MTV post-produksiyon stüdyosu, Evren Arın (1992)
Pek çoğumuzun geçmişinde meslek seçimimizi dolayısıyla yaşamımızın akışını etkilemiş olan özel bir an, bir deneyim vardır. Ben bu anı 1993 yılının bir sonbahar gününde yaşadım. O sırada İTÜ’den elektronik ve haberleşme mühendisi olarak yeni mezun olmuştum ve öğrenciliğimden beri çalıştığım aile şirketimizde tam zamanlı göreve başlamıştım. Türk belgesel sinemasının piri olarak bilinen rahmetli amcam Suha Arın’ın kurduğu ve daha sonra babamın da ortak olduğu MTV Film Televizyon, o yıllarda ülkemizin önde gelen yapım şirketlerinden biriydi. Ana işimiz olan belgesel film üretiminin yanı sıra, dönemin ünlü TV programlarının canlı yayınlandığı bir büyük stüdyo ve post-prodüksiyon sistemlerinin yer aldığı bir de küçük stüdyo işletiyorduk. Dolayısıyla teknik ekipman satışı yapan firmalar kapımızdan hiç eksik olmazdı.
MTV post-prodüksiyon stüdyosu. Soldan sağa: Evren Arın, Reha Arın, Şehnaz Arın, Suha Arın, Dr. Suphi Saatçi, Nergis Eren (Mayıs 1996).
MTV post-prodüksiyon stüdyosu. Soldan sağa Suha Arın, Reha Arın, Gülnur Alptekin, Evren Arın (Mayıs 1996).
İşte o günlerde koltuğunun altında bir bilgisayar kasasıyla çıkagelen bir adam bize farklı bir şey göstermek istediğini söyleyerek bilgisayarını kurdu, bir program açtı, önce ekrana MTV yazdı, sonra buna boyut verdi, mermer türü bir malzemeyle kapladı, ve son olarak iki ışık kaynağıyla bir kamera koyup gerçek gibi görünen bir sahne ortaya çıkardı! Gözlerimize inanamıyorduk. Doğrusu o tarihte böyle bir gösteriden herkes çok etkilenirdi ama eğer Sinema-TV sektöründeyseniz ve o hantal, pahalı kamera-ışık ekipmanıyla gerçek bir sahne kurmanın zorluklarını yaşamışsanız, o zaman bu yeni teknoloji sizin için bambaşka şeyler ifade ediyordu. O sıralar şartlarımız da uygun olduğundan, MTV bünyesinde bir 3D özel efektler merkezi kurulması için hemen harekete geçtik. Ve amcamın önerisiyle, merkeze “Dile Benden Ne Dilersen!” sloganından hareketle “DBND” adını verdik.
MTV DBND Stüdyosu. Soldan sağa: Murat Eren, Evren Arın, Dr. Aras Neftçi, Nergis Eren (Mayıs 1996).
MTV DBND Stüdyosu. Murat Eren 3D modelleme yaparken (Mayıs 1996).
İlk iki yılımız öncelikle 3D Studio ve Photoshop’a hakim olup çeşitli reklam ve tanıtım filmleri için görsel efektler oluşturmakla geçti. Öte yandan işin içine girdikçe, video kayıt cihazları ile birlikte ciddi bir rakama malolan PC tabanlı sistemimizin öyle her dileği gerçekleştirmeye uygun olmadığını görmeye başlamıştık. 3D hesaplama işlemleri çok güçlü bilgisayarlar istiyordu. O dönemde bu işin tam hakkını verebilmek için 50 bin dolarlık bir Silicon Graphics iş istasyonu alıp, yazılımlar için de en az bir o kadar daha harcamak gerekmekteydi. İki kişi aynı anda çalışmak için bu rakamları ikiyle çarpmalıydınız!
O sıralarda, 1996 yılında İstanbul’da düzenlenecek olan HABITAT II konferansı için hazırlıklar başlamıştı ve konferans kapsamında yer alacak olan “Dünya Kenti İstanbul” sergisinin düzenleme komitesi, içerik üretimi için bizimle de temasa geçmişti. Ancak 1995’in sonlarına doğru bu ekipten bir uzman MTV’yi ziyaret ettiğinde PC tabanlı özel efekt merkezimizden pek etkilenmiş gibi görünmedi. Zaten uzun süre ses soluk çıkmadı. Ancak daha sonra ne olduysa, 1996’nın Nisan ayında bizimle tekrar temasa geçerek, Dünya Kenti İstanbul sergisi için biri belgesel, diğeri 3D canlandırma olmak üzere iki ayrı film yapmamızı istediler. Serginin Genel Koordinatörü Prof. Dr. Afife Batur, Suha Arın ve ekibine güveniyor ve sergiye katkı sağlamamızı istiyordu. 14 Nisan Pazar akşamı kendi aramızda bir değerlendirme toplantısı yapıp her iki projeyi de almaya karar verdiğimizde HABITAT II konferansının başlamasına sadece altı hafta vardı!
Bizden istenen projeye göre, İstanbul’un 5 bin yıllık tarihinin Bizans ve Osmanlı dönemlerini canlandıran 5 dakikalık bir kısa film hazırlamamız gerekiyordu. Filmin önemli bir bölümü bilgisayarda üretilmiş 3D sahnelerden oluşmalıydı, ancak bu planlarla uyumlu olacak şekilde gerçek görüntüler de kullanılabilirdi.
Bu filmde o dönem için deneysel sayılan 3D görselleştirme tekniği kullanılacak olsa da, üretilen görüntüler tarihi verilere uygun olmalıydı. Bu nedenle akademik danışmanlarla birlikte çalışmamız gerekiyordu. Dr. Aras Neftçi Osmanlı dönemi, Dr. Engin Akyürek ise Bizans dönemi eserleri konusunda bize rehberlik edecekti. Ayrıca Afife Batur hocamızın da ara sıra bizi ziyaret edip çalışmaları bizzat izlediğini ve önerilerde bulunduğunu hatırlıyorum.
Daha önce bazı küçük çaplı projelerde birlikte çalıştığım sevgili dostlarım Nergis-Murat Eren ile birlikte, üç kişilik bir ekip olarak hemen çalışmaya başladık. Öncelikle filmde yer alması gereken tüm anıt yapıların bir listesini çıkardık. Bir yapının modellemesi bittiğinde, stüdyonun beyaz tahtasındaki isminin üzerine bir çizik atıyorduk. Nergis ve Murat o altı hafta içinde AutoCAD ve 3D Studio ile onlarca yapı modellediler ama bunların bazılarını filmde kullanamadık. Örneğin bütün köşkleri ile oldukça detaylı modellenen Topkapı Sarayı’nı filmde ancak bir-iki saniye boyunca gösterme fırsatımız oldu.
Ayasofya’dan Süleymaniye’ye belgesel filminden kareler
Bu kısıtlamaların nedeni o zamanki PC teknolojisinin istediğimiz sonuç için yetersiz kalışıydı. 32MB bellek ve i486 işlemciye sahip iki adet PC ile çalışıyorduk. Bilgisayarların birinde yapıları modelliyor, diğerinde ise bu yapıları İstanbul’un topoğrafik haritası üzerinde tarihi dönemlere göre biraraya getiriyorduk. Tek başına bu harita bile bilgisayardaki belleğin önemli bir kısmını yutmaktaydı. Herhangi bir sahneden tek bir kare render görüntüsü almak dakikalar sürüyordu.
Bugünkü imkanlara bakıldığında anlaşılması zor gelen bir başka dert ise, o zamanki PC’lerin bir video dosyasını gerçek zamanlı olarak oynatamaması durumuydu. Render işlemi ile ürettiğimiz bir 3D görsel dizisini hareketli izleyebilmek için diziyi bir Betacam profesyonel video kayıt cihazı ile banta kaydetmek gerekiyordu. Bunun için bilgisayardaki dijital görselleri video sinyaline dönüştüren TARGA, FAST gibi özel kartlar vardı. Bizim kullandığımız FAST aynı zamanda Betacam kayıtçıyı da kontrol edebildiğinden görselleri kare-kare kayıt denilen yöntemle kaydediyorduk. Süreç kabaca şöyle işliyordu: Görsel dizisinden bir kare video kartın çıkışına verilir. Kayıtçı senkronize olabilmek için bandı 8 saniye geriye sarar, bant okunmaya başlar ve 8 saniye sonra tam doğru nokta geldiğinde o tek kare banta kaydedilir. Kartın çıkışına bir sonraki kare verilir, bant geriye sarar ve otomatik döngü bu şekilde devam eder. Bu yöntemle 25 kareden oluşan 1 saniyelik görüntünün banta kaydedilmesi 6-7 dakikayı buluyordu. Bu arada manyetik bantlarda sık rastlanan ve “drop” denen tek karelik arızalı bölgeye denk gelinirse, o kayıt çöp olduğundan baştan başlamak gerekiyordu.
Günışığı almayan küçük stüdyomuzda ekran başında aralıksız çalıştığımız, ağır uykusuzlukla boğuştuğumuz ve giderek artan bir panik halinde zamana karşı yarıştığımız o dönemde, gündüz-gece algımız da zayıflamıştı. Elbette bu proje yetiştiren herkesin, özellikle de mimarların aşina olduğu bir deneyimdir. Ama tüm dünyanın merakla beklediği bir konferansa iş yetiştirmek için, tamamen bağımlı olduğumuz bilgisayarların sınırlarını zorlayarak bilinmeyen sularda seyrettiğimizi de hesaba katmak gerekiyor.
Ayasofya’dan Süleymaniye’ye belgesel filmi
Her zamanki gibi en büyük destekçimiz, akıl hocamız, moral kaynağımız sevgili amcam Suha Arın’dı. Kendisi ekibiyle birlikte aynı sergi için hazırladığı “Altın Kent İstanbul” belgeselini tamamlamış ve teslime kısa bir süre kala dikkatini bize yoğunlaştırmıştı. Sona yakın sabahlamalardan birinde, bilgisayar başında önemli ve uzun bir planın sanal kamera hareketlerini vermeye çalışıyordum. Artık panik ve yorgunluktan çökmek üzere olduğumu gören amcam, yanımda oturup o her zamanki babacan tavrıyla bana sinemanın 5C kuralını anlatmaya başladı. Gecenin üçünde aynı zamanda bir hoca olan o büyük yönetmenden sinema dersi alıyordum! Daha etkili bir sahne için 3D Studio’nun sanal kamerasına izletmem gereken yolu, onun gösterdiği sinema kurallarını bilgisayardaki sahneye uygulayarak çözdük. Daha sonra gerçek görüntüler ile 3D canlandırmaları biraraya getirip, Nadir Göktürk’ün “Altın Kent” İstanbul belgeseli için hazırladığı özgün müzikten de yararlanarak, “Ayasofya’dan Süleymaniye’ye” adını verdiğimiz filmimizi sergiye yetiştirmeyi başardık.
Suha Arin, 1999, MTV, Masası başında
Altı haftanın sonunda hepimiz çok yorulmuş ve yıpranmıştık ama MTV bünyesinde hazırlanan her iki filmin de sergide büyük beğeni gördüğü haberi yorgunluğumuzu unutturmuştu. Daha sonra “Dünya Kenti İstanbul” sergisi Genel Koordinatörü Prof.Dr. Afife Batur’un bize gönderdiği teşekkür yazısı, benim için hala büyük bir anlam ve öneme sahiptir.
Prof.Dr. Afife Batur’un gönderdiği teşekkür yazısı
MTV’deki DBND maceramız yüksek lisans çalışmalarımın yoğunlaşması nedeniyle sekteye uğrasa da, 2000 yılına kadar bazı özel projelerle devam etti. YouTube’a yüklediğim şu showreel altı yıllık maceranın bir özetini yansıtıyor. O tarihten sonra kendim doğrudan 3D tasarım yapmasam da kariyer yolum bu dünya ile hep kesişti. Meslek hayatımın en başında beni derinden etkileyen Photoshop’un yapımcısı Adobe Systems ve 3D Studio’nun (3ds Max) yapımcısı Autodesk firmalarının her ikisinde uzun yıllar çalışma fırsatım oldu. Nitekim Autodesk’deki görevim halen devam ediyor ve Orta Doğu Afrika bölgesinden sorumlu Eğitim Yöneticisi olarak, genç kuşakların en yeni 3D tasarım araçlarına erişimini sağlamak için çalışıyorum.
Öte yandan 2004’te kaybettiğimiz sevgili amcam Suha Arın’ın adını ve eserlerini yaşatmak için çaba göstermeye devam ediyoruz. Üretken meslek yaşamında meydana getirdiği 36 belgeselin şu ana kadar üçte birini yeniden yayınlayarak yeni nesiller ile buluşturmayı başardık. Bu eserlerden HD formatında yayınlama imkanı bulduklarımızı YouTube Suha Arın Belgeselleri kanalında izleyebilirsiniz.
Evren Arın 1993 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği dalında lisans, 1998 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden aynı dalda yüksek lisans derecelerini aldı.
İş hayatına sinema-televizyon sektöründe başlayan Arın, dijital medya alanında 7 yıl boyunca tasarımcı, eğitimci ve yönetici olarak görev aldı. 2000-2006 yılları arasında ise Siemens’in Bilgi ve Haberleşme Ağları bölümünde sistem mühendisi ve teknik satış yöneticisi olarak çalıştı. Ardından Adobe Systems firmasında altı yıl boyunca iş geliştirme ve kurumsal satış görevleri üstlendi. Evren Arın 2013 yılından beri Autodesk firmasının Türkiye Orta Doğu ve Afrika bölgesinden sorumlu Eğitim Yöneticisi olarak çalışmaktadır.