MİMARİ AÇIKLAMA RAPORU
KENT KİMLİĞİ / KAYSERİ
Kentler, tarih boyunca bizlerle yaşayıp, bizlerle gelişen, bu sayede bizler gibi kendilerine özgü karakterlere ve onları tanımlayan kimliklere sahip canlı organizmalardır. Kent kimliğinin oluşması süreç içinde gerçekleşen tarihsel bir olgudur. Kimlik; doğal çevrenin varoluşundan kaynaklanan özellikler, toplumun ve bireylerin sahip olduğu kültürel değerler ve insan eliyle yapılmış kentsel düzenlemeler gibi bileşenlerin devinimi ile zamanla üst üste gelen farklı katmanların uyum içinde anlamlı bir bütün oluşturmasıdır. Söz konusu farklı katmalara sahip her kent, kuşkusuz güçlü bir belleğe de sahiptir. Ancak, günümüzde bu değere sahip kentlerin sayısı oldukça azdır. Dünyada gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi son dönemde Türkiye’de de sanayileşme ile hızlı nüfus artışının getirdiği ihtiyaçlar tarihî kentsel değerlere müdahaleler ile giderilmiştir. Söz konusu müdahaleler bazen o kadar derin ve travmatiktir ki kentlerin günden güne hafızasını yitirmesine, aynılaşmasına ve kimliksizleşmesine sebep olmaktadır. Türkiye gibi tarih boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve zengin kültürel mirasa sahip ülkelerde, kentsel kimliğin oluşumunda önemli bir paya sahip tarihî dokuların, kültür miraslarının korunması özellikle önem verilmesi gereken bir konudur. Ancak bunun yanında yaşanılan dönemin nitelikli yapılarının korunması da gelecek nesillere yaşadıkları kent ile ilgili karakteristik bilgiler aktaracağı için önem arz etmektedir. Kentlerin sürekli yenilenerek kimlik sahibi olması mümkün değildir. Söz gelimi ülkemizde tarihi doku olarak görülen, korunmaya değer bulunan yapılar genellikle taş kaleler, surlar, ibadet yapıları vb… gibi eski dönemlere ait katmanlardır. Bu yapı grubu dışındaki kentsel doku sürekli niteliksiz bir değişim, dönüşüm ve yenilenme halinde olduğu için kentlerimiz neredeyse tamamen birbirlerine benzemektedir.
Kent merkezlerindeki nitelikli dönem yapıları yıkılarak yerlerine niteliksiz yapılar (avm, otel, toplu konutlar, hızlı araç yolları, viyadükler vb..) getirilmiş ve kentsel büyüme ile tarihî çevre arasında sancılı ilişkiler oluşmuştur. Bahsi geçen süreçler Anadolu’da birçok kentte gözlemlenebilmektedir. Tarih boyunca etkin olmuş ticaret yollarının önemli bir uğrak noktası olan Kayseri kentinde de durum pek farklı değildir.
Kentte, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemi’ne dair kültürel izler görülmektedir. Günümüze ulaşan en eski eserlerden birisi kent merkezinde bulunan İç Ka-le’dir. Dış kale surları da bugün geriye kalan kısımları ile varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Selçuklular zamanında Hunat Hatun Külliyesi, Gevher Nesibe Hatun Şifahanesi ve Medresesi, Sahip Ata Medresesi, Ulu Cami, Gülük Cami ve Döner Kümbet gibi anıtsal eserler inşa edilmiştir. Osmanlı Dönemi’nden itibaren kentin mekânsal yapısı, kale dışına taşarak genişlemiş, merkezde Ulu Camii, çevresinde çarşı ve resmi yapılar, bu yapıların çeperlerinde de dar, organik ve çıkmaz sokaklı mahallelerin yer aldığı bir kentsel doku meydana gelmiştir. Cumhuriyet’in ilan edilmesi ile beraber Kayseri’de de diğer kentlerde yaşanan hızlı değişim süreci başlamıştır. 1940’larda başlayan planlama çalışmaları, kent içinde ve çeperinde bulunan boş arazilerde yapılaşmak yerine, geleneksel doku yıkılarak üretilen alanlara yeni yapıların inşa edilmesini öngörmüştür. Bu yöntem sonucunda, yapıları tekil olarak koruma anlayışı gündeme gelmiş ve anıtsal yapılar dışındaki geleneksel sivil mimari doku ciddi anlamda tahrip edilmiştir. Bu süreçte sürekli yeniden inşa edilen Kayseri’de erken dönem Cumhuriyet yapıları da hızlı dönüşüm sürecinden nasibini almış ve kent kimliğini oluşturan nitelikli dönem yapıları yıkılarak yollar genişletilmiş veya yerlerine yeni yapılar inşa edilmiştir. Bugün kent merkezinde varlığını sürdüremeyen erken Cumhuriyet dönemi yapılarına örnek olarak, Vilayet Binası, Askeri Hastane, Ahmet Paşa ilkokulu, PTT, Tekel, İl Halk Kütüphanesi, Alemdar Pasajı, Alemdar Sineması ve Sait Feyzioğlu Binası, Kapalı Spor Salonu ve Atatürk Stadyumu gösterilebilir. Sonuç olarak yaşanan süreçler, kültür mirası olan, kent belleğinde yer etmiş anıtsal yapıların içinde yer aldıkları tarihsel bağlamı yok etmiş, bütünden kopuk kentsel fragmanlara dönüştürmüştür.
Her ne kadar başarılı sayılabilecek bir koruma geçmişinden bahsedemiyor olsak da, proje alanın da içinde olduğu Kayseri merkezinde bugün hala varlığını sürdürmeye çalışan paha biçilemez kültürel miras; farklı tarihi katmanların bir arada görülebildiği yaklaşık iki bin yılda oluşmuş bir açık hava medeniyetler müzesidir.
Kuşkusuz, kentsel koruma bağlamında bu mirasın gelecek nesillere en iyi şekilde aktarılması birincil öncelik olmalıdır.
Bu noktada, öngörülecek gelecek projeksiyonlarında dahi bu öncelik ile hiç bir şekilde çatışmayacak bir proje üretmek son derece önemlidir. Cumhuriyet öncesi dönemde at meydanı olarak adlandırılan proje alanı, Cumhuriyet sonrası dönemlerde yapılan tüm planlama çalışmalarında yönetim yapılarına hizmet etmiştir.
İlk imar planı ile 1942 yılında hizmete açılan Cumhuriyet dönemi nitelikli mimari yapılarından eski hükümet konağı 1995 yılında yıkılarak, yerine, içinde bulunduğu kültürel bağlamı görsel bir malzeme olarak gören ve taklit eden yeni hükümet konağı 2000 yılında hizmete açılmıştır.
Kültür mirasının gelecek nesillere en iyi şekilde aktarılması önceliği bağlamında, proje alanında bulunan ağaçların tamamı, eski hükümet konağı ek yapılarından, bugün varlı-ğını sürdüren ve sosyal amaçlı işlevler için kullanılan yapı yeniden işlevlendirilerek ve 1920 yılında Sakarya savaşında şehit düşen lise öğrencileri anısı yaptırılmış olan rölyef ile önünde duran Atatürk heykelinin korunması öngörülmektedir.
Tarihi kent merkezi konum itibari ile tarih boyunca ticaret yollarının uğrak noktası olmuş bu sebeple her dönem içinden geçilen bir merkez niteliği taşımıştır.
Yapılan son düzenlemeler ile bugün ki görünümüne ve kullanımına getirilmiş kent merkezi, bu kez içinden geçen geniş bulvarlar ile yaşantısına devam etmektedir. Turistik amaçla dü-zenlenmiş kültür rotası sirküle ederken, araç yollarını, bazen yer üstünden bazen yer altından olmak üzere 6 kere kat etmek durumdadır. Söz konusu bulvarların yaklaşık 40m olduğu dü-şünülürse kültür turunun bu geçişler esnasında bağlamdan kopmaması işten bile değildir. Her anlamda merkez konumdaki Cumhuriyet Meydanı, İstasyon Caddesi ve Seyyid Burhanettin Bulvarının Sivas caddesi ile kesiştiği noktadadır. Bu sebeple 4 er şeritlik iki büyük kavşağa sahiptir. Günlük hayatın merkezi konumundaki Cumhuriyet meydanında yaya olmak günümüzde her zamankinden daha zordur.
Meydandaki araç önceliği, yayalar kadar kültür mirasını da tehdit etmektedir. Yaratılmış problem sadece kendi varlığını önemseyerek yeni problemler üretmiş, bu problemlere önerilen çözümler ise yüzlerce yıllık medrese kapsının tam aksında gelerek başka bir problem daha ortaya koymuştur. Kayseri kentinin ve kent merkezinde bulunan tarihi dokunun, hakettiği değerde bir meydana kavuşabilmesi ve daha fazla zarar görmeden gelecek nesillere sağlıklı biilr şekilde aktarılabilmesi için, bir gelecek zaman projeksiyonu olarak alternatif olabilecek öngörü; araç odaklı ulaşım yönteminin Cumhuriyet Meydanı ve yakın çevresinden planlı bir süreç ile kaldırılmasıdır. Bu sayede kent merkezi yayayı odağında tutan, erişilebilir ve akıllı ulaşım sistemlerine entegre çağdaş ve korumacı bir meydan kimliği kazanacaktır.
Hükümet konağı ve kültür merkezi projesi kapsamında üretilecek proje, Kent merkezinin güncel durumuna uygun konumlanmış, ulaşılabilir ve kent kimliğine katkı sağlayan, çevreye saygılı, geçmişi taklit etmeyen ancak geçmişten öğrenen, çağdaş, faydalı güncel teknolojileri barındıran, insan odaklı bir yapı ortaya koymasının yanında, söz konusu gelecek projeksiyonu gerçekleştiği gün de çevresindeki dokuya aykırı olmak yerine ona değer katacak kapsamda ve üretildiği dönemin değerli bir yapısı olarak, geçirdiği zaman dilimlerinde kentlinin hayatına karışmış bir tarih katmanı olarak bu müzede yerini alacak şekilde planlanmalıdır.
Bugün ve gelecek zaman için öngörülen yaya hareketlerini etkilemeyecek yapılaşılabilir alan tayini diyagramlarda gösterildiği gibi konumlanacak, yapı “yerin, kentin ruhuna sahip” ola-caktır.
Kent merkezinin iyileştirilmesine yönelik öngörülecek projeksiyonlarla çatışmayacak şekilde konumlandırmak elbette ki yeni üretilecek yapının varlığını uzun süre devam ettirmesini sağ-layacaktır. Değerli bir dönem yapısı olarak varlığını gelecek nesillere aktarması öngörülen Kamu yapısı için bu coğrafyanın tüm girdilerini özümsemiş farklı tarih katmanlarına ait yapı-lardan, başka bir deyişle gelenekten öğrenilmesi şarttır. Konaklama, eğitim, sağlık ve ibadet gibi farklı işlevler için planlanmış olmalarına rağmen aynı coğrafyayı paylaşan bu yapıların ortak özellikleri genellikle korunma başlığı altında toplanmış ve mimarilerine yansımıştır. Korunma iklimsel faktörlere karşı korunaklı, güvenli bir ortam sağlamak diye açıklanabilir.
2 yorum
Selçuklu üçgenlerinin, Osmanlı yedigenlerinin , Lidyalı düzgün dörtyüzlülerinin havada uçuştuğu bir yarışmada mimarlık öğrencilerine demiyorum doğrudan mimarlara ders niteliğinde bir yer okuması olmuş.”Geçmişi taklit etmeyen ama geçmişten öğrenen” yaklaşım, kent belleğini önemseyen , tarihi doku ile yarışmayan geride durmayı tercih eden mütevazi ama güçlü bir tavır…
Söyleminiz tarihi çevreye uyumlu bir katman üretme gerekliliği üzerine iken üç boyutlu görsellerde sadece projenin gösterilmesi hayal kırıklığı oluşturdu bende.