Evet, bir yanlışlık yaptığımız ya da reklam yaptığımız yok. Zaten Youtube'dan alınan bu ekran görüntüsündeki markayı da sildik.
Konumuz ciddi ciddi, “Ahşap desenli PVC” ama içeriğimiz Türkiye’deki PVC pazarı ya da üretim teknikleri veya mimari detay çözümü filan değil. Muhakkak bunlar ile ilgili akademik tezler vardır. Olmalıdır da belki. Çünkü PVC doğrama zamanımızın en önemli yapı elemanlarından biri.
Evet, biraz eskilere gidelim. Hani ev boyanırken bezirli yağlı boya ile boyanan doğramalarımız vardır. Hatta bazılarının budakları olur ve budak yerleri üzerindeki boya buruşurdu. Sonracıma, camı tutan macun da boyanır ve ilk olarak oradaki boya kalkar, çocuklar çıtır çıtır o boyayı kaldırılardı. Sonra sonra cam macunu – ki camcının onu iki eli ile inceltmesi, sonra bastıra bastıra yerine koyması ve sonra cam kesme elması ile 45 derecelik kapatıcılık sağlayıp fazlalıklarını almasını seyrettiğimiz hani – işte o önce katılaşır. Dökülür. Camı tutan cam çivileri görünürdü.
Genelde sapı kırmızı olan elmas denilen camları kesme için kullanılan şeyin, neden göz muayenelerinde sorulan “E”ler gibi kenarları olduğu ve üstünün pahlı olduğunu (macunun fazlasını almak için) camcıyı seyrederek anlardınız.
Bir de pencere çürür, içeri su girer ve yağmur yağdığında annemiz içerideki damlalığa koyduğu bezler vıcık vıcık su olduğunda kovayı onları sıkar yerine bir daha koyardı. O zaman Dallas dizisinde arada reklam da olmadığından, bezleri sıkma periyodu kaçırıldığından balık sırtı canım parkenin de su olduğu görülmüştür.
Sonra evlerimize şu PVC temelli pencere ve kapılar girdi. Bir kere boyama derdi yoktu. Sonracıma sıkı sıkı contası filan vardı. Sesi de kesiyordu. Asıl en büyük yeniliği çiftcamlı olması idi. İlk zamanlar oldukça pahalı bir çözümdü.
Şimdi hala meraktasınız ki bu adam niye pencerelere takmış lafı bu kadar uzatıyor diye. Basitçe anlatayım efendim. Evimize kadar giren ve matah bir şeymiş gibi konu edilen bu AHŞAP DESENLİ PVC pencere aslında samimiyetsizliğin daniskasıdır. Evet samimiyetsizliktir. Çünkü o yalancıdır. Onu tercih ederek yaptığımız düpedüz kendinizi kandırmaktır.
Herkes biliyor ki o pencereler ahşap değil. Hatta bakın hiç ağaç kesilmedi ve ne güzel ormanlarımız korunmuş şekilde duruyor değil mi? Bazen ucuz plastik torbaların üzerinde görürüz, “Bu ürün için hiç ağaç kesilmedi” diye. Ama aynen elektrik trafolarını acemice, ilkokul 2. Sınıf resim ödevlerindeki evler şeklinde boyamak da, bu da “yalandan eşek olmanın” farklı halidir. Hatta bazen biz mimarlar da “salağa yatıp” müşteri PVC doğrama istediğinde, gönül koyamıyoruz. (Bu bir itiraftır.)
Ahşaba bakım yapmamak da işin güzel tarafı. Plastik pencereyi al ev yıkılana kadar tepe tepe kullan. Ama biraz daha paran varsa ve daha fazla seviyorsan evini icabında ahşap desen istersin. Hatta yukarıdaki reklam filminde ahşap desenli pvc pencerenin, altın ziynet eşyasından bile daha iyi (o da başka bir fonksiyonu olan –ne kadar zenginim ah komşular – kolye bilezik filan gibi) bir yatırım aracı olduğunu söylüyor. Galiba pvc pencere satış kuru arttığında, söküp satabiliyorsun. Kar ediyorsun.
Kadınların yatırımdan hiç mi hiç anlamadığı gibi bir çıkarımı olan ve tüm feminen derneklerin acilen protesto etmesi gereken bu reklam filmine daha farklı bakmanın sırası geldi.
Yalıtım konusunda pekiyi tamam çift cam, tek camdan daha iyidir. Ancak modern ahşap doğramalardaki yalıtımın, zibilyon tane odacığı olan PVC pencereden daha kötü yalıtım sağladığını kim söyleyebilir.
İşte bu pastiş, işte bu “öyleymiş gibi yapmak”, işte “evimize sıcaklık geldi” avunmaları bunların hepsi yalancıdır. O plastik şeyi evinize soktunuz ve yazın havalar çok sıcak olduğunda, o PVC (çoğunlukla olduğu gibi, ucuz diye gerekenden daha sağlıksız hammaddeden yapılmışsa) evinizin içine garip bir koku yayar.
PVC petrolden yapılır. Sürdürülebilir ve doğal değil diyoruz bunlara. Doğanın sürdürülebilir olduğunu kim söyledi ki? Beş milyar yıllık Dünya’da doğa kendi kendine kötülük eder çoğunlukla. Zaten doğa sürdürülebilir olsaydı Jurassic Park bir kurgu film değil basit bir belgesel olurdu.
Örneğin doğanın bir artık yaratma özelliği de vardır. Uğruna savaşlar çıkan, canlar verilen şey, petrol, aslında doğanın atığıdır yani çöpüdür çöpü. Biz bu çöpü alıp yakarak, atığı yaşantımızın tam orta yerine koyuyoruz. Buna da modernlik diyoruz galiba.
Şimdi bu yazıdan sonra hayatınızdaki tüm plastik ve petrol ürünlerini çıkartın atın demeyeceğim. Çünkü benim öyle bir şeye niyetim yok. Size bu satırları yazdığım bilgisayarımın çoğu parçası plastik. Ben sadece bilin durumu da kendinizi kandırmayın diyorum.
PVC esaslı pencere üzerine folyo ya da boya ile sağlıklı olmuyor. Bunu belki kabul edebilirsiniz. Hele hele sıcak hiç olmuyor. Bunu bilin. Eğer amacınız gerçekten iyi bir pencere doğramasına sahip bir mekansa, geliniz gerçek ahşap kullanınız. Bilin ki onun da artık çok iyi üretileni var. Direkt güneş ışığı ve yağmura maruz kalan kısmı alüminyum çıta ile geçiyorlar. Koskoca ağaçları doğrama için kesip atmak yerine daha ufak parçalardan presle fırınlanmış doğrama elde ediyorlar. Çift cam koyuyorlar içine falan filan.
İnanın bu tür doğrama satanlarla bir çıkar ilişkim yok. Sıcak çay içine plastik karıştırıcıyı bırakıp onun sünmesiyle, çay içine giren plastik miktarı yerine ahşap çubuk karıştırıcısı kullanın demek kadar nahif bir şey benim için.
Ancak mimari açıdan da samimiyet demek ahşap.
PVC Pencere Doğramacıları Derneği’nin (varsa böyle bir dernek yandık zaten, direkt bana celp gelecektir) pozitif ya da negatif bir telkini olmadı. Konuyu sonunda bağlamak istediğim bir yer, bir şey var.
Çok alakasız gelmesin, uzun zamandır yazmak istediğim bir konuydu bu. Bu yazıyı hızlıca ve yeni bir heyecanla yazmama sebep; Sevgili “Profösör” ve “Doktor” ve “Ordinaryus ” (Yazıdan sonra kendisinin bu ünvanı alamadığını kıl payı kaçırdığını öğrendim ama yazıyı kaydedip göndermiştim bile) ve “Ödüllü” ve “Çılgın Proceci” ve her seçimde istikrarlı “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı” ve “Uzlaşmacı” (Türkiye’de içinde bulunmadığı parti saysı oldukça azdır), “Hocamız” Sayın Ahmet Vefik Alp’in, Taksim Camisi projesidir.
Bu cami yapılır ya da yapılmaz. Kendisinin izni olursa, biyopsi ile vücudunun özgüveni bölümünden (neresiyse artık) parça alınıp, panzehir yapılması ve biz mimarlara aşı olarak vurulması taraftarıyım ben. Sanırım tüm mimarlar için gerekli. Ben kobay olmaya razıyım.
Neyse. İşte bu teklif proje, Taksim’in zaten garip bir düzenleme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı durumlarda PVC doğramasıdır. Hem de ahşap desenli.
Ha bu arada “Taksim’e cami mi yapılsın, yoksa kültür merkezi mi?” suallerinin sorulmasında öte bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzdan daha kolay ahkam kesebilirim.
Kabul edelim, artık klasik cami mimarisine o kadar öykünmüşüz ki, arkasından beynimize bu imaj öylesine kazınmış ki, kötü kötü kopyalarına bile öyle alışmışız ki “MODERN CAMİ” kavramı çorba olmuş kafamızda, iflah olmaz şekilde şaşkınız. Ne diyeyim ki size ben. “Cami böyle olur, şöyle olmaz” mı diyeyim. Pekala, hocamızın camisi de camidir. Dışındaki garip yürüyen merdiven de belki elzemdir, ya da kubbe üzerinde ince bağırsak şeklindeki süslerin bir yerde Arapça “Allah” (s.a.v.) yazması daha gereklidir. Olmazsa olmaz.
Bunların hepsini, hocamız bir basın bülteni olarak, o güzel Türkçesi ile bile yazabilir. (Sonrasında kelime işlem yazılımı sayesinde bütün “ğ”leri, “bul ve değiştir” (Find and replace) ile “r” yapacaktır)
Hatta bazı kimseler için (keza sanırım işi veren!!!! Vakıf için de) minare üstündeki duyargaç şeklinde “alemimsi” şeycikler de “Ahahaha çok alemsiniz AVA” dedirtecek kadar sevimlidir.
Kısaca çok karışık kafamız kabul edelim sevgili okur.
Ama yoooo, yooo, bu kadarını da hak etmedik.
Plastik pencere, sağlıksız bir zorunluluktur belki ama PVC olduğu yani ahşap olmadığı halde ahşap görünümlü olması, AVA’nın taksime bu camiyi yapması ve kamuoyuna sunmasından daha vahim değildir.
Sanırım daha uzatmaya gerek yok. Anladınız durumu…