Tuğla Cepheli Uluslararası Ragbi Deneyimi Merkezi

Níall McLaughlin Architects İrlanda'nın Limerick şehrindeki tarihi bir alanda sıradışı ve modern bir ragbi deneyim merkezi tasarladı.

İrlanda’nın Limerick şehrinde yer alan bu proje, ragbinin manevi vatanı sayılan bu bölgeyi canlandırma konusunda spor ve mimarinin gücünden faydalanıyor.

Níall McLaughlin Architects, yapı malzemelerinin yaratıcı kullanımına ve bir binanın çevresiyle olan ilişkisinin önemine büyük bir vurgu yapıyor. Bu faktörler, 5 yıllık bir süreçte inşa edilen ve 2022 yılında tamamlanan Uluslararası Ragbi Deneyim Merkezi’nin planlanması ve geliştirilmesi için önemli rol oynadı. Dışarıdan bakıldığında, 7 katlı bina tipik bir deneyim müzesine benzemiyor. Anında etkileyici bir özelliği yok ve işte cazibesi de tam burada yatıyor. Şehir merkezinde dar bir alanda inşa edilen ve çoğunlukla tuğla kullanılan bina, ciddi bir fiziksel duruşa sahip.

Hassas Tarihi Çevre

Bina, Limerick’in Georgian Quarter semtindeki bir koruma alanının kenarında yer alıyor. Níall McLaughlin Architects için tarihi bölgelere çağdaş mimari eklemeler yapmak olağan bir çalışma konusu.

Cephedeki kırmızı tuğla, Limerick’in Georgian Quarter semtinin yerel mimarisine uyum sağladığı için seçilmiş. Cephe tasarımında, “Yan yana olan Georgian evlerinin ritmiyle uyumlu bir dikey hareket düşündük.” diyor McGlynn.

Binanın tasarımında ragbi oyununda bulunan bazı kuvvetlerin mimari aracılığıyla ifade edildiği ve yansıtıldığı görülüyor. McGlynn bu konuda şunları söylüyor: “Perdeler, ifade edici kemerler ve sütunlarla binanın üst kısmını desteklemek için kullanılıyor. Amacımız, insanların binanın yapısal kuvvetlerini anlamalarına yardımcı olmak.”

Níall McLaughlin Architects, bir binada mümkün olduğunca doğal aydınlatma ve manzara sunmayı önemseyen bir yaklaşım benimsemiş.

Uluslararası Ragbi Deneyimi’ndeki tonozlu tavanlar, tuğlalara benzeyen kızıllık ve işçilikleriyle dikkate değer elemanlar. Bu tavanlar betondan yapılmış monolitik bir yapı gibi görünse de aslında öyle değiller.

Bu durumu McGlynn şöyle açıklıyor:

“Bina tamamen çelik iskelet yapısına sahip ve başlangıçta cam takviyeli sıva kullanılarak prefabrik tonozlar düşünüyorduk ancak maliyetler engelleyici oldu. Ana yüklenici daha sonra tonozları bükülmüş alçı plaka kullanarak yapmaya karar verdi. Alçı plaka, bir metal çerçeve etrafında katlanarak tonoz şeklini oluşturuyor. Beton tonozlar, karbon ayak izi sorunları ve yüklenme sorunları gibi sorunlara yol açabileceği için sonuç daha hafif bir tavan oldu. Ana avantaj, akustik bir sıvanın kullanılabilmesiydi. Beton görünümüne sahip olan bu sıva, her alanın akustik olarak optimize edilmesine katkıda bulunuyor.”

Sonuç olarak ortaya çıkan tonozlu tavan, heykelsi biçimi ve hacmiyle büyüleyici. Ofis, şekli için birçok üç boyutlu çalışma, el çizimi ve modelleme gerçekleştirerek bu sonuca ulaşmış. McGlynn, tonozun neredeyse “ragbi topu şeklinde” olduğunu belirtiyor.

 

Etiketler

Bir yanıt yazın