Murat Bardakçı'nın 24 Şubat 2017 tarihli Habertürk gazetesindeki yazısı...
Karaköy Yolcu Salonu Galataport projesi kapsamında önceki gece yıktırıldı ya, birilerinde dün sabahtan itibaren bir feryad, bir figan!
Yıktırılan bina Cumhuriyet’in sembol varlıklarından imiş, özgün bir kimliği varmış, ilk dönem Cumhuriyet mimarisinin mükemmel bir örneği imiş…
Yolcu Salonu yıktırılır da İstanbul için hayırlı olan hemen herşeye “İstemezüüüük!” diye karşı çıkıp mahkeme mahkeme dolaşan Mimarlar Odası durur mu? Bir açıklama yapmışlar ve “tescilli kültürel mirasa zarar verenler hakkında işlem başlatılmasını” istemişler.
Önce, yıktırılan Karaköy Yolcu Salonu hakkında kısa bir izahta bulunayım:
İstanbul Liman İşletme İdaresi, 7 Kasım 1936’da gazetelere bir ilân verdi ve Galata’da inşa edilecek yolcu salonu projesi için yarışma açıldığını duyurdu. Birinciliği kazanan projenin sahibine 2 bin 500 lira ödenecekti.
Yarışma, 6 Şubat 1937’de sona erecekti, yani müsabakaya katılacak olan mimarların projelerini hazırlamaları için sadece üç ayları vardı! Türk mimarların yanısıra Alman, Fransız ve İtalyan mimarların da iştirak ettikleri yarışmanın neticesi 1937 Mart’ında açıklandı ve genç mimar Rebii Gorbon’un projesi birinci oldu.
‘KÜLTÜR VARLIĞI’ NEYE DENİR?
İnşaat üç buçuk sene sürdü ve Yolcu Salonu 2 Temmuz 1940’ta törenle açıldı. Ertesi senenin 2 Mayıs’ında da iç hatlar salonunun açılışı yapıldı ve bina yetmiş küsur sene hizmet verdi.
İki günden buyana yıkılması tartışılan Karaköy Yolcu Salonu’nun yapılış öyküsü böyle…
Birçok İstanbullu’nun Yolcu Salonu’ndan mutlaka bazı hatıraları vardır. Ya yurtdışından gelen tanıdıklarını karşılamaya gitmişler, yahut yakınlarını gözyaşları içerisinde uğurlamışlardır veya bizzat kendileri Galata Rıhtımı’ndan kalkan bir gemi ile yurtdışına çıkmışlar, belki de salonun üst katındaki Liman Lokantası’nda arada bir hoş vakit geçirmişlerdir…
Yolcu Salonu’nun yıkılmasının o mekân ile ilgili hatıraları olanların içlerini sızlatması normaldir, üstelik İstanbul’un bilinen bir binasının artık vârolmaması üzüntü verecek bir başka konudur ama bazı yıkımlar şehrin gittikçe artan ihtiyaçlarının karşılanması için kaçınılmazdır. Kaldı ki, Yolcu Salonu tarihî bir âbide yahut İstanbul’da 40’lı ve 50’li senelerde yaşanan yol açma paranoyası uğruna yerle bir edilen birkaç asırlık eserlerden değildir, 70 küsur senelik bir yapıdır ve fonksiyonunu tamamlayan binanın yerine ihtiyacı karşılayacak bir başka binanın inşa edilmesi de yanlış bir hareket değildir.
YIKILAN HANLARI KİM HATIRLAR?
Burada tuhaf olan nisbeten yeni binaların “korunması gerekli kültür varlığı” diye tescil edilmesi ve bazılarına da zamanla ideolojik kimlik verilmesidir!
Örnek mi? Yolcu Salonu’nun bundan 15 sene önce bu şekilde tescili ama daha da tuhafı, Taksim Meydanı’ndaki AKM’nin de aynı şekilde tescilinin ardından ideolojik bir tabu hâline getirilmesi!
Karaköy Yolcu Salonu’nun yıkılmasını “Cumhuriyet mimarisine karşı saldırı” olarak niteleyenler, bir hususu unutuyorlar: Salonun inşası uğruna, oradaki üç tarihî binanın 1937’de gümbür gümbür yıkılmış olduğunu…
Burada, İstanbul Liman İşletme İdaresi’nin gazetelerde 7 Kasım 1936’da çıkan ilânını yayınlıyorum. Yolcu salonunun inşası için “Panaroma”, “Orta” ve “Maritim” isimli hanların yıkılacağı söyleniyor.
Şehrin ihtiyacı için 19. asırdan kalma üç bina yıktırılmıştı, onların yerine yapılan yeni bina da şimdi aynı ihtiyaçlar sebebi ile yıktırıldı… Mesele bundan ibaret ama maksat ortalığı velveleye vermek isteyene bahane mi yok?