İspanyol mimar Beatriz Matos, İspanya Büyükelçiliği'nin daveti üzerine Türkiye'de meslektaşları ile bir araya geldi. 25 yıl önce ortağı Alberto M. Castillo ile mimarlık ofisini kuran Matos, daha çok sosyal konut projeleri üzerine çalışıyor.
Beatriz Matos: Firmamızı ortağım Castillo ile beraber 25 yıl önce kurduk. Şimdilerde uluslararası alanda ofisimizi büyütmek istiyoruz. Bunun için bazı ülkelerde görüşmeler yapıyoruz ve Türkiye’nin, özellikle de İstanbul’un çok hoş olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü aslında burası İspanya’ya çok benziyor. İspanya Avrupa’nın batı ucunda, Türkiye ise doğu ucunda. Bu yüzden bu iki ülke arasında pek çok benzer yan var.
BM: Umarım öyle olur.
BM: Biz aslında her tip proje yapıyoruz. Özellikle tercih ettiğimiz bir alan yok. Ortağım ve ben, ikimiz de aynı zamanda üniversitede profesörüz. Bizim için bina yapmak değil, geniş bir bakış açısına sahip olmak önemli. Bunu da pek çok farklı türde proje üreterek yapabilirsiniz. Sorun en büyük, en küçük, veya belli bir tür proje yapmak değil. Bize göre mimarlığın esas sorunu binalar yapmak değil, mekanlar yaratmak. Mekanlar farklı psikolojik durumlarda insanlara daha farklı görünebilir.
Pek çok sosyal konut projesi yapıyoruz, bu konuda çok tecrübeliyiz. Ama aynı zamanda kamusal binalar da tasarlıyoruz, hatta daha çok kamusal yapı projeleri yapıyoruz diyebilirim. Kamu kuruluşları, hükümet ve belediyeler ile, özel kişilerle çalıştığımızdan daha fazla çalışıyoruz.
Çalışma yöntemimiz öncelikle fikir hakkında düşünmek şeklinde. Fikir, bir projedeki en önemli şey. Eminim ki konutlar, oditoryumlar, tiyatrolar, camiler yaparken mutlaka pek çok düşünce üretirsiniz. Ama tüm ihtiyacınız ana bir fikre sahip olmak, onu korumak ve geliştirmektir.
BM: Bu aslında harika bir şey. Çünkü üniversitede bir profesör olarak eğitim veriyorum ve ofisimiz de öğrenciler sayesinde sürekli canlı kalıyor diyebilirim. Genç insanlarla, öğrencilerle olduğunuz zaman sürekli onların projeleri üzerine düşünüyorsunuz, yanlışlarını görüp düzeltmeye ve onları doğru tarafa yönlendirmeye çalışıyorsunuz. Sürekli mimarlık hakkında düşünmek insanı çok iyi hissettiriyor. Yani ofisimizde bunları yapmak için çok fazla enerji var. Biz öncelikle ticari anlamda düşünmüyoruz, her zaman araştırma ve incelemeyi ön plana alıyoruz ve yeni sorulara yeni cevaplar arıyoruz.
BM: Hayır ayırmıyoruz, ikisini beraber düşünüyoruz. Ayrıca eski öğrencilerimizden, yeni mezun olmuş mimarları da ofisimize alıyoruz ve onlar da bizimle beraber kendilerini geliştiriyorlar.
BM: Bizim İspanya’daki çalışma sistemimiz burada olduğundan farklı. Bizde çalışan 12 kişi var ama işlerimiz arttığı zaman eski öğrencilerimizle işbirliği yapıyoruz ve projeleri geliştirmeleri için onlara veriyoruz. Ofis dışından kişilerle işbirliği içindeyiz yani.
BM: Genelde mimarlar var ama örneğin bazıları da peyzaj alanında uzman. Ortağım ve ben projeleri yönlendiriyoruz ve yönetiyoruz ve farklı tiplerde projelerimiz var. Dolayısıyla farklı disiplinler bir arada çalışıyor tabi.
BM: Hayır, sadece İspanya’da çalışmıyoruz. Dünya çapında yılda iki veya üç proje yapıyorduk ama tabi bazıları iyi gitti, bazıları çok da iyi olmadı. Beyrut’taki bir proje yarışmasını kazanmıştık ve binanın yapımı şu anda bitmek üzere. Mesela Kahire’de de Arkeoloji Müzesi tasarladık. İtalya’da, Yunanistan’da da projelerimiz var, genelde Avrupa’daki projeleri almaya çalışıyoruz aslında.
BM: Artık uluslararası anlamda daha çok düşünmeye başladık. Türkiye’de bir ortak arıyoruz ve bu ortak ile burada da bir ofis açmak istiyoruz. Şu anda bunun için yetkililerle ve geliştiricilerle görüşmeler yapıyoruz, herhalde birkaç görüşme daha yaptıktan sonra burada da projelere başlayabiliriz. Şu anda planımız ofisimizi bu şekilde büyütmek.
BM: Evet, 10 yıl önce gelip birkaç hafta kalmıştım. Gerçekten harika bir yer. Ama gördüğüm kadarıyla çok değişmiş ve çok gelişmiş, büyümüş. Bu yönüyle de İspanya’ya benziyor, sürekli bir değişim halinde.
BM: Türkiye’de sadece İstanbul’u gördüm, diğer yerler ile ilgili olarak sadece İstanbul dışından gelen şirketlerin gösterdiği kitapları inceledim. İstanbul sürekli gelişiyor olduğu için çok ilginç olduğunu düşünüyorum. Türkler çok açık fikirli ve yeni şeylere açıklar. Bu yüzden onlarla işbirliği yapmak çok ilginç bir fırsat.
Türkiye’de en çok hoşuma giden şey, insanların iyiliği. İspanyol ve Türk mimarların buluştuğu bu etkinlikte herkes işbirliği yapmaya çok açık ve bu çok güzel bir şey.
BM: Mimarlık konusunda da aynı şey geçerli bence. Her iki ülkenin de geçmişi çok eskiye dayanıyor. İspanyollar Kuzey ve Güney Amerika’ya giderek uzun bir yol kat etti. İnsanlar olduğu yerde durmuyorlar, sürekli bir hareket halindeler. Türkiye için de aynı şeyin geçerli olduğunu düşünüyorum. İnsanlarınız Asya’dan Avrupa’ya kadar gelmiş, dolayısıyla her iki ülke insanı da geniş görüşlü ve yeniliklere açık. İspanyollar ile Türklerin bu yüzden çok iyi iletişim kurabileceğine inanıyorum ve birbirimizi çok iyi anlayacağımızı düşünüyorum.
BM: Bu çok yeni bir kavram. Ama bu yeni kavram, mimarlıktaki eski fikirler ile ele alınmalı. İyi mimarlıkta büyük duvarlar, küçük pencereler vardır, veya projeyi yaptığınız alanla ilgili düşünmeye önem verilir. Bir binayı tamamen camdan yapıp sonradan içine ısıtma veya klima sistemi koyamazsınız. Öncelikle binayı her yönüyle düşünmelisiniz, böylece sonradan çok fazla müdahalede bulunmak zorunda kalmazsınız. Biz de projelerimizde bu fikirleri ilk tasarım aşamasından itibaren göz önünde bulunduruyoruz.
BM: Bu ülkede kendimi evimdeymişim gibi hissediyorum. Hepinizle öyle hissediyorum, yöneticilerle olsun, halkla olsun, gençlerle olsun, yaşlılarla olsun… Önümüzdeki aylarda ve yıllarda burada iyi arkadaşlar, iyi ortaklar bulacağıma eminim. Yaz geçtikten sonra Eylül ayında tekrar geleceğiz ve iletişim kurduğumuz insanlarla bağlarımızı devam ettireceğiz. Çok teşekkür ederim.