G + A Architects’in tasarladığı cami, Sırbistan’da yer alıyor.
Tasarımın temel amacı, küçük Arnavut İslam topluluğu için minimal bir bütçeyle konforlu, işlevsel ve spiritüel bir mekan yaratmak olmuş. Bu strateji tasarımcıları, yapıyı boyutlandırmadan malzeme konstrüksiyonuna kadar oldukça mütevazı davranmaya zorlamış. Sonuç olarak mütevazı olma prensibinin İslam dininin felsefesiyle uyumu yakalanmış. Samimiyet, içtenlik, saflık gibi mütevazılığın temelini oluşturan kavramlar; mekanın hem içinde hem dışında kullanılan, beyaza boyanmış saf geometrik formlar ile ortaya çıkıyor. Yapının içi, İslamik ritüellerin temel gereksinimlerinin ötesinde evrensel bir meditasyon alanı yaratıyor. Ana ibadethanenin uzunlamasına duvarları, koridorların üst tarafında yer alan gizli pencerelerden gelen güneş ışığının içeri girmesini mümkün kılmak için üst kısımları kavisli olacak şekilde yapılmış. Bu senaryoda ibadet edenler, doğaya görünür hiç bir açılımı bulunmayan bu mekanda günışığından rahatlıkla faydalanabiliyorlar. Bu kurgu, ibadethaneye evrensel ve ilahi bir boyut kazandırıyor.
İbadethanenin ön duvarında, Mekke yönünde mihrap konumlandırılmış. Duvardaki bu boş nişin ibadet esnasında ibadet edenlerin yönelimini belirlediği dikkate alınarak mihrabın üzerindeki pencereden gelen ışıkla doğal aydınlatma sağlanmış. Sonuç olarak ibadet edenlerin dua sırasında -yaşamın ve evrenin kaynağına- günışığına karşı durabilmeleri sağlanmış.
Yapıdaki bütün işlevsel alanlar 100 metrekareden daha küçük bir alana dağıtılmış. Minimalist alanlar sirkülasyon sırasında iç mekanın tüm kurgusunun uyumlu bir dinamikle deneyimleneceği şekilde yapılandırılmış.
Girişteki küçük fuaye alanı, geleneksel camilerdeki, abdest alınan Hayat’ın bir imitasyonu olarak uygulanmış. Girişten sonraki iki koridor kişileri iki taraftaki ibadethanelere yönlendiriyor. İbadethaneye girişler, tüm ibadet edenlerin eşit erişimini sağlayacak şekilde mekânın merkezinde konumlandırılarak mekânda eşitlik hissi yaratılmış.
Yapının küçük bir Müslüman Arnavut topluluğunun bulunduğu ve hiç bir kültürel kurumun bulunmadığı dağlık bir bölgede konumlandırıldığı göz önüne alınarak camide dini olmayan aktiviteler için de bir ortam sağlamak istenmiş. Yılın dört mevsimi boyunca bölgenin muhteşem doğası, muhteşem mimari manzaranın yaratılmasına katkıda bulunan olağanüstü kaynak görevi görüyor. Mekanın tipografisine bağlı olarak doğa ile mimari arasında organik bir ilişki yaratmak için, daralan parselin kuzeyine bir amfi tiyatro yerleştirilmiş. Binanın girişindeki plato bir sahne, yapı ise skenografi görevi görüyor. Doğa ve mimarinin birbirini desteklemesine yönelik girişim, yapıların ve çevrenin iç içe geçtiği eşsiz bir peyzaj ortaya çıkarıyor.