Küratörlüğünü Rafet Arslan’ın yaptığı konsept çağdaş sanat sergisi “Kara Ütopya”, Tüyap Kitap Fuarı'na paralel açılan Artist2017 etkinlikleri içinde, 4-12 Kasım 2017 tarihleri arasında Tüyap Fuar Merkezi'nde izlenebilir.
Sergi Metni:
Kara Ütopya/ Rafet Arslan
1
Ütopya dediğimiz arzu çok eski zamanlarda, aşılamayan bir tepenin ardındaki bolluk köyüydü, yitirilmiş bir altın çağ, insanın tanrılar ve yıldızlarla iç içe yaşamış olduğu bir yere dair kulaktan kulağa gezen bir meseldi.
Antik dönem filozofu Platon’un Devlet diye bilinen eseriyle ütopya dediğimiz arzu dünyevileşti ve ideal görülen bir yaşamın taslağı oldu.
Ütopya Platon’un devletinden yola çıkıp, Farabi, Bedreddin, da Vinci, More, Shakespeare, Bruno, Campenella, Bacon, Voltaire, Saint Simon, Bellamy ve daha ötesine dek ilerler. Rönesans ve Reform hareketleri, Hümanizm, Aydınlanma Çağı ve bilimsel/teknik devrimin beslediği dünya görünüşüyle iç içe bir gelişim süreciyle ütopya kendi tahayyülünü büyüttü, bir bakıma toplumsal dönüşüm dönemlerinin öncüsü oldu.
Hurafeler değil akıl ve bilim temelli bir toplum düşü, ilerleme, rasyonalizm gibi ideallerle insan merkezli bir dünya görüşünün olgunlaşması, bir taraftan insanın özerkleşmesi sürecine güç veriyor ama bir taraftan farklı ve çözülmesi güç yeni sorunların kapısını açıyordu.
Ütopya yaratıcıları zamanlarının öncüsü, tarihsel önem taşıyan aydın, filozof, sanatçı ve toplum reformcularından oluşuyordu, fakat onların yaşadıkları dünyaya şekil veren güç ve iktidar sahiplerinin bu ütopyalara karşı konumu neydi? Ya da çağının öncüleri ve yöneticileri dışında kalan, geniş insan topluluklarının bu düşleri idrak etmelerinin nesnel zeminleri var mıydı?
Teknikte, bilimde, üretim biçimdeki gelişmelerin insan ruhundaki ve bilincindeki karşılığı neydi?
Tüm bu ilerlemeler sonucu doğaya kendi çitlerini çekip, onu bir sebil gibi kullanmış, Neandartel’ler başta olmak üzere bir çok farklı türü yok etmiş, uygarlığını savaşlar, sürgünler, köleliklerle yaratmış insan türü ne gibi gelişmeler kaydetmişti?
İnsan tarihindeki ilk ütopya ortaya atıldığından beri tartışılan ve tartışılması hala zaruri olan sorular..
Ütopya düşten çıkıp, gerçekleştirebilir biçime bürününce bir çeşit toplum sözleşmesi ya da anayasa taslağına da dönüşmeye başlamış oldu. Ütopyanın gerçekçiliği onun gerçekleşebilir olma ihtimalini olası kılıyordu. Fakat bu kadar yer yüzüne ve an’a inmesi ütopya’yı aynı zamanda sorgulanabilir de kılıyordu. Bu noktada ütopya’nın açıklığı, katılımcılığı,dinamizmi, sürdürülebilirliği,nesnelliği ve düşselliği de tartışılır hale geldi.
Bir kişi ya da grubun ideal dünyasının, bir başkasının cehennemi olabileceğini görmemiz için fazla beklememiz gerekmedi. Saltık Ütopyaların katı sınırları karşısında ideal devlet, ideal toplum eleştirisi olarak anti-ütopyalar ortaya çıktı.
Akıl merkezli ve ilerlemeci ütopyalara karşı Romantik Hareket doğdu; insanın var oluşunun tinsel özü ve doğal olanla ilişkisi yeniden sorgulandı, yeni düşler ve kaçış ütopyaları tahayyül edildi.
Platon’un teknotrat Devlet’inden, Bacon’ın Yeni Atlantis’ine teknoloji ve bilim merkezli toplum sistemlerine karşı ve onların kabusu olarak Frankenstein, Denizler Altında 20.000 Fersah ve Dr. Monreou’nun Adası gibi distopya yapıtları ortaya çıktı.
Ütopyanın statikliği, kapalılığı ve haklılığına kesin inancı karşısında Morris’in Hiçbiryerden Haberler’inden, Le Guin’in Mülksüzler’ine ve oradan Mitchell’in Bulut Atlası’ına akışkan ve güncellenebilir bir eleştirel ütopya külliyatı ortaya çıktı.
Teknik ve akılla yola çıkan modern ideal; 20. Yüzyılla birlikte toptan imha silahları,dünya savaşları, reklamcılık, kitle iletişimi, gösteri ve tüketim merkezli kaotik bir dünya yarattı. Bir çok ütopya hayata geçti, bir çok ütopyadan kaçıldı, bir çok kavram sorgulandı ve sonuçta 21. Yüzyılın başında küresel kara ütopya’nın vatandaşları haline geldik.
2
Ütopyaya karşı kaçışlar, itirazlar, karşıtlılıklar, hicviler ve ikircikli yaklaşımların toplamı, artık ütopya tahayyülünde geniş bir yer tutan, güçlü bir kara ütopya damarının oluşturur.
21. yüzyılın başında ütopyayı yeniden düşünmek aynı zamanda onun sürekli sağlamasını yapan kara damarı da düşünmek demektir.
Kara ütopya bize ideal kurtuluş reçeteleri üretmek yerine değişebilir ve değişmesi gerekir düşler verir. Akışkan, güncellenebilen, öteki’yi düşünen, arzuları merkeze alan, farklılıkları kucaklayan, merkezsiz kara ütopya imgesi aynı zamanda galaksisinde sanata, müziğe ve şiire de geniş “oluş” imkanları sunar.
3
Ütopya üzerine düşünmek uzay üzerinde uzamın kurgulanması ile başlar. Nasıl bir yaşam düşlediğimiz sorusunun yanıtını yönetim, üretim, bölüşüm sistemlerinin içinde var olduğu uzam üzerinden tahayyül ederiz. Uzamın kendisi Ütopyanın test alanıdır.
Tahayyülü onun üzerinde şekilleneceği uzama çekmek bize; topografya, doğal yaşam, kentsel alan, yok-yerler, hayali peyzajlar, psikocoğrafya ve dünya dışı yaşam alanları gibi imgesel olarak yoğunlaşacak çok geniş bir durumlar silsilesi ortaya çıkartır.
Uzam üzerinde uygarlığın nasıl yerleşeceği, doğa ve makine ile nasıl ilişki kuracağı, insan topluluklarının nasıl yaşayacağı üzerine düşünmek ve onu resmetmek bize bir çok olası gelecek imgesi verir.
Kuşkusuz kara ütopya perspektifinden uzama bu bakış içine sıkıştığımız ütopya ile disütopya arasındaki gerilim döngüsü dışında başka hayatların görüntülerini sunma şansına da sahiptir.
Yaşadığımız çağın yoğun gerçekleri bize deneyimlemeye başladığımız distopya dışında bir alternatife kapalı gözüküyorsa, sanat yeniden düşlerin yaratıcı ufkuna kaçıp, ütopyayı kara duygululuğa taşıyarak yeni kaçış delikleri kazabilir.