Katılımcı, Kore Savaşı Anma Alanı ve Ziyaretçi Merkezi Mimari Proje Yarışması

Mimari Rapor

”… sınırsızlığın bize bu kadar yakın, bu kadar elimizin altında olduğunu

bilmiyordum. Bu sınırsızlığa ulaşmak için, yalın derinliği var olmak için ölçülmesine gerek olmaya derinliği düşlemek yeterliymiş.”

Gaston Bachelard, Mekanın Poetikası

Kabil Habil’e bir taş atar ve dünyada kötülük savaş tohumları filizlenir. Bildiğimiz tüm savaş anlatıları bu olay ile başlar. Alt başlıkta anlatılmak istenen ise insanın içinde ki savaşma elde etme arzusunun yattığı anlatılır. Gerçekten de insanoğlunun bitmek bilmeyen arzular dünyası birbiri ile savaşmanın belki de en büyük kaynağıdır. İnsanları var eden ve diğer canlılardan ayıran bu sosyal dürtü insanı insan yapan bir sebep midir? Bu soruya herkes başka bir cevap verebilir. Fakat bilinen gerçek şudur ki insan var olma savaşını her zaman vermeye devam edecek ve bu arzular dünyasında şekillenmeye durmadan devam edecektir.

Savaşın ve yıkımların insanoğlunun bedensel ve tinsel dünyasında çok fazla yer edindiğini ve etkilerinin belleklerden kolayca silinmediğini biliriz. Zamanımız belki de bu yarışın içerisinde süregelen olaylarla tarih boyunca devam etmiştir. İnsanoğlu yıkımlardan çıkmış ve kendine tekrar tekrar yeni dünyalar yeni yaşam alanları kurmaya devam etmiştir, işte bu noktada savaşın bu yıkıcı yüzü karşısında tek avantajının bu yeni yaşam alanlarını hızlı ve pratik bir biçimde kendiliğinden kurması olmuştur.

Sözgelimi savaşlarla yok olan yaşam alanlarımız yine savaşın getirdiği sonuçlarla şekillenmeye devam etmiştir.1950 ‘nin yazında başlayan Kore savaşı da bu varoluş mücadelesinin bir parçası olmuştur. Kilometrelerce uzağımızda yer alan Kore ile temasımız bu savaş ile başlamış ve iki ülkenin ortak belleği olmuştur. Arzular ile şekillenen dünyamızda Kuzey Kore Güney Kore’ye hükmetmek istemiş askerlerini Güney Kore’ye sokararak savaşı başlatmıştır. Ancak bu girişim Küresel olarak tepki uyandırmış henüz yeni bir kurum olan birleşmiş milletler Güney Kore sınırını ihlal eden Kuzey Kore’ye karşı çağrılar ve yardımlar yapmaya başlamıştır. 2. Dünya Savaşından yeni çıkan Dünya soğuk savaşın sıcak savaşa dönüştüğü bir olayla tekrar karşılaşmıştır.

Üç yıl süren savaşa ABD 302 bin asker ile katılırken, Türkiye de Kore yarım adasına ilk etapta Tuğgeneral Tahsin Yazıcı komutasında 5000 asker gönderdi. Daha sonra yapılan takviyelerle Kore’ye gönderilen asker sayısı toplamda 21 bini geçti. Yaklaşık 800 Türk asker hayatını kaybederken, irtibat kesilen 166 askerin ise akıbetleri bir daha hiç öğrenilemedi. Savaş sürerken 1952’de NATO üyesi olan Türkiye, Kuzey Kore devletini ise 2001 yılında resmen tanıdı. Savaş yine yıkımlarla ölümlerle bitmişti fakat Kore ve Türkiye arasında belki de yıllarca sürecek ortak bir bilinç yaratmıştı. Kore savaşı anıt yarışmasının tasarladığımız proje ise bu ortak bilinçle başlamakta, bu ortak bilinci ve belleği iredelemektedir. Tasarım kavram olarak üç temel unsur üzerinde yoğunlaşmıştır. Bellek, aidiyet ve eşik. Bellek iki ülke arasındaki bilinç, aidiyet ise bu bilinçten doğan var olma hissi, eşik ise iki ülke arasında kopmayan bağ olarak yorumlanmıştır.

Tüm bu noktada arazi bir katmanlar dizisi olarak düşünülmüş, tasarım tek bir problemden çok, çoklu problemler dizisi olarak düşünülmüştür. Arazi kent ile bağlantısının en güçlü olduğu noktadan yaya ile başlamış, yaya promenadı komplesin işlevsel özelliğini devam ettiren kütleler ile tamamlanmış yaya aksı sonunda ise kapalı bir kütle formunda olan sergi kütlesi ile bitirilmiştir. Kullanıcı ağaçlarla çevrili bir arazinin başında tek bir aks üzerinde yürüyerek insan ölçeğinde ki kütlelerle karşılaşmakta bu yol onu bir boşluğa bırakmatadır. Boşluk üzerinde yer alan kullanıcı karşısında ondan büyük bir kütle ile temas etmeden kapalı bir kütle ile karşılaşır. Bu karşılaşmada kullanıcı ne yapacağını bilemez ve bir tedirginlik duygusu yaşar, savaşta ki karşılaşmalarda tam olarak böyle değil midir? Asker belki de birazdan ne olacağını bilemez, ölüm korkusu endişe belki de hepsi bir anda yaşanır. Boşluk üzerinde yer alan su yolu yayayı yine tek bir aks üzerinde dar bi geçitten müze kütlesine davet eder. Doğa davetkardır. Bir diğer yönlendirme elamanı ise müze kütlesini çevreleyen duvarların yerden 50 cm koparılarak dış mekan ile temas etmesidir. Müze kütlesi içinde yer alan ziyaretçilerin dış mekanla yarı bağlantılı durumları, doğal yaşam ile yarı bağlantılı durumumuzu irdelemektedir.

Müze kütlesinin masif duruşu, yıkılmaz ve bir o kadar yerden kopuk olması mütevazı ve dik bir duruş sergilemektedir. Kullanıcı üzerinde bir taraftan baskı kurarken diğer taraftan da davetkar bir tavır sergilemektedir. Dış mekandaki masif ve baskın his iç mekanda yerini bembeyaz, yalın ve sade bir ambiyansa bırakmıştır. Bu sadelik ve beyazlık kapalı duvar içine aldığımız benliğimiz olabilir mi? Kullanıcı bu yalınlığın içerisinde sadece sergilenen unsurlara bazen temas ederek dokunarak bazen de temas etmeden izleme yapmaktadır.

Tüm kütleler yeryüzüne zarar vermeyecek biçimde düşünülmüş, taşıyıcı sistem bu çerçeveden yorumlanmıştır. Yardımcı kütleler yeryüzüne serilen kirişler üzerinde taşıtılmış 50 cm yeryüzünden kopartılmıştır. Müze kütlesin de dış kabuğa bıçak gibi saplanan kolonlar sadece yeryüzüne temas etmiş tüm kütle bu kolon ve kiriş kombinasyonu ile tamamlanmıştır. Yapı yeryüzü ile temas eden diğer taraftan havada asılı duran bir etki vermektedir. Müze kütlesine gelen ziyaretçi sıfır kotunda dairesel çekirdek ile yapıyı eklemlenmekte tüm sirkülasyon bu çekirdek ile sağlanmaktadır. Kare planlar müze kütlesinde total mekan korunarak farklı biçimlerde sergileme koşulları sağlanması düşünülmüştür. Dış kabuk ve iç mekan iki ayrı kütle olarak tasarlanmıştır kabuk ve iç mekan saplanan kirişler ile birleştirilmiştir. Kabuk ve iç kütle arasında ki boşluktan gün ışığı kısmi olarak iç mekana dahil edilmiştir. Yaşamın en büyük kaynağı olan su öğesi kabuk ve iç mekan arasında kalan boşlukta zemine eklemlenmiş su ile yansıyan gün ışığı zemin kata eklenmiştir. Müze yapısının belki de her öğesi sergileme amaçlı kullanılacak biçimde tasarımlanmıştır. Tüm yapı kompleksi kent aksıyla başlayarak ziyaretçiyi müze yapısına dahil etmekte, müze yapısından çıkan ziyaretçi tali akslarla peyzaja dahil edilmektedir. Kompleks tüm bu unsurlar dahilinde tasarlanmış ve düşünülmüştür.

Etiketler

Bir yanıt yazın