Bu sene Bauhaus Okulu 90. yılını kutluyor.
Bundan dolayı, başta okulun başlangıç noktası olan Weimar kenti olmak üzere, Bauhaus arşivlerinin bulunduğu Berlin dahil, Tokyo’dan New York’a birçok önemli şehirde yıldönümü etkinlikleri düzenleniyor. Örnek olarak, New York’ta bulunan Modern Sanatlar Müzesi (MOMA) çok yakın zamanda Bauhaus’la ilgili önemli bir sergiye ev sahipligi yapacak (Bauhaus 1919-1933: Workshops for Modernity). MOMA’nın kurulduğu dönemde, ilk direktörü Alfred Barr’in müzenin ana teması olarak Avrupa Modern sanatını seçmesinde, Bauhaus’dan etkilenmesinin büyük pay sahibi olduğu bilinen bir gerçek. Dünya genelinde bu 90. yıldönümü ile ilgili oluşturulan etkinliklerin en önemli vurgusu, bugünkü varolan mimari ve tasarım kültürünün oluşması sürecinde, Bauhaus etkisinin yadsınamayacak kadar büyük olduğunun hatırlatılması.
Peki Bauhaus bugün ne durumda? Bauhaus ismini degisik sekilerde de olsa sürdüren 3 kurum var: Weimar kentindeki Bauhaus Weimar Universitesi -ki mimarlık fakülte binası, Gropius tarafından tasarlanmış ve Bauhaus okulunun doğduğu yer-, Berlin’deki Bauhaus Arşivleri ve Dessau’daki Bauhaus Kurumu (Bauhaus Dessau Foundation). Bunlardan Weimar ve Dessau’daki yapılar UNESCO Kültürel Miras Listesi’nde bulunan, mimarlık tarihi açısından son derece önemli binalar. Bununla birlikte, 1925’de yapımına başlanan Dessau Bauhaus binasının, zamanının ötesinde ve endüstriyel çağın güçlü bir yansıması olan tasarımıyla, dünyada Modernizim ve Bauhaus denilince akla gelen en önemli mimari eser olarak, Weimar ve Berlin’deki yapılardan daha ayrıcalıklı bir konumda olduğu söylenebilir.
Bauhaus Dessau ile ilgili gözlemleri aktarmadan önce, Dessau kenti hakkında kısa bir özet, yapının ve organizasyonun ne tip bir ortam içerisinde bulunduğu konusunda fikir verebilir. Dessau, yaklaşık 65.000’lik bir nüfusa sahip, Berlin ve Leipzig kentleri arasında, Saxony Anhalt eyaleti sınırları icinde bulunan ufak bir şehir. 1. Dünya Savaşı öncesinde, Almanya’nın en önemli endüstriyel merkezlerinden biri olan kent, özellikle Bauhaus’un tasındığı dönemler de dahil olmak üzere, popülerlik açısıdan altın cağını yaşıyordu . Bununla birlikte, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, savaşın getirdigi yıkım ve yeni gelen Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin baskıcı rejimi altında, eski ihtişamlı konumunu kaybetmeye başladı. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra kent, diğer birçok eski Doğu Alman şehri gibi sorunlar yaşamaya başladı ve bu problemlerin birçoğunun hala mevcut olduğu rahatlıkla söylenebilir. İşsizlik, nüfusun yaşlanması ve gençlerin batı kentlerine göç etme isteği, bu problemlerin başlıcaları olarak göze çarpıyor.
Dessau’ya Berlin’den iki saatlik komforlu bir tren yolculuğunun ardından gelenleri ilk karşılayan yapı, Sovyet mimarisinin bütün soğukluğunu uzerinde toplayan, kentin Doğu Almanya geçmişinin belirgin miraslarından, Dessau Ana Tren İstasyonu. Bu yapıyı geçtikten sonra, Walter Gropius’un adının verildiği sokakta beş dakikalık bir yürüyüşün ardından, yolun sonunda, ziyaretçilerini bütün ihtişamıyla karşılayan yapı, Bauhaus’dan başkası değil.
Kronolojik olarak bakıldığında, binanın geçirdiği fiziksel ve programsal değişimler binanın, şimdiki konumunu anlamak açısından önem kazanıyor. 1932 yılında, açılışından 6 yıl sonra, dönemin Nazi yönetimi, okulun ana temel eğitim ilkelerinin, kendi doktrinlerine tehdit unsuru olduğunu ileri sürerek, okulu kapattı. Bu olaydan sonra, okul Mies van der Rohe’nun yönetiminde Berlin’de belli bir süre devam etse de, eğitime son verildi. 1933’ten 2. Dünya Savaşı’nın bittiği yıl olan 1945’e kadar bina, Nazi iktidarının elinde birçok değişik amaca hizmet etii: bölgesel Nazi genclik kollarının eğitim yeri, kadınlar için devlet okulu, meşhur Junkers motorlarının üretildiği fabrika ve Albert Speer’in Yapılaşma Komitesi bunlardan önemli olanları. Dessau’nun şiddetli bir sekilde bombalandığı 7 Mart 1945’de ise, binanın büyük bölümü yandı.
Bu olaydan sonra, 1976’ya kadar binanın, orijinal karakterini büyük ölçüde kaybettiği bir sürece girildi. Binanın, ünlü stüdyolarının bulunduğu kısımdaki, cam cephenin tuğlayla örülmesi derecesine kadar varan değişiklikler bu dönemde gerçekleşti.
Bugünkü yapı, orijinaline sağdık kalınmasına rağmen, özellikle cam cephe detaylarında birçok değişikler de içeriyor. Son 20 yılda yapılan ve şu anda çevre düzenlemesi şeklinde devam eden, çok masraflı restorasyon çalışmaları bazı soru işaretlerini yanında getirse de, binanın şu anki halinin orijinal formuna büyük oranda yakın olduğu söylenebilir.
Bugün, Bauhaus Dessau’da belli bir süre geçiren birinin, sürekli binayı adeta işgal eden kalabalık turist gruplarını farketmemesi hemen hemen olanaksız. Yılda yaklaşık 100.000 üzerinde kişi binayı, kış veya yaz farketmeksizin, ziyaret ediyor. Binanın, bu gercek göz önününe alındığında, bir “modernizim simgesi” haline gelmesi, Walter Gropius’un büyük ihtimalle okulu oluştururken düşünmediği bir durum olmalı (özellikle Modernist akımın mimaride “anıtsallık” olgusuna karşı olan soğuk duruşu hatırlanırsa). Aslına bakılırsa, Gropius’un Amerika’ya yerleşmesinden sonra yazdığı “Scope of Architecture” adlı kitabında da belirttiği gibi, “Bauhaus Style” denilen bir olgunun oluşması bile aslında planlanan, veya kurucular tarafindan arzulanan bir düşünce değildi. Bu açıdan bakıldığında, Bauhaus’un mimariye meraklı kitle tarafından adeta bir tapınak haline gelmesi (veya getirilmesi), üzerinde daha fazla düşünülmesi gereken bir paradoks olarak ortaya çıkıyor. Bauhaus’un yeniden bir eğitim, araştırma kurumu olması yönünde mücadele edenler olduğu gibi, binanın müzevari bir yapıya bürünmesini savunanlar arasında güçlü bir çekişme olduğunu da hatırlatmak da yarar var.
Bununla birlikte, Bauhaus Dessau sadece estetik, turistik yönüyle değerlendirmek yeterli olmayabilir. 1994 yılında, Bauhaus Dessau Vakfı’nın kurulmasıyla, Bauhaus’un eski orijinal, eğitimci, araştırmacı, sorgulayıcı kimliğine dönmesi yolunda önemli bir adım atıldı. Bunu takiben, 1999 yılında kurulan ve bu sene 10.yıl önümünü kutlayan Bauhaus Kolleg, şehircilik üzerine yaptığı araştırmalarla, kurum içerisinde önemli bir yer tutuyor, Her yıl seçilen yeni konular, dünyanın değişik yerlerinden gelen,değişik branşlardan (mimar, sanatçı, sehir planlancı, sosyolog vb) ögrenciler tarafından irdeleniyor. Regina Bittner’in başında bulunduğu ve genellikle 1 yıla yakın süren program, daha önce çok üzerinde durulmamış kentselleşme üzerine konuları, değişik metodlar ve stratejiler kullanarak ele aliyor.
Örnek vermek gerekirse, geçen senenin programı CIAM Modernist Kentselleşme sürecini, Singapur ve İskoçya’daki bu dönemin ürünü olan toplu konut projelerini değişik yönlerden (politik, ekonomik, sosyal ve mekansal vb.) analiz ederek ele aldı.
Bauhaus Foundation’in başındaki görevine yeni başlayan Philip Oswalt’a göre, Bauhaus’daki araştırmacı kimlik, bu gibi projelerle daha da desteklenerek devam edecek. Oswalt, Bauhaus bünyesindeki Kolleg ve IBA (gibi organizasyonlar sayesinde, Dessau’nun yakın gelecekte, dünyadaki diğer yüksek eğitim kurumlarıyla kurulacak bağlantılar sayesinde, güçlü bir eğitim merkezine dönüşebileceğine inanıyor.
Oswalt’ın bunu söylemesi kayda değer çünkü kendisi daha önce “Shrinking Cities” projesini hayata geçiren kişi. Kısaca özetlemek gerekirse (özellikle 1990 sonrası Doğu ve Batı Almanya birleşme sürecinin kentleşmeye etkisini merak edenler için önemli bir kaynak) Shrinking Cities (“küçülen şehirler” olarak çevirisi yapılabilir), nüfus veren, endüstrinin terkettiği ve batıya göç vermiş eski Doğu Alman şehirlerini canlandırmaya yönelik pratik çözümler üreten bir projeydi. Dessau, kitap ve sergi olarak hayata geçirilen bu projede, örnek verilen şehirlerden biri olarak öne çıkıyor (özellikle duvar sonrası Almanya’nin gecirdigi sürecin kentlere etkisini merak edenler için onemli bir kaynak).
Kentin işsizlik oranı, göç vermesi, nüfusun yaşlanması ve endüstrinin ortadan kalkması gibi önemli problemleri var (1990’ların başında 100.000 civarında olan nüfus, bugün 65.000 civarinda). Kentin belli bölgelerinde bulunan, terkedilmiş apartman blokları ürkütücü bir görüntü oluşturuyor. Yüzde 14’e varan işsizlik oranı, Bauhaus yakınındaki iş bulma kurumunu kentin en çok ziyaret edilen binalarından biri yapiyor. Bu faktörler gözönüne alındığında, Bauhaus hızlı bir şekilde gerileyen bu kenti, ekonomik ve kültürel açılardan, ayakta tutan yegane kuvvetlerden biri olarak ortaya çıkıyor. Kolleg için dunyanın değişik yerlerinden gelen ögrenciler, Vakıf’ın düzenlediği sanatsal aktiviteler ve IBA’nin düzenlediği konferanslar kente az oranda da olsa bir canlılık katıyor. Şehrin, 1900’lerin başındaki gibi bölgesel bir güç haline gelmesinin, Bauhaus’da olabilecek olumlu değişiklerle, doğru orantılı olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Buna ilaveten, Dessau kentinin kendisini “Bauhausstadt (Bauhaus şehri)” olarak tanıtarak, şehri kalkındırmaya çalıştığını da belirtmek gerekiyor. Herkes, bugünkü şartlar gözönüne alındığında, kentin tekrar bir ticaret veya sanayi merkezi haline gelmesinin zor olduğunun farkında. Oswalt’ın da belirttiği gibi, kent, elindeki “Bauhaus” isminin verdigi potansiyeli iyi bir şekilde değerlendirebildiği takdirde, çok yakın bir gelecekte Dessau ve Bauhaus’un, önemli bir eğitim/araştırma laboratuvarı haline gelmesi hayal olmaktan çıkabilir. Bununla birlikte, böyle bir amacın gercekleşmesi, biraz da Dessau’da yaşayanlarin ellerindeki “hazine”ye daha iyi sahip çıkmalarına bağlı. Son zamanlarda yapılan ve Time dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, eski Doğu Almanya kentlerinde yaşayanların %41’inin kentlerine gelen yabancılara olumsuz bir tavır içinde bulundukları görülüyor. Uluslararası düzeyde, Bauhaus Dessau’nun söz sahibi bir konuma gelmesi biraz da bu durumun değismesine bağlı. Özellikle Kolleg’in çesitli uluslardan ögrencileri her yıl bu ufak kente getirmesi, bu amaca yönelik, iyi bir ilk adım olarak görülebilir.
Bauhaus binasını ziyaret edenler için, gün içinde bir çok tur düzenleniyor. Bu gezilere katılanlar, Gropius’un odasını ve “festival bolgesi” denilen konferans salonunu da görme sansına erişiyorlar. Konserlerin de verildiği bu salon aynı zamanda, zamanında oğrencilerin kaldığı stüdyo ve atölyelerin bulunduğu kısımları birbirine bağlıyor. Bauhaus tarihini ve 1920’lerin son derece ilginç oğrenci projelerini merak edenler, bina kapsamındaki sergileri de gezebilirler.
Yolu Dessau’ya düsen ve mimarlığa ilgisi olanlar için, Bauhaus binası dışında Dessau bazı diğer önemli binaları da bünyesinde bulunduruyor. Gropius’un okul bünyesindeki “ustalar” için tasarladığı Master Houses (Wassily Kandinsky, Paul Klee, Oskar Schlemmer ve daha birçok ünlü sanatçı bu evlerde yaşadılar). Nehir kıyısında restoran olarak hizmet veren Kornhaus ve 1920’lerin konut sıkıntısına çözüm için Gropius tarafından tasarlanan Torten Konutları, Dessau’daki diger önemli, yapılar. Bunun dışında Bauhaus’la alakalı olmasa da, 2005 yılında yapımı tamamlanan, Sauerbruch Hutton tarafından tasarlanan Alman Hükümeti Çevre Bürosu’na ait bina, Dessau’yu ziyaret edenlerin ilgisini çekecek bir bina.