MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU
KAVRAMSAL YAKLAŞIM
Tasarımın ana kurgusu, barış ve hümanizm ekseninde kavramların irdelenerek, yitirilenlerin soyut varoluşlarının somut yansımalarıyla yeryüzünde var edilmesi ve kolektif bilincin bu sürece şahitlik etmesi üzerinedir. Bunun etrafında şekillenen olgularla birlikte bugünün insanının köklerine olan bağını güçlendirmek ve barışa ulaşma özlemini uyandıracak bir kurgu yaratmak hedeflenmiştir. Savaşın yıkıcı etkisi reddedilemez ancak bıraktığı yoksunluk ve yarattığı “barış farkındalığı”nın bir miras olarak sahiplenilmesi ve bu sorumlulukla ulus kardeşliği ve barışa ulaşma arzusunun tasarıma yansıtılması amaçlanmıştır.
”BOŞLUK”
Savaş yalnızca farklı tarafların çatıştığı düzlemden ibaret değildir. Birçok boyutuyla (sosyolojik, ekolojik ve ekonomik) dünya tarihini şekillendirmekte ve kayıpları beraberinde getirmektedir. Zamanın sürekliliği içerisinde savaş olgusu, zaman kavramını değiştirerek sürekli yapısını kesintili bir yapıya dönüştürmüştür. Bu sürekliliğin içinde yarattığı boşluklar, insanlığın her yönden ilerlemesini engelleyici bir öğe olarak zamanın mekanizmasını bozmaktadır. Ancak söylemek gerekir ki ”boşluk bütüne dahildir”. Bu noktada boşluk yalnız yitirdiğimiz şeyler değildir. Boşluk, bütünün şeklini ve anlamını mutlak bir şekilde kavramamızı ve hissetmemizi sağlayan potansiyel bir kavramdır. Yaşanılan kayıplar hem sahiplendiğimiz değerlere ışık tutar hem de var olanı, kolektif bellekte koruyup yüceltmemizi sağlar. Boşluğun sınırları ya da çizgileri olmadığı için hatırlayışı ve unutuşu da yoktur. İnsan var olduğu sürece onun uzanan köklerinde varlığını devam ettirecektir. Boşluklar ‘barış’ a olan bağı ve özlemi beraberinde getirmektedir. Bir nesnenin işlevi nasıl boşluğuyla tanımlanıyorsa insan tarihinin varoluşu ve üst ideası olan barışa ulaşma çabası, beraberinde gelen ‘boşluk’ların keşfedilmesi ile tanımlanmıştır ve nihai amaç hümanizme mutlak bir bağlılıkla yaklaşmaktır. Önemli olan o boşlukları sahiplenmek ve bunun sorumluluğuyla barışa ulaşma ideasını gerçekleştirmeye çalışmaktır. Devam eden peyzaj alanı içerisinde bu alanın sürekliliğini kesintiye uğratarak zemin altında kurgulanan kütle, savaşın ardında bıraktığı sahiplenilmeyi bekleyen boşluğu tariflemekte, alanın anlamını tanımlayan bir kütlesel varoluşu imgelemektedir.
“ARŞ”
Kore Savaşı yapısı itibariye Türkiye’nin yaşamış olduğu çoğu savaştan farklı bir anlam taşımaktadır. Kültürlerini bilmedikleri hiç tanımadıkları topraklara, gönüllü olarak bir kardeşe ulaşma aceleciliğiyle ve örgütlenmesiyle giden Türkiye Ordusu aslında barışa giden yolun önemli bir noktasında duran ‘ulus kardeşliği’ni savaşın karanlık yanının tam ortasında yaşamıştır.
Geçmiş ile bütünleşmiş olan bugünümüz, yarın da yine geçmiş ve o an ile köklerinden bağlı olarak kolektif bellek ve hissiyatla devam edecektir. Yitirilen askerler sadece toprağa verdiğimiz köklerimiz değildir. Onlar toprakla bütünleştirdiğimiz, o haznede anılarıyla yaşamakta olan ve bu anılara şahitlik ettiğimiz suretlerimizdir. Köklerimizi bugün ve yarında yaşatmak kolektif zihnimizin ihtiyaç duyduğu önemli bir manevi değerdir. İşte bu nedenle projede toprağa bırakılan şehitlerimiz, soyut varoluşlarının somut yansımalarıyla kalanlarla buluşur ve onurlanarak gökyüzüne, “arş”a yükselir. “Arş” akıp giden doğanın içerisine aldığı şehitlerin somut ölüm ve soyut ölümsüzlük ekseninde yeryüzünde yaşatılması ve gökyüzüne kavuşturulmasıdır.
“ARŞ” A YÜKSELİŞ
İnsanlığın barışa ve sükunete uzanımında ”ulus kardeşliği” dünya barışına ulaşma da önemli bir rol oynamaktadır. Yeryüzünde yaşatılan kayıpların soyut varlığı yeryüzünden yükselerek anıt ile düşey eksende bir araya gelir ve gökyüzüne doğru yönelir. Bu iki birleşim aslında ulus kardeşliğini ve dünya barışının bir araya gelmesidir. İki kavramı bir arada tutan, ışığın kucaklanması ve bu ışığın kütle içerisine alınmasıdır. Bu birleşim aydınlanmasında yapının fuaye alanı aydınlığı kucaklamaktadır.
“SIZI”
Sızı yokluğun vurgusu, savaşın karanlık ve eksiltici yanıdır. Fakat sızı tek başına geride bıraktığı acılar değildir. Bütünün içinde yarattığı boşlukla kayıplarla birlikte barış farkındalığını yaratmaktadır. Bu farkındalık bütünün masifliği ve doluluğu içerisinde bir aydınlanmaya neden olur. Anıt tek başına köklerine bağlı insanlığı yani bütünü tariflemektedir. Ancak o bütünün içerisindeki “sızı” boşluğu, sahiplenilen değerlerin ışığında barışa yönlenmeyi ve aydınlığı içerisine almayı tarifler.
“KAİDE”
Anıt ve yapı tasarımının konumlanması ve yükselmesinin arkasındaki yaklaşımlardan biri, kolektif bellekte var olan hikayenin kaide olarak işlev görmesidir. Bu sebeple arşa yükseliş, kurgulanan kütlenin içerisinden var olur ve yükselir. Anıtın tüm bütünü ve boşluğuyla dayandığı nokta, savaşın hikayesinin ve kolektif bilincin var olduğu tasarımın kaide olarak ona yaşam vermesidir. Kütle-anıt ilişkisi toprağın altında boşluğuyla varolur ve yaşanmışlığıyla bu boşluğu mekansal olarak doldurmaya başlar.
“ÇOĞULLUK VE TEKİLLİK”
Anma mekanları çoğunlukla ortak köklere ve ortak tarih hikayesine sahip insanların, birlikte keşfettiği mekanlar olarak kurgulanmıştır. Ortak maneviyatın yanı sıra bu maneviyatın tekil duygularla keşfedilmesi ve bireyin kendi içine dönüşünün kurgusu projede önemli bir yer edinmektedir. Ana aks genel olarak birincil deneyim olan rotayı tariflemekte ve bu rota alan girişinden Lüleburgaz Deresi’ne kadar olan bir kurgu ile tanımlanmıştır. İkincil olan yanal akslar ise mevcut peyzaj dokusunun içerisine dokuyu bozmadan sızan ve dilediğinde kişinin bu mekanları keşfederken anıt ile yalnız kaldığı ve içine döndüğü akslar olarak tanımlanmaktadır.
GENEL YAKLAŞIM VE MEKAN KURGUSU
“Rota – Aks’ın Hikayesi”
“Arş” projesinin en önemli amaçlarından biri aksın bir rota oluşturarak anıt, kütle ve peyzaj alanını ziyaretçi ile bütünleştiren bir deneyim yaratmaktır. Bu anlamda ‘yeri anlamak’ önemli bir konudur. Alan Lüleburgaz ilçesinin kentsel-kırsal ara kesitinde bulunmaktadır. Doğal veriler göz önünde bulundurulduğunda mevcut ağaçların yarattığı iz, peyzaj dokusu ve kuzeyinden geçen Lüleburgaz Deresi önemli bir yer teşkil etmektedir. Kütlenin bir yansıma havuzu ile karşılanması ve belirlenmiş rota takip edildiğinde Lüleburgaz Deresi’ne ulaşması doğal verileri tamamlayan; ”tasarlanmış su ile başlayıp doğal su kaynağı ile biten ” ve kütlesel tasarımı arasına alan bir aksı betimler. Anıtın simetrik eksende karşılanması ve ziyaretçilerin yansıma havuzunun altından tören alanına alınması anma alanına giden yolda ”mütevazı” bir yaklaşımla insanın zemin altında kurgulanan anma alanına bir saygıyla yönlendirilmesini tarifler. Bunun yanı sıra Kore Savaşı’na giden askerlerin deniz aşırı bir ülkeye deniz yoluyla gidişinin tasvirini yansıtmaktadır. Bu yolculuğun ardından savaşta şehit düşen askerlerin isimleri tören alanını çevreleyen ve boşluğun kontürünü oluşturan duvarların üzerine işlenmiştir.
Tören alanı, yansıma havuzu–anıt – anma duvarının çevrelediği bir düzlemde konumlanmaktadır. Bunun yanı sıra fuaye alanının da saçaklanma alanı olarak tariflenmektedir. Gerek yapının içerisinden gerekse yanal akslardan rota devam etmektedir. Boylu boyunca şehitlerin isimleriyle tariflenmiş izlem duvarlarının ötesinde tekrardan peyzaj kotuna ulaşan merdivenler tasarlanmıştır. Bu merdivenler öncellikle kütüphane ve geçici sergi mekanlarının avlusunu takip eder ardından peyzaj kotuna erişerek dereye ulaşan aksı vurgular. Bu aksın vurgusuyla birlikte tekilliğe vurgu yapan ikincil akslar da yardımcı peyzaj çizgileri olarak tasarlanmıştır. Mevcut ağaçların ve peyzaj dokusunun içerisine sızan, ana aksa dik yanal akslar rotanın dışarısında duran ve deneyimlenen rotanın ve sergi mekanının bireyin içerisindeki yansımaları yalnız deneyimleyebileceği mekanlara doğru bir çağrı görevini üstlenir.
”Ziyaretçi Merkezi Mekan Kurgusu”
Tören alanına açılan yansıma havuzunun iz düşümünde ziyaretçi merkezine ilişkin hizmet birimleri mevcuttur. Bu birimlerin olduğu üzeri kapalı mekan tören alanını ve anıtın insan ölçeğine yaklaşan kısmını tören alanına henüz giriş yapmadan bir perspektif olarak ziyaretçiye sunmaktadır.
Tören alanıyla fuaye alanı arasında anıt konumlandırılmıştır. Anıt hem karşılama işlevini görür hem de kütlenin dışarı açılan yüzeyinin kabuğunu oluşturmaktadır. Bu anlamda anıt salt anıt görevinde değil içinde yaşam olan kütlenin son parçası olan bir varoluşu temsil etmektedir. Fuaye alanı iki kat boyunca devam eder. Kafe ve şeref odasının terası fuaye alanına doğru açılmaktadır. Bu mekanın taşıyıcı sistemine dair bütün hatların okunması amacıyla brüt beton boylu boyunca yalın formuyla bırakılmıştır. Anıt ve yapı kontürünün (yapının örtüsü) birleştiği noktada hem duvarda hem de tavanda cam devam etmekte ve doğal ışık içeri almaktadır.
Fuaye alanından sergi alanına geçildiğinde yapının kabuğundan içeriye ince bir yarıkla ışık alınmaktadır. Serginin eşiğindeki bu aydınlık, şehitlere bir saygı niteliğindedir. Devamında sergiye ilişkin envanterler çeşitli modüler sistemler yerleştirilerek kurgulanmıştır.
Fuaye alanında bir simetriyle mekanları ayıran sirkülasyon aksı ziyaretçileri öncelikle birinci kata sonra geçici sergi mekanı ve kütüphanenin dış cephesinin baktığı alanda tasarlanmış alternatif avlu kotuna en sonunda da peyzaj kotuna ulaştırmaktadır. Günlük kullanımda doğal ışığın içeriye alınması önemsendiği mekanlar bu cephede konumlanmıştır.
Zemin altında, boşluğun içerisinde tasarlanmış olan kütlenin cephesi ile boşluğun kontürleri arasında kalan geçiş alanında mekansal organizasyonun ihtiyacı olan doğrultuda cephede de açıklıklar bırakılmıştır. Bu açıklıklar doğrudan iç mekana bakılamayacak şekilde açılı bir şekilde konumlanmıştır.
“Otopark ve Ulaşım”
Rota deneyimine dahil olma kurgusunun alana girişten sonra ziyaretçiyle tanıştırılması bir tasarım kararı olarak benimsendiği için, ziyaretçi girişi ve otopark çalışma alanının doğusunda konumlanmıştır. Otoparkta 22 araç 2 adet de otobüs için park alanı konumlandırılmıştır.
Engelli sirkülasyonu için otoparkın devamında bir aks oluşturulmuş ve tören alanına doğrudan iniş sağlayan bir asansör yerleştirilmiştir.
SONUÇ
Alandaki doğal veriler ile bütünleşik, onları kucaklayan ve onlara entegre olan bir tasarım kurgusu benimsenmiştir. Lüleburgaz Deresi’ni selamlayacak ve kütle ile birlikte bir aks tarifleyecek olan yansıma havuzu ve buna simetrik devam eden, insanın mütevazı bir konumlanışla alana dahil olduğu yalın bir kurgu yansıtılmıştır.
Çalışma alanının kırsal-kentsel ara kesitinde bulunma durumuna önem verilmiş bu sebeple anıt ve kabuğun alana dahil olması dışında doğal dokunun görünürlüğünün sürekliliğini engelleyecek bir kütlesel müdahalede bulunulmamıştır. Bu hem kavramsal olarak ”boşluğun işlevini ” ön plana çıkarmakta hem de insan ölçeğinin alan içerisindeki varoluşunun geri planda kalmamasını sağlamıştır.