Belirli bir miktarda matematik ve fizik sorusunu çözüp girebildiğiniz bu fakültede tahmin ettiğinizden çok daha fazla disiplini öğrenmek zorunda kalacaksınız.
İtiraf edelim, mimarlığa girerken hiçbirimiz bu kadar komplike bir eğitim beklemiyorduk. İlk yıl aldığımız sanat tarihi dersleri, ödev olarak götürüldüğümüz bienaller ve hiçbir şey anlamadığımız sanat eserleri hakkında yazdığımız sayfalarca makaleler… Bir noktadan sonra tüm bunların anlam kazanması ve uçsuz bucaksız sanat denizinde tasarımları okuyabilenlerin bunu projelerine yansıtabilmeleri; bize sanat ve mimarinin birbirini ne kadar beslediğini gösterdi. Peki hepsi bu kadar mı?
Projeyi çizerken “Kim yaşayacak burada?” ya da “Buraya kimler gelecek?” soruları, bize ihtiyaç duyduğumuz diğer alanları hatırlatıyor. Çünkü insan, bir çok perspektifte birbirine entegre bir şekilde ele almanız gereken bir kavram. Mesela çizdiğiniz o kamusal alana 20 yaşındaki bir genç de, 70 yaşındaki bir adam da gelebilecek mi? Arabasıyla gelen nereden gelecek? Metroyla 2 saatte buraya gelen üniversite öğrencisi o alanı gezmeden bir şeyler içmek isteyebilir, ama sırf bu yüzden bu kamusal alanın girişine kafe mi yapacaksınız?
İnsanları sosyo-kültürel olarak belirli sınıflara koymak, analiz aşamasında hepimizin yaptığı bir şey. Bununla beraber şekillenen mimari tasarımda bir yandan fonksiyonelliği, estetiği, statiği ve elbette insan psikolojisini birbirine zarar vermeden, birbirini eksiltmeden kullanabilmek önemli. Tüm bunları harika bir şekilde yaptığımı düşündüğüm bir projemde, hocamın “bu otoparktaki güvenlik görevlisi lavaboyu kullanmak için her seferinde 2 kat mı çıkacak” sorusu karşısında projemi neredeyse sıfırdan çizmek zorunda kalmıştım. Her şeyi düşündüğünüzü zannettiğiniz noktada, düşünemediğiniz tek bir detay her şeyi baştan yaptırtabiliyor size.
Okul hayatımın son döneminde başlayıp hala devam ettiğim iş hayatımda tüm bunları daha da gerçekçi bir şekilde yaşadığımızı anladım. Artık karşında gerçek insanlar var, gerçek beklentiler. Onun ne istediğini anlaman için öncelikle kendini iyi ifade etmelisin. Bu da iyi bir diksiyon, özgüvenli bir duruş, ölçülü bir iletişim becerisi gerektiriyor. İhtiyaçları, istekleri, olmazsa olmazları neler mesela? Karşındakinin psikolojisini okuyamazsan onun yaşam alanını, onun istediği gibi tasarlayamazsın. Burada yaptığın tasarımın estetik ve fonksiyonel olarak mükemmelliği, maliyetinin uygunluğu önemini yitirir. Çünkü o tasarım, o kişinin sahip olmak isteyeceği bir şey değildir.
Şu an dönüp mesleğime baktığımda, 24 yaşında bir mimar olarak her gün öğrenmem gereken başka bir alanı keşfediyorum. Öğrendiklerim bir şekilde işime yarıyor ya da işime yarayacak günü bekliyor. Yıllar önce edindiğim basit bir genel kültür bilgisi bazen hiç beklemediğim bir anda tüm işleri kolaylaştırıyor. Yani kısacası bir mimar her şeyi bilmeli mi tartışılır; ama ne kadar bilirse işi de o kadar iyi ilerler. Bu da yadsınamaz bir gerçek.