Bedavaya Çalışacak Mimar Aranıyor

Necati, devlet üniversitesinden mezun olmuş, şimdiye kadar biriktirdiği parayı da bedelli askerliğe yatırmış, yeni yetme bir mimardır. Kız arkadaşı Selin ve diğer yakın arkadaş çevresi ile harçlıkların yettiği ve tabii pandeminin de izin verdiği kadar dışarı çıkar ve sosyalleşir.

Çevre sorunlarına da, beton denizine dönmüş Taksim için açılan yarışmanın sonuçlarının da, ülkedeki diğer yarışmalardan çıkanların da az çok farkındadır. Arkitera’yı, ArchDaily’i ve diğer mimari medyayı da takip eder. Gezi Pakı zamanında lisede okuduğundan ne olduğunu sonra öğrenmiştir ama olsun çoğu şeyin farkındadır.

Necati okulda SketchUp’ı yalamış yutmuştur. Maket yapmayı ve sabahlamayı da tecrübeleri arasına almıştır. AutoCAD’i zaten çok iyi bilmektedir. İlk aldığında her türlü oyunu kasmadan çalıştıracak kadar iyi olan Laptop’u şimdilerde ancak AutoCAD çalıştırmakta, SketchUp için kurduğu Lumion’da devamlı fan çalıştırmaktadır. Zaten makinenin kenarı maket yaparken, yapıştırıcı yüzünden biraz lekelenmiştir. Necati istese de yeni laptop alacak durumda değildir.

Mimarlık bölümünün en parlak öğrencisi değildir. Erasmus’ta o ülke değil buna gideyim diye planlar yapmamış ve rakip azalsın diye bazı anahtar bilgileri en yakın arkadaşlarından saklamış da değildir. Hocalar arasındaki dedikodulara da karışmaz pek. Hiç dönem kaybı yoktur. İsterse yüksek lisansa da girebilecek seviyededir. Ancak okulda araştırma görevlisi olabilecek kadar ne torpile sahiptir ne de öyle bir motivasyonu vardır.

Necati’nin babasının mahallede kasap dükkânı vardır. Babanın sağlığı çok iyi değildir, çok sigara içtiğinden geçen sene anjiyo olmuş bir de üzerine bypass ameliyatı geçirmiştir. Abisi bir türlü iş bulamadığından babasının yanında gönülsüzce çalışmaktadır. Süpermarketler ve AVM’lerle sarılmış şehirde, kasap dükkanında işler zaten çok iyi gitmemektedir. Abinin merkezi sayılacak yerdeki dükkânı kafeye çevirme hayali vardır ama her hafta yeni bir şey eklediği tarifine göre çıkacak şey bir nargilecidir. En büyük yardımcısı ve bedava iş gücü olarak gördüğü Necati ise “seri köz getir”meyi bir kariyer hayali olarak görmemektedir.

Anne emekli belediye memurudur. Rüşvetin, adam kayırmanın, iş takip etmenin annesiyle ilgisi hiçbir zaman olmamıştır. Tertemiz, işini savsaklamayan, çalışkan bir memurdur ve emekli olmuştur işte. Kronik diz ağrısı dışında tek şikâyeti gelinidir.

Necati askerden gelip de birkaç hafta dinlendikten sonra delicesine bir iş arama sürecine girmiştir. Kariyer sitelerini hallaç pamuğu gibi atmıştır ama cevap yoktur. Hazırladığı CV’si aşağıdaki gibidir.

Özgeçmişini gönderdiği hiçbir mimari bürodan olumlu yanıt alamaz. Abisinin eşinin babası müteahhitlik yapmaktadır. Onu araya sokup Ümraniye’de yap sat projelerini çizdirdiği mimari büro varsa birinde işe başlamak istediğini söyler. Kemal Bey iki üç telefondan sonra olumlu cevap aldığını söyler randevu tarihi verilir ve artık Necati ilk iş görüşmesine gidebilir.

Müteahhit Kemal denilen kişi, her konuda pek bir kendine güvenen hatta gerektiğinde iktidar partisindeki her türlü iş takip etme mekanizmalarını kullandığı halde, Bodrum’daki Atatürkçü orta yaşlı CHP’li zümreden de kopmayan, şu aralar gidişatı iyi görmediğinden bu ekonomik durumda iş yapmamayı tercih eden, buna rağmen çok karlı bir ihale düşerse cevval kesilen biridir. İşte bu ulu yüce egoist kişilikli adam, kasap yamağına gönlünü kaptırmış kızının hatırına, maddi durumu müsait olmayan dünürüne yardım etmeye razı olmuştur. Aslında cebinden de bir şey çıkmayacaktır. Bir şekilde çizim yaptırdığı mimari büroya Necati’nin işe başlayacağı müjdesini vermiştir. İlk iş görüşmesinde Necati’yi yalnız bırakmayıp, müstakbel patronuna bizzat onu takdim edeceğine söz verdiği halde, acil bir işi çıktığı için gelmemiştir. Sebebini sonra irdeleriz.

Kemal Bey, Necati’nin işe girmesi hakkında “Oldu bu iş, daha fazla sormayın yahu” diye o kadar kesin konuşmuştur ki Necati nasıl havalara girmesin. Kötü bir sokakta bakımsız bir apartmanda bulunan mimari büronun kapısını bir çalışan açar ve Necati’ye hoşgeldiniz bile demeden hemen işinin başına döner. Büronun sahibi, onu hiç bekletmez, kendi odasında karşılar. Beyaz lake süslü bir oturma grubu ve tüm tekstilleri gözleri yakacak koyu renkte, kola, bacağa yapışıp duran yepyeşil vinleks kaplı takımlı büronun patron odası, asansörü devamlı bozuk bir apartmanın dördüncü katındaki 3+1’in salonudur. Perdeler sanki gün yapıldığı zamanlardan kalmış gibi aynı kadifedendir.

Büro sahibi zaten burayı eskiden konut olarak kullanıyormuş. Kendi mülküymüş, şimdi Acarkent’te C tipi villaya geçmişler. Ama para kolay kazanılmıyormuş. Bak, Kemal Abi’ye. İyi hoş ama yapılan son işten kalan bakiyeyi bir türlü tahsil edemedik ondan. Bu şikayetini Necati orada olduğu sürece her on cümlede bir tekrarlamakta. Aynı Kemal Abi, bir bayram gezmesinde Necati’ye “Hele şu okulu bitir bana çalışırsın artık” demişti. Şimdiyse Necati’yi başkasına paslıyor.

CV’sini verdiği patron, önceden kendisine mail gönderildiği halde ancak şimdi göz ucuyla bakıyor ve pek ilgilenmiyor. CV’yi masanın üzerine bırakıp konuya bodoslama giriyor. “Necati’ydi di mi? Hah Necaticim, prensip olarak mimar çalıştırmıyorum. Ama Kemal abiyi kıramam. Bak neden mimar çekemiyorum…” Anlatıyor da anlatıyor. Yazar maddelemeyi tercih etti.

1- En iyi elemanları teknik ressammış. Teknikerler daha iyiymiş. Mimarlar daha kötülermiş çünkü burunları havadaymış biraz.
2- Mimarlar gibi tasarım yapacağız takıntıları yokmuş.
3- Genel olarak müteahhitlere iş yapmıyorlarmış. Asıl müşterileri büroları olmayan ve hatta AutoCAD bile bilmeyen iş bitirici mimarlarmış. Tüm tasarımı ve çizimi bu büroda yapıyorlarmış, müşteri sadece imza atıyormuş.
4- O da aslen mimar değil teknikermiş. Zaten bina çizmek için mimar olmaya gerek yokmuş. Kemal abinin hatırına onu işe alırsa ileride belki imzaları o atarmış. Oda tescil belgesi parsını o verecekmiş. Bu ne bonkörlük.
5- Artık mimarlık eğitimi çok yozlaşmışmış. Bir kere o hoca dediğiniz adamları o cebinden çıkartırmış. İstese YYY üniversitesinde derse bile girermişmiş. Rektör ile aynı partiliymiş. Necati’nin hocalarında iş yokmuşmuş. Akademide sıcacık ve güvenli odasında her ay düzenli maaşını alan, çekim senedim karşılıksız çıktı diye hayıflanmayan, tahsilat derdi olmayan, tek dertleri iki yılda bir yalan yanlış makale yazan benciller mi piyasaya mimar yetiştirecekmiş?
6- Masanın üzerinde yeni ozalitçiden gelmiş katlanmış bir çizimi şaaaappp diye Necati’nin önündeki sehpaya atarak. “Pirofesör gelsin bunu Ümraniye belediyesinden bu emsale karşılık bu kadar fazla metrekare ile geçiremez. Alnını karışlarım onun” diye kükremeyi de ihmal etmiyor.
7-Yeni nesil çok yozlaşmışmış. Cumartesi işe geldiği için hayıflanan görürse inadına Pazar da iş veriyormuş ona.
Necati’nin morali bozulmuştu. Kemal Bey’in araya girmesiyle bu büroda iş bulabilse, hatta bu adama dayanabilse, mimarlardan hiç hoşlanmayan patron, herhalde maaşı teknikerlerden fazla vermeyecekti. Sorup emin olmak istedi ama söze giremedi ki. Patron gaz kesmeden şikâyete devam ediyor.
8- Bu büroya mesai takıntısı ve hatta mevhumu olan hiç gelmesin. Önemli olan iştir. Bitmesi gerekir.
9- Burada işi öğrenirsin. Belediyede iş nasıl yürüyor görürsün. Böyle de bir fırsat kolay kolay gelmez.
10- Aslında adama da hiç ihtiyaçları yokmuş muş da yine de Kemal Abin hatırı…
11- Adama ihtiyaçları olmadığından ona verecek bilgisayarları da yokmuş. Kendi laptopunu getirirse belkiymiş.
Necati çok girişken değildir ama yine de maaşı sormak gaflet delalet ve hıyanetini için ona bir cesaret geliveriyor.
12- Aman allahım bir de maaş mı istiyormuşmuş. Yahu öğreneceğinin yanında maşa nedirmiş ki.

Fırçayı yiyip eve geliveriyor. Olanları anlatınca abisi çok fena yorum yapmasa bile abisinin karısı köpürüyor. Maaş istemek gibi bir terbiyesizliği babası Kemal Bey’e anlatmayı ödev biliyor ama ayrıca sinir krizlerine giriveriyor. Kemal Bey ise daha büyük tepki veriyor. Şerefim onurum yaralandı nevinden serzenişleri direkt Necati’nin babasının yüzüne söylemek istiyor. Ertesi gün “Geçiyorken uğradım” dediği kasap dükkanında yüksek perdeden fırça atıyor zavallı adama. Aynı zamanda bir koli organik çift sarılı köy yumurtası ve bir bütün tavuğu para vermeden paketlettiriyor.

Bu adamdan bir iş çıkmayacağını anlayınca, Necati, Kemal Bey’i artık ciddiye almamaya karar veriyor. Selin Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon okuyor ve abisinin arkadaşlarından birinin tanıdığı İstanbul’un en büyük ve ünlü mimari büroların da kıdemli birisiyle Selin ile beraber Starbucks’ta yer bulabiliyorlar. Selim, sigara tiryakisi olduğundan dışarıda oturmak için yer kapmaya çalışıyorlar. Konuşma boyunca sigara içtiğinden pek de Halim olmayan Selim maskesi çenesinin altında duruyor.

1- CV’in pek bir kötü. Bize ne senin 4 yaşındayken gittiğin kreşten?
2- Bu AutoCAD becerisi konusunda filan nasıl kendini derecelendirdin. Yıldızlar çizmişsin boyamışsın içlerini. Bunlar eskidendi.
3- Tek CV olmaz. Portfolyo görmek lazım. Böyle CV’den bir şey anlamazlar.
4- Bizde de cumartesi çalışmak kural ve artı bazen pazar günleri ve hatta hafta içleri sabahlama normal sayılıyor.
5- Sirkülasyon çok fazla en kıdemli çalışan benim. 2,5 yıl oldu.
6- Patron önceden de büroya uğramazdı hep iş görüşmelerindedir zaten. Artık yurtdışına çalışmaya başladık. Pandemi sonrasıysa neredeyse hiç gelmiyor. Proje düzeltmelerini ben yapıyorum.
7- Ofisteki en yüksek maaşı ben alıyorum ama hesabıma asgariden yatıyor. Sigorta çok artmasın diye. Ayın 15’i gibi aradaki farkı elden alıyorum.
8- Yazılımlar yasal değil. Kendi laptopunu getireceksin. Kur işte hepsini kırek mırek. Bazen sana rendır işi gelir filan.
9- Sen burada tecrübe kazanacaksın. Patrona göre bize borçlu sayılıyorsun bir nevi. İlk altı ay ücretsiz çalışırsın. Sonra bir buçuk yıl kadar asgari ücretten. O zaman sigortan yatar. Sonra belki artar ama yine asgari ücretten maaş alır gibi görünürsün ve ona göre primin ödenir.

Necati dayanamıyor atlıyor.

– Yahu olur mu? Ben Tüvıdırdan bir hocaya sordum. Kabul etme sakın, meslek onurunu ayaklar atına alma dedi.
– O tüvıdırdaki hoca biliyor mu bakalım, bu şartları kabul edecek bir sürü kişi var. Ben Selin’in tanıdığısın diye sana bu kadar bilgi veriyorum.
Necati biraz da kıllanmıştı, bu adam neden Selin’e bu kadar özen gösteriyor diye. Haklı bir endişe sayılır Necati için. Selim yeniden soruyor kim ki bu tüvıdırdaki hoca. Necati hemen veriyor suçlunun ismini
– Ahmet Turan Köksal’a sordum. Tanıyor musun?
– Tanımam mı? Arkitera Forum zamanı bana kırık yazılım istiyorum diye fena girişmişti. Pis herif. Ukala. Birkaç yarışma kazanmıştır. Modelleme filan bilir. Şimdi yazı filan yazıyor Arkitera’ya. Ondan öğrendim ben 3DS MAX’i. Şimdi Amerika’ya kaçanlardan. Biz burada ömür törpüleyelim.

Selin araya girdi.

– Eh sen de Karadağ’dan AB vatandaşlığı kovalamıyor musun? ABD vizesine de başvurmuştun. Ret gelmedi mi? Hem başvurusu yaparken beni de zorlamıştın beraber gideriz diye.

Necati endişelerinde haklı çıkıyor gibiydi. Selim hemen konuyu değiştirdi. Aslında kaçmadığını, burada bu kadar iyi bir mimar olduğu halde başta bu büronun patronu olmak üzere kimsenin hak ettiği değeri vermediğini filan geveledi. Sonra Selin’i “Montenegro çok özel bir yer” diye düzeltti. Orayı tercih etmesinin sebebi “Doğayı sevdiğimden…” diye başlayan cümleyle açıklamaya çalıştı. Karadağ yerine Montenegro diyerek Avrupaileştirdiğini zannediyor.

Sonra Selim bir anda patronu korumaya başlıyor. O da haklıymışmış. Niye?

O da işverenden parayı alamıyormuş. İş yükü çokmuş. Tabii ki bedava personel çalıştıracakmış. Cebinden mi verseymiş.

Eh yapmasın o zaman, ünlü mimarım diye gezmesin ortalıkta bile diyemediler. Selim tarikat üyesi gibi konuşuyor çünkü. Bir sonuç çıkmayacağı ortada.

Selim sonunda Ahmet Turan KÖKSAL’ı nereden tanıdığını soruyor Necati’ye.

Mimarol.com diye bir sitesi var oradan sormuştum. Mezun olduktan sonra beni ücretsiz çalıştırmak isteyenler için bir tüvit atmıştı. Eskiden Mimarazzi varmış, bu tür firmaların ifşa edilmesi konusunda çok etkiliymiş kapanmış. Şimdi ancak Mimarlar Odası’na gidebilirmişim destek almak için. Sizin gibi ücretsiz çalıştırmayı hedefleyen büroları beyan et demişti bana.

Selim bir anda şaşkınlıkla karışık tekrarlamasını istiyor.

– Mimarlar Odası mı?
– Evet, bir faydası yok mu?

Selim başta kıkır kıkır sonra kahkahalarla Kadıköy Starbucks’ı çınlatıyor…

Son not: Bu hikayedeki kişiler ve olaylar uydurmadır. Necati, Selin, Selim ya da Kemal Abi gibi birileri, bir yerlerde varsa ve olaylar, kişiler, çok benziyorsa, bu ancak ve ancak benzetenin işgüzar olduğunu kanıtlar. Yazar bu işgüzara, “Bu tesadüfi benzerliği bulup ortaya çıkarmak dışında başka işin yok mu” diye sormak ister. Yine aynı yazar sizi temin eder ki, karakterleri farklılaştırırsanız bu olayların çok benzeri şu anda bir yerlerde cereyan etmektedir.

Daha bitmedi: işte o aynı yazar, “Hemşirelik mi yazayım mimarlık mı? Sırtımı devlete dayasam nasıl olur? Puanım ancak Peyzaj Mimarlığına yetiyor oradan mimarlığa geçiş yapacağım” diye kesinmiş gibi konuşanlara, “Mimarlık istiyorum ama çok zormuş ben gezip tozmak istiyorum” diyenlere artık gönül rahatlığıyla “Sakın mimarlık seçme ve okuma” diyor. Vicdanı rahat yani.

Geçen sene 240.000 sıralamada olan bir kişi 4 yıllık bir mimarlık fakültesine girdi. Yazar doğru yönlendirse ne, yönlendirmese ne. Tabii ki ÖSS bir kıstas değil ama bu denli değersiz olursa mimarlığa girmek, bitirmek son tahlilde hak edenin yanında hak etmeyen de ezilir. Hem de bu tür adamların çıkarına, köle gibi çalışırlar.

Etiketler

6 yorum

  • coşkun armağan says:

    Bravo hocam!

  • Önder YILMAZ says:

    Acı ama gerçek

  • 37557 says:

    Sektörün geldiği hal için sadece vasatlığı sorumlu tutmak da vasat bir yaklaşım değil mi? İyi çalışma şartları sadece mesleğin iyilerinin hakettiği bir şey mi? Probleme daha bütünsel bakıp, en büyük çuvaldızı da bugün o ya da bu şekilde ismini bildiğimiz sizin jenerasyonunuzun mimarlarının, hocalarının da kendine batırması lazım. İyi derecelerle iyi okullarda iyi eğitim almış potansiyelinin farkında yeni mimarların ya da mimar adaylarının kaderinin, vasat olanın kaderinden pek bi farkı yok şimdilerde. Hocalarımızın, işlerini takip ettiğimiz mimarların, mimar patronların, odaların, söz sahibi olanların bu umarsızlığı canımızı yakıyor.

    • Ahmet Turan Köksal says:

      Sayın 375557,

      Vasat derken Necati mi vasat?

      Bu arada söz konusu yazıda herkese çuvaldız batırılıyor. İyi okumanızı temenni ederim.
      Zaten bu hayali bir hikaye. Okuldan sonra Necati, tecrübe kazanmalı ve vasatlıktan çıkmalı. Nasıl büro onun yeni eğitim yeri olacak. Ama büro bu kadar kişi mezun ve işsiz onu suistimal ediyor. Büroyu da işveren.

      Yazıyı iyi okuyamamışsınız. Necati vasat görünüyor çünkü eğitimi çok iyi değil. CV yazmayı bile bilmiyor. Bu yazıda suçlanan son kişi vasat olarak suçladığımı düşündüğünüz Necati. Suçlamıyorum ki. Bunu kibarca satır aralarından çıkartabilirsiniz.

      Okumayı anlamamak da vasatlık sayılır. İyi okumak lazım.

  • Faruk Örs says:

    Hocam ağzınıza sağlık gerçekten

Bir yanıt yazın