ThyssenKrupp Elevator tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Mimarlık Ödülü’nün on ikincisi, Afet Önleme ve Eğitim Merkezi konsepti ile İstanbul‘da düzenlendi.
Yarışmanın kapsamı ve süreci ile ilgili sorularımızı, jüri üyelerinden mimar Suha Özkan ve ThyssenKrupp adına, ThyssenKrupp Elevator Türkiye Genel Müdürü Uğur Oktar ile 12. ThyssenKrupp Elevator Mimarlık Ödülleri Teknik Danışmanı Buket Baş Demirtürk yanıtladı.
Bahar Bayhan: Böyle bir mimarlık yarışması düzenleme fikri nasıl ortaya çıktı ve bu düşünce nasıl gelişme gösterdi?
ThyssenKrupp: ThyssenKrupp Elevator Mimarlık Ödülü 1988 yılından bu yana her iki yılda bir farklı kentlerde düzenleniyor. Ödül fikri ilk ortaya çıktığında amaç, mimarlar ve belediyeleri biraraya getirmek, yeni fikirleri desteklemekti. Başlangıçta sadece İspanya ve Portekiz’i kapsayan ödül, bugün uluslararası bir kimlik kazanmış durumda. Önemli kentler için düzenlediğimiz yarışmalar ile dünyanın her yerinden ulaşılabilir bir fikir platformu sağlamış oluyoruz. Yaratıcı fikirleri destekliyoruz.
BB: Bu yarışma ile ortaya çıkan projelerden beklentileriniz nelerdir?
ThyssenKrupp: Projenin konusu, içereceği fonksiyonlarla Türkiye’de bir ilk olacak İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi tasarımının seçilmesi idi. Bu merkez ile hedeflenen, halkın afetlerle ilgili bilinçlendirilmesi ve olası afetlerin negatif etkilerinin azaltılmasına yardımcı olmak. Afetlere yönelik çalışmalarından dolayı ve projeye verdiği destekten ötürü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve Başkan Sayın Dr. Kadir Topbaş’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Umuyoruz bu proje başka kentler için de bir örnek teşkil eder.
BB: Şimdiye kadar Barselona, Madrid, Dubai gibi birçok önemli kentte bu yarışma düzenlenmiş. Projenin üretileceği şehri ve o senenin konusunu hangi kriterlere göre belirliyorsunuz?
ThyssenKrupp: Bu yıl on ikincisi düzenlenen fikir projesi yarışması için İstanbul seçildi çünkü İstanbul dünyanın en önemli megapollerinden biri. Gerek mimari gerekse kültürel zenginlikleri ile böyle uluslararası bir yarışma için çok uygun bir lokasyon olduğunu düşündük. ThyssenKrupp Elevator Mimarlık Ödülü’nü İstanbul için düzenlemek istediğimizi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ilettiğimizde İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu fikri destekledi ve gündeminde olan bazı projeleri konu olarak önerdi. Bir Afet Önleme ve Eğitim Merkezi kurulması fikri bizce de son derece önemli olduğundan yarışmayı bu konu için organize etmeye karar verdik.
BB: Projeleri değerlendirecek jüri üyelerini nasıl belirliyorsunuz?
ThyssenKrupp: Yarışma jürimizin bazı üyeleri daha önceki yarışmalarda da jürimizde yer alan çok değerli mimarlar. Ayrıca jürimizde yarışmayı organize ettiğimiz ülkeden üyeler olmasına da önem veriyoruz. Bu seneki ödül organizasyonumuzda da Türkiye’den çok önemli mimarlar teklifimizi kırmayarak İstanbul Afet Önleme ve Eğitim Merkezi projesini seçmek üzere jürimizde yer almayı kabul ettiler. Onlarla çalışmak bizim için büyük bir onur oldu.
BB: Birinci proje seçildikten sonra, projenin inşa edilme sürecinde de ilginiz devam ediyor mu?
ThyssenKrupp: Hayır. Ödül, konsept olarak kazanan fikirlerin belirlenmesiyle alakalı. Projenin gerçekleştirilmesi İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kararına bağlı.
BB: Bu prestijli yarışmayla ilgili gelecek hedefleriniz nelerdir?
ThyssenKrupp: ThyssenKrupp Elevator Mimarlık Ödülü yaşayan bir süreç. Kentsel gelişimi ve yeni, yaratıcı fikirleri desteklemeye devam edeceğiz. Bundan sonra da ödül organizasyonu ve fikir yarışması farklı konularla farklı şehirler için düzenlenecek.
BB: Genel olarak uluslararası çaptaki mimarlık yarışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? ThyssenKrupp tarafından düzenlenen bu yarışmanın diğer yarışmalardan farklı bulduğunuz bir yönü var mı?
Suha Özkan: Yarışma, ThyssenKrupp gibi çok nitelikli, gelişmiş ve tarihi derinliği de olan bir endüstri ve teknoloji kuruluşu tarafından düzenlenip finanse edilmiş olmasına karşın kuruluşun hiçbir ticari ve “promosyonel” amaç taşımadan yalnız mimarlık mesleğini ve yaratıcılığı hedefleyerek işi sahiplenmiş olmalarını önemli bulmaktayım. Çünkü genelde endüstrinin düzenlediği ve desteklediği yarışmalar kendi ürünlerinin tanıtılması ve geliştirilmesini hedefler.
Ayrıca yarışma süresince iyice güncelleşen can ve mal varlığının korunması için özellikle riskli alanlarda “depreme hazır olma” konusunun doğrudan bir kurum ve bu kurumun yer alacağı yerleşke için olması, yarışmanın mimarlığın ötesinde bir toplumsal sorumluluk projesi de olması önemlidir.
BB: Yarışmaya jüri üyeliği yapmaya nasıl karar verdiniz?
Suha Özkan: ThyssenKrupp’un önderlik ettiği, önceden gerçekleşen ve genellikle İberya ağırlıklı 10 yarışmasını izlemiştim. Dubai’de yapılan 11’inci yarışma UIA kuralları çerçevesinde nitelikli bir yarışma, adil ve nesnel değerledirme ile ilgi uyandırıp, uluslararası mimarlık gündemine girdi. İstanbul için düzenlenen bu yarışmaya jüri üyesi olarak çağrılmanın onurlu bir sorumluluk olduğunu düşündüm.
BB: Dünyanın pek çok yerinden birçok projeyi eleyerek sonuca ulaştınız. Projeleri değerlendirirken hangi kriterleri göz önünde bulundurdunuz? Birinci olan projeyle ilgili görüşleriniz neler?
Suha Özkan: Projelerin değerlendirme ölçütlerini jüri birlikte belirler. Bu yarışmada da genel geçer ölçüt belirleme gelenği korunup kollandı. Yarışmalarda özgün ve yaratıcı çözüm, konuya ve işleve uygunluk, çevreye olan duyarlılık önemlidir. Biz de Jüri olarak bu ölçütleri benimsedik.
Birinci olan projenin çevreye olan olağanüstü duyarlılığı, gerçek bir “park-yerleşke” çözümünü benimsemesi ve üstelik aşamalı olarak uygulanabilir olması önemli özellikleridir. Ayrıca bu projenin herhangi bir teknolojik ve yapı sistemi denemesine ya da macerasına girmeden gerçekçi oluşu, konunun doğası gereği çok önemli bir değerdi. Seçilen proje bu değerleri mimari olarak çok iyi yorumlayıp projelendirdiği için yarışmayı kazandı.
BB: Projelerin değerlendirilmesi sürecinde jüri arasında geçen tartışmalar hangi konularda yoğunlaştı? Bu süreçte zorlandığınız durumlar oldu mu?
Suha Özkan: Yoğunlaşılan konular yarışma konusunun gereği olan her alanı kapsadı. Sonuçta tüm üyelerin benimsediği bir seçim yapıldı. Ayrıca demokratik süreçlerde doğal olarak varolması gereken gelenek gözlendi ve farklı görüşlerde olan üyelerin destekledikleri projeler de ödüllendirildi. Özellikle ilk on proje arasında çok değişik fikirler içeren öneriler de yer aldı.
BB: Sizce, İstanbul gibi büyük ve karmaşık bir metropolde gerçekleştirilecek projeler hangi özellikleri taşımalı?
Suha Özkan: Bu konuda birçok değişik görüş belirtilebilir. Önemli olan proje ya da yarışma konusunun biçimlenmesini belirleyecek değerlerdir. Yarışmalarda aranan en önemli özellik yaratıcı ve çağcıl olmaktır. Yoksa yarışmaya, yarıştırmaya ne gerek var?
9 yorum
Son derece faydalı bir rapor olmuş.
Sağlam çalışılmış bir metin.
Hem teknik hem içerik anlamında…
Teşekkürler.
Yeni fotoğraflar ile güncellenmiş. Oldukça detaylı hazırlanmış bir yazı.
Son zamanlarda bu tip konularla ilgili okuduğum en başarılı anlatım ve belgeli sunumlardan. Aklınıza sağlık.
Yaziyi ve actiginiz gruplari ilk gunden beri takip ediyorum ve sonuna kadar da destekliyorum kaldi ki bir Suriye Pasaji sakini olarak binamizin bugunki hali 8 sene once ilk tasindigim gunden beri benim de icimi ciz ettiriyor. Havalandirma borulari yuzunden delinen 100 yillik mermerler, binayi adeta orumcek agi gibi sarip sarmalayan kablolar, acilan yeni isletmeler ve isgal ettikleri alanlar vs.. Fakat cercevenin cok degil biraz disina cikip bakacak olursak Istiklal caddesindeki tarihi binalarda kacak kat olmayani yok, neredeyse yok demek isterdim ama uzgunum ki gercekten bir tane bile YOK. Bizim binamizin basina gelenler cok da sasirilacak veya ilk kez gorup duyuyormusuz gibi yapilacak seyler degil..Hal boyle olunca sadece tek bir binaya yogunlasmak bana bosa kurek cekmekmis gibi geliyor acikcasi. Hele ki “parayi veren dudugu calar” deyiminin konustugu bu memlekette….*bkz. Demiroren in onaylanan projesi ve simdiki m evcut hali. Bu sebeple Suriye Pasajinin basina gelenler degil de bence yazinin basligi BEYOGLUNUN BASINA GELENLER olmaliydi..
Nazlı Hanım, ‘her yer böyle’ diyip yerimizde oturmak yerine kendi binamızı kuralına kaidesine uygun şekilde kullanmak daha iyi değil mi? Resmi kuruluşlara sunulan raporun burada yayınlanması, Suriye Pasajı’nın başına gelenlerin Byeoğlu’nda sık rastlanır sorunlar olduğunu bilmemizdendir. Raporun genişletilmiş hali Anitılar Yüksek Kurulu-Valilik- Belediyeler ve gerekli diğer kuruluşlara gönderilmiştir. Bunlardan hemen sonra pasaj girişindeki işgalin sona ermesi, masaların kaldırılması çabalarımızın sonuç vermesindendir. Beyoğlundaki han ve pasaj sakinleri de bizim yaptığımız girişimi başlatabilir, yetkililere ulaşabilirler. Facebook ve Twitter sayfalarını açmamızın nedeni zaten diğer mağdurların da önünü açmaktır. Ayrıca bu raporu bu siteye ekleyen mimar isim “Büyük Beyoğlu Projesi” başlıklı bir çalışma da hazırlamiştır, yukarda görebilirsiniz. Duyarlılığınızın devam etmesi ve derinleşmesi dileğiyle…
Yanlis anlasilma olmasin amacim heryer boyle yapilacak birsey yok demek degil tam aksine bu duyarliligimizin tek bir bina uzerinde kalmamasi gerektigini soylemekti.. Beyoglu ndaki bu vaziyet uzun suredir rahatsiz edici durumda cunku
Öncelikle yazdığınız makaleyi ve fotoğrafları genel hatları ile beğendiğimi söylemek ister, bu önemli meseleye parmak bastığınız için teşekkür ederim. Istanbul Ticaret Odası ilk Müslüman Başkanı olan ve döneminde Türkiye ve Istanbul a pek çok önemli katkılarda bulunan Büyük Abut (d) Efendi, Mehmet Abut Efendi nin birinci dereceden torunun kızıyım.Süriye Pasajını kendisi küçük kardeşi Ahmet Abut Efendi ve eşinin, yani babam, Dr. Mehmet Abut un babaannesinin iki erkek kardeşi olan Suriyeli Halbuniler ile birlikte yaptırmıştır. Pasajda kullanılan mermerlerin Fransa dan getirtildiğinin anlatılanlardan biliyorum. Kısacası aile diğer binaların yapımında olduğu gibi, bu binanın yapımında da çok özen göstermiş ve kendi kültüründen de nosyonlar katarak burayı inşa ettirmiştir. Ailemiz hepbirlikte kışın Sultanahmette, yazın Kandillide ve sonbaharda da Suriye Pasajında otururmuş. Mehmet Abut Efendi, özellike dürüstlüğü ve yaptığı hayır işleri ile birlikte başarılı ticari dehası ile tanınmış ve yazılı literatüre geçmiş bir kimsedir. Ancak malesef ki bugün ben büyük torunu olarak çok arzu etmeme, 15 yıldır da uğraşama ve de pasajda da anlamlı hissemiz olmasına rağmen,raiçten parasıyla bir daire bile kiralıyamadım. Hatta pasajın içinde küçük hisse ile girmiş ve içinde oturan bir kimse – ‘bize ne sizin dedenizden…’ – yorumunda bulunarak, aile büyüğümüzün ailemiz için yarattığı emeğin anlamsız olduğunu ifade etmişti. Bu sebeple pasaja girebilmiş ve içinde oturabilenleri de ayrıca tebrik ediyorum,benim yapamadıpımı yapmış, başarı elde etmişler.
Belirttiğim gibi anlamlı bir hissemiz olmasına,mirasın helal ve kanuni olmasına karşın, kira geliri de oldukca düşük. Hatta bazı akrabalarımızın yılda 20tl gibi komik bir rakkam alabildiklerini biliyorum, ki bazılarının buradan gelecek gelire ihtiyaçları da vardır; Pasaj ile ilgili zamanında işleri çözümlemek istiyen bir avukatın da vurulduğunu duymuştum, bunu da düşünürsek, hikaye bir hayli karışık.
Biz pasajı,sevgi ve gururla andığımız atalarımızdan bir parça ve hatıra olarak görmekte ve hisselerimizi bu sebeple tutmaktayız. Umarız bu güzel ve tarihi bina korunur.
Bunun için de elimizden gelen katkıyı da seve seve yaparız.
Saygılarımla,
Didem Abut-Özaydın
Sayın Ömer Yılmaz tweetirdan bu habere ulaştım.Guzel girişimleriniz var Kültür varlıklarımız ile ilgili daha ileri gidip farklı çalısmalar ile bir çok eserimizi günümüze kazandırır gelecek kuşaklara bırakacağımız çok az da olsa mirasımız olur.Bunlari size yazmam bir adım daha atabilirsiniz diye.
Bu tür çözümü zor islerde belediye hissedar olup çözüm bulunabilir belediyecilik gorevlerinden biri de budur.Hissedar olduğu yapıyı yine koruma fonundan pay ayırarak restore edebilir kaldı ki kacak yapılmış ilaveleri bugünden tezi yok tamamında yıkıma gidebilir.Hissedar olması için bir m2 dahi yeterlidir.Beyogluun kurtulması için bu başlangıç olsun deyip Beyoğlu Belediyesi bu isin başını çekebilir.
Ömer Bey sizin bir adım daha atın dediğim belediye başkanına ulaşmak tabii yannıza binanın mirasçılarından birini almak kaydıyla yoksa sonra işTimur’un filine doner.
Sayın Didem ABUT önce şu avukat olayını aydınlatalım.Bu civarda vurulan bir avukat yok.Ancak intihar eden avukat var.Kendi kişisel sorunları yüzünden intihar etti.Merak edecek bir durum yok.Ancak gidip mahkemeler de hakkını araman lazım.Gel davayı aç.Bütün bilgi ve şahitler hazır.Şu YÖNETİM KURULUNU sürüm sürüm süründürelim.Ancak SURİYE Pasajı çok kıymetli bir mülk.Sakın kimseye vekalet vermeyin.Ancak kendin takip edip avukatı da denetlemek lazım.Olay şu; Metrekare fiyatı 20.000 TL olan bu pasaj da aylık emlak vergi tutarı 60.000 TL(Tarihi pasaj vergiden muaftır)Dikkat hesap dedik.Hesap bu.Amma bu yönetim bu pasajdan 30.000 ila 40.000 ve/veya fazlası kira topluyor. Geçinip gidiyor. Böyle bir ayıp YÖNETİM’e yeter.Amma ortalık farelere kalınca böyle oluyor.Tekrar dikkat bir avukata ihtiyaç var.Davalarda biz temsil edecek.Vekalet vermek yok.Nasıl olacak konuşulur!Kira tespit davası açılacak.Avukatsız da hallolabilir.amma mahkeme masrafları en az 500 tl.Para mahkemeye makbuz karşılığı verilecek..Gel aç davayı burunlarından getirelim.Kurtuluş bey teşekkürler güzel bir konuya ışık tuttunuz……