Bir yerleşim yerinin imarı söz konusu olduğunda, merkezi yönetimden çok, yerel yönetimin politikası öne çıkar.
Yerel yönetimlere verilen yetkilerin arttırılmasıyla, genelde belediye başkanlarının görgüleri ve göreceli zevkleri yerleşimin şekillenmesinde baş etkendir.
Belediye meclislerinin başkana karşı demokratik bir güç dengesi yaratmadığı ortadadır. Son 15 yıldır genelde iktidar partisinden çıkan belediye başkanı ne derse, o olur. Zira belediye meclisinin muhalif kanattaki üyeleri de “yüz yüze” bakmaktadır ve onların da halletmeleri(!) gereken irili ufaklı işler vardır. Şimdi kavganın sırası değildir. Meclisteki üye sayısı fazla olan oranlı olarak meclisten daha fazla sayıda kararı (siyaseten işine geldiği şekilde) geçirir. Fakat üye sayısı az olanlar da elleri boş dönmezler, oyları nispetinde onlar da bir şeyler kaparlar. Görünüşte taban tabana zıt olsalar dahi, söz konusu olan şey imar değişikliğiyse kuzu kuzu geçinirler. Bu durum çoğu belediye meclisi için geçerlidir. Geçerli olmayan belediyeler varsa, onlar kaideyi bozmayacak istisnalardır.
Yakın zamanda sosyal medyada Marmara Ereğlisi’nin yeni belediye binası gündeme geldi. Çoğu kimse bu binayla Ritüvitlerle, Facebook layklarıyla ve altına yazdıkları “asjkhgsgsdhs” şeklindeki yorumlarla dalga geçti.
Sosyal medya böyledir, biri bir yanlış bulup eleştirdiğinde akabinde bir güruh rahatça klavyenin başında linç etme yarışına girer. Çözümün ne olduğu ya da doğrunun nasıl bulunacağı konusunda fikre sahip olmalarına gerek yoktur. İlkokulda ayağı takılıp düşen çocuğa tüm sınıfın acımasızca gülmesi gibi. Sonra onun modası geçince başka bir yanlış bulunur ve linç yeni örnek için devreye girer. Sosyal medya kullanıcıların her bir şeyi hunharca eleştirmesi, en sert ben dalga geçeyim yarışıyla şanlanır. En komik şekilde dalga geçen en fazla laykı kazanır ve bununla gurur duyar.
Marmara Ereğlisi Yeni Belediye binası hakkında, belediye başkanı bir açıklama yaptı. Ereğli halkına sorulduğunu, binayı ve başkanı övdükleri cümleler de sonradan bu açıklamaya eklendi. Başkanın savunmasının cümle cümle hatta kelime kelime analizi yapılabilir fakat gerek yoktur. Binanın cephesindeki süslerin gerçekten savunduğu kadar tarihi anlam ifade etmediğini de tek tek gösterebiliriz. Bu tür bir ifşaya gerek duymamızın sebebi, muhatapların çoktan sağırlaşmış olması yanında, binanın bir “gösteren” olarak “simulakr” sayılabileceği ve verdiği semiyotik ifadenin çok daha derin olmasıdır. Bu bina Disneyland’dan fırlamış haliyle çok güçlüdür.
Emir verip tasarlattıranın bu etkiyi bilinçsizce ortaya koyduğu ortadadır. Kemal Sunal’ın acımasız bir mafya babasının karşısında tesadüfen korkulan bir silahşor olması gibi. Komik, ironik ve bir o kadar da ucuz mizansen…
Sosyal medyada yayılması ve sonrasında dalga geçilmesi sonucu, çoğunluğun bu binanın kitsch olduğunu peşinen kabul ettiğini gördük. Fakat ben kesinlikle öyle olmadığını düşünüyorum. Açıklama yapmadan önce konu hakkında akademik alıntılar sunayım (Atıf yapılan kaynaklar yazının sonunda alfabetik sırayla sunulmuştur)
Kitsch, yoz beğeni, ucuzlatma, kişiliksizleştirme, kötü zevk, karşı sanat, karşı estetik, sanat tarihinde hiçbir estetik değere sahip olmayan veya beğenilmeyen imajlara veya objelere işaret etmek için kullanılır.
Örneğin 14. Louis’in taçlı resmi kitsch değilken, Ingres’in İmparator Napolyon tablosu kitschtir.
Kitsch, tarihte aşina biçimler arar. İfadeyi abartmaya götürür. Farklı kültürlerin bileşenleri gelişigüzel biçimde yeni bir bütün oluşturduğunda bu kitschtir. Ayrıca, entelektüel ve yeni olmayan, içli, aşırı duygusal ve acıklıdır.
Oryantalizm en verimli kitsch üreticilerindendir. Az gelişmiş ülkeler hem kendi kitschini üretmekte, hem de gelişmiş ülke kitschini ithal etmektedir. Bu ikisinin karışımları da oluşmaktadır.
Geleneğe saygı kitschte devam eder… Kitsch geçmiş kültürlerde yaratılan şeyin en iyisini çalar
Malzeme olduğu gibi asla kabullenilmez, başka bir şeye benzetilmeye çalışılır.
Gücü tek bir politik hareket eline geçirdiğinde kendimizi totaliter kitschin ortasında buluruz.
Kitschin uyandırdığı duygular özneldir, evrensel değil, kişiye özeldir. Kitsch, dünyevi ve süslüdür.
Dehanın ve ilhamın değil, çalışmanın ve zanaatın ürünüdür. Ahlaka ve beğeniye ilham vermez, izleyicisine yol göstermez.
Eh bu cümleler yukarıdaki binayı birebir anlattığı halde hala bu binanın kitsch örneği olmadığını iddia etmeme şaşırabilirsiniz. Hatta Heinrich Klotz “Tarihsel birikimi sulandırıp günümüze aktarmak, tarihle bağlantı kurmak anlamına gelmez” sözüni sanki bu bina için sarf etmiş gibiyken bina kitsch değil diyerek “ne yapmak, nereye varmak istemektesin” diyebilirsiniz.
Evet, hala iddia ediyorum ki bu bina kitsch değildir.
Öncelikle bir başka uyarıya yapmalıyım. Ben “Türklere, Türkler diyen Türklerden” değilim. Yani her tarafımı aşağılık kompleksi sarmış gibi “Bu milletten (bizden) adam olmaz” şeklinde üstten görmeci tavrım yoktur. Hem o milletten olup, içinde olduğu toplumu eleştirince başı göğe erenlerden değilim. Zaten böyle bir eleştiri, özeleştiri sayılamaz. Olsa olsa çıktığı kabuğu beğenmemek, reddetmek ve ben suçlu değilim, toplum suçlu diyerek zahiri bir üçüncü şahıs hayal etme halidir.
Klasik olduğu kadar da kısırdöngüye girmiş bir kompozisyon konusu olan “Sanat, sanat için midir, toplum için midir?” ikilemi de bu örnek için çok yavandır. Geçiyoruz.
Ya da hemen aklınıza gelmesin ki, boynunun eğriliği beyan edilen devenin, nerem doğru ki, demesi gibi bir boşvermişlik içindeyim. Yani ülkede o kadar kötü örnekler var ki, artık bu kötü gelmiyor dediğimi zannetmeyin. Yani cumhurbaşkanının kendi zevkine göre yaptırdığı sarayı örnek gösterip, ben de Ereğli’nin belediye başkanı olarak ufak bir saray yaptırmışım çok mu denip geçilebilir demiyorum. Ülkemizde son yıllarda tasarlanmış fiziksel çevre kalitesindeki düşüklük dahi bu binanın “keskin” halini yumuşatmaz.
Barış Manço’nun çok sevdiğim bir şarkısı olan “cacık”ta geçtiği gibi “Soğuktan donanı buzla ovarlar” misali bu binayı inadına övmeye ya da yarattığı negatif etkiyi hafifletmeye hiç niyetim yok. Keza zorlama marjinalliğin de kimseye faydası görülmemiştir. Sırf modaya uymak için dalga geçenleri tasvip ettiğimi de düşünmeyin. Linç edilme pahasına diyebilirim ki, “Bu binayla dalga geçenin, bu bina kadar aklı yoktur”
Yukarıda “14. Louis’in taçlı portresi kitsch değildir” diye bir cümle okuduğunuzu hatırlayınız. Aynı şekilde estetik, oran orantı ve yaratıcılık konusunda bir fikri ve icraati olmayan bir başkanın belediyede çalışan mimarlara yaptırdığı bu bina da kitsch değildir. Fakat sosyal medyada fenomen olduktan sonra kendini savunması kitsch olabilir, (ayrı bir konudur) ama bina kitsch olarak tescillenmesini sağlamaz.
Binanın kendisi değil, belediye başkanının savunma niyetiyle yaptığı açıklama kitschtir. Reklamın iyisi kötüsü olmaz diye fenomen olmak yerine sussaydı keşke.
Marmara Ereğlisi Belediye başkanı, bina için “şöyle böyle tarihi temsilleri var. Hem de hepsini bir arada içinde barındırıyor” diyerek kendini savunmaktadır. Hatasız bir teşbihte bulunalım. Türk Mutfağı da çok zengindir ve tarihidir ya… Peki, aşurenin üzerine kelle paça döküp, etli pilavla karıştırıp, sütlaçlı şirden dolması yatağında, içine kol böreği parçaları doğrayıp, sarmısaklı haydari ile yoğurup içine kazandibini ve bol sirkeli damardan işkembe arasında acılı ezmeyi rulo yapılmış parçalarla beraber tek bir kazanda neden karıştırıp yemiyorsunuz. Çok lezzetli olacağına eminim. Yoksa Türk mutfağını nasıl sunacaksınız bir çırpıda değil mi başkanım.
Mideniz bulanmışken hala merak ettiğinizi biliyorum. Bu bina neden kitsch değil? Cevabını vermek için başka bir kitsch örneği göstermem ve ikisini karşılaştırmam gerek.
Kurban Bayramının ilk günü Zeki Müren, Türkiye’den 4.560 km uzaklıkta Kanarya Adaları’ndaki Las Palmas Metropol Oteli’nde, çeşitli tropik ağaçlarıyla süslü bahçesinde kurban kesip dini görevini yerine getirdi.
Zeki Müren, sanat güneşimiz, bir magazine eli belinde poz vermiş. Otelin bahçesinde şapkası ve pançosuyla kurban kestiriyor. Belli ki mizansen (inşallah öyledir) keza bahçedeki çimlerde hayvanı yatırıp kesmek ortalığı batıracaktır, otel çalışanları ya da müdür ne der sonra?
Bu oldukça keskin bir kitsch örnektir. Hem de daniskasıdır. Çok iyi örnektir, içinde dini duygular, reklam, gelenek, modernlik, gurbet, halkla ilişkiler, dünyevi ve süslü, bittabi kişiye özel durum barındırır. Zaten Zeki Müren, apartman topukları, sahne elbiseleri ve tabii “beni siz yarattınız”, “alkışlarla yaşıyorum” türü özlü sözleri olan baştan aşağıya sıra dışı biridir. Bazı müzik otoriteleri Zeki Müren’in bu denli keskin müdahalelerinin TSM için hayırlı olmadığını iddia ederler. Müren’in bu ilginç halini sunduktan sonra müziği bırakalım ve yine konuya yani yeni belediye binasına dönelim.
Artık bir internet fenomeni olan başkan pek bir mutlu.
Belediye bütçesini sarsacak kadar çok paraya mal olan bu binanın çevre düzenlemesi yapılmamış. Belediye başkanının asıl görevi altyapıdır, fiziksel çevredir. Bitmiş süslü püslü binayı pazarlamak değildir. Asıl yapması gereken işi savsaklamış halde tezat bir halde poz vermesi manidardır. Hindistan’da bu şekilde binalar görmüştüm. Etrafı çamur içinde, ama maşallah binada yok, yok. Süsten bina seçilmiyor.
Tüm bunlara rağmen, halk belediyeden, yeni binadan ve başkandan memnundur. 14. Louis’in şaşalı tacı gibidir, bağlamına “cuk” oturmaktadır. Özetle bu icraat yani bu bina talebe uygun bir arzdır. O yüzden kitsch sayılmaz. Zaten “olayı” tac taşımak olan kibirli bir kral varsa, “olayı” böyle icraatler ortaya koymak olan bir başkanın varlığı olağandır. Hiç açıklama yapmasaymış kendine özgün haliyle kitsch sayılmayacak özünden gelen “olayı” ile beraber kabul edilebilirmiş belki de.
Ergenliğe girmiş çocuğun suratında sivilce olmaz mı? Olur. Ereğli’de de böyle belediye binası da bal gibi olur efendim. Hatta olmaması Antik Perinthos Herakleia ve Marmara Ereğlisi kültürünün 2018’li yıllara taşınmasını engellerdi. Antik Perinthos’un muhakkak böyle sentezlenmesi gerekiyordu. Bu bina üçgen alın ve sütunları sayesinde klasik dönem mimari sembolü eksikliğini ülkemiz ve Dünya için tek başına gidermekte.
Bitmedi “Kubbenin sembolik doğası onun geometrisinden kaynaklanmakta.” İroni yapmıyoruz bu cümle basın bülteninde geçiyor. Bu bina sadece Ereğli’yi değil aslında tüm Dünya’da bütün mimari sorunları çözmeye aday olacak gibi.
Olmayacak şeyse, aslında bir parça dahi süs içermediği halde oranlarıyla kendisine hayranlıkla ve defalarca baktıracak aşağıdaki gibi bir cephe tasarımına sahip binadır.
İşte bak bu olmaz.
Antonio Carrasco tasarımı.
Kaynaklar: