Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü tasarım atölyelerinden Atölye Düşledüşün öğrencisi Ceren Gülşen, Archiol tarafından düzenlenen Extreme Taste Restaurant Design yarışmasında mansiyon ödülü aldı. Gazi Üniversitesi mimari tasarım atölyesi Atölye DüşleDüşün’ün ”Seç&Yarış” teması kapsamında yapılan projede Prof. Dr. Pınar Dinç Kalaycı (koordinatör), Doç. Dr. Can Güngör, Öğr. Gör. Hamiyet Gökmen Balcı ve Arş. Gör. Gizem Özkan Üstün ile çalışıldı.
Yüzyıllar önce küçük bir tohum bütün bu uygarlığın kuruluşuna temel oldu. Onunla değişti kültürler ve kendisi bir kültür yarattı. İnsanın kaderini değiştirdi. İnsan avcıydı. Göç eder, avlanır, düzen kurmazdı. Sonra onu buldu. Onu ekmeye başladı. Tarımın başlangıcıyla insan toprakla bütünleşti. Göçebelikten vazgeçti. Bu demekti ki sadece toprakta bir filiz büyümedi. Bir kültür filizlendi. O buğdaydı. Buğday tarlasındaki başaklar, bir dönüşümün ve değişimin sembolüydü. İnsanlar onun çevresinde bir yaşam kurdu ve onunla mimarlığı değiştirdiler. Daha önce sadece geçici barınaklarda yaşamış insanlar artık kalıcı evler inşa etmeye başladılar. Çamurdan ve samandan yapılan basit evlerden, çelikten ve betona yapılara giden bir gelişimin hikayesiydi buğday bu yüzden.
Farklı Kültürlerde farklı anlamlara geldi buğday ama hepsi için kutsaldı hepsi için korundu. 16. Yy.’da Pieter Bruegel ‘in The Harvesters eserindeki gibi hasat işçilerini konu aldı, Antik Yunan’da Demeter adlı bir tanrıçayla buğday bereketin, yaşamın sembolü olarak ifade edildi. İslam’da minyatüre tezhipe konu oldu bolluk anlamına geldi. Buğday her kültürde kendine bir yer buldu.
Çevrenize bakın, yaşadığınız yere, kahvaltınıza, en çok yemek istediğiniz şeye, özlediğiniz çocukluğunuza, çok beğendiğiniz mimarilere ve hepsinin başlangıcına. Besin ve mimarinin o kusursuz uyumuna. Birlikte gelişimine ve buğdayın her şeyin çözümü oluşuna.
Sizi biraz geri dönmeye davet ediyorum. Buğdayın sizi getirdiği son aşamada buğdaya yeniden bakmaya. Onu hissetmeye. Biz yüzyıllardır onunla yaşıyoruz. Onunla geliştik ve onu kutsallaştırdık. Bu restoranda en önemli şey buğday. Önüne hiçbir şey geçemez ve buğday bütün değeriyle parlamaya hazır. Sadece onu hissedin ve onunla yaptıklarımıza bir bakın. Ata tohumlardan gelen lezzetin yoğunluğuyla kendinizi ona kaptırın.
Bu restoran buğdayın önemini ve onunla yapılacakları onun merkezinde vurguluyor. Bir buğday bahçesinde. Bu bahçe dünya için çok önemli olan Güneydoğu’nun tahıl ambarı olarak bilinen Gaziantep’in Araban ilçesinde. İtalyanların makarnalık buğdayı aldığı, buğdayının çok kıymetli ve eşsiz olduğu yerde. Buğdayı koruyan bir silonun etrafında şekilleniyor restoran. Yeniden kullanılmak için Gaziantep’te artık kullanılmayan metal bir silo bir yüzeyi camla kaplanarak 600 ton buğday alan bir ambar olmanın yanı sıra restoranın da kalbi oluyor. Yanında şekillenen diğer iki silo geri dönüştürülmüş metallerden yapılıyor ve birer silo şeklinde onu sarıyor. İçerdeki müşteriler buğdayı izleyerek yemeklerini yiyor, şehirle arasındaki bağı keserek buğday bahçesinin enginliğinde bir yemek deneyimi yaşıyorlar. Buğdayı almak için gelen kişilerle yapılacak toplantılarda kullanılabilecek alanlarıyla, ata tohumlardan gelen lezzetle yapılan unutulmak üzere olan buğday yemeklerine, çeşit çeşit ekmeğe sahip bu restoran buğdayı en temel ve en önemli besini, bütün tatların başlangıcını bize sunuyor.