Mimari rapor
Terminal yapıları bilindik bir hayat konusu olan “dahil olma” ve “ayrılma” anlarını vurgulayan, insan hayatındaki önemli ani değişikliklere tanık olduğu mekanları barındıran yapılardandır. Bir yere gitme; “kenten ayrılma” ve/veya bir yerden gelme “kente dahil olma”, mecazi olarak bir “eşik” oluşturan bu tür yapılarda yaşanır.
“Eşik”; bu tür insan algısındaki kentsel değişikliğin kısa süreli geçiş anını yaşattığından; belki “lüleburgaz terminal binası” bu sürede insan algısını dağıtmadan bulunduğu kentin hayatını, kültürünü sadece fısıldayarak anlatan; fonksiyonunu takip eden bir formla kendini belirtir.
Yapının kentte belirdiği nokta bir tür “sınır” olarak algılanacak bir noktada; yakın bağlamında ulusal bir ana arter ve yoğun yeşil dokunun yanı sıra sırtını kentin konut bölgesine dayanmış bir “aralık”tadır. Bu aralığa sessiz sedasız yerleşen yapı; araç trafiğini -2.00 kotuna ulaştırırken kendini yine aynı ölçüde yukarı kaldırarak iki katmandan oluşan bir meydanla oluşturmaya başlar. İlgili olduğu taşıt ve yaya trafiğini bu katmanlar arasına sızdırarak düzenleyen öneri, peronları alt kotta yerleştirirken bir iskele gibi yükselerek kullanıcıyı terminale dahil eder. Bu basit sade ve mütevazi tutum aslında kentin kendiliğinden oluşturduğu bir kuralı ( yaya taşıt ayrımı ) fiziksel bir yapıya dönüştürme refleksidir. Ve yine yakın yeşil dokuyu bir pahla alanına dahil ederken trafiğin yeşille izolasyonunu sağlamak aslına mekansal bir çerçeveyle ulaşan kentsel ilişkidir.
Yapının sunduğu mekansal kurgu, fonksiyonun talep ettiklerini hemen ve sorunsuz bir şekilde yerine getirir ve kendi formuna aynı rahatlıkla dönüşür. Yapı, geometrik bir form ya da kütlesel süslemelerden uzak durmak tavrıyla bulunduğu topoğrafyaya dokunurak kente dahil olur.
Bütün bu sakinliğin yarattığı fiziksel oluşum tüm kullanıcılar için kolayca dahil olunabilecek bir şemaya dönüşür. Lineer bir şema içinde oluşan program kesintisiz kent ve peron vistasının oluşturucusudur.
Yapının sakinlik ve netlik kaygısı ile terminal binalarının sahip olduğu hızlı ve kaotik insan sirkülasyonu olabildiğine azaltılmış ve kentlinin eşikte olabildiğince kısa süre kalması hedeflenmiştir. Meydandaki karşılaşma ve uğurlama klasik kent tanımındaki “çarpışmalar”dan tamamen uzak ve oluşturduğu meydanlar, buluşma noktası ve peyzajı ile “içten”dir.
Yapının, yalın bir kütle olarak kentin çekingen bir ikonuna dönüştüğü an sahip olduğu geçirgen cephesi ile insan silüetini ve dolayısı ile haraketlerini bir tür cephe malzemesi olarak kullanmaya başalar. Bu tavırla, yapıya gelen kentilinin bütün heyecanını, özlemini ,acelesini ,kaygısını … kısaca tüm buluşma ve ayrılmanın yarattığı duyguları sekans sekans cephesine oradan da kente yansıtır. İşte yapının sakince kullanıcısına sunduğu mekanlar kompozisyonu onların bu heyecanlarının bir katalizorü gibi davranır. Yapının bu duygulara dahil olması alana yayılarak, dağılarak, sakin bir tavır ile “yer”ine , insanına yani Lüleburgaz’a dahil olduğunun başka bir fiziksel anlatısıdır. Kentli, yolcu, yer, karşılama ve karşılaşma kavramları, bu kentsel mekanın oluşumunun mayasıdır. Lüleburgaz kent kimliğini yansıtan bu yalın form ve mekansal kurgu, zaman içerisinde, kentin yaşam kalitesine yansıyarak kent ölçeğinde de etki sağlayabilecektir.
1 Yorum
Önerilen üst meydan ve şehirlerarası otobüs peronu arasındaki ‘sorunlu’ perdeleme duvarını (açık otopark ve peronlar arasındaki duvarda dahil) Murat Hüdavendigar Caddesi yönündekine benzer bir peyzaj müdahalesi ile rahatlıkla çözebilecek bu projenin ; “kentle kurduğu ilişkinin cazibesine” istinaden açık farkla 1. proje olması gerekmez miydi sanki =) ?