Geçmişte yaşanan afetlere baktığımızda il ve ilçe merkezlerinde sürecin nasıl işleyeceği konusunda az da olsa bir fikrimiz oluyor: afet sonrası temel ihtiyaçların karşılanacağı akut dönem, geçici olarak kurulacak çadır kentler ve kalıcı konutlar yapılıncaya kadar (1,5 – 2 sene) barınılacak konteyner kentler. Kamu, özel sektör, sivil toplum ve akademi tarafından üretilmeye çalışılan çözümler de mekân olarak il ve ilçe merkezlerine ve bu akışa odaklı. Çadır ve konteyner kentlerdeki eğitim, sosyalleşme alanları, hijyen vb. sürekli tartışılıyor. Ama neredeyse hiç konuşulmayan, gözden kaçan bir yaşam alanı daha var: Köyler.
Depremin olduğu 11 ildeki yaklaşık 4500 köyde yüz binlerce kişi bu afetten etkilendi. Esasen 2012 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile 31 şehir, büyükşehir statüsüne geçirilerek bu şehirlerde yer alan köyler de mahalle olarak tanımlanmaya başlandığı için; bu şehirlerin sınırlarında yer alan kırsal bölgelerin ve köylerin verileri de kent veri ile karışmış durumda (1). Dolayısıyla bu afetten etkilenen kaç köy var ve bu köylerde kaç kişi yaşıyor sorusuna resmi verilerin verdiği cevap saha ile örtüşmüyor. 4500 civarı köy ve kırsal mahalle olduğunu biliyoruz. Bu köyler deprem sonrası ortamda il ve ilçe merkezlerine göre bazı avantajlara sahip oldukları için ilk etapta bu merkezlerden göç aldılar. Örneğin binalar alçak, içine girilemese de insanların üzerine yıkılma tehlikesi kentlere göre çok daha az. Alçak binalar ve bu binaların seyrek yerleştiği bir mekân, il ve ilçe merkezlerinde eksikliği görülen toplanma alanlarını organik bir şekilde sağlıyor. Halihazırda kurulu seralar ve tarımsal faaliyette kullanılan brandalar bu toplanma alanlarında akut dönemde barınma ihtiyacına çözüm sundu. Başta süt ve yumurta olmak üzere bazı gıda maddelerine erişim de daha olanaklı. Ayrıca odunla ısınma ana ısınma yöntemi olduğu için geçici barınma alanlarında ısınma sorunu il ve ilçe merkezlerine göre daha hızlı çözüldü. Benzer şekilde evler alçak olduğu için evlere hızlıca girilip çıkılarak erzak ve giyecek sorunlarına da böylece çözüm bulundu.
Ancak afetin en başındaki dönemde bir direnç sağlayan köyler, süreç ilerledikçe belli kırılganlıklar göstermeye başladı. Bu kırılganlıkların en önemlisi yardım ağının dışında kalması oldu. Kamunun ve diğer kurumların yardımları il ve ilçe merkezlerinde dağıtılıyor. Ancak köylerde yaşayanların buralara ulaşımı çok zor. Afet öncesi dönemde çoğu köy, merkeze sabah gidip akşam dönen servis ile ulaşım sağlıyordu. Afet ile birlikte bu olanak ortadan kalktı. Buna ek olarak pek çok köy yolu kamyon ve tır gibi yardım taşıyan vasıtaların kullanımına uygun değil. Daha küçük araçlar gerekiyor. Dolayısıyla yardım dağıtımları köylere yapılmayınca ve köylerdeki erzak da yavaş yavaş tükenmeye başlayınca temel ihtiyaçların özellikle kalıcı çadır/konteyner, gıda ve hijyen malzemelerine erişimde sorun yaşanmaya başlandı. Deprem sonrası artan nüfus da göz önüne alındığında bu sorunların artarak devam etmesi olası. Elbette bu göçün sosyal dokuya negatif etkisi olması muhtemel ve örneğin köy okullarının, kırdaki eğitim kapasitesinin bu yükü kaldırıp kaldırmayacağı meçhul.
Esasen bu sorunlar giderilebilse köyler pek çok fırsat barındırıyor. Örneğin, köyler çocuğa doğal bir oyun ortamı sunuyor. Afet sonrası il ve ilçe merkezlerindeki çadır/konteyner kentlerde çocuklar -ve büyükler- için mekân sıkıntısı var. Böylesi yoğun duyguların yaşandığı bir dönemde, oyun çocuk için sadece bir etkinlik değil aksine onun dili. Ne yazık ki konteyner kentler buna elverişli değil.
Benzer şekilde merkezdeki bireyler kendilerine travma yaratan mekânda bulunmaya devam ettikleri için iyileşme hızları daha yavaş olabilir. Bu ortamda bir de çadır/konteyner kentlerde sosyalleşme alanlarının kurulması ve işlerlik kazanması lazım. Köy ise doğa ile iç içe bir ortam sunuyor. Köyde -özellikle sağlam kalan köylerde ama yıkılan köylerde de- hayvanıyla, doğasıyla rehabilitasyon ve yeniden inşaya dair umut yeşerme ihtimali yüksek. Zira doğa kendini yeniliyor, yeniden inşa ediyor. Her bireyin ama özellikle çocukların rehabilitasyonu köyün doğa ile iç içe olan yapısı nedeniyle daha kolay.
Köy okulları da bu sürece katkı sunabilir. Köydeki bir araya gelme ve ortaklaşma mekânı da olan köy okulları bu rollerine ek olarak afet döneminde barınma, depolama ve yardım dağıtımı gibi farklı ihtiyaçlara da cevap verdi. Ayrıca bazı köy öğretmenleri merkezlerdeki evleri hasar görünce köy okuluna yerleşerek hem barınma ihtiyacını karşıladı hem de göç alarak kalabalıklaşmış köydeki iyileşme faaliyetlerine destek oldu. Esasen afet döneminde de ve normal dönemlerde de köydeki öğretmen köyü görünür kılan bir özne olarak konumlanır. Köyde okul varsa ve o okulda da atanmış bir öğretmen varsa köyün kentle iletişimi daha kuvvetli olur. Afet dışı dönemde bu öğretmenleri yerel yöneticiler ziyaret eder, öğretmenden köy ile ilgili bilgi alırlar. Afet döneminde de benzer şekilde köyün ihtiyaçları ek bir kanal olarak öğretmen aracılığı ile kamuya iletilir. Elbette bu dönem köylerde halihazırdaki sorunların daha da derinleşmesi anlamını da taşıyabilir. Örneğin, köyünde okul olmayan ama taşımalı sistemle okula erişen öğrencilerin zaten sorunlu olan bu sistemin ulaşım altyapısındaki sorunların artması ve merkezdeki okulların da durumlarının belirsizliği ve muhtemelen kötüleşmesi nedeniyle eğitime erişimde daha büyük sıkıntılar yaşaması muhtemel. Benzer şekilde iyileştirici gücü yüksek olan doğa ile iç içe bir yapı olmasına rağmen, özellikle uyku ve yeme düzeni bozulan çocuklara psikososyal destek elzem. Ancak afet dışı zamanda dâhi bu hizmete erişemeyen köy okulundaki öğrencilerin afet döneminde erişmeleri çok mümkün görünmüyor.
Aşikar ki afetten etkilenen bölgede bir süre gıda ve hijyen başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerine olan ihtiyaç devam edecek. Bu ihtiyaçlara paralel olarak zorlu bir fiziki ve manevi yeniden inşa süreci önümüzde. Bu süreçlerin mekânsal karşılıkları olarak il ve ilçe merkezleri ve buralardaki çadır/konteyner kentler hep göz önünde. Ancak bu mekânlara ek olarak binlerce köyde de bu süreçler devam edecek. Pek çok köy, uzun zamandır daha iyi yollar ve sağlam yapılanmış okul binalarının inşasını bekliyor. Şu an köylerin korunaklı ve rahatlatıcı fiziksel yapısından faydalanmanın tam zamanı. Köylerin bu ihtiyacının göz önünde bulundurulması hem iyileşme sürecine katkı sağlarken hem de kırsal kalkınmaya yönelik büyük bir adım olabilir. Köylerin bu süreçte göz ardı edilmemesi, tedarik zinciri, yeniden inşa ve kamu hizmetleri planlanırken köylerin de dikkate alınması, bu mekânları iyileşme sürecine önemli katkı verecek yerler haline getirebilir. Özellikle afet sonrası aldıkları göçle kalabalıklaşan nüfus ile bu potansiyel çok daha yüksek.
(1) TÜİK bu sorunu çözmek üzere nitelikli bir çalışma yürütüyor. O çalışma neticesinde kent – köy/kır ayrımı daha netleşecek.