Bu yazı Arkitera.com sitesinde Bir Mimar mahlaslı “Sevgili Mimarlar Odası” başlıklı yazıya cevaben yazılmıştır. Bir polemik yazısı diyebiliriz. Polemiğin çalışma yaşamındaki mühendislerin, mimarların, plancıların mücadelesine katkı sunmasını umuyorum.
Ücretli çalışan mühendisler, mimarlar ve plancılar türlü güvencesizlikler yaşıyor. Düşük ücretler, ücretlendirilmeyen uzun mesailer, SGK priminin gerçek ücret üzerinden yatırılmaması, mobbing en yakıcı olanları. Tüm bunların yanı sıra mesleki sorumluluklarımızdan uzaklaştırılmaya zorlanıyoruz. Çalışma hakkımızın bize lütfedildiği hissettiriliyor, tamah etmemiz isteniyor. Bu listeyi uzatmak elbette mümkün.
Farklı pek çok meslek grubunun da yaşadığı bu güvencesizlikler emek düşmanı iktidarlar aracılığı ile bir program etrafında yürütülüyor. Bu nedenledir ki çalışma yaşamında yaşadığımız her türlü güvencesizliğe karşı söylediğimiz/söyleyeceğimiz her söz aslında “iktidara” karşıdır, “politik“tir. Emeğimizin karşılığını istemek, sorumluluklarımız için meslek itibarımızı korumak, insani şartlarda çalışmayı/yaşamayı talep etmek, güvenceli/güvenli bir gelecek istemek bu düzene karşı meslek yaşamımızla yapabileceğimiz “politik aksiyonlardır“*.
Başka bir ifade ile bugün bu ülkede mesleki sorunlara eğilmek “politik aksiyon” göstermektir.
Tam bu noktada, meslek odalarının bu önemli başlıklarda çalışma yapmıyor oluşu, ücretli mühendisleri bu sorunlarla baş başa bırakıyor oluşu eleştirisini yapmak hakkımızdır. Bir Mimar da yazısında bu yönüyle haklı eleştiriler yapmıştır. Odamız ve/veya TMMOB bizler için en alt sınır ücreti anlamına gelen bir asgari ücret belirlemiş olsa da, bunu hayata geçirecek herhangi bir çalışma yapmamaktadır. Ücretlendirilmeyen uzun çalışma saatleri pek çok mühendis, mimarın kanayan yarası iken buna karşı bir çalışmanın herhangi bir örneği verilmemektedir. Odalarımızın ve/veya TMMOB’nin yapmadıkları ne yazık ki rahatlıkla çoğaltılabilir, Bir Mimar‘ın yazısında daha fazla örnek görmek de mümkün. Ancak bu örneklerden ya da gerçeklerden yola çıkarak “Politik duruş meslek odalarının görevi değildir” çıkarımı yapmak yanlıştır çünkü meslek odalarının ücretli mühendislerin haklarını savun(a)muyor olmasının nedeni “politik dünyalara dalması” değil; mesleki hak örgütü gibi çalışmaması, doğru “politik aksiyonu” göstermemesidir. Özetle, mühendislerin, mimarların, plancıların çalışma yaşamındaki haklarına sahip çık(a)mayan meslek odalarının eksikliklerini “politik aksiyon” göstermekle meşgul olmalarına bağlamak labirentte kaybolmak, yanlış sonuca ulaşmaktır.
Gelelim, meslek odalarının üyelerine “Berkin Elvan anması” veya Ankara Katliamı benzeri ülke gündemini ilgilendiren başlıklarda yaptığı eylem çağrılarına getirilen “Sürekli beni bir yerlere yürüyüş yapmaya çağırmandan rahatsız oluyorum. 15 kişi toplanıp İstiklal Caddesi’nde yürümek veya bir yerde bağırarak basın açıklaması yapmak bana anlamlı gelmiyor” eleştirisine. Bir Mimar arkadaşımızın mühendislerin, mimarların, plancıların çıkarlarını halkın çıkarlarından bağımsız gördüğünü düşünmüyorum. Toplumsal yaşama dahil olan bizlerin yaşamları siyasal gündemlerle ve gelişmelerle çalkalanıyor, değişiyor. Yani bizi düşük ücretlere kim mahkum ediyorsa, bizi kim daha fazla çalıştırıyorsa, kıdem tazminatımıza kim göz dikiyorsa, Soma’da bizi kim ölüme mahkum ediyorsa; 14 yaşındaki Berkin’i de o öldürüyor, Ankara Katliamı’na da o neden oluyor, basın özgürlüğünü de o kısıtlıyor. Mesela Ankara Katliamı’nda yitirdiğimiz canlarımızın arasında meslektaşlarımızın, gencecik meslektaş adaylarımızın olması, bu katliamın hesabını soracaklar arasına odamızı, TMMOB’yi doğrudan koymaz mı? Ya da coğrafyamızda savaş sebebiyle yıkılmış kentlerin yeniden inşası söz konusuyken ve inşanın muhatabı olacak asli meslek gruplarının birliği TMMOB iken, meslek örgütümüzün kayıtsız kalmasını mı beklemek gerekir? Ya da Gezi Parkı eylemlerine katıldığını söyleyen Bir Mimar arkadaşımızın bu savunusu, bu eylemlere katılmayan mühendis, mimar, şehir plancılarının ‘bana ne Gezi Parkı eylemlerinden, benimle ilgilensene’ demesine vesile olmaz mı? Burada sorun meslek odasının üyelerini en temel hak ve özgürlüklerin savunulduğu eylemlere davet etmesi ya da sokağa, meydana çıkması ya da sokakta “15 kişi” olması değildir. Eleştirilmesi gereken nokta; çağrıyı yapan, çağrının sorumlusu olan yönetim kurulu üyelerinin dahi çağrıya kulak asmıyor oluşu, ‘bu’ çağrıların yalnızca “e-posta atmak” yoluyla oluşu, bu çağrıyı tartışacak-büyütecek-zenginleştirecek iş yeri temsilcilikleri, üye buluşmaları gibi üye ile organik mekanizmalar yaratılmadan oluşudur. Sorun, meslek odasının çağırıyor’muş’ gibi yapması, yani çağrının gereğini yapmamasıdır. Belki de çağrıların sorumlulukları layıkıyla yerine getirildiği zaman Bir Mimar’ın gözünden kaçmayan imla hataları da düzeliverir.
Diğer yandan meslek odalarının “gündem mailleri” olarak paylaştığı, açıklama yaptığı enerji zamları, ulaşım zamları/sorunları, kentsel dönüşüm, mega yıkım projeleri vb. gündemler ücretli mühendislerin, mimarların, plancıların gündemi değil midir? Bir Mimar‘ın yaşamı bu yıkımlardan bağımsız mıdır? Bir Mimar gibi genç meslektaşlarımızın hangisi doğalgaz faturasını, elektrik faturasını düşünmemektedir? Kira bedelleriyle kentsel dönüşümü birbirinden ayırmak mümkün müdür? Bir Mimar gibi genç meslektaşların hangisi kirasını gündem yapmamaktadır? İşe giderken kullandığımız ulaşım hizmetlerinin zamlanması ya da mevcut ulaşım sistemleri biz ücretli çalışanların yaşamını zorlaştırmıyor mu? Sağlık alanındaki piyasalaşma hangi mühendisi, mimarı, plancıyı etkilemez? Özel sağlık sigortası olanları mı?
Değerli Bir Mimar, özetle yazında meslek odanı kastederek bahsettiğin “sömürüden, düşük ücretlerle çalışmaktan, düşük yatırılan primlerden beni koruman gerekiyor” talebinde ne kadar haklıysan, bu talepler için mücadele etmenin “politik aksiyon”dan bağımsız olduğunu düşünmekte o kadar haksızsın.
Meslek odalarını, çalışma yaşamındaki saldırılara karşı bir hak örgütüne dönüştürmek bugün önce meslek odalarını yönetenlerin sorumluluğudur. Yönetenleri bu sorumluluğa davet etme, bu davete icabet edilmiyorsa başka hal çare üretme de biz üyelerin sorumluluğu olsun.
Meslek odamızı, bizlerin hak örgütü haline getirme mücadelesinde yan yana gelme umuduyla…
*”Politik aksiyon” eleştiri yapılan yazıda kullanılan bir kalıptır. Cevap hakkı kullanılırken yazıya atfen aynı kalıp kullanılmıştır.
Not: Bu yazı ilk olarak politeknik.org.tr’da yer almıştır.
1 Yorum
Güzel bir pragmatik öğreti de gelmiş.
Değerli Bir Mimar, özetle yazında meslek odanı kastederek bahsettiğin “sömürüden, düşük ücretlerle çalışmaktan, düşük yatırılan primlerden beni koruman gerekiyor” talebinde ne kadar haklıysan, bu talepler için mücadele etmenin “politik aksiyon”dan bağımsız olduğunu düşünmekte o kadar haksızsın.
Haksızın ha.
İyiymiş. Efendim öncelikle şunu söyleyeyim. Odanın birincil işi A’dır. Oda’nın A işini gereğince yerine getirmediği ortadadır. Keza yukarıdaki yazıda kabul ediliyor. Odanın belki üçüncül ya da dördüncül işi “politik aksiyon”dur (B işi diyelim) .
Oda bir siyasi parti olsa tam tersi derdik.
Şİmdi yukarıdaki alıntı paragraf ne diyor
(EĞER) Oda A işini yapamıyor diye eleştirinde haklıysan, B işi değildir diye düşünürsen haksızsın.
Yani A işinden bağımsız olarak Oda’nın B işine önem vermesini sorgulayamazsın diyor.
Ben de diyorum ki asıl varolma amacı “A” olan bir Oda “B” yi bıraksın önce A’yı layıkıyla yerine getirsin diyoruz. Yine aynı basmakalıp kendini koruma yöntemleri.
Bunun gibi bir eksikliğini kapatmak için başka bir işi öne sürerek kafa karıştırma yöntemini (kibarca) Süleyman Demirel kullanırdı. Şimdi en kabasından ve en küstahça hükümet yapıyor, gündem değiştiriyor falan filan.
Açık açık Oda’dan biri çıkıp da sizin hakkınızı böyle koruduk demiyor. TMMOB çatısı altında siyasete soyunmuş partiden farklı yanı yok. Bir ada referandum şöyle böyle oy kullanın propagandası yapıyordu. Yapamaz. Durumu anlatır üyesi hani oyu vereceğini kendisi bilir.
Şİmdi bu isyan neden çıktı? Üyelerin akrabalarının vefat haberleri için harcanan SMS paralarından çıktı. Odanın üyelerinin kafasında sadece bu şekilde kalabildiği eleştirisinden ortaya çıktı. Hatta Oda artık komik duruma düştü. Hala düşüyor.
Çok iyi hatırlıyorum Tatsuya Yamamoto vefat etti. Önemli bir mimardı. Bırak onun vefat haberini vermeyi, başsağlığı bile dilemedi. Çok ciddi olarak bir haber bekledik ama gelmedi. O sırada başkalarınıki geliyordu. Şİmdi sorsan derler ki sen kaçırdın. Etraftakilere sordum kimse almamış.
Ancak 40. günü ile ilgili bir haber yaptı öldükten 40 gün sonra. Ki kendisi 24472 nolu üyesidir.
Belki bir artniyet de yoktur. Oda kaçırmıştır ama demek ki bu işi de düzgün yapamıyor. O yüzden bana kimse Oda’nın vefat haberlerinde samimi olduğunu söylemesin. Türkiye’nin önemli mimarlarından birinin üzücü haberini vermeyip mimar üyelerin dayının kayınvaldenin vefatı haberini vermek odacılık değildir diyoruz.
Neyse Oda’nın bence durumu çok fena. Koruyup duruyorsunuz ama o da
A işini yapmıyor ama B işini yapmasın derse haksızsın şeklinde
doğrusu şu
A işini yapsın çünkü varolma amacı bu, B işini yine yapsın A işini becerirse ondan sonra gelir diyoruz.
Anlamıyorsunuz.
İnadına anlamayacaksınız.
Artık anlayın ama. İşte bir mimar dalga geçe geçe anlattı. Daha neyi savunuyorsunuz. Ayıp yahu.