İldem Çınar ve Sercan Deniz'in “Odak Ürgüp” Kent Merkezi İçin Fikir Projesi Yarışması için hazırladığı proje önerisi.
Odak Ürgüp Kent Merkezi İçin Fikir Projesi Yarışması kapsamında hazırlanan İZLEK projesi finale kadar ilerlemiş son aşamada elenmiştir.
İzlek, belirli bir yolda veya alanda takip edilen hareket biçimini ifade eder. Bir deneyim ya da süreçte takip edilen izleri, yolları veya yönleri belirtmek için kullanılır. Bu bağlamda “izlek”, sadece fiziksel yolları değil, aynı zamanda mekânda var olan sosyal ve kültürel etkileşimleri de kapsar.
Kentte, her durumda gözün görebileceği, kulağın işitebileceğinden fazlası, keşfedilmeyi bekleyen bir dekor ya da manzara vardır. Hiçbir şey kendiliğinden deneyimlenemez. Çevresiyle her zaman bağları olmalıdır, kent kendisini meydana getiren olaylar dizisiyle, geçmiş deneyimlerin hatırasıyla algılanabilir (Kevin Lynch, Kent İmgesi).
Kent, yalnızca fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda tarih boyunca biriken deneyimlerin ve etkileşimlerin bir yansımasıdır. Kevin Lynch’in “Kent İmgesi” kitabında belirttiği gibi, gözle görülenin ötesinde, çevredeki her unsura dair izler ve çağrışımlar mevcuttur. Bu bağlamda, izlek kavramı, kentsel alanların algılanmasında ve deneyimlenmesinde rol oynamaktadır. Tasarım, izlekler, kullanıcıların mekânla etkileşimlerini ve toplumsal ilişkilerini şekillendiren kent omurgası olarak ele alınmaktadır. Bu omurga ve çevresi, sadece fiziksel geçiş noktaları değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bağların güçlendirildiği alanlardır. Kullanıcıların geçmiş deneyimleriyle; doğayla ve diğer kullanıcılarla etkileşimde bulunmalarını sağlayan bu izlek, kentsel mekânın dinamiklerini yeniden örgütlemektedir.
Tasarım, kentsel ölçekte belediye binası ve saat kulesi arasında kurgulanan yayalaştırma çalışmasına paralel bir yerleşim sağlamıştır. Bu yayalaştırma aksı, Damsa Çayı’nın doğal bitki örtüsüyle kurulabilecek yeşil bir bağlantı olarak kurgulanmıştır. Böylece, kent için bir omurga işlevi görecek olan bu izlek, çevresindeki diğer odak alanlara, rotasına eklenen ikincil yollar aracılığıyla yaya
erişimini kolaylaştıracaktır.
Yarışmanın ‘odak alan’ olarak belirlediği eski köy otogarı da bu omurgaya bağlı önemli duraklardan biridir. Temenni Tepesi’ne, Odak-1 ve Odak-2 olarak tanımlanan alanlara erişim, bu izlek üzerinden kurgulanmıştır. Rotanın bir ucu Damsa Çayı’na yönelerek yeşil bir koridor oluşturacak, diğer ucu ise Ürgüp’ün koruma altındaki eski yerleşim alanına doğru uzanacaktır. Bu şekilde, kentin tarihsel dokusu ve doğal unsurlarıyla entegre edilmiş bir yaya bağlantısı hedeflenmiştir.
Bu tasarım, Ürgüp kent merkezindeki mevcut programların ve tarihi yapıların, kentin belleğini oluşturduğu anlayışıyla geliştirilmiştir. Yapısal müdahalelerin, bu kent kimliğine zarar verebileceği öngörüsüyle, tasarımda daha hassas ve uyumlu bir yaklaşım benimsendiği için hiçbir yapı yıkılmamıştır. Bu doğrultuda, müdahale edilecek alanlar, yerel yapım teknikleri kullanılarak, sürdürülebilirliğe katkı sağlayacak zemin ve cephe müdahaleleriyle ele alınmıştır. Tasarım, kent dokusuna uyumlu bir biçimde, yerel malzeme ve tekniklerle inşa edilmiş öğelerle kentle bütünleşmeyi hedeflemiştir. Bu yaklaşım sayesinde, Ürgüp’ün kendine has kimliği korunurken, mevcutta değeri olan ancak yoğun kent temposunda göz ardı edilmiş niteliklerin yeniden ön plana çıkarılması amaçlanmaktadır. Böylece, kent belleği ve kültürel süreklilik korunurken, mekânsal düzenlemelerle kent yaşamına katkısı amaçlanmıştır.
Öneri tasarım, Atatürk Bulvarı boyunca kesintisiz bir yaya aksı oluşturarak, bu hattı “izlek” olarak tanımlamaktadır. İzlek, kullanıcıların ana rota üzerinde yürürken bu aksa bağlanan çeşitli ara yollar aracılığıyla yeni kent merkezini deneyimlemelerini amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, mekânsal deneyimi çeşitlendirerek, tarihi dokunun içinden geçen rotalarla geçmiş ile günümüz arasında bir köprü kurmakta ve kentsel hafızanın güçlendirilmesine katkıda bulunmaktadır. Sonuç olarak, tasarım; kullanıcıların kenti keşfetmelerine olanak tanıyan, sosyal etkileşimi artıran ve tarihî değerleri yansıtan bir zemin tasarımı sunmayı hedefler. Doğayla uyumlu bir biçimde yeşil sürekliliğini koruyarak, sürdürülebilir yaklaşımları benimseyen bu tasarım hem çevresel hem de sosyal açıdan kente yeni bir soluk getirmeyi amaçlamaktadır.
İzlek, şehirde hareket ve deneyim yolları oluştururken, tasarımın ana kurgusunu oluşturur. İzlek çevresinde oluşturulan küçük meydanlar, yöreye özgü ağaçlar ve doğal zeminlerle zenginleştirilerek, kullanıcıların vakit geçirebilecekleri alanlar üretmek hedeflenmiştir. İzlek’e bağlı olarak tasarlanan küçük akslar, yaya yolları ile kültürel, sosyal ve ekonomik katkı sağlayacak nitelikte alanları gezdirebilecek şekilde düzenlenmiştir. Bu bağlamda, “izlek”, sadece fiziksel yolları değil, aynı zamanda bu yollar boyunca yaşanan deneyimleri, sosyal etkileşimleri ve kent kültürünü de kapsar. İzlek boyunca yürürken karşılaştıkları diğer insanlar, sosyal gruplar ve topluluklar, mekânın sosyal dinamiklerini şekillendirir. Bu etkileşimler, tasarımın işlevselliğini artırır ve mekânın sosyal yaşam üzerindeki etkisini güçlendirir. İzlek, sosyal etkileşim alanlarını vurgulayarak, toplumsal bağların güçlenmesine olanak tanır. İzlek, kültürel unsurların mekân içindeki yerini de ifade eder. Kullanıcıların belirli rotalar boyunca geçtikleri noktalar, yerel sanatçıların eserleri, kültürel etkinlik alanları kent belleği ile ilişki kurar. Kentin kimliğini yansıtan ve kültürel mirası yaşatan bir unsur olarak öne çıkar. İzlek, kullanıcıların şehrin farklı katmanlarını keşfettikleri, kendilerini ifade ettikleri ve toplulukla bütünleştikleri alanlar olarak önerilmiştir.
Ürgüp’te yıllardır kamusal mekânlarda kullanılan yerel elemanların, bölgenin kamusal alan niteliğinin oluşumunda önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Özellikle su unsuru ve sıcak iklim koşulları nedeniyle kullanılan saçaklar, bölge kültüründe vazgeçilmez unsurlar haline gelmiştir. Tasarımda, bu geleneksel elemanların yapısal ve malzeme ölçeğindeki nitelikleri dikkate alınarak, kent kimliğiyle uyumlu bir dil geliştirilmiştir. Böylece, mevcut yerel öğelerin modern bir yorumla yeniden canlandırılması sağlanmış, bölgenin özgün dokusu korunarak yenilikçi mekânsal çözümler sunulmuştur.
Bölgede dikkat çeken endemik bitki çeşitliliği, tasarım sürecinde önemli bir girdi olarak değerlendirilmiştir. Bu bitki türlerinin korunması ve aynı zamanda sergilenmesi amacıyla, iklim konusunda kendine özgü bir karaktere sahip Ürgüp’te, toprak havuzları oluşturularak bu bitkilerin ana izlek ve odaklarda görülebilir hale getirilmesi planlanmıştır. Bu yaklaşım hem bölgenin ekolojik değerini artıracak hem de Ürgüp’ün doğal çeşitliliğini kamusal alana taşıyarak farkındalık yaratacaktır.
Ürgüp’teki asmalı kahvehaneler, Osmanlı ve erken Cumhuriyet döneminde oldukça önemli bir sosyalleşme alanı olarak işlev görmüşlerdir. “Asmalı kahvehane” ismi, kahvehanelerin çevresini saran asmalar ve yeşil örtüden gelir; bu asmalar hem doğal bir gölgelik görevi görür hem de kahvehanelerin sıcak yaz günlerinde serin kalmasını sağlardı. Kahvehaneler, ağaç gölgeliklerinin ve asmaların altında açık havada sohbet etmek, oyun oynamak ve dinlenmek için kentliye ideal bir yer sunardı. Bu kahvehaneler sadece içecek servisi yapılan yerler değil, aynı zamanda toplumsal iletişim merkezleriydi. Ürgüp ve çevresindeki halk, burada günlük konuları, köy haberlerini ve bölgesel olayları paylaşır, politik tartışmalara katılırdı. Ayrıca, Ürgüp’ün geleneksel taş mimarisine uyumlu olarak kahvehanelerin mimari yapısı da dikkat çekiciydi. Kesme taşlardan yapılan bu yapılar, zamanla üzüm bağlarıyla tanınan bölgenin kimliğiyle bütünleşti ve kültürel bir sembol haline geldi.
Asmalı kahvehaneler aynı zamanda kış aylarında daha kapalı alanlarda faaliyet gösterirken, bahar ve yaz aylarında dış mekânda faaliyet göstermekteydi. Kahvehaneler, köylülerden tüccarlara kadar geniş bir kesimi bir araya getirir, toplumsal ilişkilerin güçlenmesine katkıda bulunurdu.
Bu bilgiler doğrultusunda, tasarım önerisi, geçmişteki “Asmalı Kahvehaneler”in yeniden işlevlendirilmesinin kent belleğine katkı sağlayacağı ve gelecek nesillere kültürel bir miras olarak aktarılabileceği öngörüsüyle şekillendirilmiştir. Bu öneri, Asmalı Kahvehanelerin mekânsal karakterini ve burada gelişen sosyal etkileşim programlarını yeniden ele alarak, tarihi bağlamıyla uyumlu bir tasarım ve kullanım biçimi oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu tasarım, Ürgüp’ün geleneksel “asmalı kahvehane” kültürünü korurken, günümüz koşullarına uyum sağlayan ve farklı kullanıcı gruplarının bir araya gelebileceği yarı açık sosyal mekânlar sunmayı hedeflemektedir. Geleneksel kahvehanelerin sıcak atmosferini yeni nesil kahvecilerle birleştiren bu düzenleme hem tarihi dokuyu yaşatmakta hem de modern ihtiyaçlara yanıt vererek, kent merkezinde sosyal etkileşimi artırmaktadır. Böylece, geçmişin kültürel mirası korunurken, farklı kuşakların buluşabileceği dinamik ve sürdürülebilir bir kentsel alan oluşturulmaktadır.
Ürgüp kent merkezindeki yarışma alanı, yıllarca bölgeye hizmet eden bir çekim noktası olmuştur. Ancak zamanla, yenilenen yapı teknolojileri, ticari beklentilere sahip mülk sahipleri ve değişen belediye yaklaşımları gibi sebeplerle geçirdiği dönüşüm, bölgenin özgün karakterini zedelemiş; bu alanda bulunan yapılar hem tarihi doku hem de işlevsellik açısından niteliklerini yitirmiştir. Bu bölgedeki farklı dönemlere ait tarihi ve kültürel değer taşıyan yapıların kullanım ve tarihi değerini öne çıkarmak amacıyla, mülk sahiplerinin yapacakları müdahaleler belirli sınırlamalara tabi olmalıdır. Yapının cephesinin “halka ait” olduğu prensibi benimsenerek, yapı müdahaleleri konusunda ortak bir uzlaşı sağlanmalıdır. Bu doğrultuda, tabela düzenlemeleri, dış mekâna eklenecek masa tipleri ve sundurma gibi müdahaleler belediye kontrolünde, uyumlu bir standardizasyon çerçevesinde gerçekleştirilmelidir. Bu yaklaşım, kentsel alanın estetik bütünlüğünü koruyarak, tarihsel dokuyu günümüze uyumlu bir şekilde taşıma hedefi taşır.
Kent merkezi konumundaki bir bölgede ani bir yayalaştırma kararı almak, trafik açısından ciddi sorunlara yol açma potansiyeli taşımaktadır. Bu nedenle tasarım, Atatürk Bulvarı’ndaki yolun aniden kapatılması yerine, öncelikli olarak daraltılması ve trafiğin yavaşlatılmasını önermektedir. Bu kademeli yaklaşım, kullanıcıların mevcut hareket alışkanlıklarını gözlemlemeye ve yayalaştırma sürecine uyum sağlamalarına olanak tanır. Bu geçiş döneminde, kullanıcıların alternatif rotaları nasıl kullandığı analiz edilerek, trafiğin yönlendirileceği yeni yollar üzerine çözüm önerileri geliştirilmelidir. Trafik sorunlarının bu alternatif rotalar aracılığıyla minimize edilmesinin ardından, Atatürk Bulvarı’nın tamamen yayalara ayrılması önerilmektedir. Böylece, kentsel işlevsellik korunarak, kent yaşamının daha sürdürülebilir ve erişilebilir bir yapıya kavuşması hedeflenmektedir.
1. Yaprak döken ağaçların peyzaj tasarımında kullanılması, kış aylarında yapraksız kalarak güneş ışınlarının iç mekânlara erişimini sağlayıp ısıtma yükünü azaltırken, yaz aylarında ise yoğun yapraklarıyla gölge sağlayarak soğutma ihtiyacını azaltmaktadır. Bu ağaçlar, iç mekânların enerji verimliliğini artırmakla kalmayıp, dış mekân konforuna da katkıda bulunur. Kışın güneş erişimi sağlarken, yazın doğal gölgelikler oluşturarak dış mekânların kullanımını konforlu hale getirir. Yaprak döken ağaçlar mevsimsel değişikliklere uyum sağlayarak sürdürülebilir bir mikroklima
yaratır.
2. Güney cephelerde kullanılan saçaklar, yaz aylarında, yüksek açıda gelen güneş ışınlarını engelleyerek iç mekânların aşırı ısınmasını önler ve soğutma ihtiyacını azaltır. Kış aylarında ise, güneş ışınlarının daha alçak açıyla geldiği dönemlerde saçakların altından geçerek iç mekâna ulaşmasıyla doğal ısıtma sağlayarak enerji tüketimini düşürür. Bu mevsimsel dengeleme sayesinde, hem ısıtma hem de soğutma yükleri minimize edilerek, yapıların yıl boyunca daha konforlu ve enerji verimli bir iç ortam sunması sağlanır.
3. Mevcut yapıların yeniden kullanılması, sürdürülebilirliğe önemli katkılar sağlar. Bu yaklaşım, yeni inşaatların gerektirdiği enerji ve doğal kaynak tüketimini azaltarak, karbon ayak izini minimize eder. Aynı zamanda, mevcut yapıların adaptasyonu, yapı malzemelerinin ve kaynaklarının geri dönüştürülerek yeniden değerlendirilmesine imkân tanır. Özellikle Ürgüp gibi tarihi bölgelerde, mevcut yapıların korunarak işlevlendirilmesi, kültürel mirası yaşatırken, bölgenin kimliğini güçlendirir. Bu süreç, sadece çevresel sürdürülebilirliği değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik sürdürülebilirliği de destekleyerek, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurar.
4. Yerel yapım tekniklerinin kullanılması, sürdürülebilirlik açısından büyük faydalar sağlar. Öncelikle, bölgenin iklimine, coğrafyasına ve doğal kaynaklarına uygun yerel malzemelerin kullanılması, enerji tüketimini ve karbon ayak izini önemli ölçüde azaltır. Ürgüp örneğinde olduğu gibi, volkanik tüf taşı, ahşap gibi yerel malzemeler, hem yapının çevresel koşullara dayanıklılığını artırır. Ayrıca, yerel teknikler, geleneksel bilgi birikimini ve kültürel mirası koruyarak, sürdürülebilir bir yapı kültürünün devamlılığını sağlar. Yerel ustalarla çalışma, topluluk ekonomisini desteklerken, modern teknolojiyle harmanlanarak çağdaş ihtiyaçlara cevap veren sürdürülebilir ve estetik yapılar inşa edilmesine olanak tanır. Projede yerel yapım tekniğiyle uyumlu olarak ahşap ve taş kullanımı ön plandadır.
5. Standardize edilmiş bir üretim, kaynak kullanımını optimize ederek atık miktarını azaltır ve verimliliği artırır. Tek tip ve belirli kalite standartlarına göre yapılan üretim, malzemelerin israfını önler, enerji ve hammadde tüketimini minimize eder. Ayrıca, standartlaştırılmış üretim süreçleri, bakım ve onarım maliyetlerini azaltarak yapıların uzun ömürlü olmasını sağlar. Bu yaklaşım, sürdürülebilir tasarım ilkeleriyle uyumlu olarak, karbon ayak izini düşürürken, çevresel etkileri en aza indirmeye yardımcı olur. Tasarımda önerilen cephe standardizasyonu hem tarihi dokunun korunmasına katkı sağlarken hem de çevresel etkileri azaltır.
6. Endemik bitkilerin peyzaj tasarımında kullanılması, sürdürülebilirliğe önemli katkılar sağlar. Ürgüp’ün yerel iklim koşullarına uyum sağlamış bu bitkiler, bölgenin doğal ekosistemine uyumlu oldukları için ek bir sulama, gübreleme veya özel bakım gerektirmezler. Bu durum, hem su tasarrufu sağlayarak çevresel ayak izini azaltır hem de bakım maliyetlerini düşürür. Aynı zamanda, yerel bitki örtüsünün korunması, bölgedeki biyolojik çeşitliliğin devamlılığını destekler ve doğal habitatları canlandırır. Böylece, endemik türlerin peyzajda kullanımı hem ekolojik sürdürülebilirliği güçlendirir hem de kentin kimliğine özgün bir peyzaj dokusu kazandırır.
7. Isı adası etkisinin azaltılması. Yoğun yapılaşma ve asfalt yüzeyler, şehirlerde sıcaklığın kırsal alanlara göre daha yüksek olmasına neden olur. Bu etkiyi azaltmak için yeşil alanların artırılması, özellikle de ağaçlandırma çalışmaları, etkili bir çözüm sunar. Yaprak döken ağaçlar, yaz aylarında gölge sağlayarak yüzey sıcaklıklarını düşürürken, toprak havuzları gibi çözümler, sıcaklığın emilmesini ve yansıtılmasını azaltır. Aynı zamanda geçirgen yüzeyler kullanılarak yağmur suyunun toprakla buluşması sağlanarak nem dengesi korunur. Bu stratejiler, kent içindeki sıcaklıkları düşürerek enerji tüketimini azaltır ve daha yaşanabilir bir kentsel çevre oluşturur. Tasarımda, mevcut sert zeminler, özellikle asfalt kaplamalar, yapılan müdahaleler sonucunda yerlerini yeşil alanlara bırakmıştır. Bu dönüşüm, kentteki ısı adası etkisini azaltarak daha serin ve yaşanabilir bir mikroklima oluşturmuştur. Yeşil alanların artırılması, yüzeylerin doğal bir şekilde nefes almasını sağlarken, yağmur suyunun toprağa sızmasını kolaylaştırarak su döngüsünü destekler. Ayrıca, bitkilendirme ve doğal peyzaj elemanları ile kentsel ekosistem güçlendirilmiştir.
Şartnamede özellikle vurgulanan hak sahiplerinin haklarının korunması durumu, tasarımın program önerisinde öncelikli olarak ele alınmıştır. Bölge, mevcut durumda ticari çeşitlilik açısından zengin bir yapıya sahipken, aynı zamanda yerel üretimin ticari karşılıklarını da barındırmaktadır. Baharatçılar, halıcılar, takıcılar ve yerel lokantalar gibi işletmeler, bölgenin kimliğini ve kültürel dokusunu oluşturmaktadır. Bu bölgedeki karmaşık durum aslında bu alanın dokusudur ve karmaşık olmasına rağmen işlemektedir. Bu karmaşa proje alanı içinde kültürel ve ekonomik bir etkileşimi sağlamaktadır. Bu nedenle, tasarımın ana odaklarından biri, yerel ticari etkileşimi desteklemek ve bu zenginliği zemin ve cephe müdahaleleri aracılığıyla ön plana çıkarmaktır. Mevcut durumda otogar işlevi gören odak alanlarda, otobüs firmalarına ait dükkânlar, lastikçiler ve araç kiralama noktaları gibi otogar bağlantılı ticari faaliyetlerin, yeni otogar alanına taşınması planlanmıştır. Bu değişiklikle, mevcut ticari alanlar kültürel ve yerel değerlere odaklanan dükkânlarla yeniden işlevlendirilmiştir. Böylece, bölgenin ticari kimliği korunurken, yerel üreticiler ve kültürel miras desteklenmiştir. Bu dönüşüm hem hak sahiplerinin çıkarlarını gözetmekte hem de bölgenin sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliğine katkı sağlamaktadır.