“Sevilla’daki Metropol Parasol gibi kentsel projeler bana daha fazla zevk veriyor”

Juergen Mayer ile projeleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Özlem Özdemir: Çalışmalarınızdaki tasarım sürecini nasıl tarif edersiniz?

Juergen Mayer H.: Her projede farklı parametrelere bakıyoruz. Bir taraftan arazinin özelliklerini araştırıyoruz. Diğer taraftan maketler ve CAD modeller kullanarak proje-programının olanaklarını inceliyoruz. Mimarinin kalitesini sağlamak için, binanın asıl tasarımından hareket ederek, iç mimarisine ve peyzaj planlamasına kadar uzanan çok yönlü bir yaklaşım tarzı, yani bütünleştirici bir tasarım yöntemi izliyoruz.

Bina tipleriyle ilgili alışılagelmiş beklentilerden kaçınıyoruz. Çünkü sonuçta bir tasarımın kentsel mekana yenilikçi bir konsept sunabilmesi gerek, ama tabii ki bunu aynı zamanda bina kurallarına riayet ederek yapıyoruz.

ÖÖ: Ofisinizde projelerinizin üzerinde hangi detaylandırma derecesine kadar çalışıyorsunuz?

JMH: Binalarımızın kalitesi için önemli olan itinalı uygulamadır. Uygulama planlarını hazırlarken tasarımın fikri binanın detaylarına kadar yansımasına dikkat ederiz. Bunu yaparken ön planda sırf yapısal fonksiyonu değil, asıl tasarımın konseptini göz önünde bulunduruyoruz. Bu da binanın işlevselliğinin, hatta yüksek maliyetin pahasına yapıldığı anlamına gelmez, tam tersine bu şekilde ortaya başka bir katma değer çıkmış oluyor. Bu katma değer de çeşitli etkenlerden ibaret; binanın halk tarafından içten benimsenmiş olması veya yapı sahibi ve işletici tarafından bir “tanıma-faktörü” olarak algılanmış olması ve emlakçılara ekonomik açıdan çekici gelmesi gibi. Bir binanın “akıllılığı” tam bu bileşimde kendini gösterir.

ÖÖ: Sizin çalışmalarınızda çok önemli olan iletişim kavramını biraz açıklayabilir misiniz?

JMH: Mimarlık her bakımdan iletişim ve fikir alışverişidir.

Biz mimarlığı iletişim, yani değiş tokuş ve realitelerin tartışmalarına yer veren bir mekan olarak algılıyoruz. Mimarlık yarattığınız anda çevreyle kendiliğinden iletişim kurulmuş oluyor. (Bu gözle baktığımızda, iletişim konusu mimarlığının ta özünde var zaten.)

Tasarımın fikrini iletme (yani sunma) olayına gelince; bu düzlemi bile bizim mimarlık anlayışımızın sadece tutarlı bir devamı olarak görüyoruz. Değişik şekillerde gerçekleştirilmesi olanaklı olduğuna inanıyoruz. Örneğin çizgi film veya masal, bilim-kurgu veya tarihi olaylarda bulduğumuz hikayemsi anlatım tarzını kullanılması bile mümkün.

ÖÖ: Şu andaki web sitenizdeki giriş sayfasından bahsetmek istiyorum. Bazı postalamalar veya formlar içindeki özel bilgilerin (örneğin önemli rakamlar, password gibi gizli datalar) dışarıdan okunabilirliğini önlemek için kullanılan o tipik rakam-deseninden esinlenerek RAPPORT adındaki deneysel mekan strüktürleriniz ortaya çıktığını biliyorum. Web anasayfanız ziyaretçiye işte bu RAPPORT projesinin oyunbaz bir çeşitlemesini sunuyor. Bu görünüm ama bana ister istemez basklı heykeltıraş Eduardo Chillida’yı, örnek olarak onun “Tempo I” adındaki bir taş basmasını, hatırlattı. Sizin esin kaynağınızdan çok uzak olsa bile, söz konusu çağrışım size makul geliyor mu? Bu tür çağrışımlara açık mısınız?

JMH: Bu karşılaştırmanız hoşuma gitti!


RAPPORT deneysel mekan strüktürleri
Ludger Paffrath

ÖÖ: Branş dışı araçları kullanmayı sevdiğiniz biliniyor. Örneğin Karlsruhe’nin üniversite yemekhanesinde boya malzemesi olarak çatı kaplamalarında kullanılan poliüretandan faydalandınız. Bu örneğe dayanarak genel bir soru: Mimariye özel yaklaşımınızı en kısa şekilde nasıl özetlersiniz?

JMH: Disiplin kavramı son senelerde hızla değişmiştir ve bu gelişimin artık her ülkede görünmesi mümkün. Bizim ofisimizde çoğunlukla disiplinlerarası çalışılır. Bu konuda 20. yüzyıla bakarsak Frederick Kiesler’i ve 1990’lı yıllara bakarsak DillerScofidio ofisini örnek ve referans olarak görüyoruz.

Bir düşünme tarzını ve tasarım tutumunu her medyumda ve her ölçekte denemek bir meydan okuma sayılır.

Bizim projelerimiz asıl anlamda bir problem çözümü değil, daha ziyade “inşa edilmiş sorular” ortaya koyarak fikir teatisine davet eder.

ÖÖ: Sevilla’daki Metropol Parasol projeniz hakkında bize bir şeyler anlatabilir misiniz? Bazı tartışmalı durumların dışında, bu derece fantezi dolu ve heykelimsi şekilleri halkın nasıl karşıladığını biraz tarif eder misiniz?

JMH: Sevilla’da 21.yüzyılın kentsel mekanının yeniden gözden geçirilmesi istendi – sırf bu niyet kendi kendine fevkalade bir durum. Bu proje sayesinde Sevilla artık bir hibrid’e sahip. Bu hibrid bir ana meydan, bir arkeolojik alan (alt katında bir arkeoloji müzesi bulunuyor), bir pazar yerinden ve restoranlardan oluşuyor. Tabii ki bu şehir Metropol Parasol projesiyle bir sinyal vermek ve bu şekilde başka şehirlerle rekabete girmeyi düşündü. Bu projeyle Sevilla kendisini hızla 21. yüzyıla taşımak istedi, en azından böyle bir imaj beklentisi vardı. Besbelli bizim önerimiz halkın ilgisini çekti. Belediyenin de bütün beklentilerini karşılayacak yeterli güce sahipti.


Fotoğraf: David Franck
http://www.davidfranck.de/

Sevilla’da kamusal bir mekanın her şeyden önce gölgeye ihtiyacı olduğu bir gerçek. En çok bu gereksinime önem verdik. Ondan dolayı meydanı bu ağ seklindeki geometriyle örttük. İnşaat çalışmaları geçen sene tamamlandı ve Sevillalılar bu projenin potansiyelini daha şimdiden çeşitli fırsatlarda keşfetmeye başladılar. Metropol Parasol’ü özellikle kulis olarak kullanmayı seviyorlar. Örneğin Paskalya haftasındaki yapılan törenler ve İspanya’nın Protesto Eden Gençleri toplantılarında ve hatta bu sene Sevilla’da yer alacak Gay-Pride etkinlikleri için.

ÖÖ: Gürcistan ve Türkiye arasında bulunan Sarp Sınır Kapısı tasarımınız Kasım 2011’de tamamlandı. Bu proje hakkında ne söylemek istersiniz? Çevreden herhangi bir şekilde ilham aldınız mı? Bu arada Türkiye’nin Karadeniz bölgesini gezip görüp ve biraz daha yakından tanıyabildiniz mi?

JMH: Sarp Sınır Kapısı Gürcistan’ın girişinde, direkt Karadeniz sahilinde bulunuyor. Gümrük işlemleri için gerekli olan mekanların dışında bir kafeterya, personel odaları ve bir konferans salonunu barındırıyor. En önemlisi ama, ülkenin iktisadi yükselmesinden kaynaklanan yeni ve güçlü özgüvenine işaret etmesi.

Çevreyle ilgisine gelince, Sarp Sınır Kapısı etrafındaki peyzajı kendi şekliyle bütünleştirerek bu konuyu daha da devam ettiriyor. Kulelin terasları denizin ve dik kıyısının karşısında çeşitli bakış açıları sunuyor.

Karadeniz Bölgesi’ne projeyle ilgileneli çok defa geldim. Benzersiz güzel manzarasını tanımış oldum ve beğendim.

ÖÖ: Birçok şeylerin yanında sizin projelerinize baktığımda doğa aleminde görünen strüktürlerini hatırlatmış gibi hissediyorum kendimi. Sizin çalışmalarınıza has olan strüktürlerin bunun gibi mimari dışı bağlantıları var mı?

JMH: Tasarımlarımızın strüktürlere üç boyutlu ağlar olarak bakarsanız kendinizi bu mimariden her taraftan sarılmış gibi hissedersiniz. O yüzden bu strüktürler son derece mekansal oluyor. Hatta etki bakımından 60’lı ve 70’li yılların grafik desenli duvar kağıtlarıyla kıyaslanabilirler. Bunların psikedelik geometrileri insanı içine çekiyormuşcasına tesirliydiler.

Böylece projelerimizin bir çoğunu daha ziyade mekansal bir iskelet, yani içini dolaşmaya izin veren bir nevi süperstrükür olarak gördüğümü söyleyebilirim.

ÖÖ: Işinizde sizin için en önemli olan, en çok tatmin eden nedir?

JMH: Bilhassa Sevilla’daki Metropol Parasol gibi kentsel projeler bana daha fazla zevk veriyor. Zira oradan inanılmaz bir geri bildirim alıyoruz. Söz gelimi 17 yaşında bir genç, bize e-mail yazarak kendi şehiri için bu kadar müthiş bir proje yaptığımıza ve böylece kendi hayatına da biçim vermiş olmamıza teşekkür ediyor. Böyle şeyler tabii ki beni duygulandırıyor.

Etiketler

2 yorum

Bir yanıt yazın