“Her Şey Çok Güzel Olacak, Her Şey Çok Güzel Olacak…”
Ekrem İmamoğlu – İBB Başkanı
“Her şey çok güzel olacak, her şey çok güzel olacak” 2019 İstanbul yerel seçimlerinin ünlü sloganı idi. Çağdaş görünümlü, genç bir adam TV’lerde boy göstermiş ve İstanbul kenti için iktidar değişimi halinde, her şeyin çok güzel olacağını, İstanbul halkının çok iyi şeylere layık olduğunu, seçilirse ortak akıl, birlikte karar verme ve katılım ile her şeyi yapacaklarını savunarak oy istemişti. İstanbul halkı da, ki buna ben de dahil, birincide az bir farkla, ikincide ise büyük bir farkla İstanbul’u Sn. Ekrem İmamoğlu ve ekibine teslim etmişti.
Aradan geçen 3 yıldan sonra ve Sn. Ekrem İmamoğlu’nun “Eleştiri ortak akıldır, nimettir,” sözünden de yola çıkarak, bakalım İstanbul’da “mimarlık adına” neler güzel oldu ve neler güzel olmadı.
Taksim Meydanı için düşünülen ve hafif strüktürlü elemanlarla şeffaf bir tasarım anlayışı içeren bu çalışma olumlu ve değişik bir mimarlık girişimi idi. Ancak gerekli izinler (Koruma Kurulu vs.) alınsaydı ve öyle yapılsaydı daha doğru olurdu bence. Birkaç ay bile Taksim’de kalamadan kaldırıldı. Bağcılar veya Esenler’e taşındı. Taksim için “Kavuşma Durağı” anlamlı olabilirdi. Ancak Bağcılar/Esenler’de ne ifade ettiği ise meçhul. Şimdilerde ise “Kavuşma Durağı’nı” bilen veya gören yok. Umarım sökülüp bir yere atılmamıştır. (Foto No:1)
Taksim Meydanı, Kadıköy Meydanı, Salacak Sahili, Bakırköy, Üsküdar vs. gibi kentin önemli meydanlarının yeniden düzenleme ve tasarım yarışmaları…
Yürekten destek verdiğimiz bir konu. Yıllardır dile getirdiğimiz yarışma ile yapılırsa iyi sonuçlar alınacağı düşündüğümüz bir konu. Başlangıçta büyük ümitler ile sarıldığımız ancak sonuçlar açıklanınca büyük bir düş kırıklığı yaşadığımız yarışmalar. Yarışmalar yapılıp, onca masraf edildikten sonra arşive kaldırılan projeler. Henüz hiçbiri ne yazık ki uygulanamadı. (Bkz. Bu konuda eleştirel bir yazı; Taksim Meydanı Kentsel Tasarım Yarışması Üzerine Görüşler, Eleştiriler / Arkitera – 01 Aralık 2020)
Yarışma ile projeleri elde edilen tüm meydanlar uygulamayı beklerken, kentin en önemli transfer merkezlerinden (transfer merkezi olarak seçimi de çok büyük hata) biri olmaya aday Kabataş Meydanı’nın uygulama projelerinin yaptırıldığını, sergilenen maketinden öğreniyoruz. Bu çok önemli kentsel meydanın projelerinin neden yarışma ile yaptırılmadığı da ayrıca bir sorgulamayı hak ediyor. (Konuya ilişkin ayrıntılı bir değerlendirme / İletişimsizliğin Gölgesinde Kabataş / Ömer Yılmaz, Arkitera – 8 Eylül 2022) (Foto No:2)
Belki de bu dönem yapılan en başarılı çalışmalardan biri, Beyoğlu, İstiklal Caddesi’nde yorulan, biraz mola vermek isteyen turist, gezgin ve yaşlıların oturup, dinlenebileceği kentsel mobilyalar. Bir parça da olsa yeşil ile harmanlanmış, ahşap ve betonun birlikte kullanıldığı işlevsel ve estetik mobilyalar. Güzel olan uygulama, oturan / kullanan insanların yüz ifadesinden rahatlıkla görülebiliyor. (Foto No: 3, 4, 5)
26 tarihi çeşmeye su getirildiğini ve musluklarından temiz su akıtıldığı belirtiliyor, olumlu bir çalışma.
Kara Surlarının, Deniz Surlarının, Bizans Bukoleon Sarayı’nın, Anadolu ve Rumeli Hisarı’nın, Sen Piyer Han – Karaköy, Botter Apartmanı – İstiklal Caddesi vs. restore edildiğini basından ve yapılan açıklamalardan öğreniyoruz. Olumlu girişimler, bekleyip sonuçlarını görmek lazım.
Bunlar olumlu, güzel olan çalışmalar.
Ortada herhangi bir proje var mı, bilmiyorum. Yapılan çalışmalara ait bir tanıtım panosu aradım, sordum, soruşturdum, bulamadım. Proje yoksa o işin herhalde kontrolleri, danışmanları ya da bilim kurulları vardır diye düşünüyorum. Onlar da bu hatalı uygulamayı görmediler, göremediler mi acaba?
Burada en önemli uygulama hatası, meydan zemininin büyük kısmına kaba yonu granit taş döşenmesidir. Antik Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı’dan bu yana yer döşemesinde zorunlu olmadıktan sonra hiçbir biçimde kaba yonu taş döşemesi yapılmaz. Kaba yonu köprülerde, sur duvarlarında, kale yapılarında ve genellikle cephelerde kullanılır. Kaldı ki günümüzde (21. yy.) insanlar, çocuk arabaları (puset), yük taşıma araçları bu kaba yonu taşın üzerinden yürüyemiyorlar. Lütfen gidin ve bir kez de siz yürümeye çalışın… Meydanı büyük güçlüklerle geçeceksiniz. Bu bir… (Foto No:6, 7, 8)
İkincisi meydanın İstanbul Üniversitesi giriş kısmında zeminde birdenbire pişmiş toprak – tuğla döşenmiştir. Kadim uygarlıklardan bu yana açıkta, yer döşemesinde pişmiş toprak malzeme tuğla asla kullanılmamıştır. (Kapalı yerler hariç) İlk yağmurlarda ve donla beraber bu tuğlalar aşınacak, çok kısa sürede hasar alacak ve yer yer çukurlar ve gölleşmeler olacaktır. (Foto No:9)
Yine yapılan üçüncü hata, set duvarlarının çok yumuşak / küfeki taşı ile kaplanmasıdır ki bu taşların da çok kısa süre sonra iklim koşullarında (don, yağmur vs.) dağılıp, ufalanması kaçınılmazdır. (Foto No:10)
Kent belleğinde önemli bir yer tutan, “Çınaraltı Kahvesi” (Y. Kemal Beyatlı’nın bile oturup dinlendiği, şiir yazdığı kahve) nedendir bilinmez, yerini değiştirmiş, özgün yerinden tamamen alakasız bir yere, meydanın “Mercan girişine taşınıp, yepyeni bir kafe / büfe şeklinde tasarlanmıştır. Yer özgün değil, yapı özgün değil. (Foto No:11)
Tüm İnşaat Panolarında (Yeni İnşaat veya Restorasyon olsun) geçmiş dönemin değer bilmez uygulamaları devam ediyor. Hiçbir panoda tasarımcı mimar, restoratör mimar, proje müellifi veya müelliflerinin adı yok. Kısaca “MİMARIN ADI YİNE YOK…!” Yıllar önce konuya ilişkin bir yazı yazmış (Mimarlık Dergisi Sayı 362, S.46, 47, 48, 49) ve Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok” adlı romanından esinlenerek “Mimarın Adı Yok !” diye eleştiride bulunmuştum. Panolarda herkes var (İşveren, İdare, Kontroller, Belediye, Müteahhit, Taşeron, Bilim Kurulu) ancak nedense proje müellifi / mimarların adı yok, yazılmıyor. Acaba neden diye sorgulamış ve eklemiştim. (Foto No:12,13) Bu toplum yüzyıllardır mimarları ile övünen, mimarları ile iftihar eden bir toplumdur. Koca Sinan, Davud Ağa, Sedefkar Mehmet Ağa, Mimar Kemaleddin, Mimar Vedat Tek, Mimar Sedat Hakkı Eldem, Mimar Emin Onat vb. gibi… Bu isimler toplumun hep onurla, şükranla andığı isimler. Günümüzde mimarların adını yok saymak acaba neden? Bunu anlamak ve anlatmak mümkün değil bence.
Yine geçmişte çoğu panoda rahmetli Kadir Topbaş’ın adını görüyorduk. Üstelik Topbaş mimardı. Oysa şimdi tüm panolarda Sn. Ekrem İmamoğlu adını görüyoruz. (Foto No:14,15) Konuşmalarında “Mimar aklına kurban olayım, dünyaya bir daha gelsem mimar olmayı çok arzu ederim.” diyen başkan inşaat panolarında mimarların adı yazılmazken, kendi adını kocaman harf ve puntolarla yazdırıyor. En çok emeği geçen, tasarımcının / mimarın ise hiç kıymeti yok.
Son sözler yerine bitirirken; ünlü romandaki gibi “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok.”
Gitti Kadir Topbaş, geldi Ekrem İmamoğlu, ancak imparatorluklar kenti, kadim İstanbul cephesinde mimarlık ve mimarlar için pek fazla değişen bir şey yok… Kısacası mimarlar ve mimarlık için çok şey güzel olmadı ve de olmayacak gibi görünüyor.
1. “Eleştiri ortak akıldır, nimettir.” Ekrem İmamoğlu, Fatih Altaylı ile Teke Tek / Habertürk – 26 Temmuz 2022
2. “Mimar aklına kurban olayım, dünyaya bir daha gelsem mimar olmayı çok arzu ederim.” Ekrem İmamoğlu, Fatih Altaylı ile Teke Tek / Habertürk – 26 Temmuz 2022
3. “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” “Im Westen Nichts Neues” ünlü Alman yazar Erich Maria Remarque’nin romanından