Yengeç Baladı: Mekansiklopedi

Akademisyen mimar Levent Şentürk, Kült Neşriyat'tan çıkan yeni kitabında yazar-mimar-seyyah olarak geçirdiği serüvenini bir mekan ansiklopedisinde derliyor.

Kitabın tanıtım metninden:

Yengeç Baladı, Levent Şentürk’ün mimarlık ve mekân yazılarının ansiklopedik ölçekteki son halkası. Yazar bu kitapla bir Mekânsiklopedi’ye (Archilopedia) başladığını ilan ediyor. Aslında Yengeç Baladı, yazarın Doxa Yazıları (YKY, 2003) ve Dozerin Rüyaları (6.45, 2010) gibi kitaplarının bir benzeri ama daha kapsamlısı; kabaca 2010’dan sonra çeşitli yerlerde yayınlanmış mimarlık yazılarını bir araya getiren bir toplam. Kitapta elliden fazla makale ve metin, 400’ün üzerinde fotoğraf yer alıyor. Kitap 542 sayfalık hacmiyle ‘ansiklopedi’ altbaşlığını hak ediyor. Kitap, yazarın Kült yayınlarındaki yeni kitabı (Eylül 2016). Kitabın grafik tasarımını, yazarın kendisi özgür bir biçimde gerçekleştirmiş; Türkiye’deki yayıncılık ortamında bu, bir yazara pek tanınmayan bir özgürlük.

Yengeç Baladı çeşitli bölümlere ayrılmış. Her bölümde yazılar alfabetik sıralanıyor. Böylece son derece öznel bir dizge içinde, ansiklopedi fikrinin kişiselleştiği gözleniyor.

“Dönmedolap” başlıklı ilk bölüm, görsel bakımdan oldukça zengin. Berlin’den Dinslaken’e, Mesta’dan Malmö’ye irili ufaklı kentleri ziyaret ediyor. Daha kuramsal kent yazıları “Graphopolis” başlığı altında toplanmış. “Literotopya”, mimarlık, mekân ve kitap eksenindeki yazıları bir araya getiriyor. “Errata” adlı bölümde, yazarın önceki izlekler arasında yer alan feminizm, biyopolitika, queer temalarının metinleri var. “Praksis”, yaratıcı mimarlık atölyesi deneyimlerinden kesitler veriyor. Son bölüm “Orta Dünya” ise güncel ve karanlık bir atmosfere bakıyor; soğuk akademizmi ya da bir yapının yıkımını sorunlaştırıyor.

Kitaptaki yazılar, çocuk merkezleri, Christo’nun sanatı, bisiklet, Azize Markella’nın dramatik kıyısı, Meteora tapınakları, Prag, Berlin, endüstriyel miras gibi başlıklar kadar, Antakya’da bir otel ya da Wittgenstein’ın evi gibi konulara yayılmakla kalmıyor, kentte isyan, Yalıkavak’ın kişisel tarihi, intihar ve taşınma gibi kavşaklara doğru da kişiselleşiyor. Kitaplar hakkındaki yazılarda, Baudrillard-Nouvel söyleşisi, Borges’in Babil Kütüphanesi, Gottfried Semper, Georges Perec veya Peter Zumthor üzerine kapsamlı ele alışlar söz konusu. Biyopolitika, Heteronormativite gibi eleştirel eksenlerde aynı kapsamlı ele alış kendini göstermekte. Atölye bölümü, manifestolara, bir yayın panayırını yahut dijital “Silinmiş Evrenler” işine doğru uzanıyor. Yengeç Baladı’nda bütünlükten çok, gittikçe artan bir saçılmadan bahsetmek daha doğru görünüyor.

Yengeç Baladı’nın önsözünü kaleme alan Enis Batur, şöyle diyor:

Levent Şentürk, tam anlamıyla bir polyglotte: 20 yılı aşkın bir süredir uzaktan ama yakından izlediğim üretimini bir kalıbın, dört köşe bir kadrajın içine sığdırmak olanaksız: Yazı sanatı, yapı sanatı, bana kalırsa düpedüz Sanat Escher’in garip üçgenini çağrıştıran bir iç içe düzene zamanla oturdu ‘iş’inde: Yengeç Baladı, sürecin temel köşe taşlarından biri olarak ete kemiğe bürünmüş bir toplam.

Bir örneğini bizde daha önce Faruk Ulay’da gördüğümüz tasarımcı-yazar kimliğinin ikinci bir örneği mi, hayır: Ulay meslekten tasarımcı, Şentürk değil: O, kitaplarını tasarlamakla yetinmeyen, bu tasarımı kendi eliyle uygulayan yazarlardan; tıpkı Roubaud gibi. Yengeç Baladı’nın ilk göze çarpan özelliği.
Bir bütünlük kurma yolunda yan yana getirilişleri masum bir dizme işlemi sayılamaz: ‘Travelling”i ahlaki bir eylem sayan Godard’ın izinden giderek sıralamanın, bir sıra seçimi oluşturumunun tavır alma olduğu anımsatılmalı.

Üçüncü can alıcı etmen, kitabın ikonografik düzeninin gerçekleştirilmesinde kendini gösteriyor.

Ömer Faruk ise, “Sokakta düşünerek dolaşanlar için davetkâr ve ufuk açıcı bir kitap” olarak nitelendirdiği Yengeç Baladı’nı şöyle değerlendiriyor:

Düşüncenin bir kuvvete dönüşmesi taşa verdiği biçimde ortaya çıkar. Deneyle çarpışmamış öngörü olarak filizlenen düşünce söyledikleri ve yazdıklarını taşa verdiği biçimde inanılır kılar. Biçimlendirilmemiş taşı etkileyen her düşünce kuvveti bir hayat tarzına işaret eder.

Mimarlar bu hayat tarzının günümüzdeki taşıyıcı aktörleridir.

Rodin, “Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor,” diyerek yaratıcı tasarımın zamana hükmeden kuvvetini, bir doruk noktasını göstermişti.
Altını çizelim: Her mimari tercih özgürleştirici ya da köleleştirici bir toplumsallığa işaret eder. Her mimar bu iki düşünce kuvvetinden birinin etkisi altındadır.
Çocuklar için tasarlanan her mekân ( = oyun evleri, çocuk parkları, uçurtma alanları, bisiklet yolları, çocuk kütüphaneleri, derslikler…) yetişkinlik tercihini; yetişkinlerin yaşadığı, birbirleriyle karşılaştığı her mekân ise ( = karnaval meydanları, disipline edilmemiş büyük bahçeler, spor alanları, bisiklet yolları, bostanlar, serbest kürsü parkları, gecenin kullanımı…) yurttaşlık özelliklerini belirler.

Mimar tercihleriyle ya hayatımızı kısıtlar ya da yaşama alanı açar.

Düşüncenin taşıdığı kuvvetin fazlasıyla farkında olan Levent Şentürk aynı kuvveti kullanarak pencerelere, merdivenlere, balkonlara, saksı çiçeklerine, kapılara ve anahtarlara bakıyor: Her gün düşünmeden kullandığımız bizi etkileyen nesnelere… Daha ötesi kaya ( = taş değil), patika ve yol üzerinde düşünüyor: “Sanki yeryüzüne değil de, kendi içinde, benliğinin, varlığının, sonluluğunun kıvrımlarının, oylumun içinde yürümektedir.” Ve düşündüklerini bir tasarım ürünü olarak elinizdeki kitapla görünür kılıyor.

Yengeç Baladı’nı “kaybolmakla, kaybolmanın hazzını uzama eriyerek, bu eriyişin bilgisini kurmakla ilgili bir kitap” olarak okuyan Zafer Aracagök’ün mekânsiklopedi hakkındaki sözleri şöyle:

Bir seyyah ansiklopedi yazmaya çalışırsa ne olur? Herodot veya Evliya Çelebi’nin tarihsel bilgi kategorisinin dışında bırakılıp vaka-i nüvis olarak nitelendirilmesinin anlamı budur belki. Kimi yazarlar nesnel bilginin salt rasyonel bir taksonomiye göre kategorize edilerek oluşturulabileceğini düşünürler. Kimine göreyse, önemli olan bilgiyle birlikte deneyimi de aktarabilmektir ve bu ancak bir yazarın anlatının içine nüfuz etmesiyle hayat bulur. Bir zamanlar Walter Benjamin’in Pasajlar’da yapmaya çalıştığı şeyi, bilinçaltının bilinmez geçitlerini kentin pasajlarında okuyabilme çabasını, Levent Şentürk kentlerin bellek izlerinin mimari yüzeylerinde çıkılmış bir gezintiye dönüştürüyor ve gezinirken izlediği her çizgiyi yeniden-yersizyurtsuzlaştırarak bu yüzeylerin içkinlik alanını kurmaya çalışıyor. Caillois’yı hatırlatacak şekilde okuyucuya şöyle sesleniyor: “Kişi burada, içinde yürüdüğü yolun kendisine dönüştüğünü, ya da o uzamın, kişinin bedeninin içine girdiğini duyumsar. Sanki yeryüzünde değil de, kendi içinde, benliğinin, varlığının, sonluluğunun kıvrımlarının, oylumunun içinde yürümektedir.

Kitaba adını veren “Yengeç Baladı” adlı fabl, 2012’de New City Reader adlı duvar gazetesinin “Horoskop” özel sayısı için kaleme alınmış.

Etiketler

Bir yanıt yazın