"Süper Kent Mersin Dosyası" kapsamında Tolga Ünlü tarafından kaleme alınan yazı, Mersin'in iki yüzyıllık gelişmesini özetlerken bu süreçte hazırlanan planlara kısaca değiniyor.
Günümüzde Mersin’in siluetinden bir kesit (Kaynak: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi)
On dokuzuncu yüzyılın başında Beaufort (1817) tarafından “deniz kenarında birkaç kulübeden oluşan” bir yerleşim olarak tanımlanmış olan Mersin kenti, yaklaşık iki yüzyıllık zamanda dikkat çekici bir büyüme süreci geçirmiş ve 2017 yılı itibariyle, TÜİK’e göre 1005455 kişilik bir nüfusa ulaşmıştır. Kuşkusuz Türkiye kentlerinin birçoğunda söz konusu dönemde önemli bir büyüme gerçekleştirmiştir. Ancak neredeyse yoktan var olmuş bir kent olarak Mersin’in, nüfus büyüklüğü yönünden günümüzde ülkenin en büyük kentlerden biri haline gelmiş olması, söz konusu büyümeyi dikkat çekici hale getirmektedir. Bu doğrultuda yazıda, Mersin’in kentsel büyümesine yönelik kısa bir değerlendirme yapılacak, büyümeyi hızlandıran etkenler ve mekanizmalara ilişkin bir açıklama geliştirilmeye çalışılacaktır.
Türkiye kentlerine yönelik büyümeyi, Tekeli’nin (1998) dönemlemesi çerçevesinde incelemek olanaklıdır. Söz konusu dönemleme ülkede hakim olan sosyal, politik ve ekonomik ilişkilere göre tanımlanmıştır ve zaten kentlerin fiziksel yapısının değişimini bu etkenlerden bağımız ele almak olanaklı değildir. On dokuzuncu yüzyılda, simgesel olarak Tanzimat’ın ilanı ile başlayıp 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıla dek kesintilerle de olsa devam eden Osmanlı modernleşmesi döneminde, Mersin kentinin kurulmasına neden olan ilişkiler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Mersin, yeniden örgütlenen küresel ekonomi içinde çevre ülke konumuna gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğu içinde Anadolu’nun güneyinde bir liman kenti olarak kurulmuş ve sanayileşmiş olan merkez ülkelere hammadde aktarımını sağlamak için, sanayi üretimine girdi sağlayacak tarım ürünlerinin yetiştirildiği Çukurova bölgesi ile sanayileşme sürecinin merkezi olan Liverpool, Manchester, Marsilya vb. liman kentleri ile arasında bağlantı noktası haline gelmiştir (Selvi Ünlü 2009; Selvi Ünlü ve Göksu 2018; Toksöz 2000).
On dokuzuncu yüzyıl boyunca Mersin’in parçası olduğu uluslararası iktisadi ilişkiler kentin fiziksel yapısının biçimlenmesini ve kentin büyüme örüntüsünü de etkilemiştir. Böylece, günümüzde “Mersin Tarihi Kent Merkezi” olarak nitelendirilebilecek bölge oluşmuştur. Söz konusu bölgedeki gelişmede sahil boyunca inşa edilmiş birçok iskele ve bu iskelelerin art alanında yer alan ticari ilişkiler etkili olmuştur. Selvi Ünlü ve Ünlü (2009) tarafından da belirtildiği gibi bu dönemde kentin ana omurgasını ana meydan olan Gümrük Meydanı ve bu meydanın organik bir uzantısı olan Gümrük İskelesi’ni doğuda kentin girişinde yer alan istasyona bağlayan Uray Caddesi oluşturmuştur. Bu cadde boyunca uluslararası ticaret ile uğraşan gümrük komisyoncuları ve gemi şirketleri ile birlikte finans sektöründen birçok banka ve sigorta şirketinin yer seçmiştir (Ünlü ve Selvi Ünlü, 2012). On dokuzuncu yüzyıl boyunca Mersin, batıya doğru büyümüş, söz konusu büyüme sürecinde Uray Caddesi’ni esas alan mekansal örgütlenme korunmuş, Uray Caddesi’nin devamı niteliğindeki Kışla Caddesi çevresinde yeni ticaret, kültür, rekreasyon ve konut alanları gelişmiştir.
On dokuzuncu yüzyılda, Uray Caddesi ve Kışla Caddesi çevresinde, farklı nitelikteki ticaret ve konut alanlarının bir araya geldiği kentin bütünsel yapısı, ikinci dönem olan Erken Cumhuriyet Dönemi’nde de korunmuştur. İlk dönemde, kentin tarihi merkezinin dışında Kışla Caddesi’ne bağlı biçimde bir konut bölgesi olarak oluşmaya başlayan Çamlıbel mahallesi, Erken Cumhuriyet Dönemi’nde kent formu içinde daha belirgin hale gelmiştir. Genel kentsel yapının korunduğu bu dönemde, yeni kurulmuş olan Cumhuriyet’in politikaları kısmen kentsel mekanda da kendini göstermeye başlamıştır. 1940’larda vali olarak görev almış olan Tevfik Sırrı Gür öncülüğünde Cumhuriyet’in kültürel politikaları açısından önemli olan Halkevi binasının yanı sıra, kentin ilk lisesi (günümüzde Tevfik Sırrı Gür Lisesi) ile yeni istasyon binası inşa edilmiştir. Konut alanlarında ise Mersin Evleri (Yenişehirlioğlu vd., 1996) olarak nitelendirilen yapılar üretilmiştir.
Bu çerçevede, on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı modernleşmesi ve 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından Türkiye modernleşmesi olarak adlandırılabilecek, İkinci Dünya Savaşı’na dek devam eden Erken Cumhuriyet Dönemi boyunca Mersin kentinde, üst ölçekte Uray Caddesi ve Kışla Caddesi’nin omurgası olduğu bir kentsel yapı içinde kentin farklı alanları birbirine tutarlı bir şekilde bağlanmış, iskeleler bu yapının etkin birer parçası haline gelmiş, Gümrük Meydanı’nın merkezinde olduğu bir kamusal mekan sistemi oluşturulmuştur. Alt ölçekte ise kendine özgü bir mimari biçem oluşturulmuştur. Üst ve alt ölçekte geliştirilen tutarlı dil bütünlüğü kentin yirminci yüzyıl başındaki ve 1940’lardaki siluetinde de izlenebilmektedir (Şekil 1). Ankara için düzenlenmiş uluslararası planlama yarışmasını kazanıp hazırladığı imar planının ardından Adana, Tarsus, Ceyhan, Gaziantep ve İzmit kentlerinin ilk imar planlarını hazırlanmış olan Hermann Jansen, Mersin için 1938 yılında hazırlamış olduğu, kentin ilk imar planına ilişkin açıklama raporunda kentin mevcut olan karakterinin korunması gerektiğini, ticaret ve deniz kenti olan Mersin’in bu özelliklerinin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Şekil 1: Yirminci yüzyıl başında (üstte) ve 1940’larda Mersin’in silueti (Kaynak: Ali Murat Merzeci Arşivi (üstte) ve Tülin-Tolga Ünlü Arşivi)
Mersin, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında göstermiş olduğu ilk hızlı büyümenin ardından ikinci hızlı büyümeyi, 1950-1980 döneminde gerçekleştirmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi boyunca yaklaşık 27000 kişi olan kent nüfus, 1950’de 48000 kişi iken 1980’de 152000 kişiye ulaşmıştır. Ülke ölçeğinde, tek partili yönetimden çok partili politik düzene geçişle birlikte Demokrat Parti’nin küresel ölçekte liberal ekonomik düzene eklemlenme çabaları bu dönemde birçok kentte önemli değişimlerin gerçekleşmesine neden olmuştur. Tarım alanlarındaki modernizasyon hamlesinin sonucunda kırsal alanda ortaya çıkan işsiz nüfusun kentlerdeki iş olanakları için kentlere göç etmesi, kentlerde hızlı bir nüfus artışını beraberinde getirirken demografik yapıyı da değiştirmiştir. Mersin de bu süreçten etkilenmiştir, ancak bu süreci tetikleyen, yeni iş olanaklarının ortaya çıkmasına ve bu doğrultuda kentin yeni bir büyüme örüntüsü geliştirmesine neden olan unsur, yeni liman alanının inşa edilmesidir. 1954 yılında başlayan inşaatın tamamlanması sonucunda 1962 yılında işletmeye açılan liman ile birlikte kentin doğu gelişme koridorunda yer seçecek olan birçok büyük ölçekli sanayi tesisi, Mersin’i bölge içinde iş olanakları yönünden çekici bir merkez haline getirmiştir. Nüfus artışında etkili olan söz konusu gelişmeler, aynı zamanda kentin on dokuzuncu yüzyılda Osmanlı modernleşmesi ve Erken Cumhuriyet dönemi boyunca geliştirmiş olduğu kentsel yapının önemli bir biçimde değişmesine neden olmuştur. Yeni liman için denizin doldurulması sonucunda kentin kurgusunun önemli bileşenleri olan iskelelerin yıkılması, deniz ile etkileşimde olan Gümrük Meydanı’nın işlevsizleşmesi söz konusu değişimin belirgin göstergeleri haline gelmiştir. Bunun sonucunda kent merkezinde kentsel yapı zayıflamış, artan nüfus ile birlikte kentin çeperinde yeni konut alanları üretilmeye başlanmıştır. Diğer yandan, daha önceki dönemlerde üretilen konut alanlarında az katlı yapıların yıkılması ve yerine yeni bir yapı tipi olarak apartmanların inşa edilmesi süreci başlamıştır. Bir başka gelişme ise yine kentin çeperinde, kırsal alandan göç ederek gelen yeni grupların hisseli parselasyon yoluyla kendi konut alanlarını üretmeye başlamalarıdır. Böylece Mersin 1950-1980 yılları arasında bir yandan yeni konut alanları ve hisseli parselasyon ile üretilen alanlar ile çepere doğru yayılırken diğer yandan mevcut yapılaşmış alanlar içinde apartmanlaşma ile birlikte yoğunlaşma sürecine girmiştir. 1963 yılında üretilen kentin ikinci imar planı olan İller Bankası Planı ise yayılma ve yoğunlaşma süreçleri ile ortaya çıkan sorunlara yanıt vermekte yetersiz kalmış, yoğunlaşan bölgelerde mevcut eğilimlerin korunacağı plan kararları geliştirmiş, yeni gelişme alanlarında ise piyasa dinamiklerinin eğilimlerine yanıt vermiştir. Plan, hisseli parselasyon ile üretilen bölgelere yönelik ise etkili kararlar üretememiştir.
Söz konusu yayılma ve yoğunlaşma süreçleri 1980 yılından sonra iki dönemde 1985 ile 2003 arasında ve 2003 sonrasında daha açık bir şekilde gözlemlenebilir hale gelmiştir. “Kampus tipi” konut siteleri, kentin batıya doğru büyüme sürecinde Yenişehir ilçesinin kuzeyinde 1990’lı yılların sonunda ortaya çıkmaya başlamış, daha sonra 2010’lu yıllarda Mezitli ve Toroslar ilçelerinde de yaygınlaşmaya başlamıştır. Diğer yandan yapılaşmış alanlarda apartmanların üretilmesi ile yoğunlaşma süreci bir doygunluk aşamasına gelmiştir (Şekil 2). Söz konusu gelişme, kentin tarihi merkezinin dışında gelişmiş olan ilk konut alanı olan Çamlıbel’de Ünlü ve Baş’ın (2017) ayrıntılı incelmesi ile ortaya konmuştur. Çamlıbel’de konut yerleşimi üç aşamadan geçmiştir. İlk aşamada büyük bahçeler içinde iki katlı olarak inşa edilen konut yapılarının parselleri ikinci aşamada ikiye bölünmüş, yeni üretilen parselde apartman inşa edilmiş, üçüncü aşamada ise iki katlı yapı da yıkılarak yeni bir apartman yapılmıştır. Böylece ilk aşamada oluşturulan kentsel bağlam, ikinci aşamada bozulmuş (degeneration) ve son aşamada yeniden (regeneration) üretilmiştir. Bu alanlarda kar maksimizasyonu için mülk sahipleri daha fazla konut birimi, müteahhitler ise daha fazla inşaat alanı elde etmeyi amaçlarken, yerel yönetimler imar planlarında gerekli düzenlemeleri yaparak, plancılar uygun imar planları üreterek ve mimarlar da süreci tamamlayan projeleri tasarlayarak piyasa rasyonelleri içinde parsel ölçeğinde oluşturulan küçük ölçekli ittifakın bileşenleri haline gelmiştir ve gelmektedirler. Kent merkezindeki yoğunlaşma süreci ise, 1970’li yıllarla birlikte kentin siluetinde belirgin bir değişimi beraberinde getirmiştir (Şekil 3). Kentin çeperindeki konut siteleri, ilk aşamada mevzi planlar ile gerçekleştirilmiş, daha sonra benzer yapılaşma imar planları ile olanaklı hale gelmiştir. Bu aşamada üretilen imar planlarında yapılaşmanın salt yapılaşma katsayısı (emsal) ile denetlenmeye çalışılması, kentsel alanda fiziksel özellikleri itibariyle birbiriyle uyumsuz yapıların bir araya gelmesine neden olmuştur. Burada plancı ve devamında yerel yönetimler salt yapılaşma katsayısını belirleyerek daha az denetim sunarken, mimarlar kendi öncelikleri doğrultusunda bir tasarım geliştirmeyi, arazi geliştiricileri ve müteahhitler ise daha fazla kar etmeyi amaçlamışlardır.
Şekil 2: Yenişehir ilçesinin kuzeyinde “Kuzey Mersin” olarak adlandırılan bölgede, 2000’li yıllarla birlikte yaygınlaşan konut siteleri (Kaynak: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi)
Şekil 3: 1970’lerde (üstte) ve günümüzde Mersin’in silueti (Kaynak: Tülin-Tolga Ünlü Arşivi)
Özetlemek gerekirse, on dokuzuncu yüzyılın başından itibaren yaklaşık iki yüzyıllık dönemde Mersin’in göstermiş olduğu kentsel büyüme Mersin’i, ilk aşamada üst ölçekten alt ölçeğe dek kendi içinde tutarlı bir bütünlük gösteren kentsel yapı ile kentsel örüntünün ve yapıların üretildiği kentten, çepere doğru hızlı bir şekilde yayılan ve kendi içinde çok fazla yoğunlaşan (Ünlü ve Baş’a (2017) göre Çamlıbel’deki ortalama yapı yoğunluğu yedi kat artmıştır) bir kente dönüştürmüş, kentsel mekan ve toplumsal bir yaşamın değil yapı üretmenin öncelikli olduğu bir kent haline getirmiştir. Kentsel mekan, birlikte üretilen bir toplumsal alan olmaktan uzaklaşmış, bireysel çıkarların öncelikli olduğu, temel devindirici gücün kar maksimizasyonu olduğu bir meta haline gelmiştir. Bunun sonucunda ise on dokuzuncu yüzyılda diğer birçok benzerleri ile ortak özellikler gösteren bir Akdeniz liman kenti olan Mersin (Selvi Ünlü ve Göksu 2018), binaların bir araya geldiği bir yapı yığınına dönüşmüştür. Bu durum, kuşkusuz salt Mersin’e özgü bir değişim ve dönüşüm değildir, ülkenin tüm kentleri benzer süreçleri yaşamaktadır. Bu sürece, siyasal alanda yerel yöneticiler, profesyonel alanda plancılar, mimarlar, harita mühendisleri ve diğerleri eylemleri ile destek vermişler, en azından süreçte kolaylaştırıcı olarak rol almışlardır. Türkiye kentlerinde, hızlı bir yapılaşma ve dönüşüm süreçlerinin yaşandığı son dönemde piyasa rasyonellerine değil kamu yararına öncelik veren mekan üretme süreçlerine her zamankinden daha çok gereksinim duyulmaktadır.
Kaynaklar
Beaufort, F. (1817). Karamania or a Brief Description of the Southeast Coasts of Asia
Minor and the Remains of the Antiquity. London: Printed for R. Hunter.
Selvi Ünlü T. (2009) Bir İskeleden Liman Kentine Doğu Akdeniz’in Önemli Bir Limanı Olarak On Dokuzuncu Yüzyılın İkinci Yarısında Mersin’de Mekansal Gelişim. Planlama 3/4:5-26.
Selvi Ünlü T ve Göksu E (2018) Osmanlı’dan ulus devlete Doğu Akdeniz liman kentlerinde mekana müdahale ve kent kimliğindeki değişim: Mersin ve Volos örneği, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, 35(1), s. 51-88.
Selvi Ünlü, T. ve Ünlü, T. (2009). İstasyon’dan Fener’e Mersin. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Kitapları Serisi-1, Mersin.
Tekeli İ. (1998) Türkiye’de Cumhuriyet döneminde kentsel gelişme ve kent planlaması Sey Y (ed) 75. yılda değişen kent ve mimarlık. Tarih Vakfı, İstanbul, s. 1-24
Toksöz M. (2000) The Çukurova: From nomadic life to commercial agriculture, 1800-1908. Basılmamış Doktora Tezi. Graduate School of Binghamton University, State University of New York
Ünlü T ve Baş Y (2017) Morphological processes and the making of residential forms: morphogenetic types in Turkish cities. Urban Morphology 21(2):105-122
Ünlü T. ve Selvi Ünlü T. (2012) Gelişen ticaret, değişen kent: Mersin, 1850-1950. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin Kitapları Serisi-2, Mersin.
Yenişehirlioğlu, F. Müderrisoğlu, F. ve Alp, S. (1996), Mersin Evleri. Ankara, TC Kültür Bakanlığı.