AKM’nin Hayati Önemi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  AKM ile ilgili son bir açıklama yapmış, Hayati Tabanlıoğlu tarafından yapılan binanın yeni projesini oğlu Murat Tabanlıoğlu ve ortağı Melkan Gürsel’in yapacağını duyurmuş ve şöyle demiş: “Çok heyecanlıyım. Taksim’e tam bir opera binası yapacağız. Lansmanını bizzat kendim Beştepe’de iki ay sonra yapacağım. Hedefimiz 2018 yılı sonuna kadar projeyi bitirmek. 3 balkonlu, 2500 kişilik bir salon olacak.”

AKM bu ülke için “hayati” bir önem taşıyor… İlkin modernizmin, rasyonalitenin ve şatafattan uzak sembolizmin, ikinci olarak Gezi parkı Direnişi’nin imgesiyken şimdi; kutuplaşmanın, otoriter iktidarın halkın isteklerini, taleplerini, değerlerini hiçe saydığının, ben istersem olur demesinin mekânsal anıtı.  

AKM salt bir bina değil… Halkın yıkılmaması için iktidarla mücadele ettiği, uğruna gençlerin öldüğü, 2005’ten bu yana hakkında en çok tartışılan, bu ülkenin özgürlükle imtihanını verdiği bir turnusol kâğıdı…

Bu son haberle; 06.01.1999 gün-10521 sayılı Koruma Kurulu kararıyla “korunması gerekli kültür mirası” olarak tescil edilmiş, aynı kurulun 30.10.2007 gün – 1344 sayılı kararıyla koruma derecesi “1. grup” olarak belirlenmiş yapının yıkılacağı ve yerine mimarı Hayati Tabanlıoğlu’nun oğlu Murat Tabanlı oğlu ve Melkan Gürsel’in projesinin uygulanacağını öğreniyoruz.

İstanbul 10’uncu İdare Mahkemesi, Beyoğlu Kentsel SİT Alanı Koruma Amaçlı İmar Planları’nı iptal etmişti oysa. AKM’nin yıkılabilmesi için Koruma Kurulu henüz tescili kaldırmadı. Yani AKM hâlâ tescilli bir mimarlık mirası. Ancak bu açıklamayla anlıyoruz ki projeler hazır, AKM yıkılacak, kanun mu, o da bir şekilde uydurulur, nasılsa halledilir. (Biz heyecanlı değiliz.)

AKM bu ülke için “hayati” bir önem taşıyor dedik, yıkıldığında sadece eski bir bina mı yıkılmış olacak bir bakalım;

Herhangi bir dönemde tescillenmiş, koruma altına alınmış bir binanın demek ki istendiğinde tescili kolayca ortadan kaldırılabilecek. Peki, binalar neden tescilleniyor o zaman? Koruma kararları hükümetten, ideolojiden ve politikadan bağımsız kalamıyor mu? Demek ki koruma kurulları kararları kalıcı değil, değişken. Bu karardan sonra bütün koruma kararları şaibeli hale gelecek. Koruma kurulları da yıkılmış olacak.

AKM, öncelikle rasyonel mimarlığın yani işleve dayalı, mütevazı bir sadeliğin ürünü olarak, belli bir üslup anlayışıyla tasarlanmış olduğu için bir mimarlık mirasıydı. Modernizmin anıtıydı. Yıkıldığında modern mimarlığın artık bu ülkede itibar görmeyeceği, bu ülkede “makul” görülecek mimari formun iktidar tarafından tayin edildiğini/edileceğini hepimiz kabul etmiş olacağız.

O terk edilmiş haliyle bile, Gezi Parkı Direnişi’nde şehir içi doğa parçalarını korumanın yanı sıra mimari mirasların da kalıcılığı için bir mücadele hatta bir savaş cephesiydi, sadece bu tarihi tanıklığıyla bile korunması gerekliydi, yıkıldığında, bu direnişin ikinci bacağını kaybetmiş olacağız.

AKM adını bu ülkenin kurucusundan alıyordu, kuruculuk sadece belli bir ideolojinin sahipleneceği bir kavram olarak yalnız kaldı, Mustafa Kemal Atatürk’e bağlı olduğunu ifade eden ulusalcı, Kemalist, Atatürkçü, laik ve bazı diğer kesimlerin değerleri, talepleri hiçe sayıldı, yıkıldığında “millet ne derse o olur” sözünün büyük bir yalan olduğu da kanıtlanmış olacak. Ya da bu kesimler milletten sayılmayacak.

2005’ten bu yana, mimarlar, şehir plancıları, akademisyenler, yapı hakkında pek çok sempozyum, toplantı düzenledi bunların sonucunda meslek birlikleri de dahil olmak üzere aydın kesimin AKM’nin yıkılmasını istemediği belgelendi, arşivlerde duruyor. Yıkıldığında meslek erbabı aydınların fikirleri hiçe sayılmış olacak. (Muhtarlar ne düşünüyor bilmiyorum.)

Ve yine AKM yıkıldığında yargı bir kez daha yetkinliğini kaybedecek aldığı onca iptal ve durdurma kararlarına rağmen, geçersiz kalacak. Yargı bir kez daha yıkılacak.  

AKM yıkıldığında, topal demokrasimizden tek adam rejimine geçtiğimiz tescillenecek. O tek adam elbette ki Sayın Hıncal Uluç’tur, yanlış anlaşılmasın.

Şimdi soruyoruz, yeni AKM’nin işlevinin bir opera binası olarak öne çıkması iktidarın bir özrü müdür?

Ve yeni AKM’nin eski mimarının oğluna yaptırılması da bir özür müdür?

Bu özürleri kabul etmiyoruz! Bu durumdan daha çok inciniyoruz.

Ve nasıl bir duygu acaba bir mimarın, mimar babasının yaptığı binanın yıkılmasında baş aktör olması ve yerine iktidar siparişi bir bina yapması? “Nasılsa biri yapacak, ben yapmalıyım ki doğru bir iş olsun” diye mi düşünüyor Tabanlıoğlu? (Yıllar önce yıkıma karşı başlatılan mücadelede en önde yer aldığını düşünüyor mu?)

AKM yıkıldığında bu ülkede artık mimari bir etikten söz edebilecek miyiz? (Çünkü o orada atıl durumdayken bile bir onuru taşıyor, böyle bile kalsa, kutuplaşma müzesi olarak, böyle terk edilmiş, en azından bir ahlakı sürdürmüş olacağız biz.)

Taksim toplantılarında birkaç defa üst üste “AKM’yi seviyorum” diyen, Zorlu Center Projesi’nde Murat Tabanlıoğlu’nun ortağı olan mimar Emre Arolat ne diyecek? “Sevmek de yetmiyormuş…”

Söz uçar yazı kalır, ifadesini türetmiş bir ülkede, mimari miras uçar, yerine yenisi yapılır elbet, ama bizim yazılı itirazlarımız yeni yapılacak yapıdan daha kalıcı olacaktır, buna derinden inanıyorum. Sadece sözcüklerle de olsa, bir onuru devletüstü yaşatacağız. Vazifemizi yaparken gözümüzü kapatmadan. AKM tescilli mimari mirastır, yıkılmamalıdır!  

Hayati Tabanlıoğlu’nun anısına saygıyla…

Etiketler

Bir yanıt yazın