Kadın sığınma evlerinin misyonu başta fiziksel, cinsel, duygusal ya da ekonomik şiddete uğrayarak zor duruma düşmüş kadınlar olmak üzere, sığınma ihtiyacı duyan tüm kadınları hayatlarını düzene koymak için gerekli sürede misafir etmektir. Başlangıçta bu evler çeşitli güvenlik endişesiyle saklanmış ve adresleri gizli tutulmuştur. Öyle ki bu evlerde geçici süre konaklayan kadınların zaman zaman sığınma evinden çıkışlarının bile yasaklanabildiği, en temel özgürlüklerinin kısıtlanabildiği kurumlar olduğu durumlar ne yazık ki mevcuttur. Fakat bu evlerin misyonu sadece korumak değil aynı zamanda sosyal hayata kazandırmak olmalıdır. Çünkü kadınları kısıtlı bir süre misafir edip- koruyup, daha sonra bırakmak mevcut korkularını iyileştirmeyip sadece ertelemenin yanında daha da kötüleşmesine sebep olmaktadır. Birçok güvenlik tedbiri ile donanmış yapılara kadınları saklayarak sergilenen korumacı tavır, pozitif ayrımcılık yapmak isterken kadınları toplumdan soyutlamakta ve uğradıkları kötü durumu toplum gözünde meşrulaştırmaktadır. Sığınma evinde kendini güvende hisseden kadınlar, sosyal hayata dahil olduklarında kendilerini değersiz ve hatta açık hedef gibi hissedeceklerdir. Bu yüzden bu kurumlar sınırlı süreli koruma misyonundan ziyade kadınları korkularından kurtarmakla yükümlüdür. Birilerine bağımlı olmanın verdiği güçsüzlük-acizlik, acizliğin sebep olduğu özgüvensizlik ve özgüvensizliğin tetiklediği bilinç altına istemsiz yerleşen tüm korkuları ortadan kaldırmanın yegane yolu kadınların, bağımsız, kendi kendine yetebilen, özgüveni yüksek, sosyal hayatta aktif rol alan birer birey olmasını sağlamaktır.
Bu düşünceler ve bilgiler ışığında kadın sığınma evlerinin mevcut durumları oldukça elverişsizdir. Kendi içine kapanık, sosyal hayattan izole yapılardan ziyade belirtilen sosyal şartları sağlayabilecek kentle maksimum ilişki kuran yapılar tercih edilmelidir. Bu bağlamda Lüleburgaz Yıldızları Kadın Akademisi içeriği incelendiğinde tüm sığınma evlerine öncü olabilecek potansiyele ve vizyona sahip olduğunu görüyoruz.İçerdiği farklı birimler, çeşitli sosyal aktivite mekanları ve kentle bütünleşebilecek donatılar bu doğrultuda büyük bir misyona ve potansiyele sahiptir. Tüm bu potansiyelleri değerlendirip kadın sığınma evlerine yeni bir soluk ve yaklaşım kazandırmak için kentle en üst düzey ilişki kuran bir “yerleşke” olarak düzenlenmesi gerekmektedir.
Kadınların güven ve özgüvenlerini sağlayacak bağımsızlaştırma aracı olarak ele alınan KENT SİMÜLATÖRÜ, kadınları sosyal kent hayatına alıştıran, bu süreçte gerekli olan edinimleri sağlayan yerleşke kurgusudur. Bu kurgu temelde tüm proje alanını mini bir kent-kent parçasına dönüştürerek sosyal kent hayatının bir simülatörü oluşturmayı hedefler. Bu hedef doğrultusunda yerleşkenin birleşenleri olan yapılar, sokaklar, meydanlar, yeşil açık alanlar tıpkı bir kentte olduğu gibi kurgulanmıştır. Tüm birimler tek bir yapı içine sıkıştırılarak oluşturulmuş kısıtlı ve suni sosyal hayattan ziyade, içeriklerine göre sokaklara açılan yapılarda konumlandırılmış ve sosyal kent hayatına aktif katılım teşvik edecek şekilde kurgulanmıştır.
Kent simülatörü oluşturmaktaki amaç bahsedildiği gibi kadınları mevcut kent yaşantısına dahil etmektir. Bu amacı desteklemek için sığınma evinin tüm bileşenleri de kentten yabancılaşmayan, kadınların bilinçaltı dünyalarıyla ilişkilenerek sıradanlaşabilecek ve içselleşebilecek şekilde tasarlanmalıdır. Bu doğrultuda tek, bütüncül, basıcı ve ezici, yabancı yapılardan ziyade, parçalı, sıcak ve samimi, tanıdıklık kurulabilmesi için de “ev, yuva” kavramının mimari yapı dilindeki alegorik karşılığı kırma çatılı yapı tipolojisi yerleşkedeki tüm yapılarda kullanılmıştır. Böylece sıcak ve samimi, tanıdık bir çevrede kadınların bilinç altına güven ve özgüven duygularını yerleştirmek için gerekli olan sosyal edinimler için optimum şartlar sağlanacaktır.
Tüm bu kavramsal bilgilerin ışığında ihtiyaç programı ve proje alanı analiz edilmiştir.