GAD New York, 22 Şubat-23 Haziran 2012 tarihleri arasında New York Center for Architecture'da açılacak olan "Change: Architecture and Engineering in the Middle East, 2000-Present" sergisinde hem katılımcı hem de destekleyen olarak yer alıyor.
Serginin açılmasına sayılı günler kala, Gökhan Avcıoğlu ile kısa bir söyleşi yaptık. Sergi ve GAD New York’un sergideki rolü hakkında bilgi aldık.
Gökhan Avcıoğlu: “Change: Architecture and Engineering in the Middle East, 2000-Present”, Orta Doğu’nun çöller, eski yapılar, harabeler ile betimlenen imajının küreselleşme ile çok hızlı bir şekilde değiştiğini, yıkıldığını, yeniden yapıldığını, büyüdüğünü, kentlileştiğini, yüzyıllar öncesinden kalma tarihi eserlerinin yanında nasıl/ne tür çağdaş yapıların yükseldiğini, 21. yüzyılın bu topraklarda neleri değiştirdiğini göstermek için hazırlanan bir sergi.
GAD New York bu sergide Türkiye’deki projeleri ile katılımcı aynı zamanda da serginin destekleyecilerinden biri. Küreselleşmenin getirdiği değişimlerin, farklı coğrafyalardan birçok insanın kesiştiği New York’ta sergilenmesi için organizasyonu destekleyenler arasında.
GA: AIA New York Chapter sergi komitesi ile küratör Hassan Radoine ile serginin teması, düzeni ve organizasyonları ile ilgileniyor. Katılımcılar AIA üyeleri ve onların bahsi geçen bölgede yapılan işlerini sergilemekle sınırlı bir sergi.
GA: Fatih Gedikpaşa için hazırladığımız, şu anda bekleme aşamasında olan GDKP kentsel tasarım projemiz, Beşiktaş Balık Pazarı, Borusan Müzik Evi ve One&Ortakoy projemiz yer almakta. Hepsi de İstanbul gibi köklü ve tarihi bir kente yeni katkılar yapmakla ilgili.
Bu sergide yer alan GAD projeleri, GAD’nin barındırdığı 3 jenerasyonun ürünleri aslında. Takip edilen, danışılan, 55+, yüksek tecrübeli grup, benim, asistanımın ve finans departmanının bulunduğu 40+ grup ve 40- dediğimiz, ofiisin çoğunluğunu oluşturan, iktidarı yavaş yavaş ele geçiren grup.
GDKP
One&Ortakoy
Beşiktaş Balık Pazarı
Borusan Müzik Evi
GA: Sergiye paralel olarak farklı başlıklarda 8 adet panel gerçekleşecek ve Irak ile ilgili film gösterimleri olacak. Ben konuşmacı olarak yer almayacağım fakat açılışta ve serginin ilk haftasında gerçekleşecek organizasyonlarda katılımcı olarak bulunacağım.
GA: Esasen sadece Türkiye değil dünya dönüşüyor. Mimarlar eskisinden daha çok kendi ülkelerinde ya da şehirlerinde olduğu kadar başka ülkelerde de proje üretebiliyorlar. Ben bunun iyi değerlendirilebilirse bir çeşitlilik, birçok farklı bakış açısı getireceğine inanıyorum. Fakat bu aşamada yerel değerlerin, yakın bölgesel ve şehirsel unsurların iyice incelenip ardından proje üretilmesinden yanayım. Çünkü küresel bakışın kötü tesirleri her yanı yeterince doldurdu.
Öte yandan mimarlık ortamının üretiminin olumlu yönde değişiminden söz ederken unutmamamız gereken önemli özellik mimarın esasen her projesi için “3 Müşteri” adımını hatırlaması gerekliliğidir. Projenin finansörü, ısmarlayıcısı kadar, o binayı kullanacaklar, o civardan geçecekler ve şehirde yaşayanlar binanın sahibi oluyorlar. Bu özellikler kamu yapıları ısmarlayıcısı kadar özel sektör, kurumlar ve mimarlar tarafından unutulan önemli bir ayrıntı. Ismarlayanın mutluluğu her şeyden önce geliyor son zamanlarda yapılan projelerde…
Özetle, dönüşüm dediğimiz şey daha işin ilk seviyelerinde. Öte yandan, özellikle şehirsel düzlemde mimarları doğru anlamda yönlendirebilecek, kaynaştırabilecek ortak referans noktaları yok. Hatta tersi yönde bir kakafoni oluşturacak şekilde arsa, kadastral bazında hepsi kendisinden menkul bir şekilde inşa ediliyor. Bu da ortaya 19. yy sonuna kadar alıştığımız şehirsel kurgudan çok daha birbirinden kopuk gelişigüzel bir düzen ortaya çıkarıyor. Mülkün temeli adalet değil şehrin öncelikleri olmalı.
GA: Türkiye her yerin yıldızı (gülerek)… Bence bu çok yönlü olma hali kaderinde var ve bir kimlik problemi yaratmadığı sürece de oldukça kullanışlı.
Türkiye’nin Cumhuriyet şehirleri henüz bir yıldız durumunu ifade etmekten oldukça uzak. Hala geçmişindeki başarılarla idare ediyoruz. Mimarlıkta alınan mesafelerden çok şehir kurgularının yetersiz ve saçma kurallarla dolu oluşu buna sebep. Kimin ne oluşturduğunu bilmediğimiz çekme mesafeleri, saçak kotları, blok boyları, çatı tarifleri var. Mimarlığı ve şehirciliği bunlara karar vererek süründüren kim? Sanki gizli bir tarikat gibi çalışan şehirciler. Mimarlığın dışında kalıp, bağımsız ve görgüsüz bir meslek haline gelince iş bu hale geldi. Şimdi bizden önceki mimar kuşağın başka disiplinlere kaptırdığı yetki ve sorumluluk alanlarını geri almaktan başka çare yok.