Bu Dönem Mimarlığının Özelliği Bir Akımın Olmaması Olabilir mi?

Kullanıcı odaklı tasarım kavramı artık mimarlık dünyasının olmazsa olmazı iken ONZ Architects ve Onbir41'in Rooftop çalışması konuya esneklik üzerinden bir eleştiri getirmeye cesaret ediyor. Çalışmayı ve daha fazlasını Onat Öktem ile konuştuk.

Derya Gürsel: Konuşmanda kullanıcı odaklı tasarımın çok masumane bir kavram olduğunu vurguladın. Bu tarz söylemleri özellikle mimaride klişe yapan sebepler neler sence?

Onat Öktem: Aslında bir çok projede kullanıcı odaklı tasarım denildiği zaman öne sürülen aktörlerin çeşitli olduğu, belediye başkanı nasıl düşünür, esnaf nasıl düşünür onları bir araya getirme gibi fikirler çok iyi olmakla beraber belli bir kontrol sağlamadığın müddetçe bu tam tersi etki yaratabiliyor. Biz bu yüzden güneş enerji sistemlerini eleştirdik. Çünkü mimar iyi ya da kötü biçimde binasını bitirip terk ediyor. Ondan sonra onun kullanıcıları aslında kentli hiç bir şekilde kent dokusunu düşünmeden, mimarlardan bir şey talep etmeden kentin dokusunu değiştirebiliyorlar. Kullanıcının hiç bir zaman “ben suyumu ısıtıcam ama aynı zamanda da bu şöyle de çözülebilir” gibi bir kaygısı yok. Tek derdi suyunu ısıtmak. Onların da kodları yazılmadığı, mimar tarafından onun esnekliği sağlanmadığı takdirde o kullanıcı odaklılı durumu çok tehlikeli boyuta geliyor. Kullanıcı bunu tam tersi yönde kullanıyor, bir çok grubun haklarının önüne geçmiş oluyor.

Bizim işimizde bu methedilmiş haritanın kentle pozitiflerle üstünün kapatılması ve alttaki tüm şehir dokusunun yokolmasıydı. Zaten bunun metafor bunun üzerineydi. Ali Dur’da da bu öngörülü kısım vardı. Öngörüsüz kısım da belli kodlara bağlanmıştı. Belli bir yere kadar hareket edebiliyordun. Bu tip durumlar aslında kullanıcı odaklı tasarımın doğru algılanması. Tamamen kullanıcıya bırakılmış. Biz de bunu daha çok vurguladık.

DG: Aslında işlerin genelinde de bu vardı. Daha çok mimarsızlık üzerinde bir yoğunlaşma var…

OÖ: Evet, kesinlikle öyle. Bizimkinde ve Açık Büfe’de çok açık değildi belki… Bizimkinde katılımcı kentin dokusunu nasıl öldürür vardı ama çoğunlukla müdahele edemiyordu. Küplerin hepsi hareketliydi ama nedense kimse hareket ettirmeyi tercih etmedi. Belki bütünlüğünden korktular.

Buz’da zaten buna imkan veren bir durum yoktu, tamamen kendi akışına bırakıldı. Şehir Yap’ta sınır koşullarda müdahale edebiliyordun, üstteki imar planını değiştirmek gibi bir şansın yoktu. Onlar daha farklı kurgulanmadı, tek bir parça olarak tasarlandı. Açık Büfe’de sadece bir eleştri var. About:Blank’in küpleri kullanıcı odaklı tasarıma en çok cevap veren işti.

DG: Senin bahsettiğin “Tek tipleştirmeyi TOKİ dışında hangi şablonlarda aramalıyız?” fikrini biraz açabilir miyiz? Çünkü genel olarak böyle yaygın bir bakış açısı oluşmaya başladı. Mimarlığı zemine koyarak tartışmayı unuttuğumuzu düşünüyorum. Mimarlıkta şablonlaşmaya sebep olan sebeplerin ne olduğunu düşünüyorsun? Okumalarınızdan bahsedebilir misin?

OÖ: Şablonu eleştirdiğimiz durumda ortaya çıkan ürünlerin çoğu bir küplerden oluşuyordu. Aslında şablon sergisinin bir şablonu çıktı. Bir çok grup küpleri kullandı. Yani pek çok grubun şablonlaşmaya karşı verdiği cevap bir birim. Bu çok ilginç. Biz küpler üzerinden bir okuma yaptık.

Yarışmalarada da bakıyoruz, jürinin tavrı da gözetilerek tasarımlarda belli şeylerden kaçınılıyor. Son dönem yarışmalarda bir iki proje dışında kırık çatı bulamazsınız. Bir de eğitim sisteminin o düzende oturmuyor olması da sorun. Kimse kırma çatının nasıl yapılacağına dair bir bilgi almıyor. Tek tipleştirme durumu Abdi Güzer’in de bahsettiği gibi modernizm üzerinden de okunmalı.

Senin gözlemlerin bu sebeple çok doğru. Benim ekleyeceklerim ondan daha fazla değil. Aldığımız üniversite eğitiminin de bize verdiği bir şablon var. Biz de o şablonu kullanıyoruz. Bir yandan da TOKİ’yi eleştiriyoruz.
Sonuç olarak aynı şey mimarlar tarafından da yapılıyor. Fakat onun doğru olduğu fikri vurgulandığı için sonuç bu. Senin dediğin tek tipleştirme stilistlik anlamında değerlendirildiği için meşru oluyor. Aslında mimarlar da tek tipleştirme yapıyor.

DG: O zaman yenilikçilik kavramının mimarlık pratiği için pek gerçekçi olmadığı ya da sorgulanabilir olduğu da düşünülebilir mi? Bir binayı tekrar tekrar üretmek, Koolhaas referans verelim… Yenilikçilik de sorgulanmaya mı başlanmalı?

OÖ: Son dönemde bir çok insan birbirinin projesine ulaşabiliyor. Archdaily’de 1.500 proje var. Onların hepsine baktığın zaman aslında 3 tane şema vardır, o şema farklı malzemelerle değiştirilir ya da oda sayıları. Aslında baktığında hiç biri akılda kalmaz. Bu çıkan ürünün bir çok şekilde formülize edilmesidir, yine aynı şablonlar üzerinden gidiyor. Sonuca baktığın zaman hem modada, hem müzikte, hem de mimaride de var. Ama eskiden mass-production bu kadar gelişmiş değildi. Doğal olarak bunun mimarideki yansımasını da görüyorsun. Müşteri kafasındaki şeyi bugünkü üretim teknolojisiyle ürettirebiliyor. Doğal olarak bir akım mevcut değil. Ve akımın mevcut olmaması da bu dönemin özelliği olabilir. Sadece tek ön plana çıkan şey Danimarka’daki akım. O da “do it yourself” herkesin anlayabileceği bir mimarlık üzerinden ve meta modernizmi temsil ettiklerini düşünüyorlar. Onun da sonucu parametrik tasarımlara yapılan yatırımların geri dönmemesi, bunun bir şekilde mimar eliyle nasıl sunulabileceği ile ilgili bir öneri ürettiler. Tamamen bilgisayara odaklı bir tasarımdan ziyade zaman zaman kendilerinin müdahale ettikleri teknikler geliştirerek bir mimarlık ürettiler. Ama bu bile çıktığı süreden 1-2 yıl olmadan o kadar kullanıldı ki o bile eskidi. O yüzden bu şablon konusunun üzerine gidildiğinde, şablonu kırmaya çalışıldığında yeni şablonlar üretiliyor. Bunun da sebebi sürekli bilgi dağılımı, herkesin bilgiye çok çabuk ulaşabilmesi olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir yerde başka bir mimarlığın oluşmasını engelliyor olabilir.

DG: Bir yorumun oldu “biz bir baktık, hepimiz küpler yapmışız” diye. Bununla alakalı bienal şablon teması altında yeni bir şablon üretmiş diyebilir miyiz? Şablon dışı bir üretim yaptık, şöyle bir sonuca vardık,” gibi bir genelleme yapmam mümkün mü sence?

: Aslında bienal kendi şablonunu üretti diye düşünüyorum. Grup seçkisi son dönem yarışmacı ekipler, bu tür işler yapan ekipler oldukları için tarzları, aldıkları eğitim, yaşadıkları ortamlar birbirine çok benziyor. Bütün bunlar da aldığın eğitim, bulunduğun ortamın yansıması. Birbirinin işini görmeden, bir çok şeyi birbirine benzer şekilde üretti ama metaforlar farklıydı. Çok farklı noktaları belli şablonlar kullanarak eleştirdiler. Burada şunu diyebiliriz belki; fikirlerdeki şablonlar kırlıyor ama çıkan ürünlerin benzerlik göstermesi de aynı dönemde aynı yaşlarda mimarlık pratiği yapmaya çalışan ekiplerin bir araya gelmesinin çıkardığı sonuç. Ki bu çok daha kıymetli.

DG: Çok teşekkür ederim.

OÖ: Ben çok teşekkür ederim.

Etiketler

Bir yanıt yazın