13 Mayıs-26 Kasım 2017 tarihlerinde, Venedik Bienali 57. Uluslararası Sanat Sergisi paralelinde düzenlenen Venice Design, Türkiye’den davetli tasarımcıların yer aldığı “Synesthesia: Beklenmedik Duyumlar ve Göç Hikayeleri” sergisine ev sahipliği yapıyor.
Geçen yıl mimarlık bienalinde GAA Foundation tarafından ilki düzenlenen Venice Design 2017 etkinliğinde, dünyanın her yerinden ünlü tasarımcıların yanı sıra Ali Bakova, Argun Dağçınar, Aykut Erol, Can Yalman, Demirden Design, İzlem Akman, Neslihan Işık, Refik Anadol, Serhan Gürkan, Uğur Becer ve Yiğit Yazıcı gibi uluslararası başarılarıyla bilinen tasarımcıların yer aldığı TRUE-TREU ekibi de kavramsal bir sergiyle yer alıyor.
“Synesthesia: Beklenmedik Duyumlar ve Göç Hikayeleri” başlığı altında yer değiştirme, kök salma, köksüzlük, teknolojik ve kültürel ağlar içinde hareket, tohum, ötekiyle yüzleşme gibi göç olgusunun farklı boyutlarını sorgulayan ürün yerleştirmelerinde tasarımcılar, izleyiciyi öteki ile tanışmanın ve anlaşmanın yeni deneyim alanlarını keşfetmeye çağırıyor. Benan Kapucu küratörlüğünde, kolektif bir çalışmayla yürütülen sergi, eski bir Venedik yapısı olan Palazzo Michel’de 6 ay boyunca, bienal izleyicilerine açık olacak.
Tema
Synesthesia ya da “birleşik duyum” sadece beynin gizemlerinden biri değil; göç olgusunun dramatik sonuçlarını yaşayan insanlığın yeni hallerini, duyular ve duygular yoluyla anlatan bir metafor… Algılama bozukluğu değil, yaratıcı zihnin bir mucizesi. “Synesthesia” teması, küresel çağın getirdiği çıkmazların, aslında yaratıcılığımızı tetikleyecek yepyeni fırsatlar da barındırdığını söylüyor.
Var olduğumuz günden beri dünya üzerinde hareket halindeyiz. Ama artık tek bir katmanda ve doğrultuda hareket eden göçebeler olarak değil, kendi uzantımız olan teknolojik ve kültürel ağların katmanlarında yol alıyoruz. Yer değiştirenler, yerleşik düzeni değişime zorluyor; duyularımız yeni teknolojilerle artmış ve genişlemiş durumda. İnsan, isteyerek ya da zorunlu olarak atıldığı bu keşif yolculuğunda tanıştığı kültürlerle yeniden kaynaşıyor ve kolektif bir bellek oluşturuyor. Geçtiğimiz her yerde yüzyıllar ötesinden gelen bilgi ve düşünce tohumlarını ekiyor, o toprakta yeniden büyütüyoruz.
Sınırlar muğlak, eski kalıplar geçersiz… Dünya küçülür, insanlar birbirlerine karışırken, yerel ve dar kalıplar içine sıkışmak yerine sınırsız, ötekileştirmeden, bütünlüğü ve bir olmayı vurgulayan yeni bir dil oluşturmalıyız. Yeni duyularımızla, sezgilerimizle -sesler, kokular, dokular, görüntüler, tatlar… yoluyla- hem dünyayla hem de birbirimizle karşılıklı etkileşime yarayacak yeni yollar geliştirmek zorundayız.
Venedik’ten İstanbul’a…
Bienal sonrasında serginin İstanbul’a da taşınması; sosyal sorumluluk adına sergi sonrasında ürünlerin, bu yol hikayesini paylaşmak isteyen tasarım meraklılarına sunulduğu bir müzayede de gerçekleştirilmesi planlanıyor.
“Synesthesia: Beklenmedik Duyumlar ve Göç Hikayeleri” teması altında buluşan her bir tasarımın güçlü mesajlarının olması ve o hikayelerin dokunduğu sosyal alanlar da büyük önem taşıyor.
Tasarımcılar, sergiye özel tasarladıkları ürün hikayelerinde, göç olgusunun toplumlar ve bölgeler üzerine etkisinden öte, insan olarak bizim kişisel durumlarımıza, duygularımıza ve değişen algılarımıza odaklanıyor.