Venedik, sene 1895.
İlk Venedik Bienali yapılır.
O günden bugüne 56 kez Sanat, 15 kez de Mimarlık bienali yapılmış Venedik’te.
Venedik Bienal alanı: Giardini (bahçe), Arsenale (tersane), Corderia’dan (halat imalathanesi) oluşur.
Yani;
Tersane = Bienal + Park
İstanbul’da ise, sene 2015 (Venedik’ten 120 yıl sonra).
Tersane = Haliçport = 3 adet beş yıldızlı Otel + 2 adet Marina + Ticaret, Eğlence + 1000 kişilik Cami
Arada bir fark görüyor musunuz?
Böylece Haliç’i ihyaya devam ediyoruz.
Karşıda Feshane: Tam bir Osmanlı Kültür Merkezi.
Yanında mezbahadan bozma Haliç Kongre Merkezi: Kongre, İftar, Düğün organizasyonları.
Bu kadar “Kültür” bize yeter.
Bize biraz daha Turizm, Ticaret, İbadet alanı gerek.
Haliç Tersanelerine girişelim. Yap, işlet, devret.
Ama yatırımcının küçük bir sorunu var: “Bu marinalara megayat girişi nasıl olacak?”
Tamam, o zaman Unkapanı Köprüsü’nü yıkalım. Asıl adı da Atatürk Köprüsü, olmaz öyle şey. Yerine tünel yapalım. Zaten bir sürü tünel delme makinamız var, boş durmamış da olurlar.
Venedik – İstanbul… 120 yıl.
Aradaki farkı hala görmüyor musunuz?
Kaynaklar:
http://www.labiennale.org/en/biennale/index.html
http://megaprojeleristanbul.com/#halic-tup-gecit
http://megaprojeleristanbul.com/#halic-yat-limani-ve-kompleksi-projesi-halicport
5 yorum
Diğer tüm yazılardan daha kısa ve daha vurucu bir yazı.
Hem de ne vurucu.
Alıntı
—-
Venedik
Tersane = Bienal + Park
İstanbul’da ise, sene 2015 (Venedik’ten 120 yıl sonra).
Tersane = Haliçport = 3 adet beş yıldızlı Otel + 2 adet Marina + Ticaret, Eğlence + 1000 kişilik Cami
—-
1000 kişilik camiyi merak etmiyor değilim, karşısında çaprazda tarihi yarımada, Süleymaniye, Ayasofya, Rüstempaşa, Yeni Cami, Sultanahmet varken hem de…
sevgili haydar karabey,
şimdiye kadar bu konu ile ilgili yazılmış en kısa ve etkili yazı herhalde.
tebrikler, sevgiler, selamlar
Hep yanlış sorular. Neden Otel’den başlamıyoruz sormaya?
“içerisinde Otel / AVM olmayınca eleştirecekmişiz hissine kapıldım.”
Anlıyorsunuz, biliyorsunuz, benim derdim Darzana filan değil; benim derdim İstanbul.
Ben bu fırsatla konuya bir de İstanbul’dan bakalım demek istedim. Haliç tersaneleri (Galataport gibi) bu kentin en değerli yerlerinden biri. Burası (da) kamuya ait bir mekân.
Kent üzerinden sürekli ve acilen bir kâr etme hırsı egemen olmasaydı biraz daha konuşacak zamanımız olurdu. Beklerken burada bir zarar bile söz konusu değildi.
Her şeyimiz satılıp gidiyor. Hepsi için aynı bıktırıcı (ve sürdürülemezliği artık bilinen: Turizm, AVM…) işlevler öneriliyor.
Burası bu kent için mükemmel bir kültür, sanat işlevleri, atölyeler, stüdyolar, müzeler bölgesi… ve olası bir bienalin de merkezi olabilirdi.
Çağdaş kent bir “müzakere”ler alanıdır. Bunu yıllardır yazıyoruz. Ben 1978’de başlamışım, hala uğraşıyorum anlatmaya.
Alternatif isterseniz… Onlarca sayabiliriz, buyurun bir tanesi:
Doğuş, Galataportu alıyorsa (2,2 milyar dolar bütçe) ek koşul olarak, Bilgili Holding, Eczacıbaşı Holding vb. konsorsiyumu ile burayı da ayağa kaldırırdı; “İstanbul Modern” de, Tophane’de ayağına takılmaz, buraya taşınırdı; oradaki MSGSÜ Resim Heykel Müzesi bile belki…
Daha fazlasını da sayabilirim, ama uzatmayayım.
Uygar ve açık bir toplumda bunlar açıkça ve uzunca tartışılır, paradigma “kazan-kazan” üzerinden kurgulanabilirdi. Eminim açık tartışma sürecinde çok daha değerli fikirler de ortaya çıkabilirdi.
Venedik’ten 120 yıl sonra bu kent de kendisini gerçekten seven mesen’lerini bekliyor belki.
Kısa ve çok anlamlı bir yazı olmakla birlikte illa Venedik’ te ki Tersane kurgusundan mı yola çıkmak lazım diye sormak istiyorum. Başka fonksiyonları barındıramaz mı Tersaneler ? içerisinde Bienal Park olmayınca eleştirecekmişiz hissine kapıldım.