Murat Artu, Kalebodur'la Mimarlar Konuşuyor serisinin konuğu oldu. Söyleşi boyunca kendisine yöneltilen soruları cevaplayan Altu, mimarlığın binaya değil hayata dair bir şey olduğunu dile getirdi.
Celal Abdi Güzer: Ankara’da uzun yıllar mimarlık yaptın. Hep büyük ölçekte projeler yürüttün, büyük konut projeleri ve kurumsal firmalara yaptığın projeler bunlara sadece az bir örnek. Sonra, bir anda her şeyi bırakıp Bodrum’a yerleştin. Bu durumun hem kendi yaşamın üzerinde hem de mimarlık yaşamın üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Murat Artu: Ben daha 20 yaşındayken, 50 yaşında emekli olmaya karar vermiştim. 50’de yapamadım ama 55’imde ancak yapabildim. Evet haklısın bu zamana kadar hep büyük projelerde çalıştım, hep kendi yaptığım evlerde oturdum. Şimdi burada daha küçük projeler yapıyorum ama ben şuna inanıyorum. Mimarlar, binalardan önce hayatlarını tasarlamalı. Biz bitiyoruz, harcadığımız tek şey zaman. Para geliyor gidiyor ama zaman gelmiyor. Benim vermiş olduğum karar, bir tasarım kararıydı aslına bakarsan. Mimar olmasaydım böyle bir karar veremezdim çünkü hayata da bir tasarım olarak bakıyorum.
Şöyle anlatayım; mimarlar için büyüme arttıkça mimarlık faaliyeti azalır bunun yerine işletmecilik faaliyetleri artar. Asıl mesele, ofisin idaresi olur. Paranın alımı, paranın ödenmesi yani aslında bir yerde ofis tedarikçisi oluyorsun. Büyüme arttıkça hayır diyemiyorsunuz halbuki mimarlıkta hayır diyebilmek gerekir. Ofis, sürekli taşıdığınız bir yük haline geliyor.
Benim bakış açıma göre, ofis mimarlığı öldürüyor ama bu benim düşüncem. Neye değer verdiğinle alakalı bir durum. Ben mimarlığın binaya dair bir şey olduğuna inanmıyorum. Mimarlık hayata dair bir olgudur. Hayatla yapı arasında bir ilişki vardır ama asıl olan hayattır. Bina ise bu hayatın yaşanması için mimarlar tarafından tasarlanan bir araçtır. Mimarlık şu an araç olan bir şeyin amaç haline gelmesi sorunsalını yaşıyor.