1. Uluslararası İstanbul Trienali 2 - 19 Eylül 2011 tarihlerinde Sanat Limanı'nda, 4- 24 Ekim 2011 tarihleri arasında ise Hünkar Kasrı'nda izleyenleri ilşe buluşuyor.
Aslında her şey, birkaç sanatçının süregiden hukuklarını, bir de üretirken örgütleme düşüncesiyle başladı.
‘Bağımsız Sanat Derneği’ (BSD) adı altında 2008 yılında tüzel kişiliğe kavuşan bu grup, dernek oluşumundan da önce, ‘Trienal’ kavram alanında yer tutan projeleri tartışıyor idi.
Çoklu disiplin ürünlerinin, ‘kamu’ ile en yüksek düzeyde buluşabileceği, kurumsallaşacak ve uluslararası niteliği gitgide belirginlik kazanacak bir etkinlik düzenlenmesinde karar kılındı.
BSD’nin çağrısı ile, dernek üyesi ya da değil, resimden fotoğrafa, videodan yerleştirmeye farklı sanat ve uygulama dallarından, akademisyeninden öğrencisine, mekteplisinden alaylısına çeşitli profillerden isimler, ‘Uluslararası İstanbul Trienali’ başlığı altında neler sunabileceklerini tasarlamaya koyuldular. Bu aşamada henüz Trienal, ‘maddi’ koşulların belirsizliği yüzünden, ‘teorik’ fazda yürütülüyordu.
Adında taşıdığı ‘İstanbul’un imlediği ve projede yer alan sanatçıları ‘hemşehri’ kıldığı gibi, her ne kadar ‘uluslararası’ olsa da Trienal, İstanbul’u, tüm çağrışım ve kırılım kümesi ile birlikte, odağında sabitlemektedir.
Bu ilk Trienal’in teması ve üst başlığı, ‘Şehrin Gizli Dili’ olarak belirlenirken, içeriğin de; İstanbul’un barındırdığı yaşam varyantlarının zenginliğinden, çok renkliliğinin albenisinden, kültürel ve tarihi çok katmanlılığının baş döndürücülüğünden esinlenilerek; “göç-kent sayrılığı-yalnızlaşma-yabancılaşma-kimliksizleşme-dilsizleşme-karşılaşmalar” gibi kavramlar etrafında dönenen işler olacağı bekleniyordu, öyle de oldu…
Uluslararası İstanbul Trienali’nin ilk yıl etkinliği olan ‘Şehrin Gizli Dili’, katılımcı sanatçıların çoğunluğunun tercihi olan ‘kavramsal sanat’ üzerinden; değindiği, kısmen tartışmaya açtığı sosyal meseleleri, ‘The City’nin sacayakları olan üç lokasyonda, Suriçinde (Hünkâr Kasrı), Galata’da (Sanat Limanı) ve Pera’da (Taksim Metrosu) yaygın kitleler ile buluşturma fırsatı bulduğundan, yakın ve dokunulabilir kılmaktadır.