Türk Mimarlar Altyapıları Üzerine Çalışmalı

Dünyadaki çağdaş mimarlığın sonu gelmek üzere. Sürekli kendini tekrar ediyor. Genelde mimari moda, para, popülerlik, müşteri tatmini çevresinde gelişiyor ve "ben büyük bir mimarım" diyebilmek adına yapılıyor.

Selin Biçer: İlk önce sormak istediğim şey şu: bildiğim kadarıyla Tahran Azad Üniversitesi’nden mezun oldunuz. Ama yurtdışına staj ve çalışmak için gittiniz. Neden İran’da kalmadınız?

Pouya Khazdeli Parsa: Çağdaş mimarlık örneklerinin çoğu Avrupa’da ya da Japonya’da bulunuyor. Bu yüzden İran dışına çıkıp bunları göremem gerekliydi. Belki de bu ilk nedendir. Bir ikinci neden ise o zamanlar tek başıma çalışmam ve iş durumumun yeterince iyi olmamasıydı. Böylece yüksek lisans eğitimi almak için İtalya, Milan’da bulunan Politecnico di Milano’ya başvurdum. Fakat daha sonra eğitimime devam etmedim. Oradan direk olarak Paris’e geçip her zaman birlikte çalışmak istediğim ve büyük bir mimar olarak gördüğüm Shigeru Ban için çalışmaya başladım.

SB: Shigeru Ban Architects’e nasıl başvurdunuz?

PKP: Askerlik yaparken düşünmek için yeterince zamanım oldu. Dünyaca ünlü 17 büyük mimara mektuplar yazarak onlarla çalışmak istediğimi belirttim. Iki gün sonra Shigeru Ban Architects’ten yanıt geldi ve kabul edildim. Ilk olarak stajyer olarak başladım. Vize ve pasaport sorunları nedeniyle Japonya’ya gidemedim. Daha sonra Shigeru Ban Fransa’da Centre Pompidou Metz’in yarışmasını kazandı ve Centre Pompidou’nün 6. katında bir ofis açtı. Tekrar başvuruda bulundum ve daha önce beni kabul etmiş olduklarını hatırlattım. İlk 3 ay stajyer olarak ofiste bulundum. Daha sonra da mimar olarak çalışmaya başladım.

SB: Orada çalışmak hoşunuza gitti mi?

PKP: Tabii ki hoşuma gitti çünkü pek çok farklı milletten çok sayıda mimarla birlikte çalışma imkanı buldum. Şu anda Tahran’daki ofisimizin dünyanın dört bir yanında (Tokyo, Rio de Janiro, Sidney, Milan) ortakları var. Ve bu ortak ofislerin sahipleri Shigeru Ban’da birlikte çalıştığım insanlar.

SB: Bildiğiniz üzere Arkitera Proje kapsamında “Darvish Konutu” projenizi yayınladık. Proje deniz kenarında bulunmasına rağmen, manzara yerine daha çok iç avluya dönmüş durumda. İklimsel koşulların bu duruma bir etkisi var mı? Bu İran Mimarisi’ne özgü bir alışkanlık mı? Tasarlarken amacınız neydi?

PKP: Darvish Konutu neredeyse inşa edilen ilk projem. Projeyi dikkatli incelediğinizde, aslında sadece güney ve doğu cephelerinin kapalı olduğunu fark edeceksiniz. Deniz kuzeyde kalıyor ve bu yöne bakan cephe kapalı değil. Hatta doğu cephesinde dar ve eğimli bir pencere var. Aslına bakarsanız modern adetler ve İran gelenekselliğinin karışımı diyebiliriz.

Tasarım sürecinde iklim etkisini hesaplamadım, ancak proje bittikten sonra insanların evin yeterince havalanmayacağı konusundaki endişeleri olduğunu öğrendim. Tasarımda iklimi düşünmemiş olmama rağmen şansımız yaver gitti ve rüzgar girişteki boşluktan girip avlunun üstünden çıktı.

Projeyle ilgili bir başka kötü durum da inşaat kalitesinin iyi olmaması. Düz çatıda yapılan kötü yalıtım sorunlara neden oldu. Ancak bu mimariyle değil bire bir uygulamayla ilgili. Uygulamayı işverenin oğlu yönetti.

Darvish konutu ailenin yazın birkaç ay boyunca yaşadığı bir ev.

SB: Verdiğiniz konferans sırasında İran mimarlığı hakkında çeşitli örnekler gösterdiniz. Şahsım adına konuşayım, belki de ilk kez İran mimarisi hakkında bir fikir edinmiş oldum. İran mimarlığı hakkında neden bu kadar az ulaşılabilir çevirim içi kaynak var? Bunun ülkenin içinde bulunduğu durumla bir ilgisi var mı?

PKP: Doğruyu söylemek gerekirse sorunun tam olarak ne olduğunu ben de bilmiyorum. Bildiğim tek şey projelerin yurtdışında pek fazla yayınlanmadığı, web sitelerinin iyi tasarlanmadığı ve İngilizce kaynakların çok ay sayıda olduğu.

Bir başka neden ise İranlı mimarların kendi içlerindeki sorunlarla uğraşmaları. Bilmiyorum bu kültürel bir sorun da olabilir.

Ben bu şekilde hareket etmek istemiyorum. Dünyanın geri kalanıyla sürekli iletişim halinde kalmaya gayret ediyorum. Benim gibi birkaç mimarın da aynı şekilde davrandığını farkettim. Ama sayıları çok az ne yazık ki.

SB: İran dışında pek çok ülkede çalıştınız. Kendi mimarlığınızı tanıtmanın dışında İran mimarisini tanıtmak adına bir girişiminiz var mı?

PKP: İran dışında İran mimarisini iyi bir şekilde tanıtabileceğime pek inanmıyorum. Ben sadece kendi projelerimi anlatabilirim. Ve kendi projelerim İran kültürü ve mimarisiyle ilgili pek çok şeyi içeriyor. Şu an elimden gelen en iyi şey bu…

Eğer buradaki gibi konferans verme fırsatı gibi başka şanslar yakalarsam İran mimarisini tanıtmaya çalışıyorum.

SB: Son zamanlarda hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?

PKP: Konferansta anlattığım projelerden birinin inşaatının son aşamasına geldik. Ayrıca üniversitede dersler veriyorum. Bunun dışında yeni bir mimari yaratmayla ve bu mimariyi dünyaya tanıtmayla ilgili çalışmalar yapıyorum.

Bu yeni mimariye konferansta da değindim. Bu mimari yapımla alakalı. Gizemli mekanlar yaratma amaçlı.

Bu aralar ekonomik kriz nedeniyle yeni projeler alamadığımız için çok yoğun bir tempoya sahip değiliz. Bu da daha çok düşünmemize fırsat yaratıyor.

SB: Son olarak Türk mimarisiyle ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

PKP: Türkiye gerçekten ilginç bir ülke çünkü birçok farklı kültürü bir arada görebiliyorsunuz. Çok uluslu ve çok farklı düşünce yapılarına sahip. Eğer ülkedeki bu karmaşık durumu projelerine yansıtabilirlerse, Türk mimarları şu anda yaptıkları işlerden çok daha iyilerini başarabilirler. Ve bu başarması zor bir iş. Bu kadar karışık olmasa bile İran’da da benzer bir durum söz konusu. Bizim İslam, İran ve modernizme dayanan bir mimarlık geçmişimiz var. Ama Türkiye’de olay daha farklı, daha fazla seçeneğiniz var. Bu seçenekleri kullanarak dünyaya söyleyecek farklı sözleri olduğu sürece Türk mimarisi daha fazla başarı kazanabilir ve Avrupa mimarisinin birer benzer örneği olmak dışında yeni bir şey olabilir.

SB: Sanırım bu Türkiye’ye ilk gelişiniz değil?

PKP: Bu ülkenize üçüncü kez gelişim. İlk kez 8 yaşımdayken gelmiştim. İkinci gelişim üç yıl önce Bilgi Üniversitesi’nde Aga Han’ın düzenlediği bir çalıştaya katıldım. Şu anda inşa halindeki villa projemin fikrini ilk kez o çalıştayda sunmuştum. Projenin son halini sunmak ilk kez yine buradaki konferansa denk geldi. Henüz İran’da projenin sunum fırsatını yakalayamadım.

SB: Türkiye’de bir proje gerçeklerştirmek ister miydiniz? Ve size bırakılsa bunun ne tür bir proje olmasını dilerdiniz?

PKP: Çok isterdim. Büyük şehirlerde bir proje gerçekleştirmektense, daha kırsal ya da az gelişmiş bir bölgede kültürü tanıyarak az teknoloji ve ucuz inşaat maliyetleriyle birşey yapmayı tercih ederdim.

SB: İran ve Türk mimarisi arasında ne gibi benzerlikler görüyorsunuz?

PKP: Çok hızlı bir biçimde kültürlerimiz arasındaki benzerlikleri sayabilirim. Ancak mimari konusunda (özellikle çağdaş mimaride) çok benzerlikler olduğunu düşünmüyorum. Mimarlık tarihinde birçok yapı benzer yapı bileşenlerine sahip. Belli bir zaman aralığında resim gibi güzel sanatlar dallarında benzer eğilimler görülmüş olabilir. Ama mimari de aynı şey söz konusu değil.

SB: Mezapotamya gibi kültürel açıdan verimli topraklara sahip bir ülke olarak İran mimarlığı neden Avrupa mimarlığı kadar ön plana çıkamıyor?

PKP: Söylenecek çok şey var bununla ilgili. Dünyadaki çağdaş mimarlığın sonu gelmek üzere. Sürekli kendini tekrar ediyor. Genelde mimari moda, para, popülerlik, müşteri tatmini çevresinde gelişiyor ve “ben büyük bir mimarım” diyebilmek adına yapılıyor. Daha önce benzer bir durum resim için olmuştu. Dünya mimarlığının sonunun benzer olmamasını umuyorum.

Ve bence dünya mimarlığını canlı tutabilmek için tek bir yol var: bu karmaşık kültür altyapısını kullanmak. Bunu da altyapısı çok eskilere dayanan bir ulustan çıkan mimarların başaracağına inanıyorum.

SB: Çok teşekkür ederiz.

Etiketler

Bir yanıt yazın