Aynı Anda Her Yerde

Birbirini var eden iki durum olan aynılıkları ve farklılıkları algılayabilmek için durumlardaki değişen şeylerle, alışılmış olmayanla, bir noktada meydan okuyanla, karşılaştırmalar yaparak yüzleşmek gerekir. Gri bir cephedeki sarı panjuru, kırmızı gül bahçesindeki beyaz gülü, şirketteki tişörtlü çalışanı, sakallı personeli, düzenli bir cephedeki çapraz açıklığı, sürüden ayrılan koyunları, normlara karşı gelenleri ve ikircikli durumları algılayarak farklılıkların içindeki aynılıklarla veya aynılıkların içindeki farklılıklarla karşılaşmış oluyoruz. Bu durumda aynılıklar ve farklılıklar bir karakter ve kimlik tanımlama aracına dönüşebilmektedir. Farklılıklar, çeşitliliği, değişikliği ve ayrışmayı tanımlar ve birey diğer kimlikleri tanırken kendi kimliği üzerinde aidiyet oluşturmaya başlar. Aynılıklar ise tam bir benzeşmeyi, ortak özellikleri, eşleşmeyi tanımlayarak toplumsal ölçekte dayanışmayı, sosyal düzeni ve sürekliliği oluşturur. Aynılıklar zamanla değişerek farklılıklara dönüşebilir. Burada farklılaşmanın sınırı muğlak olabilir çünkü bir şeyin özünü kaybetmeyerek değişmesi o şeyin ne kadar farklılaştığı veya aynı kaldığı tartışmasını doğurabilir. Bu noktada farklılaşma isteğinin bireysel bir haz üzerinden mi başladığı ihtimali kuvvetlenebilmektedir. Farklılıklar, dikkat çekici özelliği sayesinde ilgi uyandırır ve bireysel haz uyandırmaya yardımcı olabilir. Yaratıcılığı tetikleyip zenginlik sunabilir bireysel ve toplumsal etkileşimi arttırır. Aynılıklar ise pratikliğe yardımcı olur. Tekrarlanabilir. Çaba sarf edilmeden ayak uydurulur. Peki ya fiziksel çevre içinde bu durum böyle midir?

Birbirini var eden iki durum olan aynılıkları ve farklılıkları algılayabilmek için durumlardaki değişen şeylerle, alışılmış olmayanla, bir noktada meydan okuyanla, karşılaştırmalar yaparak yüzleşmek gerekir. Gri bir cephedeki sarı panjuru, kırmızı gül bahçesindeki beyaz gülü, şirketteki tişörtlü çalışanı, sakallı personeli, düzenli bir cephedeki çapraz açıklığı, sürüden ayrılan koyunları, normlara karşı gelenleri ve ikircikli durumları algılayarak farklılıkların içindeki aynılıklarla veya aynılıkların içindeki farklılıklarla karşılaşmış oluyoruz. Bu durumda aynılıklar ve farklılıklar bir karakter ve kimlik tanımlama aracına dönüşebilmektedir. Farklılıklar, çeşitliliği, değişikliği ve ayrışmayı tanımlar ve birey diğer kimlikleri tanırken kendi kimliği üzerinde aidiyet oluşturmaya başlar. Aynılıklar ise tam bir benzeşmeyi, ortak özellikleri, eşleşmeyi tanımlayarak toplumsal ölçekte dayanışmayı, sosyal düzeni ve sürekliliği oluşturur. Aynılıklar zamanla değişerek farklılıklara dönüşebilir. Burada farklılaşmanın sınırı muğlak olabilir çünkü bir şeyin özünü kaybetmeyerek değişmesi o şeyin ne kadar farklılaştığı veya aynı kaldığı tartışmasını doğurabilir. Bu noktada farklılaşma isteğinin bireysel bir haz üzerinden mi başladığı ihtimali kuvvetlenebilmektedir. Farklılıklar, dikkat çekici özelliği sayesinde ilgi uyandırır ve bireysel haz uyandırmaya yardımcı olabilir. Yaratıcılığı tetikleyip zenginlik sunabilir bireysel ve toplumsal etkileşimi arttırır. Aynılıklar ise pratikliğe yardımcı olur. Tekrarlanabilir. Çaba sarf edilmeden ayak uydurulur. Peki ya fiziksel çevre içinde bu durum böyle midir?

Başlıktan da görülebileceği gibi bir şey aynı anda her yerde olabilir mi? Sorusuna bir mimar gözünden içinde bulunduğumuz fiziksel çevreyi de gözlemleyerek kendimce evet diyebiliyorum. Çünkü Erzurum’un bir sokağını İzmir’in bir sokağından farklı kılan nedir? Eğer bir cevap veremiyorsak ironik bir cevapla bir insan, bir nesne, bir eşya aynı anda her yerde olabilir. Tabii ki bir tanımlı yerin kendine ait birçok özelliği olabilir. Ama bahsetmeye çalışılan yer tanımlı yerlerden ziyade aynılaşan yerler. Fiziksel çevre içinde aynılaşan yerler bir karakter tanımlayabiliyorken olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. Örneğin aynılık, sokaktaki elemanlar veya tekil bir yapının elemanları arasındaki belirli bir düzeni, uyumu ve tutarlılığı ifade edebilir. Aynı form veya malzemenin tekrar edilmesiyle mekanın bir bütün olarak algılanmasını sağlayabilir sosyal birliktelik oluşturabilir. Ancak yerle bağlantısı olmayan farklıymış gibi davranmaya zorlanan yapılar için durum tam tersi olabilir. Aynılaşan yerlerdeki durumlar, günümüz gerçekleriyle birlikte hızlı yapmanın gösteriş kabul edilebildiğini, işverenlerin para kazanma isteğini, pratikmiş gibi görünen ezber yapım sistemlerini, yok etmek üzerine kurulu anlayışı içerebilir ve ortaya karaktersiz, kimlik tanımlayamayan, özünü kaybetmiş mekanlar çıkabilir. Bu mekanlar kimlik kaybına, monoton ve sıkıcı bir görünüme sahip kentlerin gelişmesine neden olabilirken yerel iklim ve çevre koşulları gözetilmeden her yere aynı şekilde yapılan yapılar çevresel sürdürülebilirliğin zarar görmesine de neden olabilir. Çok yakın bir zamanda ülkemizde de gördüğümüz afet anlarında risk ölçeği, tüm afet bölgelerinde aynı ve yıkıcı olabilmektedir. Aynılaşmanın verdiği zararların sonucunda ise kimliksizleşme, kitlesel yok oluşlar, betonlaşma ve homojenleşme gibi etkileri uzun yıllara yayılabilen problemler oluşabilmektedir. Hiçbir şeyin aynı kalmadığı yerlerde bu problemleri ve sonuçlarını görerek aynı yapılar tasarlanmaya devam edilmektedir. Bu durumda eğer bir suçlu arıyorsak suçlu betonu bulan Joseph Aspdin mi? Küreselleşme ve standartlaşma mı? Toplumsal baskı ve normlar mı? Eğitim sistemleri mi? Bir noktada ezber şeyleri tekrarlayan planlar mı? Ustanın işini hızlı ve iyi yapması için aynı kat planlarını üst üste kopyalayan çalışan mı? işverenin bitmeyen hız ve gösteriş vaatleri mi? Yoksa farklılıkları hızlıca yok eden aynılıklar mı? Her birimizin biraz suçlu olduğu bu olumsuz durumlarda biraz cesaret gösterip bazı soruları sorabilenleri bir suçluymuş gibi bastırma ve dışlama eylemleri gerçekleşmektedir. Aynı şeylerin tekrarlandığı çözümsüz bir döngü durumu oluşmaktadır. Sonuçlarını ise herkes adil olmayan bir şekilde ödemektedir.

Bu noktada çözümlere belki de farklılığı tanımlayarak ve tanıyarak başlamak gerekir. Farklılıklar, nereden başlar bireyden mi mekandan mı yoksa toplumdan mı? Farklılıklar, bu üçlünün etkileşimiyle şekillenmeye başlamaktadır. Bireyin iç dünyasının değişimi bireyin gelişimini ve kendini ifade ediş tarzını şekillendiren faktörlerden biridir. Bu şekillenme mekana yansıyarak mekanı dönüştürmektedir. Yansıma ölçeğinin büyümesi ile toplumlar farklılaşmaktadır. Ö eğin kentsel doku, sosyo-kültürel farklılıkların somut bir yansımasıdır. Zengin ya da fakir bölgelerdeki yapılaşma biçimleri, kent içindeki farklı kimliklerin mekansal olarak nasıl temsil edildiğini gösterir. Yani farklılık tek bir noktada başlayan değil, birey, mekan ve toplumun etkileşimi sonucu ortaya çıkan çok boyutlu bir kavramdır ve bu etkileşimlerin dinamik bir sonucudur. Mimarlık pratiği ise bu ilişkilerden beslenerek, her projede farklılıkları birer tasarım unsuru olarak ele alır ve ortaya özgün mekansal çözümler çıkar. Bu çözümler mimariyi kentsel ve kırsal olmak üzere birbirinden ayrılamaz olan iki parçaya bölmektedir. Aynılıklar ve farklılıkların ise bu parçalar üzerindeki yansımaları farklıdır.

Aynılık kırsala özgü bir durumdur, Farklılık ise kentlere. Kır yerleşimlerinde yere özgülük vardır. Yerleşim ölçeği kente göre küçüktür. İnsan varlığının az olması farklılaşma da önemli bir etmendir. İnsanlar, birbirleriyle konuşup birbirlerini duyabilirler. Dolayısıyla birbirlerini aynılık ve farklılıklarıyla tanırlar. Paylaşımları sadece sözel değil bilgiseldir de mesela nesilden nesile aktarılan aynı yapma biçimleri vardır. Ustalar duvarları aynı biçimde örüp çay içmeler aynı ağacın altında olur. İnekler aynı duvarlara sürtünür. Yağmurdan sonra aynı çamurda ayak izi çıkar. Malzemeler aynıdır. Yön bulmak için yapay yönlendiricilere ihtiyacımız yoktur. Bazen bir ağaç bazen bir yansıma bazen ise akan suyun sesi bize nerede olduğumuzu tarif eder. Aynı şeylerin birbirine saygısı vardır. Seslerini yükseltmezler, yarışmazlar, yükselmezler, basittirler, çoğu zaman hayatlarda aynılaşır, yardımlaşırlar, toplaşırlar, ilişkiler zemindedir, ihtiyaçlar aynıdır, aynıyı farklılaştırmazlar. Birbirlerinin farklılıklarını da aynılaştırmazlar. Deyim yerindeyse geçinip giderler.

Kentlerde ise nerede olduğumuzu anlamak için yüksek duvarlardan kurtulmamız gerekir. İnsan ölçeğinde bu mümkün olmaz ve farklılaşmalara ihtiyaç duyarız. Yapay yönlendiricilere ihtiyacımız vardır. Bu bazen telefonumuzun konum bilgisi olur bazen bir tabela bazen ise aynılıkların içerisinde nadir kalan farklılıklardan bir tanesi. Farklı olması gereken karşılaşmalar aynı olduğunda ise metroya bindiğimizde aynı yüz ifadesine sahip onlarca insan görmeye başlarız. Aynı hızda yürüyüp aynı şeyleri söylemeye başlarız. Aynı şeyleri görüp aynı şeylerden bahsederiz. Aynı şeyleri giyer, aynı müzikleri dinleriz. Robotlaşır, sessizleşir, kaybolur ve kabulleniriz. Aynılıkları yönetmek daha kolaydır. Çaba gerektirmez, kolay etkilenilir, sorgulama yetisi kaybedilir, Toplum olmaktan çıkar milyonlarca kişiden oluşan bir bireye döneriz. Kısacası herhangi bir anda her yerde olabiliriz.

Sonuç olarak aynılaşmaya zorlanan yapılı çevre, toplumsal çeşitliliğin azalmasına ve kültürel kimliğin kaybolmasına neden olarak, bireylerin kendilerini ifade etme biçimlerini kısıtlamaktadır. Büyük şehirlerde inşa edilen benzer mimari tasarımlar ve yaşam alanlarının yaygınlaşması yerel kültürel unsurları göz ardı etmekte ve aynı tür mekanların oluşmasına yol açmaktadır. İnsanların kendilerini ait hissetme duygusunu zedelemektedir. Bu durum kullanıcıların yaşadıkları çevreyle olan bağlarını zayıflatıp sosyal etkileşimi azaltmakta ve monoton bir yaşam tarzını teşvik etmektedir. Toplumsal homojenliğe yol açmaktadır. Bu durumun önüne geçmek için Köy yapılaşmalarında olduğu gibi yerellik bir çözüm noktası olabilir. Yerel kültür ve değerlerin korunması, şehirlerin sosyal yapısını güçlendirerek bireyler arasındaki bağı yeniden inşa edebilir. Yerellik, bir yapının yalnızca işlevselliğini değil, aynı zamanda kültürel, çevresel ve sosyal bağlamını dikkate alarak topluma ve çevreye uyumlu olmasını sağlayıp yapıların bulundukları coğrafi, iklimsel ve kültürel koşullara uygun olarak tasarlanması ve inşa edilmesi anlamına gelir. Böylece toplumlar yaşadıkları coğrafyaya karşı aidiyet geliştirerek kendi farklı kimliklerini oluştururlar. Monotonluktan sıyrılıp farklılıkları ile kabul görülürler. Sürüden ayrılırlar, cephedeki çapraz açıklığı yadırgamazlar, anlaşırlar, ilişkilenirler, hissederler, yaşarlar, aynılıkları farklılıklarla farklılıkları ise aynılıklarla kabul ederler, neredesin sorusuna cevap verebilirler kısacası nesnenin doğasına aykırı olarak aynı anda her yerde bulunamazlar.

Etiketler

Bir yanıt yazın