ARGE, yaşam bilimi ve biyoteknoloji üzerine kurulu bir proje olan Zhengzhou Linkong Bioeczacılık Parkı, WSP Architects tarafından tasarlandı.
Çin’in Henan eyaletindeki Zhengzhou Linkong Bioeczacılık Parkı, Ar-Ge, yaşam bilimi ve biyoteknoloji üzerine kurulu bir proje. Serbestçe dolaşmaya imkan veren eğrisel formlu pasaj yaşam ekseni olarak hizmet ediyor, parkın kuzey ve güney noktalarını birbirine bağlıyor. Merkezi peyzaja entegre edilmiş elips formlu sergi alanı, bu yaşam ekseninin merkezinde yer alır. İyi şekilde düzenlenen katmanlaşma ve yapının kalite anlayışı, yapıya dikkat çeken bir üstünlük veriyor.
Uluslararası konferans salonu ve güneyde yer alan kuluçka merkeziyle birlikte, sergi merkezi parkın ana meydanını oluşturuyor. Bunun yanı sıra, kare kusursuzluğu simgelerken döngüsel form özgürlüğü simgeliyor. Bu sebeple, yapının kuzey bölümünde keskin bir zıtlık oluşuyor.
Eğrisel form, sarmal ve düzensiz, sergi merkezinin gerilmesinde ve çekilmesinde gizli bir güç veriyor. Bu, aynı zamanda modern biyoeczacılık endüstrisinin en önemli kaynak kodu olan DNA’yı temsil etmesi için kullanılmış mimari bir dil. Merkezde yer alan çekirdek alan, iki tane sarmal yapı kullanıyor, bu yüzden de oluşan düşeysel alan merkezi peyzajla birleşiyor. Dış yüzeyde, süs havuzundan çatıya kadar metal panjurlar kullanılmış. İç yüzey ise yaşam izlerinden şekillenmiş seri rampalarla bağlanıyor böylece katlar arasında ahenkli akış çizgileri oluşuyor. Farklı amaçlar için, farklı şekillerde yönlendirilmiş üç tane elips, ilgi çekici mekanların çeşitli yerlerinde şekillendirilmiş. İç ve dış mekanlarda kullanılan sürekli eğriler, her yönden görsel ihtiyaçları karşılayacak şekilde ve eş zamanlı olarak çift sarmal yapılarını oluşturuyor. Sarmal panjurlar, üç elipsi de yakalayan ve sonsuz şekilde devam eden plastik forma sahip organik bir yapıya yoğunlaşıyor.
Yapının birinci katı, döşemeden tavana kadar cam perde duvarlarla iç ve dış ortamlardaki manzaraları birbirine bağlayan bir gösteri alanı olarak kurgulanır. İkici kat ise farklı gruplara dahil insanların buluşma ihtiyacı hissetiklerinde kullanabilecekleri esnek bir ofis alanı olur. Bu alan, cam bölümlerin üzerinden merkezi alan ile görsel bir süreklilik oluşturur. Üçüncü kattaki yemek yeme alanı ise bütün bina içinde en yüksek noktaya sahip ve dış ortamdaki manzarayı gören platform parkın bütün manzarasını binaya temin etmiş olur.
Büyük cam perde duvarların altında kalan, aluminyum panellerden yapılmış panjur profilleri, sergi merkezine daha güçlü bir teknoloji kullandığı hissini veriyor. Binanın bütününün daha hafif olmasını sağlamak için aluminyum plaka kullanılır. Bu şekilde, güneşin geliş açılarıyla ışık,gölge efektleri oluşturulur. Her bir servis panjuru, spiraller yönünde 30 derece döndürülmüştür. Lambaların oluklarını bitişlerde gizlemek gibi akıllıca bir yöntem ile eğrisel şekilde aydınlatılmış yüzey, ışığın binanın akışını arttıran ritmik bir güzelliğe sahip olmasını sağlar.
Sergi merkezinin girişinde kullanılan dairesel deniz manzarası, çift sarmallı DNA’nın mimari yankılarıdır. Deniz manzarası ve katmanlaşma hissini artıran ikinci kattaki konsol yapısından şekillenen ana girişe ise, köprü aracılığıyla girilebiliyor. Suda oluşan yansıma, binadan yankılanan rüzgar ile birlikte düzensiz hareketler yapar.
Merkez, tasarım fikirlerini biyoeczacılık kökenine ve mimarlığın insani çekiciliğine geri götürmeyi amaçlıyor. Böylece yukarıya doğru uzanan yaşam dinamikleri elde ediliyor. Sonsuz değişen eğrilerin güzelliği, binanın tümüyle bulutlara yayıldığı algısını oluşturan bina tavanını gizliyor. Bu özel tasarım aynı zamanda, tasarımcının mimari tasarımlarında da gördüğümüz, ilk olana karşı duyduğu arzuyu da açıklıyor.