Harabeden Daha Fazlası: Çocukların Limyra’sı

Zeynep Kuban ile iki senedir sürdürdğü projesi "Çocukların Limyra'sı" üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Betül Atasoy: Çocukların Limyra’sı projesini gerçekleştirmeye nasıl karar verdiniz, öncelikle bundan bahsedelim…

Zeynep Kuban: Aslında 2006 ve 2007’de Anadolu Hisarı çevresinde okula giden çocuklarla, İTÜ Mimarlık bölümünden lisans ve Mimarlık Tarihi’nden yüksek lisans öğrencileriyle buna benzer bir proje yaptık. Çocukların çevrelerini tanımaları ve çevreyle ilişki kurmalarını hedefledik. Çünkü tarihi bir çevre içerisinde yaşadıklarının pek farkında değillerdi. Güzelcehisar İlköğretim Okulu’ndaki ilk sene, öğleden sonraları 3 saatlik atölyeler olmak üzere bir hafta çalışmıştık. Mimarlık eğitimindeki atölyelere benzer olarak, yoğun bir program sonrası sunum şeklinde bir program yaptık. Ürünü de kalabalık bir izleyici kitlesine gösterdik. Tabii katılımcılar çocuk olunca, izleyici de başka sınıflar veya başka akranlar oldu. Veliler ne yazık ki hiç gelmedi. Bir kere de sunumu, biraz halk da tanıklık etsin diye, Anadoluhisarı’ndaki İskele Meydanı’nda yaptık. Küçüksu Mesiresi gibi problemi alanlara çocukların ses getirmesini istedik. Ürün olarak da çeşitli maketler, kukla oyunu, araştırmalar vs gibi sonuçlar çıkmıştı.

İlk sene çalışmamız 1 hafta sürdü, ikinci sene ise atölyeler eğitimin bir parçası olabilir mi dedik ve çalışmalarımızı bir sömestr boyunca her hafta buluşma suretiyle yaptık. Bu karar pek iyi olmadı açıkcası. Gönüllü gelen öğrenciler için katılım sürekliliği zordu, çocuklar için de heyecanın yerini sıkıntı aldı çünkü okuldaymış gibi hissetmeye başladılar. Ancak bu süreçten de eski ahşap bir evin akibetiyle ilgili iyi bir tiyatro piyesi çıktı. O sıralarda AKM tartışmaları da yeni belirmişti. Örneğin çocuklar AKM’yi hiç duymamışlardı, onları daha sonra bizim okula (Taşkışla) getirdik, AKM’yi gezdirdik. Bu açılardan faydalı oldu.

Sonrasında senelerce gittiğim, doktora çalışmamı da yaptığım kazıda, kazı başkan vekili oldum. Bu da aslında Kültür Bakanlığı’nın yabancı kazılar için zorunlu bir uygulaması. Ben de orada çok vakit geçirdiğim için bir vefa borcum vardı. Kazı ya da başka araştırma yapmak yerine, biraz kopuk olan köy ilişkilerini geliştirmek, kazıyı çevresine bağlamak istedim. İşçilerin çalışması dışında köyün kazı ile ilgili bilgisi yok. Kazıyla istimlak sırasında tanışıyorlar. Dolayısıyla da pek sevmiyorlar. Harabeyi sevmeleri için çok fazla neden yok. Alanı sevmeleri için tanımaları ve farklı bir ilişki kurmaları gerektiğini düşündüm. Hisar’dan öğrendiklerimizi burada uygulamaya karar verdik. Kaçaklık ve hırsızlığın yanında alanı bir çöplük gibi kullanıyorlar. Yetişkinlere derdimizi anlatmak zor, çocuklara yönelik bir şey yapmak gerektiğini düşündük. Yabancı bir kazı olduğu için de bunun kazıyı yapan Avusturyalılar tarafından yapılması zaten mümkün değildi.

Bu işin insani boyutu çok tatmin edici… Bilim insanı olarak sadece belirli bir kesim için araştırmalarımızı kaleme alıyoruz, ancak bunun bize dönüşü çok yüksek değil. Hisar’da da faydalı bir şey yaptık diye düşünmüştüm. Birebir diyalog bambaşka, yazı yazmaktan daha tatmin edici geldi bana. Limyra kazısının bir projesi olarak Limyranın Çocuklarını beş senelik (eskiden bir ilkokul süresi) bir zaman dilimi şeklinde düşündük. 2013’te üçüncüsünü yapacağız.

Limyra from Sena Izgi on Vimeo.

BA: Peki aynı çocukların projeye dahil olması mı öngörülüyor?

ZK: Yeniler geliyor, büyüyenler ise gelmiyor. Örneğin geçen sene yaşı tam sınırda olanlar biraz daha uzaktan seyretmeyi tercih ettiler bu sene.

Projeyi gerçekleştirirken nasıl bir proje olacağına dair önce okuldaki hocalarla irtibat kurduk. Ağırlıklı olarak köyden çocukların gelmesini istiyorduk. Geçen sene hocaları kasabadan da birkaç çocuk gönderdiler. Bunların okuma-yazmaları daha iyiydi, daha kendilerine güvenliydiler. Böylece tiyatro yaparken onlar çok öne çıktılar. Gönüllüler genellikle mimarlık tarihi çevresinde dolaşıp, tiyatro veya dansla uğraşan kişilerdi. Maket atölyesi zaten bize yabancı değildi. Bunlarla birlikte çocuklara çeşitli atölyeler sunduk. Örneğin İpek (Kosova) geçen sene maske atölyesi yapmıştı, bu sene bir kukla atölyesi yaptı.

BA: Atölyeler dışında başka aktiviteler yapıldı mı?

ZK: Biraz çerçeve bilgi vermek istedik. Burası tarihi bir yer, tamam bunu zaten biliyorlar. “Kazı nasıl bir şey?”, “Kazıda nasıl çalışılır?” gibi soruları bizzat kazı başkanı anlattı, ben de çocuklara çevirdim. Kazıda ilk olarak çıkan ürünler nasıl temizleniyor? Kısacası “Buraya gelen adamlar (köyün diliyle: cavurlar) burada ne yapıyorlar?” sorusunu cevapladık. Köylülerin ve tüm kazı dışındaki insanların izinsiz girmesinin yasak olduğu kazı depoları var. Oraya girdik ve örneğin “seramik nasıl birleştiriliyor, birleştirilince neye benziyor, nasıl tasnif ediliyor, üzerlerinde ne yazılıyor” gibi uzayan bir listeyi görme, öğrenme fırsatları oldu. Geçen seneki kurgu böyleydi. Aynı zamanda çok değerli olan buluntular Antalya’ya müzeye gittiği için orayı da gezdik. Birçoğu müzeye gitmemişti. “Bu pis taşlara değer veriliyor, bunlar için ayrı bir bina yapılıyor” olgusunu vermek istedik. Tanıdılar da “Aa bu bizim oradan gelmiş” gibi cümleler sarf ettiler.

BA: Gördükleri, deneyimledikleriyle atölyeler arasında bir birliktelik kuruldu mu? Zannedersem hepsi, sonuç ürün tiyatroyla birleşti.

ZK: Tiyatro zaten en çok dışa iş veren ve gösteriye uygun olanıydı. Geçen sene oyun kendi kendine oluştu diyebilirim ama Hisar’daki tecrübemizden de bildiğimiz üzere, işi tam olarak çocuklara bırakmamak lazım. Bir altyapının üzerine çocukların yaratıcılıklarının bir şeyler inşa etmesi gerekiyor. Bu sebepten oyun olarak hiçbir şey çıkmazsa bir B planımız vardı. Geçen sene Nihan (Acar), bu B planını hazırlayan kişi oldu ancak temel kurgumuz başka türlü gelişti.

Limyra’da, Roma döneminde Augustus’un torunu, seferden dönerken, yarasından çektiği acılar içinde ölüyor. dedsi ona bir anıt yapıyor Limyra’da. Çok büyük ölçekli, bezemeli bir anıtken, günümüze anıtın bir kısmı gelebiliyor sadece. Çok da pitoresk bir yer, etrafında sular akıyor. Hikaye de şu: Çocuklar yazın burada yüzüyorlar, serinlemek için kola içip şişelerini atıyorlar fakat şişeler geri geliyor. Sonra bir bakmışlar Gaius Caesar geri gelmiş. Gaius Caesar ile geçmişten ve gelecekten sohbet ediyorlar. Mesela “Burada eskiden ne vardı?” sorusunu soruyorlar. Gaius, “Burada hamam vardı” diyor ve orada bir hamam sahnesi gerçekleştiriyorlar. “Eskiden burada dansçılar vardı” deniyor ve dansçıların yer aldığı başka bir sahne yapıyorlar. Burada maket atölyesindekiler hamam sahnesinin dekorasyonunu yapıyorlardı örneğin. Kenti tanımak ve tiyatro fonunu yapmak gibi iki fonksiyonlu bir görevleri vardı. Geçen sene bu şekilde işledi. Çok iyi doğaçlama yapan çocuklar vardı, o açıdan çok da eğlenceli oldu.

Bunun dışında geçen sene ikinci gezimizi Arykanda Antik Kenti’ne gerçekleştirdik. Orada da temiz ve bakımlı bir harabenin nasıl olduğunu gördüler. Hiç çöp olmamasına çok şaşırdılar. Orada mesela büyük ölçekli kazılmış bir hamam var, hamam sahnesinin provasını orada yaptılar. Meclis binasının ziyareti sırasında, fonksiyonunu öğrenip, orada bir muhtar seçtiler. En nihayetinde oyun gerçekleştirildi.

Kışın tekrar ziyaret edip neler öğrendiklerini görmek istedik. Aynı zamanda kitap gibi hediyelerini de verdik. Çalışmanın maddi alt yapısını bize ilk sene de ikinci sene de Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü sağladı.

BA: Sormak istediklerim arasında kimlerden destek aldığınız da vardı aslında…

ZK: Çok para gerekmiyor aslında bu tip bir organizasyona. Bu sene özel şahıslar da yardım ettiler. Projeyi beğenen şahsi bir arkadaşım yardımda bulundu. Bunun dışında taş ocağı sahibi bir iş adamına projemizi anlatınca, çok beğendi ve orada bize destek verdi. Bu sene o sebepten bir öncekine göre daha rahattı bizim için. Kitapların bir ksımını ucuza alabildik, bir kısmını da Günışığı Kitapevei hediye etti bize, bir firma bize hoparlör ve fotokopi makinesi ödünç verdi, bir arkadaşımızın babası da projektör hediye etti tiyatroyu aydınlatabilmek için. Sonuçta kazıda yaşıyoruz, orada yemek yapıp yiyoruz, orada yatıyoruz… Kazı evi demeyelim de, çardaklar var, oldukça hoş bir yer. Atölye yürütücülerinin uçak biletlerini ben sağlamıştım. O açıdan da bir masrafları olmadı.

BA: Projeden öngörülen fayda nedir? İlerleyen zamanlarda proje farklı bir yöne doğru gidecek mi?

ZK: Harabelerin bu bireylerin hayatında olumlu bir yer alması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin sinema gösterimi yapıyorduk, o gerçi biraz daha yetişkinlere yönelik bir aktiviteydi. Bunun dışında çocuklarla ilgilenmek, yetişkinlerin hoşuna gidiyor. Dolaylı yoldan bazı şeyleri kanıtlatmaya çalışıyoruz. “Devlet bizi sevmiyor, buraları istimlak ediyor. Yabancılar burada çalışıyorlar” gibi genel geçer düşünceleri var. Onları kazanmamız gerekiyor, nitekim bir yandan da kaçakçılık yapıyorlar. Harabelerin genel problemi bu ama biz ilerde bunu da engelleyebilme olasılığımızı değerlendiriyoruz. Bunun dışında sağlıklı bir turizm politikası bile bir hedef olabilir. Kimse Limyra’ya gelmiyor çünkü gelenler soyuluyorlar, arabalarının tekerlekleri indiriliyor. Antik kente yönlendiren levhalar da oranın sakinleri tarafından paramparça edildi.

BA: Bu problem antik kentle köylü arasındaki bağın kurulamamasından kaynaklı o halde… Sizin amacınız bu bağı mı oluşturmak?

ZK: Ben sadece Limyra’ya mahsus zannediyordum ama birçok yerde böyle bir ilişki yok. Harabeyi bir telle çevirip, tecrit edince kolay tabii… Ancak burada köyle çok iç içe kent, ayrıca ortasından bir karayolu geçiyor. Benim hayalimdeki, entegrasyonlu, barışık bir yaşam. Burası sit alanı olması dışında bir Alevi tekkesinin arazisi. 2B orman arazisi var ancak sit alanı olunca satın da alamıyorlar, bunun dışında vakıf arazisi de olduğundan karmakarışık bir mülkiyet sorunu var. Bunlar da ayrı bir problem yaratıyor ancak insanlarla bıkmadan konuşmak gerekiyor. Çocuklar bilinçli bir şekilde büyürse, sit alanına daha sempatiyle bakan bir nesil yetişir diye düşünüyoruz. Bunu eski kazı başkanı yapmaya çalıştı. Tiyatroda çocuklara ders verirdi. İşçilerini eğitmeye çalıştı ancak bunların bir kısmı, sikkeleri çok iyi tanıyan kısacası eğitimli kaçakçı oldular ne yazık ki.

BA: Bu atölyelere başladığınızda çocukların ilk tepkisi nasıl oldu?

ZK: Başta acaba gelirler mi diye düşünürken, bir anda sayı çok arttı. Örneğin kardeşlerine bakmak zorunda olanlar, kardeşleriyle birlikte geldiler. Bunlara da anasınıfı gibi daha küçük gruplar yaptık, onlar da oyunda arka fonda kuzuyu oynadılar örneğin.

Bu sene kasabadan kimse gelmedi çünkü bize yardımcı olan öğretmen bizimle ilgilenemedi. Buna rağmen de aslında tam istediğimiz oldu, sadece köy çocukları geldi. Günışığı Kitabevi’nin “Beş İstanbul” isimli bir kitabı var. Tarihi ve katmanlaşmayı anlamak açısından, her tarihi mekan için kullanılabilecek çok iyi bir kitap. İstanbul’da bir Bizans katmanı varsa, Limyra’da da bir yörük köyü katmanı var. Onlara kendilerinin de bir katman olduğunu gösterdik. Tekke zamanı, Romalılar, Likyalılar ve Prehistorya katmanları yaptık. Çocuklar kendilerine biraz güvensizlerdi ve biz de atölye yürütücülerimizi de oyuna katmaya karar verdik. Böylece kendilerine güven duydular ve piyesin bazı bölümlerini kendileri yaptılar. Müzik atölyesinde de oyunun her sahnesi için farklı bir müzik yaptılar. Tekke dönemi için bir semah gösterisi yapıldı, Roma dönemi için gladyatörler savaştı. Limyra’da çok kaya mezarları vardır, bu mezarları anlamaları için de bir cenaze töreni yaptık. Prehistorik dönem için de mağara adamları senaryosu yapıldı, onlar da kuzuları avlıyordu örneğin. Senaryoda son olarak da prehistorik çağdan bir plastik tabak buluyorlar. Onu da ben istedim aslında çünkü senaryoda sonra 2062’ye gidilecekti. Plastik tabaklı sahne için de müzik atölyesi yürütücüleri “cibrişce” diye adlandırdıkları, emprovizasyona dayalı, sadece vücut dili ve anlamsız kelimelerden oluşan bir diyalog yaptıkar. Köylüler de çok beğendi. Bu güzel tepkiden sonra ilerisi için de 10 günlük çalışmaların öncesi ve sonrasında böyle biraz daha komik ürünler verilmesi gerektiğini düşündüm. Her sene kendimiz bir şey öğrenip geliştirmeye çalışıyoruz çalışmaları. Örneğin gelecek sene, Viyana’da yaşayan Türk çocuklarıyla tiyatro yapan bir grup katılacak. Gönüllü bir iş olduğu için her sene de doğal olarak aynı kalamıyor. Sena (İzgi) videolarımızı yaptı ve işi sosyal medyaya taşıdı. Çocuklar da mesela kendilerini Facebook üzerinden görünce mutlu oldular.

Li2062 from Sena Izgi on Vimeo.

Sonuç ürünümüz oyuna gelince de, mesela oyundan önce bakkala afiş astık. Bakkal da afişe ek olarak “Limyralı çocuklara başarılar dilerim” yazmış. Anneler babalar da gelip bana teşekkür ettiler. Ben bunu bir başarı olarak görüyorum. Oyunun kurgusu da tekkeden prehistoryaya geçiş sonrasında tabağı buluyorlar. Bundan sonra da kukla filmini yansıtarak izlettik. Bu oyun yaklaşık 150 kişiye hitap etti. Tüm çocuklara da birer kitap, sertifika ve hepimizin bir arada olduğu bir fotoğrafı hediye olarak verdik. Sonuç olarak en azından birileri geldi bize bir şeyler öğretmeye çalıştı derler. Ben bunun bir yerlerde kalacağını ümit ediyorum.

Bu tarz aktiviteleri biz keşfetmedik başka kazı alanlarında da çocuklarla yapılıyor birçok çalışma, bizimkisinin tek farkı sadece oradaki çocuklara yönelik olması. Daha geniş çaplı bir hedefi var. Tarih öğrenmek, arkeolojiyi sevmek bir yana işin önemli bir kısmı da ileriye dönük bir koruma-zarar vermemek suretiyle korumak da diyebiliriz.Bunun yanında da okullarda Tarih eğitimi çok kötü olduğu için, bunun aslında biraz daha keyifli ve alternatif olabileceğini de göstermek istiyoruz. Böyle bir çalışmada değişik bir atölye yapabileceğini düşünenlerle de görüşmek isteriz.

“ben kazı yapcaz zannediyorum” from Sena Izgi on Vimeo.

Proje hakkında daha fazla bilgi için:

Tumblrhttp://cocuklarinlimyrasi.tumblr.com/
Twitter: https://twitter.com/ChildrensLimyra
Facebook: https://www.facebook.com/CocuklarinLimyrasi

Etiketler

Bir yanıt yazın