yahu lütfen. Lütfen 25 senedir aynı adamlar var. Hiç mi yanlışları yok. Tekadam diye kızıyorlar. Bunlar da tek ekip. Hepsi istifa etsin. Hepsi.
Bunların artık sağlık sorunları da var kimse genç kalmıyor. Bizim de var. Biz de yaşlandık. Gençler gelsin.
Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması Lansmanı’na gittim. oradaki en yaşlı bendim biraz da utandım. Çocuklar sağolsunlar onore ettiler gel dediler. Gittim. Yahu oturmaları kalkmaları argümanları ve hatta tartışmaları bile oldukça yerinde. Hoşuma gitti. Sadece iStanbul da değil her yerden gelmiş kendi imkanlarıyla.
Oda onlara da destek olmuyor biliyor musunuz. Onları bile fişlemiş. Bizim kontrolümüzde değilse yardım etmeyiz diyorlar valla.
Bu arada bir üyenin kayınvaldesi vefat eder binlerce üyeye anında mesaj. Tago’nun ortağı artık Türk olmuş mimar Tatsuyo Yamamato ölür. Taziye ya da haber yayınlanmaz. Neden çünkü fişlendi.
Fişlenen mimar ölürse ölür. Allah rahmet eylesin (ki sanırım müslüman değildi) denmez.
Bununla ilgili yazım. (Artkitera linki kırık ne yazık)
http://bit.ly/1MTCivn
Tüm bu sorunlardan biri için çözüm önerebilirim.
Cep telefonunuza gelen mesajların iptali için odayı arayarak basın bölümüne bağlanıp oradan sicil no vb. bilgilerinizi verip iptal ettirebilirsiniz. İşe yarıyor.4-5 aydır bir mesaj bile gelmedi. İptal işleminiz sonrası gelen mesaj olursa tekrar aynı bölümü arayıp uyarırsanız sorun kalmayacaktır. Her ne kadar telefondaki görevli tarafından sorumsuz(!) mimar ilan edilsem de sonuca değdi doğrusu. Mailler için ise etiketleme öneririm.
bu yazıyı destekliyorum
Oldukça emek verilmiş , üzerinde düşünülmüş , yaşamla harmanlanmış , ” yapıcı ” bir yazı…Mimarlar Odası Yönetim Kurulunun bu yazıyı önüne koyup düşünmesi , öz eleştiri yapması ve çözümler üretmesi gerekli…
Şimdi efendim
İzninizle bir özet geçelim.
1- Burada Oda’nın yönetimini eleştirenler ODA FİKRİNE karşı değillerdir. Tabii ki bir odamız olacak. Tabii ki bizi toplayacak, örgütleyecek. Tabii ki garip ve plansız kentleşmeye karşı çıkacak. Dava açacak. Tabii ki rant ekonomisine karşı çıkacak. Odanın sağ duyusu bizi kapsar. O yüzden ODA KAPANSIN demek gibi bir derdim yok.
2- Bu ülke yönetimi hiçbir şeyi gözetmiyor. Bir eroinmanın nasıl her doz alma sonrası daha fazla doza ihtiyacı olursa şu andaki yönetim eroin yerine inşaat ve ihale alıyor. Her seferinde daha yüksek doz alma derdinde. Bu yüzden patlayacak diyoruz bize kızıyorlar.
Örneğin Radikal’de şöyle bir yazı yazdım Zamanınız varsa bir göz atın. Çok uzun değil.
http://bit.ly/1NhrPNH
Hep de yazılarını okutuyor demeyin. Kimsenin gaztedeki makaleyi okuduğu yok. Ancak yayınlandığı zaman bir vekil ile tartışmıştık. Benim son lafım üzerine bir şey diyemedi.
Hal böyleylen Oda’nın hırpalanması ve güçsüz bırakılması isteklerini görmüyor değiliz. Üzülüyoruz.
3- Yine Oda hakkında sert bir yazı daha yazdım. Arkadaşlara gönderdim önce, gazeteye de haber ettim hemen basmayın diye. Onla bunla konuştum. “HAKLISIN AMA SIRASI DEĞİL” denince yayınlatmadık. Geri çektim yazıyı. Sebebi basitti. Benim yazıdan kıyamet kopmadığı belli çok önemsenecek bir şey değil ama Oda zaten dertli iken üzerine bir de ben gitmeyeyim içindi bu.
4- Faaakkkkaaaattttttttttttt devamlı suretle hükümetin antidemokratik hallerine eleştiri getirdikçe Oda’nın bir başka halini yaptığını gördük. neredeyse aynı politika. Seçim desen %10 ile yapılır. Tek oy verme argümanı “aman dinciler gelmesin”. Kim o dinciler bildiğimiz yok keza bu yönetime muhalif herkes dinci oluyor. “Valla billa dinci değiliz” mi diyeceğiz. Hem “Dinci” ne demek. Din ile Mimarlığın sorunlarının ne ilgisi var? Ben müslüman hristiyan budist ve hatta deist bir yönetici kitlesinin olmasını tercih ederim. karışık olsun mesela. Oda’nın yarışmalarla ilgilnenen kişisi turuncu bir bezle dolaşsın Oda içinde. Ne renkli olur.
Ya da Cuma günleri Oda’da mescitte namaz kılınsın. Bundan da rahatsız değilim.
Sadece din ile mimarlık ilişkisi kurulmasın.
Diyorlar ki, “işte karıştırıyorlar din temelli yönetim gelirse hak ve özgürlükler kısıtlanıyor”. Evet, o da doğrudur. Ama sırf yönetimi vermemek için “dinciler geliyor” demek dini yönetime karıştırmak olmuyor mu?
en büyük eleştirinizi siz yürürlüğe koyuyorsunuz.
5- Bir Oda kaldı orayı ele geçirmesin diyorsunuz da. Artık ele geçirmeye dahi tenezzül etmiyorlar farkında mısınız? Tamam oda dava açıyor. bir etkisi oluyor olmuyor ama zaten artık bir gücü kalmadı.
Örneğin tüm şehri su basmış, içinde bir apartman var. oraya su girmemiş. Aman nem kapmasın sadece bu bina kaldı diyorsunuz. O binaya gözümüz gibi bakıyoruz diyorsunuz ama şehri su almış götürmüş. Aman benim binama başka yönetici girmesin derdindesini<. Şimdiki yönetim değişikliği olacaksa aman ıslanmış adam girmesin diye kıyamet kopartıyor. Yönetimi bırakmamak için her yol deneniyor. 6- Açıkçası Oda yönetimini ele geçirmek gibi bir derdimiz de yok. Keza o kadar güçsüzleştirildi ki, artık Oda'nın bir basın bildirisini mimarlar bile okumuyor. Aynı çünkü. Aynı basmakalıp düşünceler. Yani oda'ya baskı var anladık. Ama biraz da oda'da da suç var. Bu baskılara karşı pozitif yaptığı bir şey yok. Mağdur edebiyatı ve örgüt bildirisi gibi basın bültenleri yazıyor ancak vefat duyurusu yapıyor. Aynı şekilde eylem için adam topluyor. Eyleme çağırdığını aidat vermedi diye tehdit ediyor. Ne bu be? Önce karar ver sen bir de ondan sonra gel kafamızı karışıtır. Haydarpaşa yanarken, NTV'nin sorduğu arduvaz çatı meselesine Oda başkanı kem küm edip cevap verememişti. Çünkü basın bildirisinde hiç mimari teknik bilgi verilmiyor ki. Bilmiyor teknik konular. Hah bilmek zorunda mı? Değil. Bilen birini getir yanında illa çıkmak zorunda mısın? Çıkma televizyona. Şöyle oda başkanı gibi başkan yönetim gibi yönetim istemek arzu etmek suç mu? Gençleştirilmeli. Şimdikinden ne kadar kötü olabilir ki? 7- Ben bu istenmeyen mesajlardan kurtuldum. Ama hala devam ediyor. Kapalı bir kominiti (cemaat diyemiyorum malum) gibi birbirlerinin kayınvaldelerinin vefatlarını bilen bir avuç mimar. Yönetimi vermemek için çırpınıyor. Güçsüzleştirilmiş ne çalışan mimara, ne büro sahibine bir hayrı yok. Bir de çok siyasi. Tamam bir yönetim bir ideolojisi olabilir ama nedir yahu bu. Bizim ortak noktamız mimarlık. Tabii özgür düşünceyi savunan rant ekonomisine kendini kaptırmamış meslektaşlar. Oda ile aynı siyasi görüşü paylaşmak zorunda mıyım ben? nerede kaldı özgürlük. ben de farklı düşünüyorum. Beni yok mu sayacaksınız. Sayıyorlar. Çoğu konuda eş düşündüğümüz için fişlenmiş durumdayız. Çok da dert etmiyoruz ya. neyse. 8- her yılbaşında bu üzücü görüntüler oluyor. "MİMARLAR AÇ" bir tane sandviç için garsonu taciz ettiler diye yazıyor videonun altında. Garsonun suratına bakar mısınız http://bit.ly/1Q0uPPn
bir dakika yahu. Aman nedir ki üç kuruş bir şey ve siz aidat vermemek için bin dereden su getiriyorsunuz diye bizi azarlarken iyi de bu görüntüler olmayıversin. Yılbaşı balosu yapmayın. Oraya bu sandviçi alamadı diye hallerden hale giren üyeleri çağırmayın. ya da daha fazla yemek koyun. doysunlar.
neden bu görüntüleri finanse ediyorum ki. Görünen o ki yeterli içki var ama sandviç yok. ne o içkiyi (alkollü ya da alkolsüz) ya da kaşarlı veya salamlı sandviçi finanse etmek istemiyorum. O toplantıda mimarlara ne fayda sağlanıyor sizce.
9- Daha bir sürü yanlış yönetim örneği. Kesinlikle yönetim eskidi. Evet artık yeter. Gençlere bırakın. Öyle ki yakında istenmeyen Apartman yöneticiliği gibi olacak Oda yönetimini almak. Kimse almayacak bu durumdaki bir odayı. Artık konuştuğumuz şeye bak aidat verilsin mi diyoruz.
Ben ÇŞBakanının atanır atanmaz ilk olarak Oda’ya uğrayıp bilgi alışverişinde buldunuğu günler istiyorum yahu. ben mimarım yahu.
Tamam ihale ve inşaat temelli kötü şehircilik politikaları suçsuz değil ama odanın bu kadar güçsüz olması 25 yıldır başta olanların suçu değil midir.
Böyle istatistikler verilir Oda rezil olur işte. Hiç suçumuz yok derlerse. Suçu kabul etmezler. Koltuğu bırakmazlarsa.
Ha bir de cevap veren de yok.
Meslek odalarının varlığını ve olması gerektiğini her zaman savunan biri olarak;
Ben de mezun olduktan sonra mimarlar odasının tutumunu eleştirmeye başlayanlardanım.
Eleştiriyle, fikir ifadesi dışında hiçbir şey elde edemedik tabiki. Biz de, bakalım bu odanın içinde ne var ne yok neler oluyor, elimizi taşın altına koyalım dedik aday olduk ve oda temsilciliği görevini üstlendik.
Temsilcilik toplantıları ve şube toplantılarına katıldık. Sistemin mimarlar odasının tutumu ve diretmesiyle düzelmeyeceğini. Mimarlar Odasının, mimarları sadece para kaynağı görmek yerine gerçekten üYESİ olarak görüp HER ALANDA onların yanında olması gerektiğini ilettik. bknz. TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ ANA YÖNETMELİĞİ madde 3.
İçinde bulunduğumuz dönemin geçici olduğunu, bu geçiş süresinde dönemin şartlarına göre üyelerin problemleri için çözüm üretilip üyelerin odaya BAĞLILIĞINI arttırılması gerektiğini dile getirdik.
Odanın siyasi parti temsilcisi gibi değil gerçek bir Kamu Kurumu Niteliğinde Sivil Toplum Kuruluşu olarak mimarlık ve kent konularına müdahil olması gerektiğini söyledik.
Peki ne oldu;
Bizi dinliyormuş gibi yapan oda yöneticileri, çözüm üretmek yerine,söylediklerimizi duymazdan gelip bizi oda temsilciliği görevinden aldılar. Bu uygulama Türkiye’nin birçok şehrinde bulunan temsilciliklerinde yapıldı. (hiç önemli değil makam mevkii meraklısı insanlar değiliz)
Özetle ; Oda yönetimi kendi görüşü dışında söylemde ve faaliyette bulunan hiçbir üyesini istemiyor. Odanın istediği parayı ödeyen ve sessiz kalanlar müstesna!
Tamam da sizin eleştirdiğiniz o siyasilerden ne farkınız kaldı şimdi?
Hortlatılması gerekli bir konu…
…Doğru ifade şekli ile yaftalanmalardan kurtulunılacağını düşünmekteyim, oda çalışanlarınında oda sistemi için eleştiri biriktirdiklerini ummalıyız.Odasını onun istediklerini yapmayınca onu hemen al aşağı etmek isteyen mimarlar değil nasıl ki meslek hayatında ”problem çözen” kişilersek bu yazınında ana fikri olan ‘BARIŞ’ fikrini hayata geçirmek elzem olandır. ÖNCE SAKİN OLMALIYIZ! Odanın karşıt fikirlere tahamül edemesinin arkasında kendi varlılığının yok olma tehlikesi düşüncesi yattığı kanaatindeyim,defansda olup saldıran bir canlı gibi her türlü gündemi değerlendirme ve herkese sesinin çıktığını duyurmak çabasındadır ODA. Bu böyle mi olmalıdır dendiğinde ve samimi olunduğunda herkesin bu durumdan yorulduğu çay sohbetlerinde anlaşılmaktadır.PEKİ ne yapılmalıdır;
Öncelikle bir mimar ve diğer meslek grupları rakip meslektaşlarını kıskanmaktan ve hep bir kıyasta bulunmaktan vaz geçerek elinden tutmalı ve eleştirilerinde samimi olmalıdır. Ben meslektaşımın piyasadan ‘yok’ olmasını istersem, ondan daha fazla kazanmak ve onun tasarımlarına akıldışı,hakkaniyetsiz ve sadece ‘beğenme duygusu’ ile yorum yaparsam burada oda değil Devlet de bir şey yapamaz ?!.
Odanın varlık sebebi biziz diyoruzda kaçımız seçimlerde oy kullanmaya gidiyoruz, herkes kendine gelsin
‘bi haftasonum var moruk onuda oy atmaya giderek harcayamam’ zihniyeti bize ne kazandırır.Sen demokratik hakkını kullanmıyorsun çünkü mevcut oda belli bir ekolden ve bozuk olduğu düşünülsede bir tecrübeden geliyor, seçimlerde diğer adayları ya ciddiye almıyorsun ya da oy kullanmıyorsun.Mevcut yönetimde bulunan yöneticiler her seferinde seçildiğinde ‘oda üyeleri yönetimimizden memnun demek ki’ diye düşünmemeleri için ne sebep var.Lütfen bir birimizi tanıyıp kollamadıkça oda bizi ciddiye almaz ve her eleştirimizde bizi karşıt görüş olarak görüp yok sayar ve bu böylece sürüp gider.
Diğer bir konu meslek gruplarındaki meslektaşlar birbirlerinin kuyusunu kendi menfaatleri için kazarken burda hep kazanan ‘iş veren’ olmakta arkadaşlar! Para kazanmalıyım ama mesleğimi de ‘bilgisayar yapıyorki zaten’ düşüncesini içinde gizliyen ‘sinsiler’e yedirtmem kimse kusura bakmasın,bireysel mücadelemi vermezsem suçle ‘ben’den başka kimse değildir. Zihniyeti takım elbise takıntılı lüks ev ve araba almak olan meslektaş sana sesleniyorum;
Mesleğimiz 30 yıl içinde yok olma tehlikesi ile yüzyüze bunun için ‘yapay zeka mimarlık mesleğini sonlandıracak’ diye arattığınızda bir çok belgesel ile karşılaşacaksın. Bu ayrı bir tartışma konusu.
130’u geçen mimarlık fakültesi olan ülkemiz normal mi? Büyüklerimden bu konunun eleştirisini de rica ediyorum. Beynin ve felsefenin değil de ‘en gerçekçi render’ almanın mimarlık olduğu bir ülkede genç, yaşlı ne anlatsa boş, hocam Vitrivius 2000 sene önce nasıl bir mimarlık tanımı yaptıysa herkes bugünde altına imza atıyor fakat nasıl hala mütevazi eğilen dolu başak değilde başı dik boş başaklar olduk biz,nerde hata yapıyoruz. Belediyeye kapak atmak nasıl bir tabirdir aklım havsalam almıyor.Ben dinlerken utanıyorum kişi söylerken ne kadar rahat :/ Ben biliyorumki böyle basit düşünmeyen çoğunluğuz lütfen artık birbirmize saygı duyalım ve destekleyelim.Birbirimizi kendimizden çok düşündüğümüzde Allah’ın(c.c) izniyle her fikir sadeleşerek dile gelecek ve hoşgörü platformları oluşmaya başlayacaktır,ben buna inanmaktayım.
Hayatta her daim ‘öğrenci’ olunması gerektiğini savunan bir arkdaşanız olarak kendimce bir kaç düşüncemi izah etmeye çalıştım,bilmişlik yapma niyetinde olmadığımı burdan bildirmek isterim ben sadece ‘BİZ’ olma çabasında bir kaç cümle ‘karalamak’ istedim, üzdükleimden af dilerken benimle aynı düşünceyi paylaşanlarında ümitvar olması isterim.
dipnot: İmla hataları için üzgünüm kalem-kağıt’ın hissini vermeyen bu klavyelerde imla kuralları da ciddiyetsizleşiyor.
Sırf görüş belirtmek için üye oldum. Yazdıklarınızın tamamına harfi harfine katılıyorum. Beni asıl üzen bize bunu reva görenlerin de “MİMAR” olması… Binbir zorlukla mezun oluyoruz, mezun olmanın verdiği heyecanla iş arayışına koyuluyoruz. Tecbrübesiz olduğumuz için iş bulamıyoruz, bulanlarımız da asgari ücrete ve sigortasız çalışıyor genelde. Çoğu zaman da iyi niyetimiz suistimal ediliyor. Özellikle şantiyeci mimarlara beden işçisi muamelesi bile yapılır oldu sayenizde. Mobbingleri, eve iş götürmeleri, sosyal hayatın sıfırlanmasını saymıyorum bile. Ofislerde de durum çok farklı değil zaten.. İnsan gerçekten sorgulamadan edemiyor. Hem vasıfsız bir inşaat işçisinin aldığı paradan bile daha az bir paraya çalışıyoruz, hem güvencemiz yok hem de bizi ve özlük haklarımızı korumakla (!) yükümlü olan bu odaya para veriyoruz. Sonra bu genç mimarlar da ofis açıp sizden daha düşük fiyatlarla iş alınca kızmayın.
Benim de mimarlar odasıyla ilgili şöyle kısa bir hikayem var.
Sekiz senelik amerika maceramdan sonra İstanbul’a döndüm ve bir ulusal yarışmaya katılmaya karar verdim. Lakin oda tescil belgesi için daha önceden birikmiş borçlarımı ödemem gerektiği söylendi. Master ve doktora eğitimi için gitmeme rağmen oda benden 2500 TL tutarından birikmiş 7 yıllık aidatı ödememi istedi. Ben de bu sürede yurtdışında olduğumu ve Türkiye’de proje yapmadığımı söyledim. Onlar da sadece y.lisans eğitiminin aidatının düşüldüğünü, doktoranın sayılmadığını, hatta amerika’da doktora yaparken ders verince mesleğimi icra ettiğimi söylediler. Ben de sinirlendim ve herhangibir hizmet ve hatta email bile almadığım bir kurumun benden bu parayı “haraç” gibi istemesinin yanlış olduğunu aktardım. Ama tartıştığım bayanlar da çalışan oldukları için çok üstelemedim.
Çözüm için genel kurula katılmam ve bunu dile getirmem ve yurtdışı doktorayla ilgili bir maddenin tüzüğe girmesini sağlamam gerektiğini söylediler. Ben de “kolay gelsin” diyerek kızgın bir şekilde çıktım. Şimdiki aklım olsa, o parayı vermezdim, hatta katıldığım yarışmadaki ödül alan projeleri gördükten sonra yarışmaya da katılmazdım…