Öfkeden deliye dönmüş bir insana, babacan bir tavırla yaklaşıp, "Yahu biraz sakin ol. Hele bir anlat bakalım, nedir seni böyle delirten?" dersiniz de lafa nasıl başlayacağını şaşırır ya...
Kekeleyip, bocalar, olayı bir ortasından, bir sonundan açıklamaya çalışan mecalsiz cümleler dökülür ağzından… Zonguldak Lavuar Alanı deyince, inanın, ben de aynı duruma düşüyorum… Kitaplar dolusu yazı kaleme alabileceğim alanla ilgili, “Hadi yaz” denilince kilitlenip kalıyorum… Söze nerden nasıl gireceğimi bilemiyorum çünkü… İçimde biriken öfke, büyük bir basınçla beynime doğru hücum ediyor. Öfkem sırtımdan boşalan soğuk terlere dönüşüyor daha sonra. O anlarda dilime gelen sunturlu küfürleri, ağzımın içinde hapsetmekte zorlanıyorum. Bir ömrü vakfettiğim, her metrekaresine adım izi bırakıp alın teri döktüğüm; her mekânında bir başka düş biriktirdiğim bir kentin gelecek tahayyülüyle 10 yıldır dalga geçiliyor orada. Hırsı aklından büyük siyaset esnafları, salt siyasal çıkar uğruna, bir kentsel mekânı, kente mekânsal ve görsel güzellik katıp sosyal merkez olabilecek bir alanı, sözcülüğün tam anlamıyla mezbeleye çevirdi çünkü… Lavuardan geriye kalan üç kule, sıra dayağına çekilmiş çocuklar gibi boynunu bükmüş duruyor, acılı kentimin en ortalık yerinde…
Bilenler bilir genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ilidir Zonguldak. Varlık nedeni kömürdür. En varsıl kişisi bile kömür karasına bulaşmıştır bu yüzden… Hırçın dalgaların hışımla dövdüğü dik yamaçlar üzerine kurulan kent, 200 yıldır insan yerleşimine mekân durduğu halde, hâlâ, şantiye görünümdedir. Kömürün rantını yiyen çevreler için Fener Mahallesi’nde oluşturulan villa özentili evler sayılmazsa, ocakların çevresinde oluşan teneke mahallelerden ibarettir yalnızca. Konutlaşma bu teneke evlerin sökülüp, yerlerine, aynı iğretilikle apartmanların dikilmesiyle halledilmiştir. Delibozuk bir coğrafyada, üst üste abanmış, biri çekilse diğeri yıkılıverecekmiş gibi duran evler, ürkü verir bu yüzden insana. Kömür üretimi ve işçi sayısına koşut olarak büyüyen şehir sosyal donatı alanları, peyzaj düzenlemesi yapılmış mekanlar yaratılmadan azmanlaştırılmıştır. Şairin “Ekmeğin en namuslusun kazanıldığı yer” dediği ilde, şehirleşmenin en kötüsü yaşanmaktadır. Üniversitelere tez olacak kadar çarpık yapılaşma, çirkinin de çirkini bir kenti çıkarmıştır ortaya…
Mülkiyeti Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)’na ait olan ve 1950’li yılların teknolojisi ile şehrin tam ortasına kurulan kömür yıkama tesisleri, 141 bin metrekare alanda, günde yaklaşık 5 bin ton kömür yıkarken, ekonomik ömrünü tamamladığı gerekçesiyle, 2006 yılında, sökülmeye başlandı. Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS), 2006’yı “Dünya Endüstri Mirası Yılı” ilan etmişti. TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, bağlı 16 temsilciliğiyle bu gündemle Zonguldak’ta bir toplantı yaparken, yıkımı devam eden lavuar tesislerini de tartışma konusu yaptı. Yapılan incelemenin ardından, “Cumhuriyet dönemi ilk sanayi tesislerinden biri olduğu, kentin bir döneminin kültürünü belirlediği, geçmiş değerlerin gelecek nesillere aktarılması sorumluluğuyla yeni işlevler ve tasarımlarla yaşatılması” için, “taşınmaz kültür varlığı” olarak tescili istemiyle, Karabük Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvuruldu. Kurul, istemi yerinde buldu ve yıkımdan arta kalan bir yapı, üç kule ve yeraltı silolarını tescil etti. Alınan karara göre, burada Kurul’un onaylamadığı hiçbir proje hayata geçirilemeyecekti.
Beklentisi olan pek çok çevrenin hevesi kursağında kalınca cadı kazanı kaynamaya başladı kentte. Yerel yönetim dahil, çıkar çevreleriyle kol kola girmiş tüm devlet erkanı büyük bir karşı kampanya başlattı. Yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı, Kurul, kararında direndi. Tescil kaldırılmayınca buna yönelik çalışmalar başlatıldı mecburen. Ufuk turu için ilk çalışma TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinden geldi. Mimarlık öğrencileri arasında, kolokyumu 27 Haziran 2008’te yapılan, “Kent Düşleri” adıyla bir yarışma düzenledi. Mimar adaylarının adı bile şiir gibi olan yarışmaya gönderdiği tasarımlar, bir algıyı da yıkıyordu şehirde. Bu alan kentin çok ihtiyaç duyduğu fonksiyonları da üstlenerek bir sosyal merkez olabilirdi. Kentin emekle bütünleşmiş markasına kuvvetle vurgu yapan bir yaşam ve cazibe merkezi yaratılabilirdi pekâlâ. Bu süreçte öne çıkan bir diğer çalışma ise Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı (ZOKEV)’nın 16 Mart 2009’da düzenlediği “Lavuar Çalıştayı” oldu. Ana teması “Kentin ortak aklını üretmek” olan çalıştayda, mülkiyet sorunu ve alanın kente geri kazandırılması için çizilecek hukuksal çerçeveden, planlama ilkeleri ve mimari yaklaşıma kadar, mesele, tüm boyutlarıyla masaya yatırıldı. Çalıştayın en önemli yanlarından biriyse, sorunun tüm tarafları ile alanında uzmanlaşmış bilim insanlarının bir masa etrafında bir araya getirilmiş olmasıydı. Elde edilen sonuçlar, kentsel çözümden yana olan çevrelerin yol haritasını da oluşturuyordu aynı zamanda.
Yeni seçilen ve farklı bir vizyonla soruna yaklaşan yerel yönetim daha ciddi bir çalışma yaptı, alanda, ulusal düzeyde bir mimari tasarım yarışması düzenledi. 32 proje katıldı yarışmaya. Seçici kurul, “Gerçekleşme süreci kısa, kolay uygulanabilir, çağdaş, yalın ve güçlü bir mimari dile sahip olduğu, kentin mekânsal ve görsel kalitesini artıran, özgün niteliklerini ortaya çıkaran mekânlar ürettiği” gerekçesiyle Oktan Nalbantoğlu’nun ekip başı olarak görev üstlendiği grubun projesini birinci seçti ve 24 Haziran 2010’daki kolokyumla ödüller dağıtıldı. Zonguldak Belediyesi yarışmayı kazanan proje doğrultusunda gerekli imar değişikliklerini yaptı ve bunu Kurul’a sundu. Alanla ilgili proje doğrultusunda yapılan tüm işlemlerin Kurul’un da onayından geçmesine karşın çalışmaya bir türlü başlanamıyordu. Beceriksizlikten, mide bulandıran çıkarcılığa; hasetten, siyasal çatışmalara kadar her türlü kirliliğin belirleyici olduğu bir süreç başlamıştı çünkü. Belediye, Milli Emlak ve Türkiye Taşkömürü Kurumu mülkiyetin Zonguldak Belediyesine devri konusunda bir türlü anlaşamıyor, pek çok çevrede buna çanak tutuyordu…
Zonguldak Lavuar Koruma Alanı ve Çevresi Koruma, Planlama, Kentsel Tasarım ve Peyzaj Düzenleme Proje Yarışması, 1. Ödül
Bu durum şehirde siyasetin esaslı bir malzemesi haline de döndü. Merkezi idare alandaki mülkiyet sorununu sürüncemede bırakarak, hem yerel yönetim, hem de alanın koruma altına alınması için mücadele eden çevreleri hedef haline getiriyordu. Yerel yönetimin AKP’ye devredilmesi halinde projeye başlanabileceği yolunda yoğun bir propaganda başlatıldı. Çevresindeki yıkım nedeniyle alanın en ortalık yerindeki viran görünümlü kriblaj binası için “Ucube” tanımı üzerinden gelişen tartışma etkili de oldu ve Kurul, binanın yıkımına karar verdi. Mart 2012’de yıkımın tamamlanmasıyla bir süre otopark olarak da kullanılan alanda tam bir keşmekeş hakimdi. Kentin en ortalık yerindeki çirkin görüntü, kentsel yaşam kalitesini de aşağıya çeken bir sonuçla öylece duruyordu. Merkezi idare sorunun çözümü için hiçbir adım atmazken, yerel yönetim kamuoyu baskısı oluşturmak için parmağını bile kıpırdatmıyordu, bunu yapmaya mecali olduğu da şüpheliydi ayrıca… Lavuar Alanı’nda sözcüğün tam anlamıyla körlerin sağırlığı oynadığı bir garabet yaşanıyor, faturasını da Zonguldak halkı ödüyordu.
Bu arada Zonguldak Demokrasi Platformu devreye girdi. Yarışmada birinci gelen projenin uygulanması için Temmuz 2014’te başlattığı imza kampanyasında topladığı 5 binin üzerindeki imzayı Belediye Başkanlığına teslim etti. Belediye, bunu arkasındaki kamuoyu desteği olarak merkezi idareye yansıtamayınca, toplanan imzalar, sorunun çözümü için atılmış bir adım olamadı. Alanın bütünlüğünü bozmaya yönelik girişimler başladı daha sonra. Emniyet Müdürlüğü proje alanı içinde kalan bir noktaya büyükçe bir karakol yapmak için girişimlerde bulundu. Ancak talep Belediye Meclisi’nde reddedildi. Zonguldak Valisi Ali Kaban, alanın, kentin bir tepesinden, diğerine sefer yapacak teleferik hattının merkezi olması için girişimlerde bulundu. Konu İl Özel İdaresinin Nisan 2014 tarihli oturumunda bir müjde olarak duyuruldu hatta. Bununla ilgili teknik çalışmalara da başlandı. Bu arada AKP Zonguldak Milletvekili Faruk Çoturoğlu, etrafında 3 cami bulunan alana daha büyük bir cami yapılmasını önerdi. Bu açıklama daha absürt bir tartışmaların fitilini ateşledi. İlgili ilgisiz pek çok kişi sunduğu önerilerle alanın nasıl değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş açıkladı.
On yıldır bir rezalet yaşanıyor Zonguldak’ta. Beceriksiz siyasetçilerce yazılan yılan öyküsü, uzadıkça uzuyor. Görevde bulunduğu yıllar içinde hiçbir kentsel vizyonu olmadığını defalarca ortaya koyan CHP’li yerel yönetim, devasa ölçekli projeyi hayata geçirecek finansmanı bulamayacağı endişesiyle sorunu gündemden uzak tutuyor. Görünmez kılmak için elinden geleni yapıyor hatta. Merkezi idareyi elinde tutan AKP, CHP’li yerel yönetime puan kazandırmamak için mülkiyet sorunun çözmeye yanaşmıyor. Yalnızca CHP’yi değil, tercihini kendinden yana kullanmayan Zonguldaklıları da cezalandırıyor böylece. Bin bir acı ile kömüre dayalı olarak oluşturduğu kentsel kimliği gelecek kuşaklara taşımayı, kentlilik bilinci geliştirmeyi ve bu kimliğin yansıdığı bir kentsel mekanda buluşma, dinlenme, kültür ve sanat faaliyetlerini paylaşma olanağı elde etmeyi ümit eden kentlilerse öfke, ümitsizlik ve yarın umudunu kaybetmiş vaziyette büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor.
Ahmet Öztürk [Emekli Maden İşçisi, Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı (ZOKEV) Yönetim Kurulu Üyesi]