Meslek hayatımızın en ilginç, en keyifli ve beklenmedik deneyimler ve tanışıklıklarla dolu dönemini Türkiye’nin ilk mimarlık veri tabanı olan ARKIV, o zamanki adıyla AMV yani Arkitera Mimarlık Veritabanı için çalışarak geçirdik diyebiliriz.
[Editörün notu: aşağıdaki yazı ARKIV‘in ilk editörlerinden, Pınar Gökbayrak ve Burçin Yıldırım tarafından ortak kaleme alınmıştır.]
Henüz mimarlık öğrencisi iken, Taşkışla’da yeni kurulmuş olan Arkitera’yı öğrencilere tanıtmaya gelen Ömer Kanıpak ve Ömer Yılmaz’dan bir randevu almış; mimarlık bilgisinin üretimine dair alternatif bir söz söylemeye niyetli bu genç ekibin bir parçası olmak arzusuyla bir hafta sonra ofislerinde soluğu almıştık bile. Bu tanışmanın ardından ise, 2002 yazında, yaz stajını Arkitera’da yapmıştık. Staj sırasında ise, tüm ekibin büyük bir heyecanla üzerinde çalıştığı dijital bir mimarlık arşivinin hazırlık aşamasına tanık olduk, katkı koyduk. Bu süreçte bizzat tanıştığımız dönemin usta ve genç mimarlarının ve henüz yeni kurulmuş olan Arkitera’nın genç ve dinamik ortaklarının ileride kuracağımız kendi mimarlık ofisimize ilham ve model olabileceklerini asla tahmin edemezdik.
Türkiye’de bir mimarlık arşivi kurmak, üstelik bu arşivi, henüz sektörde dijitalleşmeye geçilmemiş bir dönemde, daha web siteleri bile olmayan ya da düzenli bir arşivleme alışkanlığı bulunmayan mimarlarla oluşturmak ve herkesin ulaşabileceği dijital bir platforma dönüştürmek o dönem için ilk olmanın ötesinde aynı zamanda oldukça zorlu bir işti. Arkitera kurucularının müthiş vizyonu ve dirayetiyle ülkemiz mimarlığının çok geniş ve kapsayıcı bir resmini çekmek mümkün oldu. Ciddi bir emek, teknik altyapı ve bütçe gerektiren bu işi 15 yıldır sürdürebilmek Arkitera’nın mesleğimize yaptığı şüphesiz en büyük katkılardan biri.
Hazırlık aşamasında, konunun birden çok yönü vardı. Arşivleme alışkanlıklarının fazla olmadığını -şaşkınlıkla- farkettiğimiz mimarlardan veri toplayabilmek, bir arşiv sistematiği kurmak, bunları daha önce yapılmamış bir şekilde dijital bir altyapıya entegre edip herkes tarafından erişilebilir kılmak ve tüm bunların ötesinde henüz yeni kurulmuş olan Arkitera’yı tanımayan mimarlara önce Arkitera’yı tanıtıp, güven verip ardından bu proje için kendi arşivlerini açmalarına ikna etmek… Bu noktada Aydan Balamir, Aykut Köksal, Belkıs Uluoğlu, İhsan Bilgin ve Uğur Tanyeli’den oluşan danışma kurulunun katkıları kuşkusuz hepimizin önünü açmıştı. Arşivin adından, arşive dahil edilecek projenin niteliğine, projenin arşivde nasıl temsil edileceğinden, görsel kimliğine değin pek çok konuda oldukça titiz davranılmış, saatlerce süren toplantılarda arşivin kimliği tartışılmıştı. Bu toplantılara tanık olmak, projelerin nasıl değerlendirildiğini, arşiv sistematiğinin nasıl kurgulandığını görmek ise kuşkusuz bir mimarlık öğrencisi için çok öğretici ve çok heyecan vericiydi.
İçerik oluşturma kısmında, Arkiv projesini tanıtmak ve mimarlardan projelerine ait dokümanları toplayabilmek için mimarlık ofislerinin ziyaret edilmesi görevi iki hevesli mimar adayı olarak bize verilmişti. Henüz 3. sınıfta eğitim gören iki mimarlık öğrencisinin o dönemde İstanbul’da aktif olarak çalışan ve nitelikli işleriyle bilinen neredeyse bütün mimarlık ofislerine bizzat girip çıkmasının müthiş bir deneyim olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bir mimarlık öğrencisi, öğrencilik hayatı boyunca ancak birkaç mimarlık ofisinde staj yapıp o ofisi deneyimleme şansına erişmişken, biz bir staj döneminde onlarca ofis ziyareti ile, farklı ofis düzenlerine, farklı mimarlık yapma biçimlerine, farklı ilgi alanlarına ve farklı jenerasyonların farklı yaklaşımlarına tanık olmuş, kimi zaman da yakın geçmişimizin tozlu raflarında bekleyen hikayaleri ya da dedikoduları dinlemiştik.
Her bir ofis ziyareti bizim için ayrı bir heyecan, ayrı bir keşifti. Bir kısmı bugün hayatta olmayan Atilla Yücel, Abdurrahman Hancı, Hamdi Şensoy, Yılmaz Sanlı, Cengiz Bektaş, Tekeli-Sisa, Metin Hepgüler gibi ustalar, Mutlu Çilingiroğlu, Adnan Kazmaoğlu, Reşit Soley, Gökhan Avcıoğlu ve Haydar Karabey gibi dönemin üretken mimarları, Tülin Hadi-Cem İlhan, Kerem Erginoğlu-Hasan Çalışlar ve Bünyamin Derman gibi o zamanın genç ve başarılı mimarları… Bu tanışıklıklar sayesinde, Taşkışla’da Beyazduvar dergisi için bir dizi etkinlik yapmış ve o dönemde sayıca fazla olmayan bir öğrenci etkinliği ile mimar söyleşileri serisi organize ederek tanıştığımız mimarların bir kısmını okula davet etmiştik. Bizim tanık olduğumuz heyecanlı dünyayı Taşkışla’ya taşımaktı derdimiz…
Bu ofis ziyaretleri aynı zamanda henüz Arkitera’yı tanımayan ve interneti sık kullanmayan eski kuşaklara Arkitera’yı da tanıttığımız ziyaretlere dönüşmüştü. Hamdi Şensoy’un “Gençler, bu bina milli üsluptadır,” diyerek anlattığı Nişantaşı’ndaki kendi tasarımı olan yapısındaki toplantımızda Arkitera’yı isminden dolayı İtalyan bir firma sanması en ilginç anılarımızdan biridir. Mimarların en çok sorduğu sorulardan biri Arkiv’de proje yayınlamanın ücretli olup olmadığıyken bir diğeriyse başvuran bu projeleri kimin hangi yetkiyle seçip eleyeceğiydi. Bir ilk olmasının getirdiği tüm tereddütleri ve belirsizlikleri adım adım aşarak Arkiv’i bugün artık ilk akla gelen kaynak haline getirmek, ancak güçlü bir ekip ve kararlılıkla mümkün olabilirdi.
İçerik yavaş yavaş toplanmaya başladıkça bu bilgilerin nasıl sistematize edileceği, nasıl dijitalleşeceği ve nasıl bir yazılıma adapte edileceği gündeme geldi. Etiketleme yöntemi henüz dijital içeriklerde yaygın değilken, arşiv, etiket sistemi üzerine kuruldu. Onlarca excel tablosuna girilen verileri, farklı kategorilere ayırıp kullanıcılar için çoklu bir taramayı mümkün kılacak bir altyapı sistemine oturtmak çok da kolay olmadı. Bilginin sistematize edilmesi ama kapsayıcılığını yitirmemesi için ve önümüzde benzer bir örnek olmaması sebebiyle de kimi zaman deneme-yanılma yöntemiyle çok emek harcandı. İlk açıldığı günden bu yana da Arkiv sürekli kendisini içerik ve altyapı anlamında güncelleyerek bugüne geldi.
Arkiv sayesinde mimarlık ofislerinin çoğunda ciddi bir tarama yapıldığı, kendi arşivlerinin düzenlendiğini ve hatta dijitale geçirildiğini söylemek mümkün. Bugün, ülkedeki arşivleme çalışmalarının artması, farklı kurumlar tarafından benzer projelerle bu coğrafyadaki mimarlık üretiminin kayıt altına alınır olması oldukça sevindirici. Arkitera’ya ise, dijitalleşmenin ilk dönemlerinde koyduğu vizyonla ilk örnek olması, kurduğu ekip ve danışma kuruluyla titiz ve prensipli tavrı, kararlılıkla projeye sahip çıkması ve bugünlere getirmesi nedeniyle herhalde öncelikle mimarlık öğrencileri ve daha sonra tüm mimarlık camiası çok şey borçlu. Nice yıllara Arkiv!