IKEA’ya bağlı araştırma ve tasarım laboratuvarı SPACE10’un yayınladığı yeni raporda dinlenmek ve iyileşmek için kullandığımız evlerimizi, nasıl dünyayı da iyileştirir hale getirebileceğimiz tartışılıyor.
Günümüzün ekonomik modeli dejeneratif ve çıkarıcı (ekstraktif). Petrol, gaz ve metaller ile modern hayatımızı kolaylaştırırken hiçbir şey eklemeden çıkarma yapıp gezegenin ekosistemine zarar veriyoruz. Fakat iyileştirici bir yaklaşımla ekosistem kendini çürüme, gübreleşme ve tekrar büyümeyle iyileştirirken onun bir parçası olabiliriz.
Bu iyileştirici yaklaşım şu 3 adımda incelenebilir:
1. Sürdürülebilirlik: Daha az zarar ver.
2. Döngüsellik: Atıkları tasarım döngüsüne dahil et.
3. Rejenerasyon: Yerini doldur ve onararak eski haline getir.
Aslında doğanın iyileştirici süreci biz ismini koymadan da önce milyonlarca yıldır var oluyor. Ancak ilk defa 70 ve 80’lerde organik çiftçilerin Sanayi Devrimi öncesi çiftçilik yöntemlerine dönmek için benimsediği permakültür modeliyle tartışılmaya başlandı. Ekstraktif yöntemlerin yerine uygulanan bu kapalı döngü yaklaşımlar, halen iyileştirici tasarımın önemli noktaları. Rodale Institute, iyileştirici uygulamalarla insan kaynaklı CO2 emisyonlarının %100’den fazlasını atmosferden alıp toprakta depolayabileceğimizi söylüyor. Seed Ecology araştırma grubundan biyolog Orsolya Valkó açıklıyor: “Tam anlamıyla gezegenin en büyük ve en etkili karbon yakalayıcısının üstünde duruyoruz.”
Amacına Uygun İyileştiricilik
İyileştiricilik çok farklı şekillerde tanımlanabilir ancak yakın dostu ‘sürdürülebilirlik’ ile aynı tehlike altında: Tarımdan doğan ve tarımla ilgi iken zamanla modadan taşımacılığa pek çok sektöre aktarılarak markalar tarafından metalaştırılmak. SPACE10 iyileştirici harekette istikrar, güven ve konforu temsil eden ‘ev’i merkeze alarak hareketin geleceğini ve herkesi kapsadığını göstermeye çalışıyor.
Energy Research & Social Science verilerine göre tüm dünyadaki sera gazı salımının %72’si bireysel kullanımlardan kaynaklanıyor. Bu orana dizüstü bilgisayarımızın kullandığı elektrikten işe giderken sürdüğümüz arabaya kadar bir yelpaze dahil ancak özellikle kış aylarında enerji kullanımımızın büyük kısmı konut ısıtması kaynaklı. ABD’nin konut kaynaklı sera gazı salımının üçte biri, nüfusun beşte birlik kısmı olan ve yıllık geliri 100.000$ üstündeki kesime ait. Bu miktar, 25 tonluk bir ortalama kişi başı kullanıma denk geliyor ve hem dünya ortalaması olan 4 tonun, hem de küresel ısınmaya karşı hedeflediğimiz 2 tonun çok üstünde.
[Not: Türkiye’nin kişi başına düşen sera gazı salımı ise yaklaşık 6 ton (TÜİK 2016)]
Çalışmada ev açısından incelenen 4 odak var:
Yapı, Enerji, Gıda ve Eşyalar
Yapı sektörü inşaat süreçlerini de dahil edince enerji kaynaklı tüm CO2 emisyonlarının %38’ini oluşturuyor. Bir yapının tüm yaşam döngüsünde yaptığı karbon salımının ise %49’u sadece malzemelerden kaynaklı. Dünyanın artan kentsel nüfusunun %90’ını orta yükseklikte ahşap yapılarda barındırmak, 2100 yılına kadar 106 milyar ton karbon salımını engelleyebilir.
Güçlendirme
Atıl olması, az kullanılması ya da tadilat gereksinimi olması fark etmeden eski yapıları restore etmek, enerji emisyon ve maliyetlerini büyük oranda azaltabilir. 2050’ye kadar ihtiyaç duyacağımız yapıların %80’inin halihazırda inşa edilmiş olması, net sıfıra ulaşmak istiyorsak inşaat sektörünün güçlendirme alanına yönlendirilmesi için yeterli bir sebep.
Malzemeler
National Institute of Building Sciences’ın yayınladığı Whole Building Design Guide rehberinde yaşayan, iyileştiren ve adapte olan yapılar için şu malzeme önerileri yapılıyor:
– Beşikten beşiğe bir malzeme, atık ve yapı yaşamı döngüsü için malzemelerin tekrar kullanımı ve atıkların geri dönüşümü planlanmalıdır.
– Living Building Challenge sertifikası için inşaat atıklarının %80-100’ü uzaklaştırılmalı ve geri dönüştürülmelidir.
– Tüm ahşap ürünler yeniden kullanılmış, yerinde kesilmiş ya da Forest Stewardship Council (FSC) sertifikalı olmalıdır.
– Ağır veya yüksek yoğunluklu malzemeler en fazla 500 km taşınmalıdır.
Adaptif Yapılar
Kullanıcılara bir karar verici komite olarak yaklaşmak, yapıları meta olarak değil de hizmet olarak görmemizi sağlayabilir mi? Tasarımcılar yapının kısa vadeli geleceğine odaklanarak kullanıcı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar. Ancak yapının uzun vadeli geleceği de bir o kadar önemlidir. Avustralya, Melbourne’da, Nightingale Housing’in alternatif modeli yapının geleceğinde yaşayanlarına da söz hakkı veriyor. Yaşayanların tasarımda etkili söz hakkı ve girdisi olduğunda mekanı daha dikkatli kullandıkları düşünülüyor.
Doğalgaz kombilerinin ve ısıtma sistemlerinin yerini ısı pompalarının alması sadece ilk adım ancak yetkililer bunun bile 2050’ye kadar emisyonları yarıya düşürebileceğini söylüyor. ABD’de mekan ısıtma ve soğutma, konut emisyonlarının %38’ine sebep oluyor. BBC’ye göre konut yapıları dünyadaki enerji kaynaklı karbon emisyonlarının %17-21’inden sorumlu.
Isıtma Sistemleri
Karbon emisyonlarının %17’lik kısmını oluşturan yapı ısıtma-soğutma diliminde %13’lük büyük kısım konut yapılarının ısıtma ve soğutmasına ait. Pasif Ev yaklaşımının bir adım ötesine giden Aktif Ev hareketi, evlerin fazladan enerji üretip şebekeye vermesi gerektiğini savunuyor. BBC’den Laura Cole şu şekilde özetliyor: “Evlerimizi yaşanabilir ve güvenli yapan geleneksel yöntemler gezene tam aksini yapıyor.”
Mutfak
Yemek konusunda da teknolojiyi kullanan ya da kullanmayan pek çok yol var. Barilla, ailelere makarna haşlarken ocağı kapatarak “pasif pişirme” yapmalarını önererek karbon emisyonlarını %80’e kadar azaltabileceklerini aktarıyor. İndüksiyonlu ocaklar, ocağı ısıtmak yerine elektromanyetik bir akımla doğrudan tencereleri ısıtarak hem güvenli şekilde enerji tasarrufu yapıyor hem de mutfağın hava kalitesini arttırıyor. Daha ucuz yöntemler olarak da airfryer ve instant pot gibi mutfak aletleri enerji tasarrufuna imkan veriyor.
Elektrik
Yüksek gelirli ülkelerin düşük gelirli ülkelere kıyasla çok daha fazla enerji kullanımı, bir an önce ilgilenilmesi gereken bir enerji adaletsizliği yaratıyor. Güneş ve rüzgar enerjisi, şu an dünyadaki elektriğin %10’unu üretiyor. Öte yandan dünyada 20 senedir düşüşte olan, elektriksiz yaşayan insan sayısı 2022 yılında ilk defa 20 milyonluk artışla 775 milyona ulaştı. Merkezi elektrik şebekesi sistemleri bulunmayan Sahra Altı Afrika ve bazı Asya ülkelerinde girişimciler, güneş tarlaları kurmak ve tasarruflu ev aletleri kullanmak gibi yöntemlere yöneliyor.
Bütünüyle soğutma, depolama, işleme, paketleme ve nakliyeyi kapsayacak şekilde gıda sistemi, sera gazı salımının yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Sustainability Index 2021’e göre tarım, atık ve besleyicilik açısından en sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarına sahip ülkeler İsveç, Japonya, Kanada ve Tanzanya.
Atık
Tüm dünyada üretilen gıdanın %17’si atık oluyor ve bu atıkların %11’i de konut kaynaklı. Çin’de ortalama bir kırsal evin gıda atığı yüksek gelirli ülkelere göre çok daha az. Mutfak atıklarını gübreye dönüştüren veya tat-koku sensörleriyle artık ürünlerin tüketilebilirliğini ölçüp uygun tarifler öneren ev aletleri yaygınlaşıyor.
Bağımsızlık
Gıda tedariği krizi şebeke dışı yaşama talebini artırıyor ve bu şebeke dışı yaşama yönelen insanlar kendi gıda sistemlerini kuruyor. Güneş enerjisi gibi yöntemlerle kendi enerjisini üreten off-grid evlerde atık suların da filtrelenerek bahçeye yönlendirilmesiyle toprak verimi arttırılıyor. Gıda enflasyonunun yükselişiyle, Birleşik Krallık’taki insanların beşte ikiden fazlası kendi balkon, bahçe veya bostanlarında ürün yetiştirmeye başlamış.
İnsan Atıkları
İnsan atıklarının geri dönüştürülmesi kulağa hiç hijyenik gelmese de döngüsel bir sanitasyon için büyük bir adım. Yöntemlerden biri olan sifonlar yerine kompost sistemleri kullanıldığında hem su tasarrufu sağlanıyor, hem de sentetik gübreye duyulan ihtiyaç azalıyor. Epic Cleantec’in San Francisco’da uyguladığı konut atık su sistemlerinde ise kullanıcıların kullandığı suyun %95’e kadar geri dönüşümü sağlanmış.
Malzemeler ve enerji bir evin altyapısı için hayatiyken, eşyalar ise evin kimliğini ve kullanıcıların kendini anlatım şeklini oluşturur. Madencilik, tekstil ve ahşap gibi kolları olan üretim sektörü dünyadaki sera gazı emisyonunun %10’undan sorumlu. Ancak 2022 yılında tüm dünyadaki tüketicilerin %90’ı önceye göre daha çevreci alışveriş etti. Tüketicilerin %79’u COVID-19 sonrası yerel mağazalardan alışverişe devam etme kararı verdi ve %84’ü daha yerli üretim ürünleri desteklemek istedi.
İkinci El
Her geçen gün daha fazla insan ikinci el eşyaya yöneliyor, böylece hem döngüsel bir ekonomi desteklenmiş oluyor hem de eşyaların ‘yaşanmışlık’larıyla bir bağ kuruluyor. Birleşik Krallık’ta beş sene önceye kıyasla %50 oranda daha fazla kişi ikinci el ürünler almaya olumlu bakıyor. ABD’deki insanların %97’si ikinci el eşya alışverişine bir stigmayla yaklaşmıyor. Z jenerasyonu ve milenyallerin %62’si ise yeni bir ürün almadan önce ikinci el araştırması yaptıklarını söylüyor.
Yerel Tedarik Zincirleri
Satın aldığımız şeylerin geldiği yerle tamamen kopuk olduğumuz bir kriz yaşıyoruz fakat yerel tedarik zincirleri bunu değiştirebilir. Yer odaklı yaklaşımda kaynak durumuna göre uyumlanan adaptif ve dayanıklı bir tedarik zinciri, yerel üretim merkezleri vasıtasıyla sağlanır. Yakınımızdaki üreticilere ulaşabildiğimiz dijital servislerin de yardımıyla çiftçiden zanaatkara kadar zincirin her halkası sistemden faydalanır.
Paylaşım Ekonomisi
Bilinçli şekilde uygulanan bir paylaşım ekonomisi, herkesin hem verici hem de alıcı olduğu ve iyileştirici bir model yaratır. Ortak mülkiyetli şekilde, geçici hizmet olarak ya da sadece kişiden kişiye aktarılarak metaların paylaşıldığı bir sistemde ürünlerin kullanım ömrü artar. ABD’nin %83’ü paylaşım ekonomisinin geleneksel alışveriş yöntemlerine göre daha kullanışlı ve verimli olduğunu düşünüyor. 2020 yılında Çin’de 830 milyon insanın katıldığı bir paylaşım ekonomisi ise ülkeyi modelin en güçlü uygulandığı yer haline getirdi.
Daha iyileştirici bir yaşam için evlerimizde uygulayabileceğimiz pek çok adım var. SPACE10 bunlardan üç tanesini açıklıyor.
İyileştirici evlerde güneş enerjisi sistemleri halihazırda yaygın durumda. Fakat bunu daha ekonomik, erişilebilir ve taşınabilir hale getirebiliriz. 2022 yılında genelde ılıman iklimli ülkelerde çatılara yerleştiren bataryalı güneş enerjisi panelleri, Avrupa’da bir milyondan fazla eve fayda sağladı. Dünyada en çok güneş paneli üretimini yapan Çin’de rekabet içerisinde olan üreticiler, teknolojinin fiyatının %27’ye kadar ucuzlamasını sağladı. 2050 yılına kadar tüm dünyanın elektrik ihtiyacının çeyreği güneş enerjisinden karşılanabilir.
Pek çok iyileştirici çözüm anlamakta zorlandığımız karmaşık endüstriyel yöntemlere dayanıyor. Aslında değişimi dijitalleşmeden de gerçekleştirebiliriz. Dünyanın çoğunluğu Sahra Altı Afrika ülkelerinde yaşayan %13’lük bir kesiminin elektriğe erişimi yok. İklim değişimine hassas 55 ülkeden oluşan V20 birliği ülkeleri, global emisyonların %5’inden sorumluyken son yirmi senede iklim krizi sebebiyle büyüme potansiyellerinin yarısından fazlasını kaybetti. Bristol Üniversitesinden Chris McMahon: “Düşük teknolojili olmak, ortaçağ yaşamına dönmek anlamına gelmiyor; teknolojiyi kullanırken daha iyi muhakeme etmek ve getirdiği dezavantajların farkında olmak anlamına geliyor.
Karbon ayak izimizi oluşturan faktörleri ve rakamları bilmeden iyileştirici bir yaşama geçmek pek olası değil. Bu veriler, daha iyileştirici alışkanlıklar edinmemizin önünü açıyor. İnsanların %48’i sürdürülebilir yaşamak için temel zorluğun konu hakkında yeterince bilgileri olmaması olduğunu söylüyor. Britanyalıların %35’i son iki yılda yerel topluluklarına daha yakın hissettiğini belirtiyor. WINT Design Lab’den Felix Rasehorn soruyor: “Akıllı ev teknolojileri ile açık bir platforma bilgi aktararak herkesin çevresel çabalara katkı yapabilmesini sağlayabilir miyiz?”
Gelecekte Ne Var?
İyileştirici evler düşüncesi ütopik bir gelecek hayali değil, bugün mevcut.
Bu raporda geliştirilmekte olan ya da tamamlanmış pek çok yenilikçi örneği ele aldık ancak çok daha fazlası var. İlave okumalara göz atabilir ve siz de kendi örneklerinizi paylaşabilirsiniz. SPACE10 araştırması halen devam ediyor ve evlerimizde daha iyileştirici yaşamak için herkesin katkısını bekliyor.