Bir cezaevinde -normal koşullarda- bulunmayı dahi konfor addeden cümlelerin muhatabıdır Mamak. Çünkü tüm tanıkların gözleri görmüş, dilleri söylemiştir ki “orası bir cezaevi değildi”.
Kan; henüz nizamiyede damlamıştır yere. İnsaniyet ve vicdan uğramamıştır.
Ezber esastır, düşünmek yasaktır. Konuşmak suçtur, konuşmamak da suçtur.
Acımasız, daha acımasız, en acımasız diye sınıflandırılabilen tutukevi fedaileri(!); tüm tutukluları önce hükümlü sayar, sonra da -emir komuta altında tek tipleştirebilmek için- asker sayar. Yine söz konusu fedailer(!), “tabutluk”u koğuş sayar, yirmi gün tecriti bir gün sayar. “Barıştır”ı “dövüştür” sayar. İstemeden emrine girmiş zorunlu askeri işkence görevlisi sayar. Bir zaman sonra da hatırladıklarını hatırlamadık sayar.
İdamlar için -arka sırada oturan vekillerine göz ucuyla işaret ederek- havaya kaldırılan eller döneminin, bir önceki dönemden, onun da bir önceki dönemden… Tümünün, tümden önceki dönemden miras aldığı galeyan ve şuursuzluk silsilesinin yarattığı canavarın sınırlarıdır A-B-C-D-E ve onların iştahla ekletilmiş uzuvları. Ve nice yerde niceleri…
Tüm farklı politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünceler açısından bakıldığında; yahut tümünden bağımsız, yeni doğmuş bebek gözleri ile bakıldığında, varılan kanının aynı olduğu yerdir Mamak:
Mamak’ta insanlık suçu işlendi. Mamak’ta suç insanlığı öldürdü.
…
“Tabanı 1 metrekare idi. Yüksekliği 2.5 metre civarında, güneşin hiç uğramadığı, çırılçıplak bir betondu tabutluk. Tepede 10×20 cm. büyüklüğünde bir mazgal, hava deliği olarak konulmuştu. Nefes alacak başka en küçük bir açıklık yoktu. İçerisi karanlıktı, bir başına gecenin ve gündüzün farkında olmadan yaşamak zorundaydın.”
…
Mimarlık, kötü niyetlere adanmış ellerde kötüye kullanıldı.
…
Fakat mimarlık; yaşanan acıların unutulmamasını dileyenlerin çabası ile çıkan zihinsel haritalarda, döneme tanıklık etmiş kişilerin anılarını ve umutlarını ifade etmek için çizdiği eskizlerde, planlarda, kesitlerde konuşulur olduğunda kötü niyetler bir kez daha kaybeder.
…
Mamak Tutukevi’nin dahil olduğu bölgenin bugün halka kapalı (bir başka ifade ile yasaklı) bir bölge olması, bellekten silme/silinme sürecine zahmetsiz bir katkıda bulunuyor. Nice yaşama son vermiş, nice umudu -tüketemese de- sarsmış bir zaman diliminin fiziki yansıması konumundaki bu alan ‘olay mahalli (olay yeri)’dir. Olay yerinin süresiz şekilde ulaşılamaz olması; yaşananlara dair toplumca ortak bir bağ kurma, ortak bir duyguda buluşma konusunda yaratılamamış, daha doğru bir ifade ile “yarattırılmamış bir fırsat”tır.
Ancak, elbette, bir bölgenin halka açık olması kent belleğinde yer etmesinin güvencesi değildir. Mekan; toplumu salt ziyaretçi olarak davet ediyor ise, toplum içinde yalnızca konudan haberdar olan kişilerin şahsi çabaları ile uğrayacakları bir yer olarak kalır. Fakat mekan; toplumun yolunun düştüğü, yolunun kesiştiği, dilediği an ulaşabildiği bir alana dönüştüğü an, artık varlığını kabul ettirir, kendini unutturmaz.
Mamak tarihi (ki Mamak tarihi, tutukevinde yaşananların tarihi ile birlikte bir ülkenin yolunun, gidişatının da tarihidir) üzerine üretilmiş çokça kaynak mevcut. Ancak, toplumu derinden etkileyen olayların unutulmaması noktasında sözlü anlatımın önemi de hatırlanmalıdır. Sözlü anlatım; nesilden nesle aktarımın en doğal araçlarındandır. Aktarım için de yaşananların “mevzubahis” olabilmesi gerekir.
O günlerde tutukevinde var olmuşların anılarının ve o anılara ev sahipliği yapmış yapıların, taşların, duvarların, merdivenlerin, pencerelerin, koridorların… bugünlerde oradan geçenler ile yollarının kesişmesi sağlayacaktır mevzubahis olma, unutulmama durumunu.
Özenle bakılan, ve değil sadece alanda, yeryüzünde olmaması dilenen yapıların ise (ki o yapıların varlığıdır bugün alanı beş dakika gezebilmemizi bile engelleyen) aksine unutturulması gerekiyordur belki de. Bu mevcut yapıların üzerinde yeşertilecek bitki örtüsü zaman içinde hesaplaşarak çürütecektir işgalcisini.
Mazide, tüm getirilenleri, kinle getirilenleri, gafletle getirilenleri, yanlışlıkla getirilenleri işkence, zulüm ve ölümle kesiştiren yıkık dökük koridorlar ve yollar, insanı insanla kesiştiren yeni koridorlar ve yollarla bütünleşecek Mamak’ta. Yeni koridorlarda yol verecek insanlar birbirlerine, eski koridorlarda yaşananlarla kesişebilmek için de.
Üzerinde keyifle yürünen koridorla ansızın kesişen taş duvarın hikayesi anlatılınca meraklı bir çocuğa; bulutlara çıkması beklenen uçurtmanın bir daha geri alınamayacağı anlaşılınca düşerken o derin çukura; gülüşerek ilerler iken tavanı gökyüzü olan bir yolda saplanınca toprağın altındaki karanlığa; görürken alttan süzülen ışığı fark edince geçiş olmadığını diğer tarafa… O an hissedilecek, mevzubahis olacaktır Mamak’ta yaşananlar.
Önünden, içinden, yanından, altından, üstünden geçtikçe… Ve gördükçe, sordukça, dinledikçe, hatırladıkça… Ve anlattıkça aktarılacak ve unutulmayacaktır “olmadı değil, oldu” denilen “anormal olaylar”.