"GARİPÇE KALESİ KENTSEL TASARIM FİKİR PROJESİ" İstanbul - Sarıyer
PROJE RAPORU
Garipçe, boğaz sahil şeridinde ve Rumelikavağı ile Rumelifeneri köyü arasında kalan bir balıkçı köyü. Mitolojide lanetlenmiş Kral Phineas’ın yaşadığı bu köye antik çağda sahilinin taşlık ve kayalık olması, yüksek ve sarp kayalıklarında kartal ve akbabaların yuva yapmaları nedeni ile Gyropolis yani ‘Akbabalar Şehri’ denilirdi (Gürleyük, 2010).
Boğaz’ın Karadeniz tarafında bulunan Anadolu Feneri Kalesi, Rumeli Feneri Kalesi, Garipçe Kalesi, Poyraz Kalesi ve Büyük Liman Kalesi’nin savunmaları için savaş sırasında askerler Karadeniz bölgesi halkından toplanıp getirilmiştir. Kaleler, o dönemin koşullarında Sarıyer ve Beykoz semtlerine çok uzakta bulundukları için, bu kalelerde barınan askerlere evlenme, ev kurma, bahçe sahibi olma gibi haklar tanınmıştır. Bunun sonucu olarak kalelerin çevrelerinde küçük köyler oluşmaya başlamıştır (Yaşa 2012).
Garipçe Kalesi 1770-1775 tarihleri arasında, Antik çağda Lykion Limen (Lykialıların Limanı) adı verilen koyda, boğaza hâkim bir noktada, kayalıklar üzerine inşa edilmiştir (Yaşa 2012). Rumeli yakasında Kilyos ve Rumeli Feneri Kalelerinden sonra boğazın üçüncü kalesidir. Kalenin kullanım sonucu oluşan dökülen kısımları zamanla betonarme malzemeyle değiştirilmiştir. Kale yığma taş ve tuğla malzeme ile yapılmış olup duvarı boyunca belirli aralıklarla koyulmuş küçük boyutlu, beşik kemerli gözetleme pencereleri yer almaktadır. Savunma amaçlı oluşturulan bu pencereler günümüzde boğaza açılan manzara çerçevesi niteliği taşımaktadır.
Garipçe Kalesi’nin projesi Macar asıllı Fransız subayı Baron de Tott tarafından hazırlanmıştır ve kale bu projeye göre inşa edilmiştir. Kale inşa edildikten sonra çevresine askerlerin ve yerleşimcilerin gelişiyle birlikte bu bölge bir köye dönüşmüştür. Kale içinde bir cami de inşa edilmiştir. Teras duvarlarında, top çıkışları için 4 metre yükseklikte açıklıklar bulunur. Bu deliklerle aynı eksen üzerinde bulunan ve tuğladan örülü bölmeleri ayıran, ikinci bir silah çıkış hattı bulunur (Yaşa 2012; Anonim, 2017).
Garipçe Kalesi 1/1000 ölçekli Boğaziçi Geri Görünüm Uygulama İmar Planı’nda Korunması Gerekli Tescilli Ahşap ve Kâgir Sivil Mimarlık Örneği Yapılar olarak yer almaktadır (Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2017). Garipçe Kalesi konumu gereği boğazın savunulması için yapılmış olsa da, günümüzde boğaza açılan bir kapı niteliğindedir. Yapıldığı dönemde kalede; askeri kışla, camii ve depolama alanları bulun¬maktaydı. Zamanla yıkılan bu yapıların kalıntıların belirlenerek yerlerinde yeniden işlevlendirilmesi düşünülmüştür. Kalenin cephelerinde bulu¬nan ve imara uygun olmayan yapılar kaldırılarak arındırılacaktır, böylelikle yapıldığı dönemdeki cephe siluetine kavuşacaktır. Tasarım omurgasının seyir plat¬formuna ulaştığı alanda bulunan ahşap döşeme izi, eski krokilerden referans alınarak korun¬muştur. Bu seyir platformu gün doğumu, kuş göçleri ve boğaz seyri için kullanıcılara özgün perspektifler sunmayı amaçlamıştır.
Kaynakça
Yaşa, Y., 2012, Poyraz Kalesi Restorasyon Projesi, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Mimarlık Anabilim Dalı Restorasyon Programı.
on5yirmi5, 2009, Boğaza Saklanmış Bir Garip Köy, https://www.on5yirmi5.com/haber/yasam/turizmseyahat/9165/bogaza-saklanmis-bir-garip-koy.html, [Ziyaret Tarihi: 21 Eylül 2017].
Gürleyük, S., 2010, Örünüzü Uzatacak Köy: Garipçe, Milliyet, http://www.milliyet.com.tr/-magazin-1226436/, [Ziyaret Tarihi: 2 Ekim 2017].
Özkan, A., 2013, Kuzey İstanbul ölmeden önce, T24, https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/kuzey-istanbul-olmeden-once,7215, [Ziyaret Tarihi: 4 Ekim 2017].
Anonim, İstanbul Turizm Merkezleri Rumeli Hisarı Kitabı, https://docplayer.fr/24253354-Istanbulturizmmerkezleri-org-sariyer-rumeli-kavagi.html, [Ziyaret Tarihi: 4 Ekim 2017].
Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul III Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 22.06.2017-3617 tarihli kararı.
3 yorum
İtalya, Fransa, Portekiz, Azerbaycan ve daha birçok ülkeden meslektaşlarımı ve sevdiklerimi getirdiğim yer. Babamla lüferi kuyruğundan yakaladığımız son nokta. Şu projeyi yolladım ve aldığım dönüşler ”ÇÜŞ” şeklinde oldu. Bence ÇÜŞ çok az. Yanına bir de YUH ekliyorum…
Neden? Mimaride DOĞAL tarih bilinci 1-akıcıdır, 2-ilişkiseldir, 3-realisttir.
AKICI: geri tuşu yok. İLİŞKİSEL: neden-sonuç varlığı. REALİST: somut hakikat-büyük resimcilik.
Her sene aynı insanları ödüllendirerek parlatan ve şişiren sözde BİLİM insanlarına karşı gerçekler:
AKICI DEĞİL!: ilanın en altındaki resim DOĞAL tarihin bir gücü.
Kale doğaya karışıyor. Bu kemikleşmiş KENT DOĞASI izinde insanlar EN DOĞAL halleriyle yapıyı keşfediyor: balık tutan, ata binen, çay içen, kışın kestane pişiren, kemerlerde sevişenler, gizlilikler, derin hatıralar….vs. Bir zamanlar ideolojinin ZORLA şekillendirdiği kent, bir ÖZE karışıyor. Proje? Doğal tarihe karşı geriye sarıcı-suni RANTÇI tarih mantığı. İdeolojiye göz kırpan. Yeniden şekillendirici ve özgürlük düşmanı
NEDENSİZ SONUÇ! halkın böyle bir proje talebi yok. Burası bir tehlike veya çöküntüye de sahip değil. Öyleyse şu MUTENALAŞTIRMANIZ uzak kalsın bir zahmet.
EVET, İLİŞKİSEL! Somut hakikatte burada bir insan ve doğa vardı. Peyzaj bu ikilinin maddi sonucuydu. İdeoloji ”kanla” suladığı bu toprağa el koydu. Kendi kanı ya… Koruma amaçlı olmasından üretim yanlı olmasına her değişiklik İDEOLOJİ eliyle yapılmış. Zamanla KAMUSAL ALANA evrilmiş. Şimdi? YAPILAŞMIŞ KAMUSALLIKTAN sıyrılarak NATURALIZE oluyor. Tam böyle bir anda ”Heyo ideolojiii, seninleyim!” şeklinde bir projecilik ne yazık ki İLİŞKİSEL ama rant yönünde bir tarih bağlamında…
Projecilik zihniyet yerine AKIL bir gün yeniden hakim gelecek, inanıyorum
Kilo ile ihalenin çıktılarını görüyoruz.
Bu kadar önemli bir alan “78 tane meydan, 32 tane cadde” ihalesi ile tasarlanırsa (bu bir tahmin ama neredeyse eminim o ihalelerden birisini sonucu tasarlandığına) gündemimize böyle giriyor.
Yalçın’ın eleştirileri çok değil.
Aynen Ömer Bey. Bu kiloyla ihalelerden iktidar kadar muhalefette sorumlu… Geçmişte iletişim çok zayıftı, bugün gibi değildi. Ama halklar Marx, Frued, Nietzsche, Adams, Durkheim gibi isimleri ezbere bilirlerdi. Çok mu okuduklarından? Hayır, insan hep tembeldi, çok okuyan insanın zaten vakti çoktur ve bu adamlar okurdu çünkü görevleri okumak. Ve okurdu halkı, insanı, yaşamı, doğayı. İnsanlara dokunabildikleri için bilinirlerdi. Hatta bu insanlar gibi küfrederlerdi bazen sisteme, kötülüklere. Şimdi ne bir böyle düşünür var, ne bir idareci, ne bir mimar veya işçi ile öğrenci. Düşünebiliyor musunuz şu projede ne bir toplumsal edim var, ne bir kişisel hafıza, ne bir MİMARİ arzu kadar içten ve özgün bir çözüm. Gitmiş kaleyi koymuş abi. Gitmiş koymuş evi barkı. Yav bunlar baronundu baronun. Zorbanındı ayınındı. İnsan nerede?