İsviçre Evi

Ev, yaşadığımızı yere saygılı inşa etmeye ve medeniyet algısına katkı sağlamaya olan adanmışlığı temsil ediyor. Bu sanat ve mimarlığın arasındaki bir zirve, yaşayan bir heykel. Bu, öncül işlevi olan İnsanı doğal şartlardan korumanın yanında, tamamlanmak için sanata ihtiyaç duyan bir mimarlık.

Calanca Vadisi’ne girdiğinizde bildiğiniz şeyleri unutuyorsunuz. Gerçekte kısa bir yol olsa dahi yaşam boyu devam eden bir yolculuk. Bir kere girdiğinizde vadi arkanızdan kapanıyor ve rüyalarınıza kapı açılıyor. Taşlı duvarlar, orman, dalgalı yumuşak yüzeyler, kadın ve erkeklerin yüzyıllardır durmaksızın devam eden çalışması…

İsviçre Alpleri’nde, 1100 metre yükseklikteki kasaba, doğanın tüm gücünü hissettirdiği vadinin sonunda yer alıyor ve dünya üzerindeki yerimizi bize gösteriyor. Bu fiziksel ve ruhsal mekan metalaştırılmaya direniyor ve yerleşik her nesne tarih ve doğa tarafından yutuluyor. Ev, klisenin etrafında kümelenmiş evlerden oluşan bir çizgi üzerine yerleşiyor.

Köşelerin kıvrılması ve çatıdaki küçük kırılma yapıyı dinamik hale getirip ev arketipini yorumluyor. Proje dinamik mekanı tanımlayan bir sınır. Her açıklık peyzajdan seçilen bir manzaraya göre belirlenip yönlendiriliyor. Temel betonarmeden, üst katlar -Alp’lerde kullanılan yapı tekniğini yorumlamadan, fakat olduğu gibi kullanarak- ahşaptan imal ediliyor.

Etiketler

Bir yanıt yazın