Allah’ın İzniyle Yapılan Mimarlık

Bugün 3 Mayıs 2013... İstanbul'da 3. Havaalanı ihalesi yapıldı. Bugün mimarlığın utanç günü...

Gün geçmiyor ki iktidar tarafından dayatılan devasa projelerle sarsılmayalım, yıkılmayalım. Oysa mimari projeler bizi mutlu etmeli… Yeni tasarım olanakları… Yeni inşaat alanları… Öyle mi peki? Bir mimari proje ne amaçlarla yapılır? Hepimiz unuttuk ne için yapılıyor onca bina? Kamu yararı? Yerel kazanç? İşveren kârı? Mimarlık mirası? Estetik ve konformist yaşam? İdeolojik yapısalcılık? Devletin bekası? Adalet? Eşitlik? Özgürlük? Ne için yapılıyor bu projeler?

“Allah’ın izniyle,” diye söze başlayan Başbakan, devam ediyor, “Taksim Topçu Kışlası AVM olacak!” Olacak diyor. O-la-cak! Ne Avrupa’daki gibi halka mektup anketleri yaptırılmış, halka sorulmuş? Ne fizibilitesi, kazancı doğru analiz edilmiş! Tek bildiğimiz şu “Allah’ın izniyle!” İnsanın, “O izin belgesini gösterin o zaman Sayın Başbakan,” diyesi geliveriyor!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kurulduğunda, olmaz, doğa ile kentin çıkarı bağdaşmaz dedik, işte şimdi doğayı yok etme yasası için çalışıyor bakanlık! Bundan böyle çıkacak yasayla büyük projeler için ÇED şartı yasal olarak aranmayacak. Buyurun buradan yakın! Milli Parkların iptali, itiraz davalarının yürütmeyi etkilemeyecek oluşu şimdi de ÇED raporu engelini aşan iktidar, “Doğayı, kültürü ve tarihi daha fazla nasıl yok ederim”in çaresini buldu! Durmak yok yola devam!

Bürokrasi inşa edilebilen bir şeydir!

Devlet artık her ağacı, gölü, tarlayı, sahili, nehri, denizi, dağı istediği gibi projelendirebilir, üzerine inşaat (HES’ler, nükleer santraller, barajlar) yapabilir hale geldi. Peki, bundan sonra ne olacak? Geriye dönüş var mı? 3. Havaalanı ile ilgili ÇED raporu gösteriyor ki durum çok çok vahim. ÇED raporuna göre de bugünkü ihale meşru kabul edilemez çünkü ÇED’in yasal olarak aranmayacak oluşu henüz kesinleşmedi. Kendilerinden o kadar eminler ki önce ihale, önce yapı, sonra yasası. Bürokrasi –her nasılsa- inşa edilebilen bir şeydir!

Emek Sineması ve Taksim Projesi için konuşan Ahmet Misbah Demircan rahatça diyor ki, “Tabii gerekirse ağaç da kesilir, bina da yıkılır, yapılır.” Burada söylenen ‘gerekirse’ hangi koşullarda doğuyor peki? Kim belirliyor? Gerekirse diyor ama gerekmeyeni yapıyor, bozuyor, geri dönülmez bir biçimde talan ediyor ve bunu rahatça, kolayca, yasasıyla, demokrasi literatürüyle, güler yüzle, %50 ile, Allah’ın izniyle yapıyor! Emek Sineması’nda yüzbinleri değil de tek bir şahsı, binayı kiralayan rant takipçisi kişiyi savunuyor ekranlarda utanmadan. Bakanlar destekliyor Emek Sineması’nın yeni işletmecisini. Ne şanslıymış diyorum. Allah’ın kuluymuş. Beyoğlu Belediye Başkanı’nın, kentlerde önemli olan işlev korumacılığından bir haber, cahillikte ısrarcı olduğunu bir kez daha görüyorum. Beyoğlu’na kimlik veren Emek Sineması, İnci Pastanesi ve benzeri yapıların bazen bir semtten daha değerli olabileceğini, bir simgeyi taşıdıklarını idrak edemeyecek oluşuna üzülüyorum. Pasajlarla AVM’leri bir tutan anlayışını, hanların hepsinin otel olduğunu kolayca söylemesini yadırgıyorum. Ellerimizi, kollarımızı bağlamalarına ve bunu fütursuzca yapmalarına çok içerliyorum. Bu biber gazı hiç bitmiyor, boğazımdaki yanma geçmiyor. Her ne kadar pencerelerinden limonlar atılan merhamet ve vicdanını her şeye rağmen tutan, saklayan bir şehirde yaşıyor da olsak… Yanıyor!

Artık ne devlete, ne yasamaya, ne yargıya, ne seçim sürecine bir güvenden söz edilemez. Başkanlık sistemi ile yargı tümüyle ellerine geçtiğinde kamunun zararına olduğuna emin olduğumuz yüzlerce proje için dava dahi açamayacak, sokaklarda protesto edecek meydan, yazacak gazete, konuşacak ekran bulamayacağız.

Üsküdar sahilinde kayıp yalı temeli kazısı var, görenleriniz vardır. Temeli bulurlarsa şimdi park olan alana yalı yapılacak. Tıpkı Topçu Kışlası gibi bir dizi zombi bina daha kentin yüzeyine gönderilecek. O yalılar ne için yapılacak? Kimin için yapılacak? Allah’ın izniyle…

Bugün mimar olduğumdan da, mimarlığımızdan da utanıyorum! Başımı dik tutamıyorum. Tarihiyle olduğu kadar fiona ve florasıyla da değerli olan İstanbul Boğazı’nın yok oluşuna tanıklık ederek hayatımı sürdürmek zorunda olmak bana acı veriyor.

Bu acıyla haykırmak istiyorum! Peki, siz, sizler beni işitiyor musunuz?

Çürük mimarlık çürük domateslere benzemiyor ne yazık ki… Çok büyükler! Dünya’da yer kaplıyorlar. Öyle Başbakan’ın dediği gibi ‘çanak çömlek’ de değiller. Geri dönüşümsüz zarar veriyorlar. Kanal Projesi’nin de onaylanmasıyla tanıklık ediyoruz ki Türkiye tarihinde hiçbir zaman bu denli doğa katliamına sahne olmadı. Buradan ideolojik mimari kıyımların her devirde olduğunu söyleyenlere duyuralım. Bana ne isim takarsanız takın umurumda değil! (Kemalist-Ulusalcı), bir adamın 1930’larda diktiği ormanların bugünkü çoraklığından utanıyorum. O ormanları geri istiyorum! Çoğaltabilmeyi diliyorum. Bütün ideolojiler artık çökmüştür bana göre. Tek bir ideoloji vardır insanlık için o da yeşil ideolojidir!

Çocuk kitaplarında yalanlar dizmek istemiyorum.

Ben bundan sonra hiçbir çocuğa mimar olduğumu söylemeyeceğim. Susacağım. Bu katliamın karşısında konuşacak nefesim kalmadı artık!

Utanıyorum.

Etiketler

3 yorum

  • simla-sunay-ozdemir says:

    Başbakan: “Terör, milleti dizayn etmenin aracı oldu. Öyle bir tezgah kurmuşlar ki terörle korkutup siyaseti dizayn ediyorlar. Korkutup bölgeyi dizayn ediyorlar” dedi.(Muhalefete yönelik)

    Günler sonra… Bugün…

    Başbakan: “Taksim de miting alanı olmayacak. Kadıköy’de de mitinge izin vermeyeceğiz. Burası hukuk devleti” dedi.

    Başbakan hukuku dizayn etti!

  • tulay-demirci says:

    Size herseyden once, bu hukumetin de bu cumhuriyetin bir urunu oldugunu soylemek isterim.

    Basbakan Istanbullu.

    Istanbul ve Turkiye, bana sorarsaniz mimari acidan dunyanin en cirkin, evet EN CIRKIN sehirlerinden ve ulkelerinden biri.

    Nicin mimarlar olarak bu cirkinlikten hic utanmiyorsunuz? Nasil oldu da simdiye dek bundan hic utanmadiniz?

    Turk bir mimar olarak once, yasadiginiz, sokaktaki evlerden, sehirlerin korkunclugundan utanmalisiniz.

    Peki, bu ulkede/sehirde yillardir kesilen agaca, yok edilen ormana simdiye dek nicin hic sesinizi cikarmadiniz? Turkiye/istanbul, yukaridan bakilinca koca bir col gibi, kahverengi, gri ve sari. Yesili yok edilmis.

    Bu hukumetten once de yakilip, kesilip yok edilmedi mi ormanlar, yesil alanlar?

    Bu duruma onyillardir nicin ses cikarmadiniz da simdi bas bas bagiriyorsunuz? Nicin ses cikarmadigizi soyleyeyim: bilmediginizden, farkinda olmadiginizdan…

    …sizi ideolojik olarak rahatsiz eden bir durum/hukumet olmadigindan… ucu size dokunmadigindan (halbuki dokunuyor cok yakindan)…

    …Severek ve %100 katilarak okudugunuz dergi ve gazetelerden beselendiginiz bilgilere ahkam kesmekten baska hic bir seyi beceremediginizden.

    Politik olarak benimsemediginiz bu hukumetin yaptiklari, sizin yapamadiklariniz aslinda. Ofkeniz buna.

    Siz hic havaalani yapilacak bolgeye gittiniz mi? Bogazdaki degil de diger Arnavutkoy neresidir bilir misiniz? Orada kimler yasar, nasil bir yerdir?

    Orasi da Istanbul. Sadece sizin bildiginiz Istanbul degil.

    Taksim’i de yapsinlar, Emek sinemasini da yeniden insa etsinler, sehirin gobeginde mitingleri yasaklasinlar, havaalani, kopru yapsinlar…

    Helal olsun, yapsinlar. Siz yapamadiniz, yapmadiniz, onlar yapiyor. Bravo! Yapsinlar, otesine bile gecsinler.

    Eski ve simdiki Kokusmus, yanlis, bozuk ve kohnemis, kuflenmis ama israrla kaniksanmis herseyden iyidir.

    Sizin bile hergun kufrettiginiz, hep gitmek istediginiz, nefret ettiginiz bu ulke ve bu sistemden hersey cok daha iyidir.

    Cok pardon ama bu ulkede onyillardir tarihi binalar yok ediliyor, sesiniz bir tek Emek sinemasi, Inci pastanesi icin mi cikiyor?

    Bu ne koyunluktur? Siz ne bicim mimarsiniz?

    Asil cahil olan sizsiniz, siz. Bu ulkenin mimarlari da bu ulke gibi eski ve islevini yitirmis.

    Yeter artik, herkesi, ama sizden baska herkesi cahillikle suclamaktan vazgecin, once kendinize bir bakin.

    Kesilecek agaclara feryat etmek yerine, nicin yeni ormanlar yapilmali demiyorsunuz?

    1 kesilirse 1000 dikilmeli diye bagirmiyorsunuz?

    Nicin yapici, uretken, olumlu yonde hic bir faydaniz yok yapilan hicbirseye?

    Daha akilli, daha iyi, daha ucuz, daha guzel bisey yapin koyun onlarine bas bas bagirmak yerine.

    Utanan bir mimar olarak yazinizi okuduktan sonra bu ulkenin mimari olarak nicin bu kadar cirkin oldugunu cok daha iyi anladim.

    Bana kalirsa, bu ulkede varligini ‘degismeden’ ve gelismeden devam ettirmek isteyen bir baska kurum da mimarlar odasidir.

    TD

    Not: “Allah’in izniyle” tabirini mecazi anlam ve soylenis bicimi/manasini manupule edip, dogrudan ifade ettigi sey olarak alarak, yazinizin cikari, temek tasi ve espirisi olarak kullanmaniz, sizin sadece kotu bir yazar degil, ayni zamanda art niyetli biri oldugunuzu da gosterir.

    Bir baska deyisle, yaziniz, baslik ve giris itibariyla onyargili, manupule edilmis ve olumsuz.

  • simla-sunay-ozdemir says:

    Sayın Tülay Demirci,

    Her yazı tartışmak için yazılır. Tartışmak ne güzeldir. Bu yüzden ya da sebepsiz yere sizi anlıyor ve serzenişinizi önemsiyorum. En önemli eleştiriniz neden geçmişte değil de bugün itiraz ettiğimize yönelik. Etmediğimizden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Daha yakında Dalan dönemi yıkımları için pek çok itiraz yapıldı. Ama bu da bir cevap değil. Çünkü bugünü geçmişte yapmadıklarımızla yok göremezsiniz. Ne iyi ki şimdi itiraz ediyoruz(henüz). Sandığınızın aksine son 15 yılda olduğu kadar İstanbul talan edilmedi. Uydu fotoğraflarına bakınız. Geçmişteki itirazlarımıza verdiğiniz not düşük diye şimdi bu hakkı elimizden almak istiyorsunuz. Burada özgürlüğe müdahale çabası var. Sus diyorsunuz. Ama bunu yaparken siz rahatça Mimarlar Odası’na sert eleştiri getirebiliyorsunuz.

    Velev ki ideolojik nedenle itiraz ediyorum. Velev ki topyekun karşıyım mevcut iktidarlara.

    Tartışmak ne güzeldir.

    Allah’ın iznini isteyen ben değilim. Allah’ın iznini isteyenlere bir sorun önce kendi rant kavgaları, petrol, inşaat, nükleer enerji hırslarının kaynağını. Mimarlar tetikçidir evet sorumludur ama benim itirazım aynen ve netçe “baş”a dır. “Emek” gündemin simgesi daha önce AKM için çok mücadele verdik ve kazandık. Gerekçelerimiz vardı hepsini size burada anlatamam.

    Muhafazakarlardan “muhafaza” etmesi beklenir. Sizin manüpüle dediğiniz yazı bu paradoksu açığa çıkarmak için yazıldı. AKP muhafaza etmiyor peki nasıl muhafazakar olarak tanımlanıyor? “Allah’ın izniyle” ifadesi kimsenin tekelinde değildir. Başbakan’da tapusu yok. Ama sizde de yok. Başbakan projelerini halka kabul ettirmek için Allah’ın adını eksik etmiyor ama biz söyleyince sakınca oluyor.

    Başbakan İstanbullu değil Rizeli. İstanbullu olsaydı Çengelköy’deki Vahdettin’in Köşkü ve çevresini talan etmezdi Boğaz’ın değerini bilirdi. Belediye başkanı olması bunu değiştirmez.

    Tartışmak ne güzeldir.

    Ama…

    Saygı ve sevgilerimle…

Bir yanıt yazın